On Beşinci Söz

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Onbeşinci Söz - Sayfa 268

Şeytanın İkinci Küçük Bir İtirazı

Sûre-i قۤ وَالْقُرْاٰنِ الْمَجِيدِi okurken,

مَا يَلْفِظُ مِنْ قَوْلٍ اِلاَّ لَدَيْهِ رَقِيبٌ عَتِيدٌ وَجَاۤءَتْ سَكْرَةُ الْمَوْتِ بِالْحَقِّ ذٰلِكَ مَا كُنْتَ مِنْهُ تَحِيدُ وَنُفِخَ فِى الصُّورِ ذٰلِكَ يَوْمُ الْوَعِيدِ وَجَاۤءَتْ كُلُّ نَفْسٍ مَعَهَا سَاۤئِقٌ وَشَهِيدٌ لَقَدْ كُنْتَ فِى غَفْلَةٍ مِنْ هٰذَا فَكَشَفْنَا عَنْكَ غِطَاۤءَكَ فَبَصَرُكَ الْيَوْمَ حَدِيدٌ وَقَالَ قَريِنُهُ هٰذَا مَا لَدَىَّ عَتِيدٌ اَلْقِيَا فِى جَهَنَّمَ كُلَّ كَفَّارٍ عَنِيدٍ
blank.gif
1


Şu âyetleri okurken Şeytan dedi ki: “Kur’ân’ın en mühim fesahatini, siz onun selâsetinde ve vuzuhunda buluyorsunuz. Halbuki şu âyette nereden nereye atlıyor! Sekerattan, tâ kıyamete atlıyor. Nefh-i surdan,
blank.gif
2
muhasebenin hitâmına intikal ediyor ve ondan Cehenneme idhali zikrediyor. Bu acip atlamaklar içinde hangi selâset kalır? Kur’ân’ın ekser yerlerinde, böyle birbirinden uzak meseleleri birleştiriyor. Böyle münasebetsiz vaziyetiyle selâset ve fesahat nerede kalır?”

Elcevap: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın esas-ı i’câzı, en mühimlerinden belâğatinden sonra îcâzdır. Îcaz, i’câz-ı Kur’ân’ın en metin ve en mühim bir esasıdır. Kur’ân-ı Hakîmde şu mucizâne îcaz o kadar çoktur ve o kadar güzeldir ki, ehl-i tetkik, karşısında hayrettedirler. Meselâ,

وَقِيلَ يَا اَرْضُ ابْلَعِى مَاۤءَكِ وَيَا سَمَاۤءُ اَقْلِعِى وَغِيضَ الْمَاۤءُ وَقُضِىَ اْلاَمْرُ


[NOT]Dipnot-1 “İnsanın ağzından hiçbir söz çıkmaz ki, yanında onu yazmaya hazır, gözetleyici bir melek olmasın. Derken ölüm sarhoşluğu gerçekten geliverir. İşte senin kaçıp durduğun şey budur. Ve sûra üfürülür. Vaad olunan gün işte budur. Herkes yanında bir sevk eden, bir de şahitlik eden melekle beraber gelir. And olsun ki sen bundan gafildin. Şimdi gözünden perdeyi kaldırdık. Bakışın pek keskindir bugün! Yanındaki melek, ‘İşte onun defteri bende hazırdır’ der. Atın Cehenneme herbir inatçı kâfiri!” Kaf Sûresi, 50:18-24.

Dipnot-2
bk. En’âm Sûresi, 6:73; Kehf Sûresi, 18:99; Tâhâ Sûresi, 20:102; Mü’minûn Sûresi, 23:101; Neml Sûresi, 27:87; Yâsîn Sûresi, 36:49, 51, 53.[/NOT]



