Risale-i Nur Soru Cevap 17 : Üçüncü Lem'a (Birinci Bölüm)

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Bismillahirrahmanirrahim

Beraber anlamak ümidiyle kardeşlerimiz çekinmeden istifadelerini paylaşabilirler.. Anlaşılmayan hususlar sorulabilir.

[BILGI]
Üçüncü Lem’a

Bu Lem’aya bir derece his ve zevk karışmış. His ve zevkin coşkunlukları ise, aklın düsturlarını, fikrin mizanlarını çok dinlemediklerinden ve müraat etmediklerinden, bu Üçüncü Lem’a mantık mizanlarıyla tartılmamalı.



besmele.jpg


كُلُّ شَىْءٍ هَالِكٌ اِلاَّ وَجْهَهُ لَهُ الْحُكْمُ وَاِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
blank.gif
1

âyetinin meâlini ifade eden يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى
blank.gif
2 iki cümlesi, mühim iki hakikati ifade ediyorlar. Ondandır ki, Nakşîlerin rüesasından bir kısım, bu iki cümle ile kendilerine bir hatme-i mahsus yapıp muhtasar bir hatme-i Nakşiye hükmünde tutuyorlar. Madem o azîm âyetin meâlini bu iki cümle ifade ediyor. Biz bu iki cümlenin ifade ettiği iki hakikat-i mühimmenin birkaç nüktesini beyan edeceğiz.

BİRİNCİ NÜKTE

Birinci defa يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى bir ameliyat-ı cerrahiye hükmünde kalbi mâsivâdan tecrit ediyor, kesiyor. Şöyle ki:

İnsan, mahiyet-i câmiiyeti itibarıyla, mevcudatın hemen ekserîsiyle alâkadardır. Hem insanın mahiyet-i câmiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet derc edilmiştir. Onun için, insan da umum mevcudata karşı bir muhabbet besliyor. Koca dünyayı bir hanesi gibi seviyor. Ebedî Cennete bahçesi gibi muhabbet ediyor. Halbuki, muhabbet ettiği mevcudat durmuyorlar, gidiyorlar. Firaktan daima azap çekiyor. Onun o hadsiz muhabbeti, hadsiz bir mânevî azaba medar oluyor.

O azabı çekmekte kabahat, kusur ona aittir. Çünkü kalbindeki hadsiz istidad-ı muhabbet, hadsiz bir cemâl-ı bâkiye mâlik bir Zâta tevcih etmek için verilmiş. O insan sûiistimal ederek o muhabbeti fâni mevcudata sarf ettiği cihetle kusur ediyor, kusurunun cezasını firâkın azabıyla çekiyor.

İşte bu kusurdan teberri edip o fâni mahbubattan kat-ı alâka etmek, o mahbuplar onu terk etmeden evvel o onları terk etmek cihetiyle Mahbub-u Bâkîye hasr-ı muhabbeti ifade eden يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى
blank.gif
3 olan birinci cümlesi, “Bâkî-i Hakikî yalnız Sensin. Mâsivâ fânidir. Fâni olan, elbette bâki birmuhabbete ve ezelî ve ebedî bir aşka ve ebed için yaratılan bir kalbin alâkasına medar olamaz” mânâsını ifade ediyor. “Madem o hadsiz mahbubat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar. Onlar beni bırakmadan evvel ben onları يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى demekle bırakıyorum. Yalnız Sen bâkisin ve Senin ibkàn ile mevcudat bekà bulabildiğini bilip itikad ederim. Öyleyse, Senin muhabbetinle onlar sevilir. Yoksa alâka-i kalbe lâyık değiller” demektir.

İşte bu hâlette kalb hadsiz mahbubatından vazgeçiyor. Hüsün ve cemalleri üstünde fânilik damgasını görür, alâka-i kalbi keser. Eğer kesmezse, mahbupları adedince mânevî cerihalar oluyor.
İkinci cümle olan يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى o hadsiz cerihalara hem merhem, hem tiryak oluyor. Yani, “يَا بَاقِى madem Sen bâkisin, yeter. Herşeye bedelsin. Madem Sen varsın, herşey var.”

