Okulöncesi Ve Masal çağında olan çocuklarımıza Ne Anlatıyoruz Farkında Mısınız?

nurul reþha

Well-known member
Parmak kız ne yapıyor,Kırmızı başlıklı kızın babaannesi neden ormanda kadın başına tek yaşıyor,Kül Kedisi gecenin 12 lerine kadar balolarda ne yapıyor, prenslerle neden dans ediyor...Barbie bebekler winxler kız çocuklarının zihninde sanki olmaları gereken profili belirlemiş gibi.Farkında mısınız?
Lütfen onlara masal anlatırken kendi kültürümüze değer yargılarımıza dini yaşayış ve inanç sistemimize uygun masal ve hikaye seçmeye özen gösterin.İzlediği Tv Programlarını, göndereceğiniz Kreş ve Okulöncesi Kurumları dikkatle seçin.





PARMAK KIZ


Uzun süre çocukları olmayan bir çift ne pahasına olursa olsunçocuk sahibi olmaya karar verirler. Bir büyücüyegiderler. Büyücü onlara sihirli bir tohum verir ve saksıya ekmelerini söyler. Tohum büyüyüp tomurcuk olunca içinden küçük bir kız çıkar ve ona Parmak Kız adını verirler.
Parmak Kız bir gece yatağında uyurken onu bir kurbağa görür ve:
- Şu yatan küçük kıza da bak hele, tam da oğluma eş olacak bir kız. Onu buradan kaçırayım da oğlumla evlendireyim, der.
Parma Kız uyanınca ağlamaya başlar, başında kendisini kaçıran kurbağanın oğlu beklemektedir ve ona şöyle der:
- Artık benim elimdesin, seninle evleneceğim. Sakın benden kaçabileceğini düşünme, seni hiçbir yere bırakmayacağım.
Parmak Kız’ın bu haline üzülen Kırmızı Balık ve mayıs böceğinin yardımıyla ormana gider. Ormanda günler geçirdikten sonra hava soğur, Parmak Kız bir fareyle karşılaşır. Başından geçenleri fareye anlatır. Fare, Parmak Kız’ın anlattıklarına çok üzülür, isterse kendi evinde kalabileceğini söyler. Bir gün farenin evine bir köstebek misafir olur. Köstebek, Parmak Kız’a:
- Benimle gelip yuvamı görmek ister misin, der. Parmak Kız da merak ettiği için köstebeğin evine gider. Bay köstebeğin asıl niyeti Parmak Kız’la evlenmektir. Parmak Kız bir fırsatını bulup köstebeğin evinden kaçar. Yolda baygın bir kuş görür. Kuşu besler, kuş iyileşir. Sonra da kuş Parmak Kız’a yardım eder, onu yemyeşil, çiçekli bir yere bırakır. Orda Parmak Kız, kendi boyunda bir prensle karşılaşır, evlenirler. Parmak Kız ailesini özler, birlikte Parmak Kız’ın ailesinin yanına giderler. Ailesi kızlarından ayrıldığı için çok üzgündür. Kızlarını görünce ve mutlu bir evlilik yaptığını öğrenince çok mutlu olurlar.


Maalesef ben genelde riayet ettiğim bir kuralı gözardı ettim o gün: Bir anne, baba, öğretmen vs. her kimse çocuğa okuyacağı kitabı veya seyrettireceği filmi vs. kesinlikle önceden okumalı/seyretmeli. Onların o masum dünyalarının daha bu yaşta bulanmasına müsade etmemeli.
Yeri gelmişken Can Dündar'ın konuyla ilgili bir yazısını paylaşmak istiyorum.


Ben Babamın Beşiğini Sallarken...






Bu hafta Babalar Günü vesilesiyle sizlere ebeveynlere özgü bir sorundan sözetmek istiyorum. Ben de çocuk sahibi olduğumdan beridir farkettim ki, ortada çok ciddi bir "Masal sorunu" var.
Size şaka gibi gelebilir; ama değil.
Malumunuz, çocukların çoğu, dünyayla iletişimini masallar aracılığıyla kuruyor. Masal kişileriyle özdeşleşip, maceralar yaşıyor ve o arada da sorun çözmeyi, ilişki kurmayı, iyiyi kötüden ayırmayı öğreniyor; insanları ve kendini tanıyor.
Üstelik masalların zaman ve mekan sınırı yok. Kuşaklar ve sınırlar ötesi bir çocuk imparatorluğu adeta... Uluslararası bir iletişim aracı... Dilden dile, devirden devire sıçrayan bir enternasyonal hayal alemi...
Ben, masalların gerçeküstülüğüne her zaman hayranlık duymuşumdur. "Develerin tellal, pirelerin berber olduğu" ve babamın beşiğini sallayabildiğim bir "zamanda yolculuk"a daima şapka çıkarmışımdır.
"Öyleyse sorun ne" diyeceksiniz...
İşin "sorun" olan yanı şu ki; konu bu kadar önemli olmasına rağmen, bir yandan da "güvenilir" masal bulmak son derece zor.
Geçenlerde Deniz Gökçe Yeni Yüzyıl'da, o güzelim Alis Harikalar Diyarında masalının gerçek hikayesini yazdı. Meğer kitabın yazarı aslında 19. yüzyılda yaşamış bir İngiliz matematikçisiymiş. Küçük kızlara ilgi duyan bir sapıkmış. Çalıştığı üniversitenin dekanının küçük kızına tutulmuş ve onu üniversitenin gölünde sandal gezilerine çıkararak hikayeler anlatmaya başlamış. İşte Alis'in Harikalar Diyarındaki masalları bu hikayelerden çıkmış.
İşin sonu daha da korkunç: Alis, yaşı ilerleyip genç kız olunca, bizim profesörün sapıklığının farkına varmış ve intihar etmiş.
Şimdi çocuklarımıza ballandırarak anlattığımız masal, işte böyle bir tarihçeye dayanıyormuş.

