Mektubat 2. Ders - Hazreti İsâ Aleyhisselâm Gelecek !

kýrýmlý

Well-known member
Ben zaten bu üç iddiaya cevaben yazdım ki o yazıyı, neden tazelendirdiğinizi anlamış değilim. Anlamıyorum diyorsanız o başka tabi..Kimse anlamak istemeyen kadar anlayışsız olamaz herhalde..

Bu arada ben Peygamber Efendimizin aleyhissalatü vesselamın Müslim deki ve daha bir çok hadisini, sonra bu konuda ittifak eden alimlerin görüşlerini sizin kısır görüşlerinizden daha sıhhatli buluyorum. Onların bu konuda Kur'andan çıkardığı manalar dururken, kırımlının dediklerini mi esas almamızı bekliyorsunuz ?

Hüseyni Kardeşim,vermiş olduğunuz cevaptan söylediklerimi anlamadığınız zaten anlaşılıyor.Lütfen aşşağıdaki sözlerinizi bir daha okuyun.
Hem verdiğiniz ayetlerde gelmeyecek diye bir anlam çıkaramadım. Zaten son peygamber olacağını iddia eden yok. Adaletli bir hükümdar olarak geleceğini ifade ediyor hadislerde..Bu neden Onun a.s. peygamberliğini elinden almak olsun. Her makamın gerektirdiği bir sıfat var. Hazret-i İsa aleyhisselam peygamberdir ancak ahirzamanda peygamberliğiyle değil, adaletli bir hükümdar sıfatıyla gelecek.

Yukarıdaki sözlerinizden aslında "anlamıyorum" diyen kişinin siz olduğunuz açıkça belli oluyor.

Üzülerek görüyorum ki daha önceki tartışmalarımızda olduğu gibi bu konuda da cevap veremeyince,şahsımla ilgili alakasız ve aşşağılayıcı ifadelerle beni tahkir etmeyi seçmişsin.Bu tavrınızın size hiç faydası olmaz.Rabbimden ayetlerine karşı aklını ve kalbini açarak anlayışını geliştirmesini diliyorum.

Benim görüşlerime "kısır" ve "esas alınmaz" demişsiniz.Görüşleriniz yanlış olsa da saygı duyarım ancak ben konuyu açıklarken Kuran'dan ayet ve hadislerle konuyu delillendirerek açıkladığım gibi siz de ayet ve hadislere göre açıklamalar yapsaydınız daha müslümanca bir tartışma yapmış olurduk.Selam.
 

Huseyni

Müdavim
Hüseyni Kardeşim,vermiş olduğunuz cevaptan söylediklerimi anlamadığınız zaten anlaşılıyor.Lütfen aşşağıdaki sözlerinizi bir daha okuyun.


Yukarıdaki sözlerinizden aslında "anlamıyorum" diyen kişinin siz olduğunuz açıkça belli oluyor.

Üzülerek görüyorum ki daha önceki tartışmalarımızda olduğu gibi bu konuda da cevap veremeyince,şahsımla ilgili alakasız ve aşşağılayıcı ifadelerle beni tahkir etmeyi seçmişsin.Bu tavrınızın size hiç faydası olmaz.Rabbimden ayetlerine karşı aklını ve kalbini açarak anlayışını geliştirmesini diliyorum.

Benim görüşlerime "kısır" ve "esas alınmaz" demişsiniz.Görüşleriniz yanlış olsa da saygı duyarım ancak ben konuyu açıklarken Kuran'dan ayet ve hadislerle konuyu delillendirerek açıkladığım gibi siz de ayet ve hadislere göre açıklamalar yapsaydınız daha müslümanca bir tartışma yapmış olurduk.Selam.


kırımlı duana amin demekle beraber, şahsınızı aşağılayıcı ifadeler kullanmadığımı belirteyim. Kıyasla aşağılamak farklı şeyler. Benim yaptığım sizin ilminizle, bu meselede ittifak eden ulemanın ve bilhassa da Peygamber Efendimizin aleyhissalatü vesselamın ilminin farkını göstermekti. O nedenle ilgisi olmayan yöne çekmeyelim konuyu.

