Risale-i Nur Soru Cevap 21 : Dördüncü Lem'a (Birinci Bölüm)

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Bismillahirrahmanirrahim

Beraber anlamak ümidiyle..

[BILGI]
Dördüncü Lem’a


“Minhâcü’s-Sünne” bu risaleye lâyık görülmüştür.


Mesele-i İmamet bir mesele-i fer’iye olduğu halde, ziyade ehemmiyet verildiğinden, bir mesâil-i imaniye sırasına girip, ilm-i kelâmda ve usulüddinde medar-ı nazar olduğu
blank.gif
1 cihetle Kur’ân’a ve imana ait hizmet-i esasiyemize münasebeti bulunduğundan, cüz’î bahsedildi.



besmele.jpg


لَقَدْ جَاۤءَكُمْ رَسُولٌ مِنْ اَنْفُسِكُمْ عَزِيزٌ عَلَيْهِ مَا عَنِتُّمْ حَرِيصٌ عَلَيْكُمْ بِالْمُؤْمِنِينَ رَؤُفٌ رَحِيمٌ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَقُلْ

حَسْبِىَ اللهُ لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ عَلَيْهِ تَوَكَّلْتُ وَهُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
blank.gif
2

قُلْ لاَۤ اَسْئَلُكُمْ عَلَيْهِ اَجْرًا اِلاَّ الْمَوَدَّةَ فِى الْقُرْبىٰ
blank.gif
3

Şu âyet-i azîmenin çok hakaik-i azîmesinden bir iki hakikatine İki Makam ile işaret edeceğiz.




Birinci Makam
Dört Nüktedir.

BİRİNCİ NÜKTE


Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın ümmetine karşı kemâl-i şefkat ve merhametini ifade ediyor.

Evet, rivayet-i sahiha ile, mahşerin dehşetinden herkes, hattâ enbiya dahi “nefsî, nefsî” dedikleri zaman, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm “ümmetî, ümmetî” diye
blank.gif
4 refet ve şefkatini göstereceği gibi,
blank.gif
5 yeni dünyaya geldiği zaman, ehl-i keşfin tasdikiyle, validesi onun münâcâtından “ümmetî, ümmetî”
blank.gif
6 işitmiş. Hem bütün tarih-i hayatı ve neşrettiği şefkatkârâne mekârim-i ahlâk, kemâl-i şefkat ve refetini gösterdiği gibi, ümmetinin hadsiz salâvatına hadsiz ihtiyaç göstermekle,
blank.gif
7 ümmetinin bütün saadetleriyle kemâl-i şefkatinden alâkadar olduğunu göstermekle hadsiz bir şefkatini göstermiş.

İşte bu derece şefkatli ve merhametli bir rehberin sünnet-i seniyyesine müraat etmemek ne derece nankörlük ve vicdansızlık olduğunu kıyas eyle.

Dipnot-1 el-İcî, Kitabü’l-Mevakıf: 3:331; Ahmed bin Muhammed, Kitabü Usûli’d-Dîn: 269, 279.

Dipnot-2 “Size, kendi içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü’minlere çok şefkatli, çok merhametlidir. Ey Peygamber, eğer senden yüz çevirecek olurlarsa de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur.” Tevbe Sûresi, 9:128-129.

Dipnot-3 “De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim, ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir.” Şûrâ Sûresi, 42:23.


Dipnot-4 Buharî, Tevhid: 36, Tefsir: 17, Sûre 5, Fiten: 1; Müslim, Îmân: 326, 327; Tirmizî, Kıyâmet: 10; Dârimî, Mukaddime: 8.

Dipnot-5 bk. Buhârî, Tevhid: 32; Müslim, Îman: 326.

Dipnot-6 bk. Suyûtî, el-Hasâisü’l-Kübrâ: 1:80, 85, 91; en-Nebhânî, Hüccetullâhi ale’l-Âlemîn: 224, 227-228.

Dipnot-7 bk. Ahzap Sûresi, 33:56; Ayrıca bk.: Tirmizî, Kıyamet: 24.



[/BILGI]

[NOT]

Soru 1: Peygamber Efendimiz a.s.v'ın şefkat ve merhametini nasıl anlayabiliriz?

Soru 2:Kendi zamanında bulunan Ashabından ziyade neden Ümmetine şefkat ve merhamet ediyor?

