Osman nuri topbaş hoca efendiden sohbetler..

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fahr-i Kâinât -Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem-'in Dünyâyı Şereflendirmesi





Hazret-i Mûsâ birtakım ahkâm getirmişti.

Hazret-i Dâvûd, Allâh'a duâ eylemek ve munâcaatları tegannî etmekle mümtâz olmuştu.

Hazret-i Îsâ, insanlara mekârim-i ahlâki ve dünyâda zühdü öğretmek için gönderilmişti.

İslâm Peygamberi Hazret-i Muhammed Mustafâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise, bunların cümlesini getirdi:

Ahkâm vaz' etti. Allâh'a duâyı öğretti.

En güzel ahlâki bildirdi. Dünyânın aldatıcı alâyişine aldanmamayı tavsiye buyurdu.

Kısaca, bütün peygamberlerin salâhiyet ve vazîfelerinin cümlesini şahsiyyet ve eserinde cem' etti...

Şüphesiz O'nun kırkıncı yaşı, insanlık için donum noktalarından biri oldu.

Kırk yıl câhil bir toplum içinde yaşadı.

Sonradan ortaya koyacağı mükemmelliklerin çoğu, halkının Henüz meçhûlü idi.

Bir devlet adamı bir vâiz, bir hatîb olarak bilinmiyordu.

Büyük bir kumandan olduğundan söz etmek söyle dursun, sıradan bir asker olarak bile mârûf değildi.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fahr-i Kâinât -Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem-'in Dünyâyı Şereflendirmesi





Geçmiş milletlerin ve peygamberlerin târihinden, kıyâmet gününden,

cennet ve cehennemden bahsettiği duyulmamıştı.

Yalnız kendi şahsına münhasır ulvî bir hayatin, yüksek bir ahlâkin içinde idi.

Lâkin ilâhî bir mesaj ile Hırâ mağarasından döndüğünde, tamâmen değişmişti.

Tebliğe başlayınca, bütün Arabistan korku ve şaşkınlık içinde kaldı.

Hârika belâgâtı ve hitâbeti, onları teshîr etti.

Şiir, edebiyat, belâgat ve fesâhat yarışmaları âniden sıfırlandı.

Bundan sonra artık hiçbir sâir,

yarışma kazanan şiirini Kâbe'nin duvarına asmaz oldu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fahr-i Kâinât -Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem-'in Dünyâyı Şereflendirmesi






Böylece asırlardan beri gelen bir an'ane târihe karıştı.

O derecede ki, meşhûr İmriü'l-Kays'ın kızı, Kur'ân-i Kerîm'den kısa bir metin dinleyince, hayretle irkildi ve:

"Bu bir insan sözü olamaz! Dünyâ'da böyle bir söz varsa, babamın şiiri Kâbe'nin duvarından indirilmelidir!

Gidip onu indirin; bunu oraya asin!.." demek mecbûriyetinde kaldı.

Bütün âlemi, Kur'ân sûrelerine benzer bir sûre ortaya koymaya dâvet etti.

Allâh'dan gayri güvendiği kim varsa yardıma çağırmak şartıyla Kur'ân sûrelerinden birinin benzerini vücûda getirmek husûsundaki Kur'ânî iddiâ, o günden beri cevapsız kaldı.

Allâh Teâlâ buyurur:

"Eğer kulumuza (Peygamber - aleyhisselâm-'a) indirdiklerimizden herhangi bir şüpheye düşüyorsanız, haydi onun benzeri bir sûre getirin!

