Meleklere olan imanimiz

mihrimah

Well-known member
MELEK NEDİR?


Esasen ruhânîlerden birini inkâr hepsini inkâr demektir. Birini isbat eden deliller diğerlerini de ispat etmektedir.


Biz burada akıl ve nakil yönünden melekleri inkârın mümkün olmadığını bir iki cümle ile belirterek rûhanîler bahsine son vermek istiyoruz.


Lügatte, kuvvetli manasına gelen “melek”, şerîat dilinde çeşitli şekillere girebilen lâtif, nûranî cisimlere verilen bir isimdir.


Meleklere inanmak imanın şartlarındandır.


Melekler: Allah’ın emirlerine kayıtsız ve şartsız bağlı, günah işlemeyecek, Allah’a karşı gelmeyecek şekilde yaratılmış şerefli varlıklardır.


Meleklerin yeme-içme ile ilgileri olmadığı gibi erkeklik ve dişilikleri de yoktur. Göklerde, yerde ve her tarafta bulunurlar. Değişik şekillere girer, uzak mesafeleri kısa zamanda alırlar; bir saniyede gökten yere inebilir, yerden göklere çıkabilirler. Çünkü Allah onları o kabiliyette yaratmıştır.


Allah meleklere muhtaç olduğu için değil, sonsuz kudretini ve geniş rahmetini göstermek için onları yaratmıştır. Onlar Allah’ın yardımcıları değil, onun emrinde olan birer hizmetçi durumundadırlar. Onun izni olmadan ne bir söz söyler, ne de herhangi bir iş yaparlar.


Melekler o kadar çoktur ki sayılarını ancak onları yaratan bilir.


Melekler bazen bulundukları yerlere, bazen da vazîfelerine göre isim alırlar. Arşta, gökte ve yerde bulunduklarına göre “Arşî”, “Semavî”, “arzî” denildiği gibi vazîfeleri itibariyle de “Hafaza”, “Müdebbirat” v.s. denilmektedir.


Meleklerin içinde Cebrail, İsrafil, Mikâil, Azrail (Aleyhimüsselâm) risâlet sıfatı taşıyan büyük meleklerdir. Peygamberlerin çoğu Cebrail (Aleyhisselâm) aracılığı ile ilâhi vahyi almışlardır.


İnsanlardan bir an bile ayrılmayan ve yaptıkları iyi, kötü herşeyi kaydeden meleklere “Hafaza” veya “Kiramen Kâtibin” denilmektedir.


Ölen insanları sorguya çekme vazîfesi verilmiş olanlar “Münker ve Nekîr” adıyle bilinmektedir.


Meleklerden bir kısmının vazifesi sadece Cenab-ı Hakk’ı eksikliklerden tenzih ederek tehlil (Lâ ilâhe ilallah) ile meşgul olmaktır. Bunlar allah sevgisi ve aşkiyle kendilerinden geçenlerdir ki “Mukarrabûn, Illiyyûn” adları ile tanınmaktadırlar.


AKIL VE NAKİL YÖNÜNDEN MELEKLER:


Kitap ve sünnet meleklere inanmanın farz olduğunu bildirmiş, Hz. Âdem’den bu yana gelen bütün peygamberler de onların var olduğunu haber vermişler; peygamberlere uyan insanlar da bunların varlığını kabul edip iman etmişlerdir.


Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şeriflerdeki meleklerden bahseden nassları te’vil ederek onları inkâr etmek insanı İslâm dairesi dışına atar.


Akıl da meleklerin var olabileceğine hükmeder.


Gözlem ve deneylere dayanan tabiî bilimlerde meleklerin varlığı isbat edilemediği gibi yokluğu da söylenemez. Bu bilimlerin kullandığı metodlar ruhanî varlıkları isbat için yeterli değildir. Çünkü melekler tabiî bilimlerin inceleme sahası dışındadır.


Kâinattaki kuvvetler bizim bildiğimiz ve gördüğümüz sınırlar içinde kalacak kadar küçük ve basit değildir. Bunların bizim tarafımızdan görülememesi yok olduklarına delil olamaz. Şurası bir gerçektir ki, binlerce yıldız arasında yer küremiz feza içinde büyük bir yer tutmadığı, güneş gibi ışık ve ısı neşretmediği halde ruh ve can taşıyan sayısız varlıkların yurdudur. En önemsiz ve bataklık yerleri bile bir hayat kaynağı, mikroskobik canlıların bir mahşeri halindedir. İşte bu durum açıkca gösteriyor ki; Şu sonsuz fezanın ve göklerin burçları ve yıldızları canlı ve şuurlu varlıklarla doludur. Nurdan, ateşten, ışıktan, zulmetten, havadan, sesten, kokudan kelimelerden, esir’den hatta elektrikten ve elektrik gibi akıcı maddelerden yaratılan o canlı, şuurlu, ruhanî varlıklara şerîat-ı Muhammediyye (s.a.v.)’de ve Kur’ân-ı Hakîm’de “Melek, cin ve rûhanîler” adı verilmiştir. Meleklerin ayrı ayrı cinsleri olduğunu yukarıda söyledik. Bir yağmur damlasına memur edilen melek ile güneşin idaresine memur edilen melek arasında şüphesiz fark vardır.


Allah’ın sonsuz kudretini gören ve düşünen insan melekleri inkâr edemez. Meleklerin ve öteki rûhanilerin varlığında ve hakikatlerinin bulunduğunda bütün akıl ve nakil erbabı bilerek veya bilmeyerek manevî bir fikir birliği halindedirler. Ancak her biri bunları değişik ifadeler, ve farklı anlayışlar içinde açıklamaya çalışmışlardır. Hatta gözleriyle gördüklerinden başka hiçbir şeye inanmayan ve böylece cansız varlıklar derekesine (aşağı derecesine) düşerek insanlıktan çıkan materyalistler ve tabîatçılar bile melekleri inkâr edememişler ve onlara (Akan ve yayılan kuvvetler) adını vermekle yanlış bir tasvîr ve değerlendirme içinde meleklerin manasını kabul etmek zorunda kalmışlardır.


İsmail Hakkı Zeyrek
 

leylak

Active member
Meleklere olan imanımızın neticesi olarak kimsenin olmadığı bir yer dahi olsa selam verip gireriz ,yalnız başımıza bile olsak edep yerlerimiz açık gezmeyiz bilirizki melekler var ve bizi görüyorlar
 
Üst