İkincisi de "daha önceki tartışmalarımızda olduğu gibi bu konuda da cevap veremeyince" sözünüz asıl iftiradır ve aşağılamak diye buna denir. Neden ? Çünkü ben sizin gibi Kur'an ayetlerini açıp, kör cesaretiyle hadislere ve ulemaların ittifak ettiği meselelere, muhalefet edicek yorumlar yapmaktansa, ilmine güvendiğim sünnet alimlerinin görüşlerinden ve hadislerden misal vermeyi tercih ettim. Bu cevap vermek değil de nedir ? Yani sırf sizi istiyor diye Kur'anı kendi kafama göre mi yorumlayayım ?

Yani illede Kur'an dan da yorum istiyorsanız onu da bulmak mümkün. Hazret-i İsa aleyhisselam meselesi bugün çıkan birşey değilki. Dolayısıyla Kur'an dan da bu konuya deliller bulunmuş. Aslında daha önce mutlaka okumuş olduğunuzu düşündüğümden paylaşmadım. İllaki Kur'an dan diyorsanız onu da paylaşayım. Ne değişecek bilemiyorum..
 

Huseyni

Müdavim
Kur'an-ı Kerim'de Hz. İsa (as)'ın kıyametten önce tekrar yer yüzüne indirileceği bir çok ayette açıkça ifade edilmiştir.

Kur'an'dan Deliller

I. Delil

"... sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim..."

Hz. İsa (as)'ın ikinci kez yeryüzüne geleceğine dair işaretler taşıyan ayetlerden ilki Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetidir:
"Hani Allah, İsa'ya demişti ki: "Ey İsa, doğrusu seni Ben vefat ettireceğim ve seni Kendime yükselteceğim, seni inkar edenlerden temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim. Sonra dönüşünüz yalnızca Banadır, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyde aranızda Ben hükmedeceğim." (Al-i İmran, 3/55)

Allah kıyamete kadar inkar edenlere üstün gelen ve Hz. İsa (as)'ya gerçekten tabi olan bir grubun varlığından söz etmektedir. Hz. İsa (as) hayatta iken ona uyanların sayısı çok azdı. Ve onun Allah Katına yükselişinin ardından da hızla dinde dejenerasyon başladı. Sonraki iki yüzyıl boyunca da, Hz. İsa (as)'ya iman edenler (İseviler) şiddetli baskılara maruz kaldılar. Üstelik İsevilerin hiçbir siyasi gücü de bulunmamaktaydı. Bu durumda geçmişte yaşayan Hristiyanların, inkar edenlere üstün geldiklerini ve bu ayetin onlara baktığını söyleyemeyiz.

Günümüzde ise Hristiyanlığın özünden uzaklaştığını, Hz. İsa (as)'nın anlattığı hak dinden farklı bir dine dönüştüğünü görürüz. Hıristiyanların çoğu arasında Hz. İsa (as)'nın Allah'ın oğlu olduğu şeklindeki (Allah'ı tenzih ederiz) sapkın inanç benimsenmiş ve teslis inancı (üçleme; Baba, oğul, kutsal Ruh) asırlar önce kabul edilmiştir. Bu durumda, dinin aslından iyice uzaklaşmış olan günümüz Hristiyanlarını da Hz. İsa (as)'ya uyanlar olarak kabul edemeyiz, çünkü Allah, Kur'an'ın birçok ayetinde "üçleme"ye inananların inkar içerisinde olduklarını bildirmiştir:

"Andolsun, "Allah üçün üçüncüsüdür" diyenler küfre düşmüştür. Oysa tek bir İlah'tan başka İlah yoktur..." (Maide, 5/73)

Bu durumda "sana uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğim" ifadesi, açık bir işaret taşımaktadır. Hz. İsa (as)'ya uyan ve kıyamete kadar yaşayacak olan bir topluluk olması gerekmektedir. Böyle bir topluluk, kuşkusuz Hz. İsa (as)'nın yeryüzüne tekrar gelişiyle ortaya çıkacaktır. Ve tekrar dünyaya gelişi sırasında bu kutlu insana tabi olanlar, kıyamete kadar inkar edenlere üstün kılınacaktır.