Eğer iddiânızda doğru iseniz, Allâh'dan gayri şâhidlerinizi (bütün yardımcılarınızı) da çağırın!.." (el-Bakara, 23)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fahr-i Kâinât -Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem-'in Dünyâyı Şereflendirmesi





Medeniyetten uzak câhil bir toplum içinden çıkan bu ümmî insan, ortaya koyduğu ilim ve hikmet muhtevâsıyla devrin insanlarını âciz bıraktığı gibi, kıyâmete kadar ulaşılmamış ve ulaşılamayacak bir mûcize deryâsıyla ortaya çıkmıştı. Bu sununla da sâbittir ki, Kur'ân-i Kerîm, birçok fennî mes'eleye temâs ettiği halde, 1400 yıldan beri hiçbir kesif O' nu tekzîb edememiştir. Halbuki, bugün bile Dünyâ'nın en meşhûr ansiklopedileri, bir ek cilt çıkararak, kendilerini tashîh ve yenilemek mecbûriyetiyle karşı karşıya kalmaktadır.

O, bütün insanlığa, kendisinin yeryüzünde Hakk'ın halîfesi olduğu gerçeğini tâlim etti.

En güzîde ilim adamlarının bile ancak omur boyu suren araştırmalarından insan ve eşyâ üzerindeki geniş tecrübelerinden sonra gerçek hikmetini idrâk edebilecekleri sosyal, kültürel, iktisâdî teşkilat, kitle idâresi ve milletlerarası ilişkilerin en mükemmel kâidelerini O oluşturdu. Muhakkak insanlık, teorik bilgi ve pratik tecrübe açısından geliştikçe, hakîkat-i Muhammediyye daha iyi kavranmaktadır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fahr-i Kâinât -Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem-'in Dünyâyı Şereflendirmesi




Daha önce eline kılıç almamış, askerî tâlim görmemiş, ancak bir defâ seyirci olarak savaşa katilmiş olan bu yüce Peygamber, bütün insanlığı ihâta eden engin merhametine rağmen ictimâî sulh için bizzarûre tevhîd mücâdelesi uğruna en çetin savaşlardan bile geri kalmayan bir asker oldu. Dokuz yıl içinde çok zaman düşmana karşı az olan askerî gücü ile bütün Arabistan'ı fethetti. Devrinin başıbozuk, disiplinsiz insanlarına aşıladığı rûhânî güç ve verdiği askerî eğitim ile fütûhâtta mûcizevî bir basari elde etti. O derecede ki, ardından gelenler, zamanın en heybetli ve güçlü iki devleti olan Rûm ve Pers imparatorluklarını hezîmete uğratmışlardır. Böylece, O'nun çok önceden buyurduğu:

"Lâilâhe illâllâh deyin; Iran ve Bizans sizin olsun!" müjde ve va'di gerçekleşmiş oldu.

Böylece insanlık târihinin -bütün menfî şartlara rağmen- en Büyük inkılâbına vucûd vermiş olan Allâh Rasûlu -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, zâlimleri sindirdi, mazlûmların gözyaşlarını dindirdi. Yetimlerin saçlarına O'nun mübârek elleri tarak oldu. O'nun tesellî ışıkları ile, gönüller gamdan uzak oldu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fahr-i Kâinât -Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem-'in Dünyâyı Şereflendirmesi






M. Âkif, bu manzarayı ne güzel ifâdelendirir:

Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki Öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada insanlığı kurtardı o Mâsûm,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki ezilmekti bütün hakki, dirildi;
Zulmun ki, zevâl aklına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere rahmetti, evet, ser'-i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi..
Dünyâ neye sâhipse, O'nun vergisidir hep;
Medyûn O'na cem'iyyeti, medyûn O'na ferdi..
Medyûndur o Mâsûm'a bütün bir beşeriyyet...
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile hasret!..

Şâyet bütün fazîletleri kendisinde cem' eden Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- dünyâyı teşrif etmeseydi, insanlar, kıyâmete kadar zulmun ve vahşetin içinde kalırlar, güçsüzler güçlülerin esîri olurlardı. Muvâzene ser lehine bozulurdu. Dünyâ, zâlimlere ve güçlülere âid olurdu.