Soru 3:Madem Resulu Zişan s.a.v efendimiz şefkat ve merhamet ile muhabbet ediyor bizler ümmeti olarak nasıl mukabilde bulunabiliriz?

[/NOT]

 

pendüender

Well-known member
Efendimize Muhabbet

Sahâbe-i kiramdan Enes bin Mâlik ra anlatıyor:

Rasûlullah Efendimiz’e bir adam geldi ve:

“–Yâ Rasûlâllah! Kıyamet ne zamandır?” diye sordu. Efendimiz :

“–Kıyamet için ne hazırladın?” buyurunca o da:

“–Allah ve Rasûlü’nün muhabbetini…” cevabını verdi.

Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz:

“–Öyleyse sen sevdiğinle beraber olacaksın.” buyurdular.

Enes ra bu rivâyetin devamında der ki:

“İslâm’a girmekten başka hiçbir şey, bizi Allâh’ın Nebîsi’nin; “Öyleyse sen, sevdiğinle beraber olacaksın.” sözü kadar sevindirmemiştir. İşte ben de Allâh’ı ve Rasûlü’nü, Ebû Bekir’i ve Ömer’i seviyorum. Her ne kadar onların yaptıklarını yapamadıysam da, onlarla beraber olmayı ümîd ediyorum.”
(Müslim, Birr, 163)
 

pendüender

Well-known member
Örnek Muhabbet
Ashâb-ı kirâm, Rasûl-i Ekrem Efendimiz’e muhabbette öyle zirveleşti ki, bütün varlığını O’nun yolunda fedâ etmeyi canına minnet bildi. Bunun en müşahhas misallerinden birkaçı, Uhud günü İslâm ordusunda meydana gelen kısa süreli çözülme esnâsında yaşanmıştı. Meydana gelen kargaşayı fırsat bilen bir grup bedbaht müşrik, sırf Allah Rasûlü’nü hedef alarak şiddetli bir saldırıya geçti. Muhâcir ve Ensar’dan bir kısım sahâbîler, Allah Rasûlü’nü korumak için etrâfını sardılar; bu uğurda gerekirse şehîd olmak üzere sözleştiler ve Efendimiz’e:

“–Yüzüm, yüzünün önünde siper; vücûdum, Sen’in vücûduna fedâdır! Allâh’ın selâmı her dâim Sen’in üzerine olsun! Hiçbir zaman yanından ayrılmayız.” diyerek akitte bulundular. Var güçleriyle son nefeslerine kadar savaştılar.

(İbn-i Sa’d, II, 46; Vâkıdî, I, 240)

Ebû Talha ra yayını çok sert çeken bir okçu idi. Uhud günü îman heyecanı içinde harb ederken elinde iki-üç yay kırılmıştı. Allah Rasûlü yanından ok torbası ile geçen herkese:

“–Ok torbanı Ebû Talha’nın yanına boşalt!” emrini veriyordu. Efendimiz onun arkasından müşriklere bakmak için başını kaldırdıkça Ebû Talha:

“–Anam-babam Sana fedâ olsun yâ Rasûlâllah! Başını kaldırma! Belki müşrik oklarından biri isâbet eder. Benim göğsüm Sen’in göğsüne siper olsun. Sana dokunacak olan, bana dokunsun!” derdi.
(Buhârî, Meğâzî, 18)
 

pendüender

Well-known member
Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, Şihâb bin Hacer el-Mekkî’den şunları nakleder:

“Namazda okunan Tahiyyât’ın cümlesinde Peygamber Efendimiz’e hitâb edilmektedir. Sanki bu, Allah Teâlâ’nın namaz kılan ümmetinden Efendimiz’i haberdar kılmasına işâret etmektedir. Bu şekilde Efendimiz namaz kılanların yanında hazır bulunup kıyâmet gününde onların lehine en fazîletli amelleri ile şâhitlik edecektir. Ayrıca O’nun mânen hazır olduğunun hatırlanması, gönülde huşû ve hudûun artmasına vesîle olur.”
 

