Risale-i Nur Soru Cevap 14 : İkinci Lem'a (Dördüncü Bölüm)

Ukbaa

Well-known member
Bismillahirrahmanirrahim

Kaldığımız yerden devam ediyoruz..


[BILGI]
DÖRDÜNCÜ NÜKTE

Yirmi Birinci Sözün Birinci Makamında beyan edildiği gibi, Cenâb-ı Hakkın insana verdiği sabır kuvvetini evham yolunda dağıtmazsa, her musibete karşı kâfi gelebilir. Fakat vehmin tahakkümüyle ve insanın gafletiyle ve fâni hayatı bâki tevehhüm etmesiyle, sabır kuvvetini mazi ve müstakbele dağıtıp, halihazırdaki musibete karşı sabrı kâfi gelmez, şekvâya başlar. Adeta -hâşâ- Cenâb-ı Hakkı insanlara şekvâ eder. Hem çok haksız bir surette ve divanecesine şekvâ edip sabırsızlık gösterir.

Çünkü, geçmiş herbir gün, musibet ise zahmeti gitmiş, rahatı kalmış; elemi gitmiş, zevâlindeki lezzet kalmış; sıkıntısı geçmiş, sevabı kalmış. Bundan şekvâ değil, belki mütelezzizâne şükretmek lâzım gelir. Onlara küsmek değil, bilâkis muhabbet etmek gerektir. Onun o geçmiş fâni ömrü, musibet vasıtasıyla bâki ve mes’ut bir nevi ömür hükmüne geçer. Onlardaki âlâmı vehimle düşünüp bir kısım sabrını onlara karşı dağıtmak divaneliktir.

Amma gelecek günler ise, madem daha gelmemişler, içlerinde çekeceği hastalık veya musibeti şimdiden düşünüp sabırsızlık göstermek, şekvâ etmek, ahmaklıktır. “Yarın, öbür gün aç olacağım, susuz olacağım” diye bugün mütemadiyen su içmek, ekmek yemek ne kadar ahmakçasına bir divaneliktir. Öyle de, gelecek günlerdeki, şimdi adem olan musibet ve hastalıkları düşünüp, şimdiden onlardan müteellim olmak, sabırsızlık göstermek, hiçbir mecburiyet olmadan kendi kendine zulmetmek öyle bir belâhettir ki, hakkında şefkat ve merhamet liyakatini selb ediyor.

Elhasıl, nasıl şükür nimeti ziyadeleştiriyor; 1 öyle de, şekvâ musibeti ziyadeleştirir. Hem merhamete liyakati selb eder.

Birinci Harb-i Umumînin birinci senesinde, Erzurum’da mübarek bir zat müthiş bir hastalığa giriftar olmuştu. Yanına gittim. Bana dedi: “Yüz gecedir ben başımı yastığa koyup yatamadım” diye acı bir şikâyet etti. Ben çok acıdım. Birden hatırıma geldi ve dedim:
“Kardeşim, geçmiş sıkıntılı yüz günün, şimdi sürurlu yüz gün hükmündedir. Onları düşünüp şekvâ etme. Onlara bakıp şükret. Gelecek günler ise, madem daha gelmemişler; Rabbin olan Rahmânü’r-Rahîmin rahmetine itimad edip, dövülmeden ağlama, hiçten korkma, ademe vücut rengi verme. Bu saati düşün. Sendeki sabır kuvveti bu saate kâfi gelir. Divane bir kumandan gibi yapma ki, sol cenah düşman kuvveti onun sağ cenahına iltihak edip ona taze bir kuvvet olduğu halde, sol cenahındaki düşmanın sağ cenahı daha gelmediği vakitte, o tutar, merkez kuvvetini sağa sola dağıtıp, merkezi zayıf bırakıp, düşman ednâ bir kuvvetle merkezi harap eder.”

Dedim: “Kardeşim, sen bunun gibi yapma. Bütün kuvvetini bu saate karşı tahşid et. Rahmet-i İlâhiyeyi ve mükâfât-ı uhreviyeyi ve fâni ve kısa ömrünü uzun ve bâki bir surete çevirdiğini düşün. Bu acı şekvâ yerinde ferahlı bir şükret.” O da tamamıyla bir ferah alarak, “Elhamdü lillâh,” dedi, “hastalığım ondan bire indi.”