Yirmiyeydi muhârebe, kırk dört veya elli kadar "seriyye" denilen, küçük mikyasta askerî faâliyetlerde bulundu. Mekke Fethi ile köklesen İslâmiyet;

"Bugün size dîninizi ikmâl ettim. Üzerinize nîmetimi tamamladım.. Ve sizin için dîn olarak İslâm'ı seçtim!." (el-Mâide, 3) âyetiyle kemâle erdi. Medîne'ye dönüşlerinde on üç gün kadar suren çetin bir hastalık neticesinde 634. Miladî yılının 8 Haziran'ında kendilerine cemâl ufukları acildi. Refîk-i a'lâsına kavuştu.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Fahr-i Kâinât -Sallâllâhü Aleyhi ve Sellem-'in Dünyâyı Şereflendirmesi





#12 Rabîulevvel Pazartesi günü doğup Dünyâ'yı şereflendirdiler.

Ve 12 Rabîulevvel Pazartesi günü Allâh tarafından kendilerine nübüvvet vazîfesi verildi. Ebû Katâde Hazretleri şöyle rivâyet eder:

"(Hazret-i Peygamber'e) pazartesi gününün orucundan soruldu. O da cevâben:

«-Bu, benim doğum günüm ve peygamber olarak gönderildiğim gündür...» buyurdular." (Müslim, Kitâbu's-Siyâm, c. 2, s. 818, H. No: 198)

Yine bir 12 Rabîulevvel ayinin Pazartesi sabahı, Medîne'ye girerek yeni kurulan ve kıyâmete kadar devâm edecek olan İslâm devletinin temelini attılar.

Ve nihâyet bir 12 Rabîulevvel Pazartesi günü de, Ahiret âlemine intikâl ettiler.

O'nun doğumu, peygamberliği, hicreti ve irtikalinin, ilâhî bir tecellî olarak hep 12 Rabîulevvel Pazartesi günlerine rastlaması, bu ayin kudsiyyetinin ve öneminin bir nişânesidir. cemâl ve celâl tecellîsi olarak; sevincin heyecânı ve hüznün burukluğu beraber yaşanmaktadır. Gönül iklîminde bayram neş'esi ile irtihâl elemleri, zıd bir hassasiyet beraberliği içindedir. Yine O, ukbâda şefkatle şefâat için ümmetini beklemektedir.

Allâh Rasûlü'nün Dünyâ'dan seâdet âlemine irtihâlı ile O' ndan mahrûm kalan Dünyâ'nın vefâsızlığını, Azîz Mahmûd Hudâyî Hazretleri su mısrâları ile tasvîr eder:

Kim umar senden vefâyı

Yalan dünyâ değil misin?
Muhammedü'l-Mustafâ'yı
Alan dünya değil misin?
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti




Eğer servet sâhibi zengin bir kişi isen, bütün Arabistan'a hâkim olan,

bilumûm Arap ulularını kendisine muhabbetle râm eden O yüce Peygamber'in tevâzû ve cömertliğini tefekkür et!..

Eğer zayıf teb'adan biri isen, Mekke'de zâlim ve gâsıb müşriklerin nizâm ve idâresi altında yaşayan Peygamber'in hayatından örnek al!

Eğer muzaffer bir fâtih isen, Bedir ve Huneyn'de düşmanına galebe çalan cesâret ve teslîmiyet Peygamber'inin hayatından ibret al!

Allâh göstermesin, eğer mağlûbiyyete uğradığın olursa, o zaman da Uhud Harbi'nde şehîd düşen veyâ yaralanıp yere yatan ashâbı arasında secâat ve cesâretle dolaşan mütevekkil Peygamber'i hatırla!

Eğer muallim isen, mescidde Soffa Ashâbı'na ince, rakîk ve hassas gönlünün feyzlerini aktararak ilâhî emirleri öğreten Peygamber'i düşün!