fakrime

Member
olan Zât-ı Zülcelal, hakikî olan kemalâtını ve sıfât ve esmasının güzelliklerini kendine lâyık bir tarzda sever, muhabbet eder. Hem o kemalâtın mazharları, âyineleri olan san'atını ve masnuatını ve mahlukatının mehasinini sever, muhabbet eder. Enbiyasını ve evliyasını, hususan Seyyid-ül Mürselîn ve Sultan-ül Evliya olan Habib-i Ekremini sever. Yani kendi cemalini sevmesiyle, o cemalin âyinesi olan Habibini sever. Ve kendi esmasını sevmesiyle, o esmanın mazhar-ı câmii ve zîşuuru olan o Habibini ve ihvanını sever. Ve san'atını sevmesiyle, o san'atın dellâl ve teşhircisi olan o Habibini ve emsalini sever. Ve masnuatını sevmesiyle, o masnuata karşı "Mâşâallah, Bârekâllah, ne kadar güzel yapılmışlar" diyen ve takdir eden ve istihsan eden o Habibini ve onun arkasında olanları sever. Ve mahlukatının mehasinini sevmesiyle, o mehasin-i ahlâkın umumunu câmi' olan o Habib-i Ekremini ve onun etba ve ihvanını sever, muhabbet eder.
Sözler ( 619 - 620 )
 

fakrime

Member
olan Zât-ı Zülcelal, hakikî olan kemalâtını ve sıfât ve esmasının güzelliklerini kendine lâyık bir tarzda sever, muhabbet eder. Hem o kemalâtın mazharları, âyineleri olan san'atını ve masnuatını ve mahlukatının mehasinini sever, muhabbet eder. Enbiyasını ve evliyasını, hususan Seyyid-ül Mürselîn ve Sultan-ül Evliya olan Habib-i Ekremini sever. Yani kendi cemalini sevmesiyle, o cemalin âyinesi olan Habibini sever. Ve kendi esmasını sevmesiyle, o esmanın mazhar-ı câmii ve zîşuuru olan o Habibini ve ihvanını sever. Ve san'atını sevmesiyle, o san'atın dellâl ve teşhircisi olan o Habibini ve emsalini sever. Ve masnuatını sevmesiyle, o masnuata karşı "Mâşâallah, Bârekâllah, ne kadar güzel yapılmışlar" diyen ve takdir eden ve istihsan eden o Habibini ve onun arkasında olanları sever. Ve mahlukatının mehasinini sevmesiyle, o mehasin-i ahlâkın umumunu câmi' olan o Habib-i Ekremini ve onun etba ve ihvanını sever, muhabbet eder.
Sözler ( 619 - 620 )
s
 

pendüender

Well-known member

Şefkat...

Peygamber Efendimizin (sav) getirdiği mesaja icabet edip, çizgisinde gidenlere şefkat ve merhameti çok başka olmuştur. İnsanlık tarihinde O’nun kadar “ümmetine düşkün” bir başkasını göstermek mümkün değildir. Kur’an Azimüşşan bu hakikati;



“Size kendi aranızdan öyle bir peygamber geldi ki sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir. Kalbi sizin için titrer, müminlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir.” (Tevbe, 9/128) buyurarak, Rahmet Peygamberinin ümmetine olan alakasının aşkınlığını bildirmiştir.



































 
Son düzenleme:

pendüender

Well-known member
Merhamet...

Mahşer günü herkesin kendi derdine düştüğü, dünyada iken seve seve hayatını feda etmeye amade olan annenin bile evladından kaçtığı hatta peygamberlerin bile “nefsi nefsi” dediği yerde O (sav) “ümmetî ümmetî” diyecektir.
 
Son düzenleme:

pendüender

Well-known member
Ümmetine Düşkünlükte Allâh Rasûlü (s.a.v.):

O’nun ümmetine olan şefkat ve merhameti, bir annenin yavrusuna olan düşkünlüğünden daha ziyâde idi. Nitekim âyet-i kerîmede buyrulur:

“And olsun size kendinizden öyle bir Peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya uğramanız O’na çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.” (et-Tevbe, 128)

O’nun ümmeti için yapmış olduğu merhamet ve şefkat dolu sayısız duâlarından biri şöyledir:

Birgün Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“Allâh’ım, ümmetimi koru, ümmetime merhamet et!” diye yalvararak ağladı. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak:

“–Ey Cebrâil! -Rabbin herşeyi daha iyi bilir ama- gidip Muhammed’e niçin ağladığını sor.” buyurdu.