Evet, mevcudatta sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemal, umumiyetle Bâkî-i Hakikînin hüsün ve ihsan ve kemâlâtının işârâtı ve çok perdelerden geçmiş zayıf gölgeleridir, belki cilve-i Esmâ-i Hüsnânın gölgelerinin gölgeleridir.


Dipnot-1
“Herşey helâk olup gidicidir—Ona bakan yüzü müstesnâ. Hüküm sadece Ona aittir; siz de Ona döndürüleceksiniz.” Kasas Sûresi, 28:88.
Dipnot-2
Bâkî kalan ancak Sensin, ey Bâkî. Bâkî kalan ancak Sensin, ey Bâkî.
Dipnot-3
Bâkî kalan ancak Sensin, ey Bâkî.

[/BILGI]

[DIKKAT]Soru 1: Bediüzzaman Said Nursi r.a. Üçüncü Lem'anın mantık ile anlaşılmayacağına sebep olarak gösterdiği Kalbden gelen hissiyat ve zevkler neden aklın düsturlarını fikrin mizanlarını dinlemiyor?

Soru 2: Ameliyat-ı cerrahiye ne demektir ? Manevi ameliyatlar nasıl olur?

Soru 3: "İnsan, mahiyet-i câmiiyeti itibarıyla, mevcudatın hemen ekserîsiyle alâkadardır. Hem insanın mahiyet-i câmiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet derc edilmiştir." sözü ile insanın hem mevcudat ile alakadar olduğunu hem de nihayetsiz bir muhabbete sahip olduğunu ifade eden bu hakikat bizlere neyi ifade ediyor?

Soru 4: "Onun o hadsiz muhabbeti, hadsiz bir mânevî azaba medar oluyor." sözünü nasıl anlamalıyız ki manevi azabın eleminden kurtulabilelim ?

Soru 5: İnsan mahbupları adedince mânevî cerihaları nasıl oluşur? Bu manevi hastalıklardan insan nasıl kurtulur?

Soru 6 : "..mevcudatta sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemal" sözündeki hakikati nasıl anlamalıyız?

[/DIKKAT]
 

teblið

Vefasýz
Ameliyat-ı cerrahiye ne demektir ? Manevi ameliyatlar nasıl olur?

Cenâb-ı Hakkın en sevdiği kullarına hastalıklar verdiğini ve böylece rahmet etmesi ve bağışlaması için hastalıkları birer vesile kıldığını beyan eden Bedîüzzaman, bundan dolayı hastalıkların dış görünüşlerine bakıp ah demek yerine, iç mânâlarına bakıp oh denilmesi gerektiğini tavsiye eder. Bedîüzzamana göre, eğer hastalıkların mânâları güzel olmasaydı Hâlık-ı Rahîm en sevdiği kullarına hastalıklar vermezdi.

Nitekim Peygamber Efendimiz (asm), İnsanların en çok belâ ve musîbete maruz kalanları peygamberlerdir, sonra evliyalardır. Sonra da derecelerine göre diğer insanlardır buyurmuştur.

Başta Eyyûb Aleyhisselâm olmak üzere sair peygamberler, evliyalar ve derecelerine göre salih kimseler çektikleri hastalıklara birer halis ibadet ve rahmet hediyesi nazarıyla bakmışlar, sabır içinde şükretmişler; hastalıkları Hâlık-ı Rahîmin rahmetinden gelen birer ameliyat-ı cerrahîye nevinden görmüşlerdir.

Bedîüzzamana göre, Onun yüzü dışında her şey helâk olacaktır bâyetinin meâlini gösteren Yâ Bâkî! Entel-Baki! cümlesi, dünya ve dünyadaki sevgililerin ayrılıklarından ve ölümlerinden gelen hadsiz mânevî yaralar için bir ameliyat-ı cerrahîye hükmündedir. Çünkü Ya Baki! Entel-Baki! cümlesi bütün hadsiz manevî yaralara hem merhem, hem ilâçtır
 
Son düzenleme:

Huseyni

Müdavim
Soru 1: Bediüzzaman Said Nursi r.a. Üçüncü Lem'anın mantık ile anlaşılmayacağına sebep olarak gösterdiği Kalbden gelen hissiyat ve zevkler neden aklın düsturlarını fikrin mizanlarını dinlemiyor?