Eğer talebe isen, kendisine vahiy getiren Cibrîl-i Emîn'in önünde oturan Peygamber'i tasavvur et!
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti





Eğer öğüt veren bir vâiz ve emîn bir mürşid isen,

Mescid-i Nebevî'nin içinde ashâbına hikmet saçan Peygamber'i dinle!

O'nun tatlı sesine kulak ve gönül ver!

Eğer hakkı müdâfaa etmek, hakkı teblîğ etmek, hakkı tutup kaldırmak istiyorsan ve bu husûsda seni destekleyen bir yardımcın dahî yoksa,

Mekke'de her nevi' yardımdan mahrûm bir hâlde iken zâlimlere hakkı i'lân edip onları hidâyete dâvet eden Peygamber'in hayatına bak!

Düşmana galebe çalıp onun belini kırdınsa, karşısındakinin inâdını kahredip ona üstün geldinse, bâtılı perîşân edip hakkı i'lân ettinse,

Mekke'nin fethi günü mukaddes beldeye gâlib bir kumandan olduğu hâlde,

büyük bir tevâzû ile devesi üzerinde secde edercesine giren şükür hâlindeki Peygamber'i gözünün önünde canlandır!
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İlm-i Nafi -Faydalı İlim-




Bir nahiv (dilbilgisi) âlimi gemiye binmişti. Sefer esnâsında ilmine mağrur bir şekilde gemici ile sohbete koyuldu. Gemiciye zaman zaman muhtelif suâller sordu ve muhâtabından cevabını alınca da gemiciye karşı ilmiyle iftihâr etmek üzere:

"-Yazık! Ömrünün yarısını câhilliğin yüzünden hebâ ve ziyân etmişsin." diyerek onunla istihzâ etti.

Temiz kalpli gemicinin, bu küçük düşürücü davranışa gönlü kırıldı ise de olgunluk gösterip nahivciye cevap vermedi, sustu. Derken şiddetli bir fırtına çıktı ve gemiyi müthiş bir girdabın içine sürükledi. Herkesi büyük bir telaşın kapladığı o hengâmede gemici, nahivciye döndü ve:

"-Ey üstad, yüzme bilir misin?" diye sordu.

Nahivci, solmuş sararmış bir vaziyette titrek bir sesle kekeledi:

"-Hayır bilmem!.." dedi.

Bunun üzerinde gemici, mahzun bir edâ ile şu mukâbelede bulundu:

"-Nahiv bilmediğim için benim yarı ömrüm mahvolmuştu, öyleyse şimdi senin bütün ömrün mahvoldu. Zîrâ gemimizin bu girdaptan kurtulma imkânı yoktur. Ey nahivci, bu deryâda nahivden ziyâde yüzme ilminin daha faydalı ve zarûrî olduğunu bilmiyor muydunuz?.."
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İlm-i Nafi -Faydalı İlim-




Bu kıssadaki nahiv ilminden murâd, bütün dünyevî ve zâhirî ilimlerdir. Faydalı ilim ise, ihtiyâca cevap veren ilimdir. Beşerin en büyük ihtiyâcı, bedenle birlikte rûhun da ebedî seâdetini temin etmektir. Bu da, Allâh rızâsını kazanmaya bağlıdır. Allâh'ın rızâsı ise, kâmil îmânla birlikte sâlih amellerle elde edilebilir.

Yine kıssadan anlaşılacağı üzere; bu fânî vücûd gemisi ölüm girdabında çırpınırken yâni dünyâya büyük vedâ ânı olan ecel yaklaşınca; asıl ihtiyâca cevap vermeyen, yaşanmayan, irfâna dönüşmeyen, rûhsuz, kuru ve sırf nefsin rahatına hitab eden bilgiler fâide vermeyecektir.