Cebrâil -aleyhisselâm- geldi. Rasûlullâh Efendimiz ona, ümmeti için duyduğu endişe sebebiyle ağladığını bildirdi. (Hazret-i Cebrâil’in dönüp durumu haber vermesi üzerine) Allâh Teâlâ:

“–Ey Cebrâil! Muhammed’e git ve O’na: «Ümmetin husûsunda Sen’i râzı edeceğiz ve Sen’i asla üzmeyeceğiz.» müjdemizi ulaştır.” buyurdu. (Müslim, Îmân, 346)

 

pendüender

Well-known member
Efendimiz’in ümmetine olan merhametini sergileyen diğer bir manzarayı da Abdullâh ibn-i Mes’ûd -radıyallâhu anh- şöyle nakleder:

Bir defâsında Nebî -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Ey İbn-i Mes’ûd! Bana Kur’ân oku!” diye emretti. Ben de:

“–Yâ Rasûlallâh! Kur’ân Siz’e vahyedildiği hâlde onu Siz’e ben mi okuyacağım?” dedim.

Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Ben Kur’ân’ı başkasından dinlemeyi de severim.” buyurdu.

Ben de Nisâ Sûresi’ni okumaya başladım. Ne zaman ki;

“Her bir ümmetten bir şâhit getirdiğimiz ve Sen’i de onlara şâhit olarak gösterdiğimiz zaman hâlleri nice olacak!” (en-Nisâ, 41) âyet-i kerîmesine geldim, Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-:

“–Kâfî!” buyurdular.

O esnâda baktım ki, Rasûlullâh Efendimiz’in gözlerinden yaşlar akıyordu.” (Buhârî, Tefsîr, 4/9; Müslim, Müsâfirîn, 247)

Bu hâdise de, Allâh Rasûlü’nün ümmetine olan şefkat ve merhametini te’yid etmektedir. Zîrâ kıyâmet günü “Kitabını oku, bugün sana hesap sorucu olarak nefsin kâfîdir!” (el-İsrâ, 14) buyrulacak ve ümmetin günahları ortaya dökülecektir. Yukarıdaki hadîs-i şerîf de, o uhrevî manzarayı hatırlattığı için, ümmetine şefkatle dolu rakîk kalbi buna dayanamayan Efendimiz -aleyhissalâtü vesselâm-, inci tâneleri gibi gözyaşları dökmüştür.

 

pendüender

Well-known member
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur:

“Allâh Teâlâ Hazretleri (şu âyetle) ümmetim için bana iki emân indirdi:

«1. Sen aralarında olduğun müddetçe Allâh onlara (umûmî bir) azap indirmeyecektir.

2. Onlar istiğfarda bulundukları müddetçe, Allâh onlara azap etmeyecektir. (el-Enfâl 33)»

Ben aralarından ayrıldığımda, (Allâh’ın azâbını önleyecek ikinci emân olan) istiğfârı kıyâmete kadar ümmetimin yanında bırakıyorum.” (Tirmizî, Tefsîr, 8/3082)

Unutmamak gerekir ki, bir mü’min, -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in muhabbetini dâimâ gönlünde taşırsa, umulur ki Cenâb-ı Hak onu cehenneminden âzâd eder, Rasûlü’ne muhabbetle dolu o gönlü ateşe atmaz.
 

pendüender

Well-known member
Cenâb-ı Hak, gözlerimizi ve gönüllerimizi Nûr-i Muhammedî ile nurlandırsın! O Peygamberler Sultânı’na ümmet olma şerefinin şükrünü îfâ edebilmeyi cümlemize nasîb eylesin. Asrımızı ve neslimizi O Peygamberler Goncası’nın eşsiz râyihası ve rûhâniyet dolu şebnemleri ile feyizlendirsin.

Asr-ı saâdet iklîminden gönüllerimize saâdetler ikrâm eylesin!

Rabbimiz, hulûlüyle müşerref olacağımız mübârek günlerde feyz ve rûhâniyetiyle kalblerimizi ihyâ eylesin. Zât-ı ilâhîsine sâlih bir kul, Habîb-i Ekrem’ine lâyık bir ümmet olabilmemizi lütfen ve keremen ihsân eylesin!

Âmîn.