<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)</td><td>Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)</td></tr><tr><td>acip: şaşırtıcı, hayret verici</td><td>belâğat: maksada ve hale uygun güzel söz söyleme (bk. b-l-ğ)</td></tr><tr><td>ehl-i tetkik: dikkatle ve titizlikle araştıran kimseler</td><td>ekser: pekçok (bk. k-s̱-r)</td></tr><tr><td>esas-ı i’câz: mu’cizeliğin esası (bk. a-c-z)</td><td>fesâhat: dilin doğru, düzgün, açık ve akıcı şekilde kullanılması (bk. f-ṣ-ḥ)</td></tr><tr><td>hitâm: son</td><td>idhal: girme</td></tr><tr><td>intikal etme: geçme, yer değiştirme</td><td>i’câz-ı Kur’ân: Kur’ân’ın mu’cizeliği (bk. a-c-z)</td></tr><tr><td>kıyamet: dünyanın sonu, varlığın bozulup dağılması (bk. ḳ-v-m)</td><td>metin: sağlam</td></tr><tr><td>muhasebe: hesaba çekilme</td><td>mu’cizâne: mu’cizeli bir şekilde (bk. a-c-z)</td></tr><tr><td>münasebet: ilgi, bağlantı (bk. n-s-b)</td><td>nefh-i sur: Hz. İsrafil’in sur’a üflemesi, kıyametin kopması</td></tr><tr><td>sekerat: ölüm sarhoşluğu, can çekişme hali</td><td>selâset: sözün akıcı olma hali; ifadedeki âhenk, açıklık, kolaylık ve akıcılık (bk. s-l-s)</td></tr><tr><td>vuzuh: açıklık</td><td>zikretmek: anmak, belirtmek</td></tr><tr><td>îcaz: vecizlik, az sözle çok mânâlar ifade etme (bk. v-c-z)</td></tr></tbody></table>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Onbeşinci Söz - Sayfa 269

وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِىِّ وَقِيلَ بُعْدًا لِلْقَوْمِ الظَّالِمِينَ
blank.gif
1

kısa birkaç cümleyle Tufan hadise-i azîmesini netâiciyle öyle îcazkârâne ve mucizâne beyan ediyor ki, çok ehl-i belâğati, belâğatine secde ettirmiş.

Hem meselâ,

كَذَّبَتْ ثَمُودُ بِطَغْوٰيهَا اِذِ انْبَعَثَ اَشْقٰيهَا فَقَالَ لَهُمْ رَسُولُ اللهِ نَاقَةَ اللهِ وَسُقْيٰيهَا فَكَذَّبُوهُ فَعَقَرُوهَا فَدَمْدَمَ عَلَيْهِمْ رَبُّهُمْ بِذَنْبِهِمْ فَسَوّٰيهَا وَلاَ يَخَافُ عُقْبٰيهَا
blank.gif
2


İşte, kavm-i Semud’un acip ve mühim hâdisâtını ve netâicini ve sû-i akıbetlerini böyle kısa birkaç cümle ile, îcaz içinde bir i’câz ile, selâsetli ve vuzuhlu ve fehmi ihlâl etmez bir tarzda beyan ediyor.
Hem meselâ,

وَذَا النُّونِ اِذْ ذَهَبَ مُغَاضِبًا فَظَنَّ اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِ اَنْ
لاَۤ اِلٰهَ اِلاَّۤ اَنْتَ سُبْحَانَكَ اِنِّى كُنْتُ مِنَ الظَّالِمِينَ
blank.gif
3

İşte,
blank.gif
4
اَنْ لَنْ نَقْدِرَ عَلَيْهِ cümlesinden
blank.gif
5
فَنَادٰى فِى الظُّلُمَاتِcümlesine kadar çok cümleler matvîdir, o mezkûr olmayan cümleler ise fehmi ihlâl

etmiyor, selâsetine zarar vermiyor. Hazret-i Yunus Aleyhisselâmın kıssasından mühim esasları zikreder, mütebâkisini akla havale eder.


[NOT]Dipnot-1 “Ve denildi ki: ‘Ey yer, suyunu yut. Ey gök, suyunu tut.’ Su çekildi, iş bitirildi ve gemi Cûdî Dağına oturdu. Ve ‘Zalimler güruhu Allah’ın rahmetinden uzak olsun’ denildi.” Hûd Sûresi, 11:44.