Dipnot-1 : bk. İbrahim Sûresi, 14:7.
[/BILGI]



[DIKKAT]Soru 1 : Sabır kuvveti kelimesinden ne anlıyoruz ? Sabır musibetler karşısında nasıl kuvvet olur ?

Soru 2 : Sabır kuvvetimizi dağıtmamıza sebep olan haller, durumlar nelerdir ?

Soru 3 : ''Adeta -hâşâ- Cenâb-ı Hakkı insanlara şekvâ eder.'' sözünden ne anlıyoruz ? Bu nasıl olur ?

Soru 4 : Sabır geçmişe ve geleceğe nasıl dağıtılır ?

Soru 5 : ''Elhasıl, nasıl şükür nimeti ziyadeleştiriyor; öyle de, şekvâ musibeti ziyadeleştirir.'' ifadesini açıklayıp örnek verebilir misiniz ?

Soru 6 : Niçin musibetlere karşı şekva eden insan merhamete ve şefkate layık değildir ?

Soru 7 : Misaldeki sağ ve sol cenah hakikatte neyi temsil ediyor ? Bu temsildeki olayların hakikatını açıklayabilir misiniz ?

Soru 8 : Musibetlere karşı şükredilir mi ?[/DIKKAT]
 

teblið

Vefasýz
Soru 8 : Musibetlere karşı şükredilir mi ?

Bismillahi Teala ;

Maliki mülk olan Rahmana hamdu senalar Hz Resul'une(sav) zerreler adedince salat ve selam olsun..

Konuyu düşününce en evvel Üstad hazretlerinin şu güzel sözü aklıma geldi ve onunla yorumuma girmek istiyorum;

(Cennet ucuz değil ,Cehennemde lüzumsuz değil)

Evet imtihan dünyası ,bir başka tabir ile Ahiretin tarlası bu fani dünya..Zahmetsiz Rahmet kapıları açılırmı ?..Yada Hiç çaba göstermeden aç demekten haya etmez mi insan ?..Her şeyin bir bedeli olmalı ..Tıpkı musibetler esnasında imanlı kalbin gösterdiği teslimiyet ve sabır gibi...elbetteki musibetlere karşı şükredilir ..zaten şükür de bir nevii ,sabır değilmidir..Musibet ve hastalıklar ise bir başka yükseliş merdivenidir. Bir Müslüman, Allah'ın(c.c) her emrini dinledikçe ve her yasağından sakındıkça manen yükselir.

şükür ve sabır İman kapısının anahtarları hükmündedir ..Bütün faziletlerin anası, hayatta muvaffak olmanın ve kemale ermenin sırrı bu güzel özelliklerdedir. Her türlü rezaletin sebebi sabırsızlık şükürsüzlüktür.. Sabır her faziletin üstünde bir değer taşır..

Bazı sıkıntılar vardır ki, kulun irade ve gücünü aşar. Böyle felaketler başa geldiği zaman heyecana kapılmadan ve şikayet etmeden takdir-i ilâhiye razı olup sabretmek müminlerin özelliklerindendir.

Heleki bu yarım yamalak amellerimizle dünya dolusu hak etmediğimiz halde niğmetlere gark oluyoruz..Şükrler bir değil bin olması gerekir..Şükür yanlız sefa zamındamı olur ?Elbette hayır hem genişlikte hem darlıkta şükür olmalı ;Olmalıki samimi bir iman göstermiş oluruz inşl..

Konuyu anlayabilmemiz için ,anlayıpta yaşabilmemiz için Üstadımıza kulak verelim bir kez daha ;

geçmiş herbir gün, musibet ise zahmeti gitmiş, rahatı kalmış; elemi gitmiş, zevâlindeki lezzet kalmış; sıkıntısı geçmiş, sevabı kalmış. Bundan şekvâ değil, belki mütelezzizâne şükretmek lâzım gelir. Onlara küsmek değil, bilâkis muhabbet etmek gerektir. Onun o geçmiş fâni ömrü, musibet vasıtasıyla bâki ve mes’ut bir nevi ömür hükmüne geçer. Onlardaki âlâmı vehimle düşünüp bir kısım sabrını onlara karşı dağıtmak divaneliktir
 
Dördüncü Sualiniz: اِنَّ اللّهَ مَعَ الصَّابِرِينَ de hikmet ve gaye nedir?