 
Son düzenleme:

Hak-endiþ

Member
Şu an okumakta olduğum Mantıku't-Tayr adlı kitaptan Peygamber(s.a.s)'imize medih mahiyetinde birkaç cümlecik paylaşmak istiyorum.

"Bir an benim için şefaat dilersin diye gece gündüz oturmuş, sayısız mateme boğulmuşum.
Kapından bir şefaat ulaşırsa,günahlar taate dönüşür.Ey kıyametin koptuğu o zorlu günde, bir avuç topraktan yaratılan insana şefaat dileyen, lutfet, şefaat mumunu yakıver de.
Pervane gibi, etrafında toplananların arasına, senin mumunun etrafına, çırpınarak gelelim.Senin mumunu gören herkes, pervane gibi canını feda eder.
Can gözüne,senin yüzünü görmek kafidir.Her iki alemde senin rızanı elde etmek yeterlidir.
Gönül derdimin ilacı senin sevgindir.Canımın nuru,güneş gibi olan senin yüzündür.
Kapındayım.Can, hizmetine amade.Kılıca benzeyen dilimden dökülen sözlere bak.
Dilimden saçtığım her inciyi, canımın derinliklerinden çıkarıp yoluna saçmışım.
Can denizinden bu incileri, içinde senden bir nişan olduğunu göstermek için saçtım.
Canım senden bir nişan elde edince,kazancım, sende yok olmam oldu.
Ey yüce yaradılışlı Peygamber!Senden dileğim , lütfedip bana bir nazar etmendir.
O nazarla beni kendinde yok et, sonra da o yoklukta ebedi et beni.
Bütün bu şüphelerden,şirkten ve saçma sapan şeylerden arındır beni ey temiz yaradılışlı Peygamber!
Senin yolunda olan bir çocuğum ben, etrafımda musibetler ve zorluklar halkalanmış.[Elimden tutup bu zorluklardan çekmeni ve tekrar yola koymanı bekliyorum.]
 

teblið

Vefasýz
Soru 1: Peygamber Efendimiz a.s.v'ın şefkat ve merhametini nasıl anlayabiliriz?

Aslında sorunun cevabını düşünce (MERHAMET VE ŞEFKAT KONUSUNu) Efendimizin (sav) mubarek hayatının tamamı şefkat dolu olduğunu görürüz öyle değil mi?

Peygamber efendimizin İslâm davetini ve irşadını yaparken hikmetle davrandığını, insanları hak yola iletirken ür*kütmediğini, bilâkis ürkek kimseleri kendine yaklaştırdığını, on*ları cezalandırmadığını, tam aksine hakka yakın kıldığını, helak etmediğini, farklı yapıdaki insanları akıllıca idare ettiğini, şidde*te başvurmadan onları doğru yola yönelttiğini haber veriyor bir çok hadis.

Şiddet hiçbir zaman için çare değildir. Aksine şiddet, kaba davranarak insanları haktan koparmaya ye uzaklaştırmaya yol açarak; kötülükte ısrar etmeye neden olur. İnsanların kötülük çemberinin dışına çıkmalarına engel olur.

Bütün bu yöntemlerde ilâhi risaleti tebliğin kemal noktası açıklanmaktadır. Yöneticinin, idaresi altında bulunan kimseleri nasıl yöneteceği ve onları hak noktasına nasıl getireceği, onları nasıl himaye edeceği Öğretilmektedir.

Peygamber efendimizin şahsi şefkati, kendisiyle ilişki kuran kimseler tarafından muamelelerinde müşahede edilmiştir. O, eş*lerine, akrabalarına, uzak yakın bütün taallukatma merhamet ve şefkatle davranırdı.
 

Bahtiyar

Active member
Bir sorum var ?

Peygamberimiz ,Resul-u Ekrem Aleyhüssalatü VesSelamın sünneti seniyyesine müraat etmemek neden nakörlük ve vicdansızlıktır. ?
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Bir sorum var ?

"Hem bütün tarih-i hayatı ve neşrettiği şefkatkârâne mekârim-i ahlâk, kemâl-i şefkat ve refetini gösterdiği gibi, ümmetinin hadsiz salâvatına hadsiz ihtiyaç göstermekle, ümmetinin bütün saadetleriyle kemâl-i şefkatinden alâkadar olduğunu göstermekle hadsiz bir şefkatini göstermiş."


