Rüya ve tabirleri hakkında peygamberimiz ne diyor?

Elif_Gibi

Well-known member
Müminin rüyası yalansız gibidir En çok hadis rivayet etmekle meşhur olan sahabi Ebu Hureyre (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki: "Zaman yaklaşınca müminin rüyası neredeyse yalan söylemeyecek. Esasen, müminin rüyası, peygamberliğin kırk altı cüzünden bir cüzdür. Peygamberlikten cüz olan şey yalan olamaz" [Buhari, Müslim, Tirmizi, Ebu Davud]

Kötü rüya gören Allah'a sığınsın

Ebu Katade (ra) naklettiğine göre; Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "Rüya Allah'tandır. Hulm (sıkıntılı rüya) ise şeytandandır. Öyle ise, sizden biri hoşuna gitmeyen bir kötü rüya gördüğünde sol tarafına tükürsün ve o kötü rüyadan Allah'a sığınsın. (Böyle yaptığında) şeytan kendisine asla zarar veremeyecektir." [Buhari, Müslim]

Buhari'nin naklettiğini bir diğer hadiste de Allah Resulü (sav): "Beni rüyada gören gerçekten beni görmüştür, çünkü şeytan benim suretime giremez" buyurmuştur.



Salih rüyayı salih kişi görür

Ebu Said (ra)'nın rivayet ettiği, Tirmizi'de nakledilen bir hadiste, Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: "En sadık rüya, seher vakitlerinde görülen rüyadır"

Ebu Hüreyre (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) şöyle demişti: "Benden sonra, peygamberlikten sadece mübeşşirat (müjdeciler) kalacaktır!" Yanındakiler sordu: "Mübeşşirât da nedir?" Efendimiz (sav) cevap verdi: "Salih rüyadır!"

Muvatta'nın rivayetinde şu ziyade var: "Salih rüyayı salih kişi görür veya ona gösterilir."


Rüya neye dayanarak yorumlanmalı

Enes (ra) anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki: "Rüyada gördüğünüz şeylerin isimlerini, o rüyayı yormada esas alın. Keza gördüklerinizin künyelerini veya kinaye manalarını da dikkate alın. Rüya, ilk yorumcuya göre vukua gelir, öyleyse rastgele kimselere anlatmayın"


Hz. Peygamber, İbn Ömer'in rüyasını tabir ediyor

İbnu Ömer (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) zamanında kişi, bir rüya görecek olsa onu Hz. Peygamber efendimize anlatırdı. O sıralarda ben genç, bekâr bir delikanlıydım. Mescidde yatıp kalkıyordum. Bir gün rüyamda, iki meleğin beni yakalayıp cehennemin kenarına kadar getirdiklerini gördüm. Cehennem kuyu çemberi gibi çemberlenmişti. Keza (kova takılan) kuyu direği gibi iki de direği vardı.

Cehennemde bazı insanlar vardı ki onları tanıdım. Hemen istiâzeye başlayıp üç kere: "Ateşten Allah'a sığınırım" dedim. Derken beni getiren iki meleği üçüncü bir melek karşılayıp, bana: "Niye korkuyorsun? (korkma)" dedi.

Ben bu rüyayı kız kardeşim Hafsa (ra)'ya anlattım. Hafsa da Resûlullah (sav)'a anlatmış. Resûlullah (sav): "Abdullah ne iyi insan, keşke bir de gece namazı kılsa!" demiş.

Sâlim der ki: "Abdullah bundan sonra geceleri pek az uyur oldu!" [Buhari, Müslim]


Hz. Peygamber'in rüyası

Semüre bin Cündüb (ra) anlatıyor: "Resûlullah (sav) sık sık: "Sizden bir rüya gören yok mu?" diye sorardı. Görenler de, O'na Allah'ın dilediği kadar anlatırlardı. Bir sabah bize yine sordu: "Sizden bir rüya gören yok mu ?"

Kendisine: "Bizden kimse bir şey görmedi!" dediler. Bunun üzerine: "Ama ben gördüm" dedi ve anlattı: "Bu gece bana iki kişi geldi. Beni alıp haydi yürü! dediler. Yürüdüm. Yatan bir adamın yanına geldik. Yanında biri, elinde bir kaya olduğu halde başucunda duruyordu. Bazen bu kayayı başına indirip onunla başını yarıyordu, taş da sağa sola yuvarlanıp gidiyordu. Adam taşı takip ediyor ve tekrar alıyordu. Ama başı eskisi gibi iyileşinceye kadar vurmuyordu. İyileştikten sonra tekrar indiriyor, önceki yaptıklarını aynen yeniliyordu. Beni getirenlere: "Sübhânallah! Nedir bu? dedim.

Dinlemeyip: "Yürü! Yürü!"dediler. Yürüdük, sırtüstü uzanmış birinin yanına geldik. Bunun da yanında, elinde demir kancalar bulunan biri duruyordu. Adamın bir yüzüne gelip, çengeli takıp yüzünün yarısını ensesine kadar soyuyordu. Burnu, gözü enseye kadar soyuluyordu. Sonra öbür tarafına geçip, aynı şekilde diğer yüzünün derisini de ensesine kadar soyuyordu. Bu da, yüz derileri iyileşip eskisi gibi sıhhate kavuşuncaya kadar bekliyor, sonra tekrar önce yaptıklarını yapmaya başlıyordu.