Öyleyse ecel gelmeden önce bütün bilgileri Allâh rızâsını kazanmaya medâr olabilecek bir vasfa dönüştürmek îcâb eder. Çünkü vücûd gemisi ölüm ile çatırdarken, sırf toprağa terk edilecek bedenin rahatına yarayan ilimlerden bir medet umulamaz. O anda "kalb-i selîm"e ihtiyaç vardır. Kalbinse ecel gelmeden önce, nefs engelini bertarâf etme netîcesinde bu vasfı kazanması gerekir. Bu merhaleye ulaşamayanlar, açıldıkları bu engin deryâda helâk olmaktan kurtulamazlar. Fakat nefsini ölmüş sayılabilecek derecede gurur, kibir ve heveslerden kurtaranı, deryâ misâli bu yeni âlem başı üzerinde taşır, onu helâk olmaktan kurtarır. Bu keyfiyeti îzâh için buyrulmuş olan:

"Mûtû kable entemûtû"

yâni "ölmeden evvel ölünüz" nasîhatine gönül vererek iç dünyâmızdaki nefsânî temâyülleri en az seviyeye düşürebilmeye gayret etmelidir. Nefsânî arzuları bertarâf için insanın zaman zaman kendini murâkabe etmesi lâzım geldiği husûsundaki:

"Hâsibû kable entuhâsebû"

yâni "İlâhî mahkemede hesâba çekilmeden evvel, nefsinizi hesaba çekiniz." îkâzını da hatırdan uzak tutmamalıdır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İlm-i Nafi -Faydalı İlim




Bilginin şahsîleşip, selîm bir idrâkin derinliklerine kök salmasına, "irfân" denir. Ârif ise, bildiklerinin derûnundaki sır, hikmet ve ilâhî tecellîlere vâkıf olmuş yâni irfân sâhibi kimse demektir. Bu olgunluğa erişememiş ilim sâhipleri hakkında; "Âlimdir, fakat ârif değildir." denir. Böyle kimselerin bilgileri, kitaplardaki gibi sâbit ve mahfûzdur. Bu durum, tıpkı ambardaki tohuma benzer. O tohum, ancak toprağa kavuştuğunda neşv ü nemâ imkânı bularak inkişâf eder. Aksi hâlde böyle bilgiler, fikir îmâl etmeye ve zihinden kalbe inerek duyguları derinleştirmeye muvaffak olamaz. Bundan dolayı, böyle bilgilere kitâbî bilgi denir.

Yerinde ve doğru olarak kullanıldığı taktirde her ilmin bir fayda sağlayabileceği muhakkaktır. Ancak, insanın her iki cihân seâdet ve selâmeti için bu ilimlerin sırf zâhiren tahsîl edilmesi kâfî gelmez. Bu noksanlığın telâfîsi için de İslâm, ilimlerin doğru ve hayırlı yerlerde kullanılmasını sağlamak ve şerre âlet olmasına mânî olmak gâyesiyle "ilm-i nâfî" ile kalbî hayatı tezyîn eylemiştir.

Nitekim Merhum Mâhir İz Hocaefendi de kalbî derinlikten mahrûm bir ilmin noksan olduğunu ve bu noksanlığı bertaraf etmenin yeğâne çâresinin de mânevî irşâd görmek olduğunu ifâdeyle şöyle der:

"İlmin kîl ü kâlini dâimâ bir noktada toplamak mümkün olmadığından, hiçbir zaman ilmî tedkîkten geri kalmamakla berâber; asıl hakîkate vâkıf olmanın, ancak ehlinin irşâdı sâyesinde mümkün olabileceğine inanırım. İşte bu sebeptendir ki, yakaza dışı bir işâretle, irâde merdivenimi mârifet semâsına mîrâc için feyz-i Sâmî'ye rabteyledim." (Yılların İzi, s. 396)
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İlm-i Nafi -Faydalı İlim-