Dipnot-2
“Semud kavmi, azgınlığı yüzünden peygamberini yalanladı. Onların en azgını başkaldırdığı zaman, Allah’ın Resulü kendilerine ‘Allah’ın bir mucize olarak yarattığı şu deveye dokunmayın; onun su içmesine mâni olmayın’ demişti. Onlar peygamberlerini yalanlayıp deveyi öldürdüler. Rableri de, günahları yüzünden onları azapla kuşatıp hepsini birden helâk etti. Allah onlara verdiği cezanın âkıbetinden korkacak değildir.” Şems Sûresi, 91:11-15.

Dipnot-3
“Balığın yuttuğu Yunus’u da hatırla ki, öfkelenerek kavmini terk etmiş ve Bizim de kendisini bu yüzden bir sıkıntıya uğratmayacağımızı sanmıştı. Sonra karanlıklar içinde kaldığında niyaz etti: ‘Senden başka ilâh yoktur; Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendisine zulmedenlerden oldum.’” Enbiyâ Sûresi, 21:87.

Dipnot-4
“Kendisini sıkıntıya uğratmayacağımızı.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.

Dipnot-5
“Karanlıklar içinde nida etti.” Enbiyâ Sûresi, 21:87.[/NOT]



<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsun (bk. s-l-m)</td><td>Hazret-i Yunus: (bk. bilgiler)</td></tr><tr><td>Tufan: Nuh Tufanı, büyük su baskını</td><td>acip: hayret verici, şaşırtıcı</td></tr><tr><td>beyan: açıklama (bk. b-y-n)</td><td>ehl-i belâğat: edebiyatçılar, söz ve ifade uzmanları (bk. b-l-ğ)</td></tr><tr><td>fehm: anlayış, kavrayış</td><td>hadise-i âzime: büyük olay (bk. ḥ-d-s̱; a-ẓ-m)</td></tr><tr><td>hâdisât: hadiseler, olaylar</td><td>ihlâl etmek: bozmak, karıştırmak</td></tr><tr><td>i’câz: mu’cize oluş (bk. a-c-z)</td><td>kavm-i Semûd: Hz. Salih’in peygamber olarak gönderildiği fakat azgınlıklarından dolayı Allah’ın yok ettiği kavim</td></tr><tr><td>kıssa: ibretli hikâye</td><td>matvî: dürülmüş, sıkıştırılmış</td></tr><tr><td>mezkûr: anılan, sözü geçen</td><td>mühim: önemli</td></tr><tr><td>mütebaki: geri kalan kısım (bk. b-ḳ-y)</td><td>netâic: neticeler, sonuçlar</td></tr><tr><td>selâset: sözün akıcı olma hali; ifadedeki âhenk, açıklık, kolaylık ve akıcılık (bk. s-l-s)</td><td>sû-i akıbet: kötü son</td></tr><tr><td>vuzuh: açıklık</td><td>zikretmek: anmak, bildirmek</td></tr><tr><td>îcaz: vecizlik, az sözle çok mânâlar ifade etme (bk. v-c-z)</td><td>îcazkârâne: vecizeli bir şekilde, az sözle çok mânâlar ifade ederek (bk. v-c-z)</td></tr></tbody></table>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Onbeşinci Söz - Sayfa 270

Hem meselâ, Sûre-i Yusuf’ta فَاَرْسِلوُنِ
blank.gif
1
kelimesinden
blank.gif
2
يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدِّيقُ ortasında yedi sekiz cümle, îcaz ile tayyedilmiş; hiç fehmi ihlâl etmiyor, selâsetine zarar vermiyor. Bu çeşit mucizâne îcazlar Kur’ân’da pek çoktur. Hem pek güzeldir.

Amma Sûre-i Kaf’ın âyeti ise, ondaki îcaz pek acip ve mucizânedir. Çünkü, kâfirlerin pek müthiş ve çok uzun ve bir günü elli bin sene olan istikbaline ve o istikbalin dehşetli inkılâbâtında kâfirin başına gelecek elîm ve mühim hâdisâta birer birer parmak basıyor, şimşek gibi fikri onlar üstünde gezdiriyor. O pek çok uzun zamanı, hazır bir sahife gibi nazara gösteriyor; zikredilmeyen hâdisâtı hayale havale edip alî bir selâsetle beyan eder.