Ben burada da: "Sübhanallah, nedir bu?" dedim. Cevap vermeyip: "Yürü! Yürü!"dediler. Beraberce yürüdük. Fırın gibi bir yere geldik. İçinden birtakım gürültüler, sesler geliyordu. Gördük ki, içinde bir kısım çıplak kadınlar ve erkekler var. Aşağı taraflarından bir alev yükselip onları yalıyordu. Bu alev onlara ulaşınca çığlık koparıyorlardı.

Ben yine dayanamayıp: "Bunlar kimdir?" diye sordum. Bana cevap vermeyip: "Yürü! Yürü! dediler. Beraberce yürüdük. Kan gibi kırmızı bir nehir kenarına geldik. Nehirde yüzen bir adam vardı. Nehir kenarında da yanında birçok taş bulunan bir adam duruyordu. Adam bir müddet yüzüp kıyıya doğru yanaşınca yanında taşlar bulunan kıyıdaki adam geliyor, öbürü ağzını açıyor bu da ona bir taş atıp kovalıyordu. Adam bir müddet yüzdükten sonra geri dönüp adama doğru yine yaklaşıyordu. Her dönüşünde ağzını açıyor, kıyıdaki de ona bir taş atıyordu.

Ben yine dayanamayıp: "Bu nedir?" diye sordum. Cevap vermeyip yine: "Yürü! Yürü!" dediler. Beraberce yürüdük. Çok çirkin görünüşlü bir adamın yanına geldik. Böylesi çirkin kimseyi görmemişsindir. Bunun yanında bir ateş vardı. Adam ateşi tutuşturup etrafında dönüyordu.

Ben yine: "Bu nedir?" diye sordum. Cevap vermeyip: "Yürü! Yürü!" dediler. Beraberce yürüdük. İri iri ağaçları olan bir bahçeye geldik. İçerisinde her çeşit bahar çiçekleri vardı. Bu bahçenin içinde çok uzun boylu bir adam vardı. Semaya yükselen başını neredeyse göremiyordum. Etrafında çok sayıda çocuklar vardı.

Ben yine: "Bunlar kimdir?" dedim. Cevap vermeyip: "Yürü! Yürü!" dediler. Beraberce yürüdük. Ulu bir ağacın yanına geldik. Ne bundan daha büyük, ne de daha güzel bir ağaç hiç görmedim.

Arkadaşlarım: "Ağaca çık!" dediler. Beraberce çıkmaya başladık. Altın ve gümüş tuğlalarla yapılmış bir şehre doğru yükselmeye başladık. Derken şehrin kapısına geldik. Kapıyı çalıp açmalarını istedik. Açtılar ve beraberce girdik. Bizi bir kısım insanlar karşıladı. Bunlar yaratılışça bir yarısı çok güzel, diğer yarısı da çok çirkin kimselerdir. Sanki böylesine güzellik, böylesine çirkinlik görmemişsindir.

Arkadaşlarım onlara: "Gidin şu nehire banın!" dediler. Meğerse orada açıkta bir nehir varmış. Suyu sanki safi süttü, bembeyaz... Gidip içine banıp çıktılar. Çirkinlikleri tamamen gitmiş olarak geri geldiler. İki tarafları da en güzel şekli almıştı.

Beni dolaştıran arkadaşlarım açıkladılar: "Bu gördüğün, Adn cennetidir. Şu da metin makamındır. Gözümü çevirip baktım. Bu bir saraydı, tıpkı beyaz bir bulut gibi.

- Beni gezdirin, içine bir gireyim! dedim.

- Şimdilik hayır! Amma mutlaka gireceksin, dediler.

Ben: "Geceden beri acayip şeyler gördüm, neydi bunlar?" diye sordum.

- Sana anlatacağız, dediler ve anlattılar: "Başı yarılan, o ilk gördüğün adam, Kur'ân'ı atıp reddeden, farz namazlarda uyuyup kılmayan kimsedir. Ensesine kadar yüzünün derileri, burnu, gözü soyulan adam, evinden çıkıp yalanlar uydurup, etrafa yalan saran kimsedir. Fırın gibi bir binanın içinde gördüğün kadınlı erkekli çıplak kimseler, zina yapan erkek ve kadınlardır. Kan nehrinde yüzüp ağzına taş atılan adam faiz yiyen adamdır. Ateşin yanında durup onu yakan ve etrafında dönen pis manzaralı adam, cehennemin, ateşin bekçisidir. Bahçede gördüğün uzun boylu adam İbrahim (as)'di. Onun etrafındaki çocuklar ise, fıtrat üzere (bûluğa ermeden) ölen çocuklardır."

Cemaatten biri hemen atılarak: "Allah'ın Resulü! Müşrik çocukları da mı?" diye sordu.

Resûlullah (sav): "Evet dedi, müşrik çocukları da..."

Ve anlatmaya devam etti: "Yarısı güzel yarısı çirkin yaratılışlı olan adamlara gelince, bunlar iyi amellerle kötü amelleri birbirine karıştırıp her ikisini de yapan kimselerdir. Allah onları affetmiştir." [Buhari, Müslim, Tirmizi]

itibarhaber
 
Üst