Livza
Well-known member
Hayatın gerçeğidir ölüm. İnsanoğlunun inkâr edemediği, kaçıp kurtulamadığı bir hakikat. Her ömrün kıyametidir ki, tayin edildiği vakitte muhakkak gerçekleşir.
Ne var ki dünya süsünün ve telaşının zihinleri perdelediği, gönülleri kuşattığı bu zaman diliminde ölüm gibi kesin bir hakikat bile sarsmıyor, kalbimizi titretmiyor. Ölenleri görüyor, her gün ölüm haberleri alıyor fakat kendi ölümümüzü unutuyoruz.
Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki bakışımız yerli yerinde, ama görüşümüzü yitirdik. Sözler, sesler çoğaldı, fakat dinlemeyi kaybettik. Aklımız ve kalbimiz türlü esaretlerin pençesinde sanki. Gördüklerimize kör, işittiklerimize sağır, bildiklerimize yabancıyız. Bir gaflet kuyusunun karanlığında hayatın hakikati olan ölüme bile yabancı kalmayı tercih ediyoruz.
Hakim kültür tarafından hırsla büyütülen dünya telaşımızın sadece yorgunluğu kalıyor üstümüzde. Mal mülk, konfor, şöhret, itibar ile kalbimizi teskin edebileceğimizi zannediyoruz. “Hayata dört elle sarılma”, “hayattan zevk alma” telkinlerinin unutkanlığına sığınıyoruz. Unuttuğumuz ecelin bizi unutmayacağını, bir gün muhakkak kapımızı çalacağının farkındayız üstelik.
Artık ölüm sadece haber değeri taşıyan basit bir hadise gibi sunuluyor ve öyle algılanıyor. Vahşet görüntüleriyle dolan bir hafıza ile değiştiriyoruz kanalı. Duyduğumuz ama dinlemediğimiz ölüm haberlerinin ardından çayımızı yudumluyoruz. Tuhaf ki, hiçbir ölüm haberi bize kendi ölümümüzü hatırlatmıyor.
Hüccet’ül-İslâm (İslâm’ın delili) İmam Gazalî k.s. hazretleri asırlar evvel kaleme aldığı zirve eseri “İhyau Ulûmi’d-Dîn”de adeta günümüz insanına manevi bir reçete sunuyor. Kalplere şifa olması niyazıyla sözü sahibine teslim edelim:
İmam Gazalî k.s. buyuruyor ki
Ölümle zorbaların boynunu koparan, kralların belini kıran, hükümdarların emelini kısaltan Allah’a hamdolsun. Onların kalpleri, gerçek bir vaad olan ölüm gelip çatmayınca, onları çukura atmayıncaya kadar ölümün anılmasından ürker. Bu bakımdan onlar saraylardan kabirlere, lambaların ışığından lahitlerin karanlığına, cariyelerin cilvesinden haşerat ve böceklerin hücumuna, leziz yemek ve içkilerden toprakta sürünmeye mahkum olurlar. Eğlencenin ünsiyetinden tenhalığın vahşetine, yumuşak yataktan korkunç düşüş yerine nakledilirler.
Acaba onlar ölümden koruyan bir kale ve sığınak buldular mı? Ölümün önüne bir perde ya da set çekebildiler mi? Dikkat et! Onların herhangi birinden bir kıpırtı veya gizli bir ses duyuyor musun? Öyleyse tek başına hüküm sahibi olan Allah, eksiklikten münezzehtir. Kendisi baki olan ve mahlukatı hükmüyle ezen, sonra ölümü sakınanlar için kurtuluş ve buluşma yapan, kabri günahkârlar için kıyamet gününe kadar daracık bir tutuk evi yapan Allah, ortaktan münezzehtir. Aralıksız nimetler ihsan etmek, kahredici azaplarla intikam almak O’na mahsustur. Göklerde ve yerde şükür, geçmişte ve gelecekte hamd O’na mahsustur.
Salât, apaçık mucizeler ve görünür deliller sahibi Hz. Peygamber s.a.v’in, âlinin ve ashabının üzerine olsun.
O kimse ki ölüm onun yolculuğu, toprak onun yatağı, böcek onun arkadaşı, Münker ve Nekir onun muhatabı, kabir onun kalma yeri, kıyamet onun vaat edilen yurdu, Cennet veya Cehennem onun varacağı yer ise, ona en uygun olanı ölüm için hazırlanmaktır.
Sadece ölüm için hazırlanmalıdır. Sadece ölüme bakıp ölüm üzerinde durup düşünmelidir. Ölüme ihtimam gösterip onun etrafında dönmelidir, onu beklemelidir. İnsan için en uygun olan, nefsini ölülerden sayması, kabir sahiplerinden görmesidir. Çünkü her gelecek olan yakındır. Uzak olan, gelmeyecek olandır. Nitekim Hz. Peygamber s.a.v. şöyle buyurmuştur:
“Akıllı odur ki nefsini hesaba çekmiş ve ölümden sonrası için çalışmıştır.” (Tirmizî)
Herhangi bir şey için hazırlanmak, ancak onun kalpte zaman zaman anılmasıyla mümkün olur. O şeyin zikri, ancak onu hatırlatan hükümlere kulak vermek ve ona dikkat çekenlere bakmak suretiyle yenilenir. O halde biz ölümün öncesini ve sonra takip eden hadiseleri; ahiret, kıyamet, cennet ve cehennem hallerini zaman zaman hatırlayıp düşünelim ki, hazırlık hususunda teşvik edici olsun. Ölümden sonraki aleme göç etmek yaklaşmış ve ömürden az bir şey kalmıştır. Oysa insanlar bu husustan gafildir.
“İnsanların hesap vakti (kıyamet günü) yaklaştı. Fakat onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler.” (Enbiya, 1)