Risale-i nurun geneline baktığımızda hem kalben hem aklı, hem kalbi ve de sair ,hisleri doyuran bir tarafının oldğunu müşahede ediyor. Bazı yerlerde ise (bu lem'a gibi) daha çok kalbin hissiyatının baskın oldğu yerler var. Üstad da bundan dolayı uyarıyor ki; hakikate uygun gelmeyen sözler bu makamda söylenebilir, yanlış anlaşılmasın. Muhyiddini Arabi gibi evliya makamında olan bazı zatların, o makamda söyledikleri bazı sözler misal gösterilebilir mesela.

Soru 2: Ameliyat-ı cerrahiye ne demektir ? Manevi ameliyatlar nasıl olur?

Risale-i Nurda bu kelime manevi anlamda kullanılıyor. Ameliyat insana acı veren birşey olduğuna göre, hayatta çekilen acıların ve sıkıntıların insan için manevi bir ameliyat vesilesi olabildiği anlaşılır. Musibetzede insanların hali buna şahittir. Diğer insanlara göre daha ağırbaşlı ve daha olgun davranmaları; acıların, musibetlerin, hastalıkların, manevi ameliyet hükmünü icra ettiğini gösteriyor.

Tabiki manevi ameliyatlar sadece musibetlerle olmaz. Rahatlık içinde de şükür vasıtasıyla manevi ameliyatlar olması mümkündür. Yine tövbe, zikir, tefekkür gibi briçok şeyin manevi ameliyata vesile olduğunu söyleyebiliriz..




 

Bahtiyar

Active member
Soru 1: Bediüzzaman Said Nursi r.a. Üçüncü Lem'anın mantık ile anlaşılmayacağına sebep olarak gösterdiği Kalbden gelen hissiyat ve zevkler neden aklın düsturlarını fikrin mizanlarını dinlemiyor?
Kuran'ın hakikatlerinden tereşşuh etmiş olan risale-i nur'da ,Muhabbet çendan ihtiyari değil yazar.
Seçerek sevmeyiz görürüz severiz ,tadarız severiz gibi , işte sevmek hissi aklın düsturlarını , kaidelerini,esaslarını pek dinlemiyor.müptelayım sana zarar versende bana diye bir şarkı vardı :).Hem insanın mahiyet-i câmiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet derc edilmiştir. Sevmesine had konulmamış bütün mevcudatı sevebiliyor.Sınırlarla ölçülerle düşünüyoruz ,muhabbet ise hadsiz olduğundan fikin ölçülerini pek dinlemiyor.
 
Son düzenleme:

HAYAL ET

Well-known member


İnsan, mahiyet-i câmiiyeti itibarıyla, mevcudatın hemen ekserîsiyle alâkadardır. Hem insanın mahiyet-i câmiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet derc edilmiştir. Onun için, insan da umum mevcudata karşı bir muhabbet besliyor. Koca dünyayı bir hanesi gibi seviyor. Ebedî Cennete bahçesi gibi muhabbet ediyor. Halbuki, muhabbet ettiği mevcudat durmuyorlar, gidiyorlar. Firaktan daima azap çekiyor. Onun o hadsiz muhabbeti, hadsiz bir mânevî azaba medar oluyor.

Soru 4: "Onun o hadsiz muhabbeti, hadsiz bir mânevî azaba medar oluyor." sözünü nasıl anlamalıyız ki manevi azabın eleminden kurtulabilelim ?