Hakîkaten mânevî terbiye netîcesinde kazanılan kalbî olgunluk, insan idrâkini zâhirî ilmin üstünde bir ufka taşır ki buna "mârifet" denir. Bu ise ancak bâzı tasavvufî temrinler sâyesinde elde edilebilir. İnsan, bu görüş ufkuna ulaştığı zaman, ne kadar büyük bir âlim de olsa, acziyetini idrâk ederek ilmine mağrûr olma hastalığından kurtulur. Sonsuz ve girift hakîkatler meşherine doğru açılan tefekkürü, hayret ve acz duygularıyla dolar. Akl-ı selîm ile düşününce de anlar ki bilmek sâdece zâhiri seyretmek değil; bir sırrı çözmektir. Bilmek, hakîkatte büyük nizâmın muammâsını çözmek ve ilâhî sırlara âgâh olabilmektir.

Nitekim iblis, bu mânevî ufuk ve dirâyetten mahrûm olduğu için aklına ve ilmine mağrûr olmuş ve Âdem -aleyhisselâm-'a secde etmeyerek Allâh'a isyânda bulunmuştur. Mâlum olduğu üzere şeytan, meleklere hocalık edecek derecede ilim sâhibi bir cinnî idi. Onun felâketini hazırlayan bu tavrı, bize ilmin tek başına ebedî seâdeti temin için kâfî gelmediği ve buna ilâveten bir de kalb tasfiye edilmedikçe ilimden hayır yerine şer hâsıl olabileceği gerçeğini göstermektedir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi



İlm-i Nafi -Faydalı İlim-


Âdem -aleyhisselâm- ise, Allâh Teâlâ'dan telâkkî ettiği bu ilimle, yâni ilm-i nâfî ile yücelmiş ve ardından gelen bütün peygamberler ve hattâ bütün Hak dostları, bu ilim sâyesinde insanlık semâsının parlak yıldızları olmuşlardır.

Rivâyete göre bir âlim şöyle anlatır:

Yüzlerinde nûr ve hayrın açıkça görüldüğü bir cemaat içinde İmâm Gazâlî'yi gördüm. Üzerinde yamalı elbise ve elinde bir ibrik vardı. Kendisine dedim ki:

"-Ey İmâm! Bağdat'taki Nizâmiye Medresesi'nin baş müderrisliği bundan daha iyi değil miydi?

Bana derin derin baktı ve dedi ki:

"-Seâdet dolunayı müridlik semâsına doğunca, akıl güneşi vuslat yolunu gösterdiği için böyle yaptım." (Muhammed bin Abdullâh el-Hânî, Âdâb, s. 9)

Bu sebepledir ki insanı dünyâ ve âhırette seâdet ve selâmete ulaştırmakta en müessir ilim, Allâh'ı en güzel bir sûrette kalbde tanıyabilmek ve bu bilginin doğurduğu aklî, vicdânî ve kalbî bir mes'ûliyetle sâlih amelleri en mükemmel seviyede îfâ etmektir. Zîrâ bu duyuş, derinlik ve anlayış mevcûd olmadığı takdirde fayda hâsıl etmeye yarayan bütün ilimlerin maddî veya mânevî pek çok zararlı netîceleri bertaraf edilemez. Onun içindir ki ilm-i nâfî, hadd-i zâtında bir ufuk ve zihniyet meselesidir. Onsuz ilimlerdeki istifâde imkânları da kuvveden fiile çıkamaz. Aksine şerre âlet olurlar ki bu durumdan kurtulmanın yegâne çâresi, ilm-i nâfî dediğimiz kalbî olgunluk ve hasletlerin kazanılmasıdır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi


Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti -devamı-




Eğer çift-çubuk sâhibi bir kişi isen ve oradaki işlerini yoluna koymak istersen, Benî Nadr, Hayber ve Fedek arâzîsine mâlik olduktan sonra onları ıslâh ve en iyi yolda idâre edecek şahısları iş başına getiren Peygamber'den örnek al!

Eğer kimsesiz biri isen, Abdullâh ve Emine'nin yetîmleri, ciğerpâreleri olan biricik Mâsûm'u, nûrdan Yetîm'i düşün!