Elcevab: Cenab-ı Hak, Hakîm ismi muktezası olarak, vücud-u eşyada bir merdivenin basamakları gibi bir tertib vaz'etmiş. Sabırsız adam teenni ile hareket etmediği için, basamakları ya atlar düşer veya noksan bırakır; maksud damına çıkamaz. Onun için hırs mahrumiyete sebebdir. Sabır ise müşkilâtın anahtarıdır ki,

اَلْحَرِيصُ خَائِبٌ خَاسِرٌ ٭ وَالصَّبْرُ مِفْتَاحُ الْفَرَجِ

durub-u emsal hükmüne geçmiştir. Demek Cenab-ı Hakk'ın inayet ve tevfiki, sabırlı adamlarla beraberdir. Çünki sabır üçtür:

Biri: Masiyetten kendini çekip sabretmektir. Şu sabır takvadır, اِنَّ اللّهَ مَعَ الْمُتَّقِينَ sırrına mazhar eder.

İkincisi: Musibetlere karşı sabırdır ki, tevekkül ve teslimdir. اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الْمُتَوَكِّلِينَ ٭ اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ الصَّابِرِينَ şerefine mazhar ediyor. Ve sabırsızlık ise Allah'tan şikayeti tazammun eder. Ve ef'alini tenkid ve rahmetini ittiham ve hikmetini beğenmemek çıkar. Evet musibetin darbesine karşı şekva suretiyle elbette âciz ve zaîf insan ağlar; fakat şekva ona olmalı, ondan olmamalı. Hazret-i Yakub Aleyhisselâm'ın اِنَّمَا اَشْكُوا بَثّىِ وَ حُزْنِى اِلَى اللّهِ demesi gibi olmalı. Yani: Musibeti Allah'a şekva etmeli, yoksa Allah'ı insanlara şekva eder gibi, "Eyvah! Of!" deyip, "Ben ne ettim ki, bu başıma geldi" diyerek, âciz insanların rikkatini tahrik etmek zarardır, manasızdır.

Üçüncü Sabır: İbadet üzerine sabırdır ki, şu sabır onu makam-ı mahbubiyete kadar çıkarıyor. En büyük makam olan ubudiyet-i kâmile canibine sevkediyor. Mektubat ( 280 - 281 )
 

Ukbaa

Well-known member
[DIKKAT]Soru 7 : Misaldeki sağ ve sol cenah hakikatte neyi temsil ediyor ?
Bu temsildeki olayların hakikatını açıklayabilir misiniz ?
[/DIKKAT]

''Divane bir kumandan gibi yapma ki, sol cenah düşman kuvveti onun sağ cenahına iltihak edip ona taze bir kuvvet olduğu halde, sol cenahındaki düşmanın sağ cenahı daha gelmediği vakitte, o tutar, merkez kuvvetini sağa sola dağıtıp, merkezi zayıf bırakıp, düşman ednâ bir kuvvetle merkezi harap eder.''

Temsile baktığımızda bu kumandan gerçekten divaneymiş diyoruz. İnsan hiç düşmanın saldırıya geçmediği bir yönde, diğer cephedeki askeri de oraya kuvvet olarak gönderip, merkezini boş bırakır mı ?

Bakalım acaba bu hataya bizde şahs-i hayatımızda düşüyor muyuz…

Hakikat dürbünüyle bakarsak;
Sol cenah ; geçmiş zamandır.
Sağ cenah ; gelecek zamandır.
Düşman ise musibetlerdir.
Kumandan ise insandır.

Cenab-ı Hak her insana gelen musibete kafi gelecek kadar sabır kuvveti vermiştir. Eğer insan temsildeki divane kumandan gibi bu hali hazırdaki sabır kuvvetini geçmişe veya geleceğe sarfederse o an başına gelen musibete karşı dayanağı kalmaz kuvvetten düşer ve şekvaya başlar. Gelen musibet insanın tevekkül ve teslimiyeti azaldığı için küçük bir darbe ile insanı yıkar, dayanmaya takati kalmaz. Demek merkezi sürekli sağlam tutmak gerekir ki ; gelen saldırılar bizi kolay kolay yıkamasın..


 

Soru 5 :
''Elhasıl, nasıl şükür nimeti ziyadeleştiriyor; öyle de, şekvâ musibeti ziyadeleştirir.''ifadesini açıklayıp örnek verebilir misiniz ?