Üsdad'ın dikkat çektiği husus son derece önemlidir. Zira geçici olanı istemek çok büyük bir gaflettir. Akılcı olan tavır ise sonsuz olanı istemek, sonsuz olana gönülden bağlanmaktır. Ayrıca unutmamak gerekir ki, dünyada insanın hoşuna giden bütün nimetler, güzellikler aslında cennet nimetlerinin benzerleridir. Ama elbette ki cennettekiler kusursuz, eksiksiz, mükemmel ve sonsuzdur. Bu bakımdan bir kıyas söz konusu olamayacağı gibi, ancak bir benzerlik mevzu bahistir. Said-i Nursi bu gerçeğe "Dünya alem-i ahirete bir fihriste hükmündedir" sözleriyle işaret etmiştir.
 

faris

Well-known member
Soru 1: Bediüzzaman Said Nursi r.a. Üçüncü Lem'anın mantık ile anlaşılmayacağına sebep olarak gösterdiği Kalbden gelen hissiyat ve zevkler neden aklın düsturlarını fikrin mizanlarını dinlemiyor?

His ve zevkin çoşkunları o kadar ağır ki aklın ölçülerine karşı çıkabilmekte hatta mantıklı olup olmadığı ile ilgilenmemekte.. Hüseyin abininde ifade ettiği gibi Muhyiddin Arabi gibi zatların alemlerinde yaşadıkları hissiyatlar o kadar derin olmuştur ki o gibi büyük zatlar dahi yaptıklarını ve sözlerini akıl mizanları ile tartma ihtiyacı duymamışlar, belki bir başkası söylese kendileri o haleti ruhiyede olmasaydılar o zaman akılları ile düşünüp doğruluğunu hakikatliğini tartacaklardır..

Soru 2: Ameliyat-ı cerrahiye ne demektir ? Manevi ameliyatlar nasıl olur?


Soru 3: "İnsan, mahiyet-i câmiiyeti itibarıyla, mevcudatın hemen ekserîsiyle alâkadardır. Hem insanın mahiyet-i câmiasında hadsiz bir istidad-ı muhabbet derc edilmiştir." sözü ile insanın hem mevcudat ile alakadar olduğunu hem de nihayetsiz bir muhabbete sahip olduğunu ifade eden bu hakikat bizlere neyi ifade ediyor?

Soru 4: "Onun o hadsiz muhabbeti, hadsiz bir mânevî azaba medar oluyor." sözünü nasıl anlamalıyız ki manevi azabın eleminden kurtulabilelim ?



Bir cerrahın hastanın ilgili tedavisi için hastayı kesmesi, dikmesi ve belirli operasyonlarda bulunmasıdır. Mesela karaciğerinde kis bulunan bir hastayı cerrah tedavi edebilmek için önce onu keser karaciğerini açar ve ilgili hastalıklı bölgeyi temizler daha sonra diker. Bu gibi ameliyatlar bedenen ve organlarımızda olduğu için bunlar maddi ameliyatlar olmaktadır. Ancak insan sadece maddeden ibaret olmadığı bütün ilimler hem fikirdir. İnsanın maddeden ziyade insanı insan eden henüz daha keşfedilmemiş bir çok hissiyatı, duygusu vs. bulunmaktadır. Bu gibi durumlarına ise insanın manevisi denilebilmektedir. Nasıl ki insanın bedeni çevrenin etkilerine göre zaman zaman rahatsızlanıp çeşitli müdahalelere ihtiyacı oluyorsa öyle de insanın maneviyatının da her daim ameliyatlara ihtiyacı olabilmektedir. Ustadımız Bediüzzaman insana verilen bütün hissiyatların Allah hesabına verildiğini bizlere bildirmektedir. Madem Allah hesabına verilmektedir, öyle ise bir çizgi bir sınırıda olamaz. Bir çiçeği isteyebileceği gibi bir cennet bahçesini de arzulayabilmektedir. İşte öyle de bu dersimizde Ustad Bediüzzaman, Allahtan başka şeylere ehemmiyetinden ziyade bağlanmanın manevi bir hastalık olduğunu bunun ise ancak manevi ameliyatı cerrahiye ile kurtulabilineceğini anlatmaktadır. Ya Baki entel Baki zikri ile yüzümüzü Allaha çevirerek diğer bağımlılıklarımızı koparıp bizleri Allaha bağlamaktadır. Hem nasıl ki kanser gibi hastalıklar bedenin yaşamasını zorlaştırıyor türlü türlü sıkıntılar çektiriyor. Öyle de manevi hastalıklar dahi çeşitli sıkıntılar çektirebilmektedir. Mesela; Allaha verilmesi gereken muhabbeti şu dünyaya verse o muhabbet bu kısacık fani dünyaya fazla gelecektir. Bir gün gideceğini bilmesi onu elem içinde bırakacaktır. Hem anını acılaştıracak hem ahirini tehlikeye atabilme ihtimali vardır.