وَاِذَا قُرِئَ الْقُرْاٰنُ فَاسْتَمِعُوا لَهُ وَاَنْصِتُوا لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
blank.gif
3

İşte, ey Şeytan, şimdi bir sözün daha varsa söyle.

Şeytan der: “Bunlara karşı gelemem, müdafaa edemem. Fakat çok ahmaklar var, beni dinliyorlar. Ve insan suretinde çok şeytanlar var, bana yardım ediyorlar. Ve feylesoflardan çok firavunlar var, enâniyetlerini okşayan meseleleri benden ders alıyorlar, senin bu gibi Sözlerin neşrine sed çekerler. Bunun için sana teslim-i silâh etmem.”

endOfSection.gif
endOfSection.gif


[NOT]Dipnot-1 Âyetin tamamı şöyle: وَقَالَ الَّذِى نَجَا مِنْهُمَا وَادَّكَرَ بَعْدَ اُمَّةٍ اَنَا اُنَبِّئُكُمْ بِتَاْوِيلِهِ فَاَرْسِلُونِ (O iki gençten kurtulmuş olanı, bir hayli zaman sonra Yusuf’u hatırladı ve “Ben size bu rüyanın tâbirini bildiririm, beni zindana gönderin” dedi. Yûsuf Sûresi 12:45.)

Dipnot-2
Âyetin tamamı şöyle: يُوسُفُ اَيُّهَا الصِّدِّيقُ اَفْتِنَا فِى سَبْعِ بَقَرَاتٍ سِمَانٍ يَاْكُلُهُنَّ سَبْعٌ عِجَافٌ وَسَبْعِ سُنْبُلاَتٍ خُضْرٍ وَاُخَرَ يَابِسَاتٍ لَعَلِّىۤ اَرْجِعُ اِلَى النَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَعْلَمُونَ

(Zindana varınca, “Ey Yûsuf, ey doğru sözlü kişi,” dedi. “Yedi zayıf ineğin yediği yedi semiz ineği ve kurularla karışık yedi yeşil başağı bize tâbir et ki o insanların yanına bu haberle döneyim; belki böylece senin kadrini bilirler.” Yûsuf Sûresi, 12:46.)

Dipnot-3
“Kur’ân okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, rahmete erişesiniz.” A’râf Sûresi, 7:204.[/NOT]



<table border="0" cellpadding="0" cellspacing="2"><tbody><tr><td>acip: hayret verici, şaşırtıcı</td><td>ahmak: akılsız</td></tr><tr><td>beyan: açıklama (bk. b-y-n)</td><td>dehşetli: korkunç</td></tr><tr><td>elîm: elemli, acı veren</td><td>enâniyet: benlik, gurur</td></tr><tr><td>fehm: anlayış, kavrayış</td><td>feylesof: filozof, felsefeci</td></tr><tr><td>hâdisât: hadiseler, olaylar (bk. ḥ-d-s̱)</td><td>ihlâl etmek: bozmak, karıştırmak</td></tr><tr><td>inkılâbât: değişimler, dönüşümler</td><td>istikbal: gelecek</td></tr><tr><td>kâfir: Allah’ı veya Allah’ın bildirdiği kesin şeylerden birini inkâr eden kimse (bk. k-f-r)</td><td>mu’cizâne: mu’cizeli bir şekilde (bk. a-c-z)</td></tr><tr><td>mühim: önemli</td><td>nazar: dikkat (bk. n-ẓ-r)</td></tr><tr><td>neşr: yayımlama</td><td>sed çekmek: engel koymak</td></tr><tr><td>selâset: sözün akıcı olma hali; ifadedeki âhenk, açıklık, kolaylık ve akıcılık (bk. s-l-s)</td><td>suret: şekil, görüntü (bk. ṣ-v-r)</td></tr><tr><td>tayyedilmek: atlanmak, çıkarılmak</td><td>teslim-i silâh etmek: teslim olmak, yenilgiyi kabul etmek</td></tr><tr><td>ulvî: yüce, yüksek</td><td>zikredilmek: anılmak, belirtilmek</td></tr><tr><td>îcaz: vecizlik, az sözle çok mânâlar ifade etme (bk. v-c-z)</td></tr></tbody></table>
 
Üst