Eğer yetişmiş bir genç isen, Mekke'de amcası Ebû Tâlib'in sürüsüne çobanlık yapan peygamber namzedi gencin hayatına dikkat et!

Eğer ticâret kervanlarıyla yola çıkan bir tâcir isen, Sûriye'den Busra'ya giden kâfilenin en ulusu olan zâtın ahvâlini mülâhaza et!

Eğer kadı ve hâkim isen, Mekke uluları birbirine girip vuruşacağı sırada Hacer-i Esved'i Kâ'be'deki yerine koyma husûsunda O'nun âdil ve firâsetli davranışını düşün!


 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti -devamı-



Ve tekrar gözünü târihe çevirerek Medîne'de, Mescid-i Nebevî'de oturup darlık içindeki fakîrle varlık sâhibi zengini, huzûrunda müsâvî tutarak insanlar arasında en âdilâne bir sûrette hüküm veren O Peygamber'e bir bak!

Eğer bir zevc isen, Hazret-i Hatîce'nin ve Hazret-i Aişe'nin zevci olan O mübârek zâtın temiz sîretine, derîn hissiyâtına ve şefkatine dikkat et!

Eğer çocuk babası isen, Fâtimatü'z-Zehrâ'nın babası ve Hazret-i Hasan ile Hazret-i Hüseyin'in dedesi olan bu zâtın onlara karşı davranışlarındaki ahvâlini öğren!

Senin sıfatın ne olursa olsun, hangi ahvâl içinde bulunursan bulun, akşam - sabah her vakit ve anda Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'i kendin için en mükemmel bir mürşid ve en güzel bir rehber olarak bulursun...

O öyle bir mürşiddir ki, O'nun sünnetleri vâsıtasıyla, her yanlışı düzeltebilirsin... Çığırından çıkan işlerini yoluna kor, umûrunu ıslâh edersin O'nun nûru ve rehberliği sâyesinde hayatın engellerinden kurtulup gerçek seâdeti bulursun!..

Gerçekten O'nun sîreti, nâdîde ve zarîf çiçeklerden, misk kokulu güllerden yapılmış bir bukete benzer.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti -devamı-



Dünyâ üzerinde insanlar arasında hüküm süren bir adâlet gözünüze çarparsa, insanların kalblerini birbirine bağlayan bir rahmet ve şefkat varsa veyâhud bir cemâatte zenginler -şefkatle muâmele yaparak- yoksulların yardımına koşuyor-
kuvvetliler mazlûmları koruyorsa, sıhhatte olanlar bîçârelere imdâd ediyor, servet sâhibleri öksüzleri gözetip dulları doyuruyorsa, tereddütsüz bilmiş olun ki bu fazîletler, dâimâ peygamberlerden ve onların izinden gidenlerden intikâl etmiştir.

Bu gerçek, Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in hayatında daha bâriz bir şekildedir.

Zîrâ O, peygamberliğin kemâl noktasıdır. O'nun bu kemâlini, insaflı gayr-i müslimler bile takdîr ve tasdîk mecbûriyetinde kalmışlardır.

İngiliz âlim ve hakîmlerinden Mr. Karlayl, "Kahramanlar" ismi ile bir kitap yazmış ve bu kitapta insanlık târihinde her mesleğin en üstün adamını tesbît edip onun hayât ve eserini tahlîl etmiştir.

Meselâ, şâirlerde bir numara telâkkî olunmak kimin hakkıdır; kumandanlarda kimin hakkıdır?!. İlh Bir Hıristiyan olan ve eserinde Hıristiyanlığını mu'terif bulunan Mr. Karlayl, peygamberlikte ekmel bir şahsiyet olarak Hazret-i Peygamber'i tâyîn, tavsîf ve tahlîl etmiştir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti -devamı-



Dünyâ'nın yüz büyük adamını tesbît etmiş ve hepsi Hıristiyan olan seçiciler, bir numara olarak Hazret-i Peygamber'i tercîh etmek zorunda kalmışlardır.