İşte bu kusurdan teberri edip o fâni mahbubattan kat-ı alâka etmek, o mahbuplar onu terk etmeden evvel o onları terk etmek cihetiyle Mahbub-u Bâkîye hasr-ı muhabbeti ifade eden يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى
blank.gif
3 olan birinci cümlesi, “Bâkî-i Hakikî yalnız Sensin. Mâsivâ fânidir. Fâni olan, elbette bâki birmuhabbete ve ezelî ve ebedî bir aşka ve ebed için yaratılan bir kalbin alâkasına medar olamaz” mânâsını ifade ediyor. “Madem o hadsiz mahbubat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar. Onlar beni bırakmadan evvel ben onları
يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى demekle bırakıyorum. Yalnız Sen bâkisin ve Senin ibkàn ile mevcudat bekà bulabildiğini bilip itikad ederim. Öyleyse, Senin muhabbetinle onlar sevilir. Yoksa alâka-i kalbe lâyık değiller” demektir.



Soru 5: İnsan mahbupları adedince mânevî cerihaları nasıl oluşur? Bu manevi hastalıklardan insan nasıl kurtulur?

İnsan maneviyatla ilişkili olduğundan türlü türlü haleti ruhiyede bulunabilmektedir. Eğer insan Ya Baki Entel Baki sırrı hakikisini anlayıp o halette bulunmazsa dünyada alakadar olduğu mahbubları olacaktır. Mesela eşi, çocuğu, ailesi, akrabası, malı, mülkü, giysileri, gıdaları ila ahir ne kadar alakadarlığı var ise muhabbetini ona verecektir. Halbuki hepsi fani olduğundan hepsinin gitmesinden ayrı ayrı elemleri olacak onların gitmesi ile aldığı bütün lezzetler acılaşacak diğer lezzetlerini acılaştıracaktır. İşte nihayetsiz hissiyatlarına madel nihayetsiz mahbubu olması ve bunun gibi her biri adedince nihayetsiz manevi cerihaları oluşabilecektir nitekim oluşabilmektedir. Bu manevi hastalıklardan kurtulmanın sırrı ise :


“Madem o hadsiz mahbubat fânidirler, beni bırakıp gidiyorlar. Onlar beni bırakmadan evvel ben onları يَا بَاقِى أَنْتَ الْبَاقِى demekle bırakıyorum. Yalnız Sen bâkisin ve Senin ibkàn ile mevcudat bekà bulabildiğini bilip itikad ederim. Öyleyse, Senin muhabbetinle onlar sevilir. Yoksa alâka-i kalbe lâyık değiller” demektir.



Soru 6 : "..mevcudatta sebeb-i muhabbet olan hüsün ve ihsan ve kemal" sözündeki hakikati nasıl anlamalıyız?

İnsanın muhabbet ettiği herşeye bir göz attığımızda ya onda gördüğü güzellikten ya iyilikten ya da mükemmeliğindendir. Halbu ki o hüsün, ihsan ve kemalin nihayeti en doruğu Allah ta bulunduğunu bilsek o zayıf hüsün, ihsan ve kemale duyduğumuz iştiyak nihayetsiz olarak Allah'a duyulması muhtemeldir. İşte bu sırrı anlayabilmek nasibimiz olsun.
 
Üst