Efendimiz aleyhissalatü vesselamın hayatı şefkat ve merhamet misalleriyle doludur. Ki mahşerin dehşetinden herkes hatta enbiyalar dahi aleyhimüsselam "nefsi nefsi" derken O (a.s.m) "ümmeti ümmeti" diyerek bize olan şefkatini en muhtaç olduğumuz bir zamanda da gösterecek. Ve bize inşaallah şefaat edecek. İşte bize şefaatte bulunabilmesi için, Peygamber efendimiz aleyhissalatü vesselama salavata vesile olacak bir sünneti işlememek büyük nankörlüktür. Çünkü o derece bir şefkat Onu (a.s.m) hatırlamayı gerekli kılıyor. Ki bu hatırlamaktan en büyük pay sahibi yine biziz. Çünkü yapılan sünnetler ve sünneti hatırlamaktan gelen salavatlar Onun (a.s.m) Allah cc. katında bizim için ettiği duaları daha makbul hale getirecek inşaallah.
 

Bahtiyar

Active member
Bu dünyada mutluluğu , ahirette ebedi saadeti kazandıracak yolu her türlü şartlarda eziyet cefaya aldırmadan kemali şefkatle göstersin yaşasın.Halıkımızdan ümmetinin affını dilesin saadetini istesin , affa ve saadete vesile olan sünneti o adam yapmasın.kendi ifademle Senin için bunlara katladım kainat Halıkının huzurunda affını istedim , sen hiç bir şey yapmamışsın bomboş gelmişsin... evet nankörlük vicdansızlıktır..
 
Son düzenleme:

pendüender

Well-known member
“Size kendi aranızdan öyle bir peygamber geldi ki sıkıntıya düşmeniz O’na çok ağır gelir. Kalbi sizin için titrer, müminlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir” (Tevbe, 9/128-129)
 

pendüender

Well-known member
Peygamber Efendimiz (sav), ümmetine öyle düşkündür di, ümmetinin dünyada ve ahirette sıkıntıya düşmesi O’nu çok müteessir ve mahzun eder. O’nu en çok düşündürüp mahzun eden de ümmetinden cehennem azabına düşecek olanların halidir. Ümmetini cehennem azabına götüren bir yola düşmemesi için bir baba şefkatiyle ikaz eden Allah Rasûlü (asv), onların hep hayırlara, güzelliklere mazhar olması hususunda da çok hırslıdır. Ümmetini cehennem azabına götüren bir yola düşmemesi için bir baba şefkatinin ötesinde ikaz eden Rasûlüllah (sav), bizlerin hep hayırlara, güzelliklere kavuşması hususunda hep ısrarlı olmuştur. Nitekim Şefkat Peygamberi (sav) ümmetine olan bu düşkünlüğünü şöyle ifade etmişti: “Hiç şüphesiz ben size bir babanın evlatlarına olan durumu gibiyim”...
 

pendüender

Well-known member
Şefkat Peygamberinin (sav) hane-i saadetinde birlikte yaşama bahtiyarlığına eren Hz. Aişe (rah) annemiz, dinin emir ve yasaklarında Efendimizin ümmetine olan şefkatini şöyle ifade etmiştir: “Allah Resûlü iki şey arasında muhayyer bırakıldığında mutlaka kolay olanı tercih etmiştir”.
Peygamber Efendimiz (sav), ashabına hitap ederek imkanı yerinde olanların hac yapmalarının farz olduğunu bildirmiş, onlardan hac görevini yerine getirmelerini istemişti. Orada bulunanlardan biri "Her sene mi hac yapacağız”? diye sual ettiklerinde Allah Rasûlü (sav) sessiz kalmıştı. Bunun üzerine, soru soran kimse üç kere sorusunu tekrar eder. En sonunda Peygamber Efendimiz (sav): "Eğer evet deseydim her sene hac yapmanız farz olacaktı ve siz de buna güç yetiremeyecektiniz." buyurmak suretiyle ümmetinin altından kalkamayacağı bir hükmün farz kılınmasını istememiştir.Hz. Peygamber (sav) başka bir hadislerinde bu konuda "Eğer ümmetime zorluk vereceğimden çekinmeseydim, her namazın başında onlara misvak kullanmalarını emrederdim" demişlerdir.
 
Üst