Asıl fazîlet odur ki, düşman bile onu tasdîk ve îtirâfa mecbûr kala!.. Hazret-i Peygamberin fazîlet ve dirâyeti, kendisine inanmayanlarca bile tasdîk edilmiştir

Çünkü Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in müstesnâ sîreti, muhtelif işlerin her birine ayrı ayrı cevap verecek ahlâkî mükemmelliği kendinde toplamıştır.

Çeşitli ahvâlde bulunan insanların mütenevvi' hayâtlarının bütün safhalarında onlara rehber ve mürşid olacak terceme-i hâl, yalnız O'nun sîretidir.

O, yeryüzündeki bütün insanların eğitiminin esas noktasını teşkîl eder.

O, nûr arayanların yoluna nûr serper.

O'nun hidâyeti, doğru yolu arayan herkese aydınlatıcı ve şaşırtmaz bir ışıktır.

O, bütün beşerin yegâne mürşididir.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti -devamı-



O'nun irşâd halkası, insanlığın bütün tabakalarından her tâifeyi toplayan bir külliye hâlinde idi.

Bütün milletler, lisânlarının, renklerinin ve sınıflarının farklılığına, ictimâî durum ve kültürlerinin çeşitliliğine rağmen orada toplanıp birleşiyordu.

Herhangi bir insanı oraya almaktan men' eden hiçbir kayıt mevcûd değildi.

Orası sâdece bir kavme mahsûs olmayıp, insanı sırf insan olmak husûsiyetiyle ele alan bir ilim ve irfân ziyâfeti gibi idi.

Zayıfla güçlünün, birbirinden farkı yoktu

Hazret-i Peygamber Efendimiz'e tâbî olanlara bir bakın: Aralarında Habeşistan Kralı Necâşî, Mean ulusu Ferve, Himyer reîsi Zülkilâ, Fîrûz-i Deylemî, Yemen ulularından Merakebud, Umman vâlîlerinden Ubeyd ve Ca'fer gibi mümtaz şahsiyetleri görürsünüz.

Tekrar bir nazar atfedecek olursanız, bu hükümdar ve reîslerin yanında Bilâl, Yâsir, Suheyb, Habbâb, Ammâr, Ebû Fukeyhe ve emsâli gibi köle ve zayıflardan olan kimsesizleri; Sümeyye, Lübeyne, Zinnîre, Nehdiyye, Ümmü Abis gibi câriye ve hâmîsiz kadınları bulursunuz.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rasûlullah'ın s.a.v. Örnek Sîreti -devamı-




O'nun yüce ashâbı arasında üstün akıl, parlak fikir ve metin re'y sâhibi olanlar bulunduğu gibi, en ince işlere liyâkatli, dünyâ esrârına vâkıf olan, memleketleri liyâkat ve dirâyetle idâre eden kimseler de vardır.

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'e tâbî olanlar, şehirleri idâre ettiler.

Vilâyetlere hükmettiler. İnsanlar, onların sâyesinde saâdete kavuştular. Adâletin zevkini tattılar.

Halk arasında selâmet ve sükûnu yaydılar. İnsanları birbirleriyle kardeş gibi geçindirdiler.

1789 büyük Fransız ihtilâlinin fikrî temellerini hazırlayanlardan biri olan filozof Lafayet, meşhûr "insan hakları beyânnâmesi" yayınlanmadan, bütün hukûk sistemlerini tedkîk etmiş ve İslâm hukûkunun üstünlüğünü görerek şöyle haykırmıştır:

"Ey Muhammed! Senin dünyâya takdîm ve tevzî ettiğin adâleti, hiç kimse gösteremedi! Sen adâleti, erişilmez bir zirveye ulaştırmışsın!.."
 
Üst