* * *

Gelin de endişelenmeyin...
Biraz daha araştırınca anladım ki, sadece Alis değil, bizim Pamuk Prenses, Uyuyan Güzel, Külkedisi, Çizmeli Kedi, yani tanıdığımız masal kahramanlarının çoğu 17. yüzyılda Fransa'da halk arasında anlatılan yarı-pornografik öykülerden çıkıp gelmişler. Zamanla sansürlenerek, günün koşullarına uydurulmuşlar. Örneğin, orijinal masalda Uyuyan Prenses'i yüzyıllık uykusundan yakışıklı bir prens değil, evli bir adam, üstelik de tecavüz ederek uyandırıyormuş. Prenses de bu ilişkiden hamile kalıyormuş.
Bunu duyunca, aklıma, yıllar önce okuduğum bir "Kırmızı Şapkalı Kız" yorumu geldi.
"O da mı" diyeceksiniz... Ne sandınız?.. Kırmızı'nın insanın içindeki cinsel eğilim ve dürtüleri simgelediğini artık çocuklar bile biliyor.
Masalın ruhbilimsel çözümüne girişirseniz, anlıyorsunuz ki, aslında kırmızı şapkalı kızımız henüz ergenlik çağı sorunlarıyla boğuşan bir "yeni-yetme"dir. Annesi (yani kızın süper-ego'su) Kırmızı Şapkalı Kız'ın içgüdülerini bastırmak için, onu yola çıkmadan sıkı sıkı tembihler. "Sağa sola bakıp, oyalanmamasını" söyler. Ama, "orman", (yani bilinç altının gizemli derinlikleri) birbirinden çekici günahlarla doludur. Meraklı küçük kızımız neşe içinde ormana dalınca, kurt (yani bilinçaltı) devreye girer: "Acelen ne küçük kız? Bak orman ne kadar güzel. Biraz dolaşmak istemez misin?" der. (Bütün erkekler lafa böyle girmezler mi?)...
İşte Freud'un ünlü "haz ilkesi" orada devreye girer. Ergenlik dürtülerinin etkisi altındaki kızımız, kendini kurda kaptırır.
Sonrası malum... Kurt anneannenin adresini alır. Onu yutar ve yaşlı kadının giysilerine bürünerek bizim kırmızı şapkalıyı "yatağına alır". Neyse ki son anda avcı (işte baba yetişti) çıkagelir. Kızını kurtarır. (Bilinçaltının vahşi güdüleri yenik düşer). Kurt'un karnını yarar (eski zaman sezeryanı), anneanneyi çıkarır, sonra da kurdun karnına taşlar doldurarak onu (yani kızın bilinçaltını) sonsuza kadar prangaya vurur. Böylece Kırmızı Şapkalı Kız'ımız da yoldan çıkmanın bedellerini, kurtların nasıl kılık değiştirmiş canavarlar olduklarını öğrenmiş olur. Bir daha da asla ormandan (içinden) gelen sese kulak vermez...

* * *

Bilmem bana hak vermeye başladınız mı? Bitmedi: Bir de şu "alternatif final"i dinleyin: "Avcı eve girip, kurtla kızı yatakta bulunca baltasına davranır. Ancak kızla kurt avcıya dönüp azarlarlar: "Seni seksist manyak... Sen ne hakla kadınlarla kurtların kendi aralarındaki bir sorunu baltayla çözmeye kalkıyorsun. Bizim bu sorunu bir erkek olmadan çözemeyeceğimizi mi sanıyorsun"?

Bu konuşmadan sonra anneanne, kurdun karnından dışarı fırlar, baltayı kaptığı gibi avcının kellesini uçurur. Sonra da kurt, anneanne ve Kırmızı Başlıklı Kız, kafa kafaya verip, ormanda karşılıklı saygıya dayalı yeni bir yaşam kurarlar.
Tahmin ettiğiniz gibi, bu da masalın feminist yorumu ve geçenlerde yayınlanan "Siz Hala Ananızın Masallarını mı Okuyorsunuz" başlıklı kitapta yer alıyor.
Masallarda süregiden bu "cinsel savaş"ı gördükten sonra şimdi oğluma masal anlatmaya korkar oldum.
Babalar Günü aşkına söyleyin, bildiğiniz "sağlıklı bir masal" var mı?

 
Üst