Kaderi tenkid eden, başını örse vurur kırar. Rahmeti ittiham eden, rahmetten mahrum kalır. Kırılmış el ile intikam almak için o eli istimal etmek, nasıl kırılmasını tezyid ediyor. Öyle de: Musibete giriftar olan adam, itirazkârane şekva ve merakla onu karşılamak, musibeti ikileştiriyor.

Lem'alar Beşinci nükte ( 12 )

Kardeşlerim! Merak musibeti ikileştirir, maddî musibeti kalbde de yerleştirmek için bir kök olur; hem kadere karşı bir nevi itiraz ve tenkidi ve rahmete karşı bir nevi ittihamı işmam eder. Madem her şeyde bir güzellik ciheti var ve rahmetin bir cilvesi var ve kader adalet ve hikmetle iş görür; elbette biz bu zamanda umum âlem-i İslâmı alâkadar edecek bir kudsî vazife yüzünden hafif bir zahmete ehemmiyet vermemekle mükellefiz.

Şualar ( 323 )
 

Soru 8 :
Musibetlere karşı şükredilir mi ?

Evet kardeşlerim! Madem herşey gidiyor ve gittikten sonra eğer lezzet ve keyf ise, boşu boşuna gider, bir hasret kalır; eğer sıkıntı ve zahmet ise, hem dünyevî ve uhrevî, hem böyle bir kudsî hizmet noktasında öyle bir lezzetli faideler var ki, o zahmeti hiçe indirir. İçinizde biri müstesna, en ihtiyarı ve en ziyade başına sıkıntılar toplanan benim. Sizi temin ederim; tam bir sabır ve şükür ve tahammül ile halimden memnunum. Musibete şükür ise, musibetteki sevab ve uhrevî ve dünyevî faideleri içindir.
Şualar ( 300)

Musibet, şerr-i mahz olmadığı için, bazan saadette felâket olduğu gibi, felâketten dahi saadet çıkar.

Tarihçe-i Hayat ( 130 )
 

Ukbaa

Well-known member
Soru 1 : Sabır kuvveti kelimesinden ne anlıyoruz ?
Sabır kuvveti ; Cenab-ı Hakk’ın inayet ve tevfkine nail olmak için bir basamak…
İnsanın şefkat ve merhamete liyakatı arttıran bir merdiven…
Nefsin günahlara karşı meylinde en büyük engel… vs…


Sabır musibetler karşısında nasıl kuvvet olur ?
Nefis sabırsızdır. Arzuladığı şeye hemen ulaşmak ister.
Akıbeti görmez; bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder.
İşte insanın nefsin günahlara olan meylinin önüne geçebilmesinde dayandığı kuvvet sabırdır.
Eğer bu sabır geçmişe veya geleceğe dağıtırsa kuvvet azalacağı için musibetlere ve günahlara karşı
gösterilen direnç azalır, kuvvet olmaktan çıkar.
İnsanın elinde bir kalkan vazifesi gören bu kuvvette çatlakların oluşmasına izin vermek,
gelen saldırılara karşı çabuk devrilmeye, pes edip, ye’se düşmeye bir sebeptir.

 

Sabır evvelen bir teslimiyet halidir.

Teslimiyet ise; teslim olduğun hâdiselerin müsebbib-i hakikisini bilmek ,tanımak ve muhabbetin ölçüsüne; yâni îman-ı billah, marifetullah,muhabbetullah ve lezzet-i ruhaniyede inkişafı ölçüsünde kulun Rabbine itimâdı.Ve O'nun tasarrufunda çok hikmet ve rahmet şuâlarını müşâhade ederek, hayat âyinesine yansıyan esmânın nakışlarını bilerek nazar edip, Yûnûsun ifadesiyle " Hoştur bana senden gelen, Ya hil’at-ü yahut kefen, Ya taze gül yahut diken, Kahrın da hoş lütfun da hoş. Gelse celâlinden cefâ, Yahut cemâlinden vefa, İkisi de cana safa, kahrın da hoş lütfun da hoş." İfâde-i hali içerisinde bulunarak "iman tevhidi, tevhid teslimi teslim saadet-i dareyni iktiiza eder" hakikatının netice-i â'zamına izni ilâhi lûtfu Rabbâni ile vâsıl olmaktır.
inşaallâhü teâla.
 
Üst