Ayrıca ayetin sonunda geçen "...Sonra dönüşünüz Banadır..." ifadesi de dikkat çekicidir. Allah Hz. İsa (as)'ya uyanları kıyamete kadar inkara sapanların üstüne geçireceğini haber verdikten sonra Hz. İsa (as) da dahil olmak üzere tümünün kendisine döneceğini bildirmektedir. "Allah'a dönmeleri" ölmeleri olarak anlaşılmaktadır. Bu da, Hz. İsa (as)'nın da kıyamete yakın dönemde yeryüzüne tekrar geldikten sonra ölümünün gerçekleşeceğine bir işaret olabilir.
 

Huseyni

Müdavim
II. Delil

"... ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur..." Nisa Suresi'nin 156-158. ayetlerinin arkasından Allah, 159. ayette şöyle buyurmaktadır:

"Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır." (Nisa, 4/159)


Yukarıdaki ayette yer alan "ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur" ifadesi oldukça dikkat çekicidir. Bu cümlenin Arapça karşılığı şu şekildedir: "... ve in min ehlil kitâbi illa leyü'minenne bihi kable mevtihi"


Burada bazı tefsirciler "o" zamirinin Hz. İsa (as) yerine Kur'an'a baktığını düşünmüşler ve ayete Kitap Ehlinin ölmeden Kur'an'a iman edeceği şeklinde bir yorumda bulunmuşlardır. Oysa bu ayet öncesindeki iki ayette de "o" zamiri tartışmasız bir biçimde Hz. İsa (as) için kullanılmıştır:


Nisa Suresi, 157. ayet:


"Ve: "Biz, Allah'ın Resulü Meryem oğlu Mesih İsa'yı gerçekten öldürdük." demeleri nedeniyle de (onlara böyle bir ceza verdik.) Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi. Gerçekten onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şüphe içindedirler. Onların bir zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler."


Nisa Suresi, 158. ayet:


"Hayır; Allah onu Kendine yükseltti. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."


Bu ayetlerin hemen arkasından gelen ayette kullanılan "o" zamirinin Hz. İsa (as)'dan başka bir varlığı kastettiğinin hiçbir delili yoktur.

Nisa Suresi, 159. ayet:


"Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır."



Diğer taraftan ayetin ikinci cümlesinde yer alan "Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahit olacaktır" ifadesi de oldukça önemlidir. Kur'an'da kıyamet günü insanın dilinin, ellerinin ve ayaklarının (Nur Suresi, 24, Yasin Suresi, 65), işitme, görme duyularının ve derilerinin (Fussilet Suresi, 20-23) kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri bildirilmektedir. Kur'an'ın şahitliği ile ilgili ise hiçbir ayet yoktur. İlk cümlenin -cümle yapısı olarak veya ayetlerin ardarda gelişi açısından herhangi bir delil bulunmamasına rağmen- "Kuran"ı ifade ettiği kabul edilirse, ikinci cümlede yer alan "o" zamirinin de Kur'an'a işaret ettiği iddia edilmiş olur. Oysa Allah Kur'an'da bizlere bu konuyla ilgili herhangi bir bilgi vermemiştir. (En doğrusunu Allah bilir)


Kur'an ayetlerine baktığımızda aynı zamirin, Kur'an'a işaret ettiği durumlarda, (Tarık Suresi, 13; Tekvir Suresi, 19; Neml Suresi, 77 ve Şuara Suresi, 192-196'da olduğu gibi) ayetin öncesinde ya da sonrasında mutlaka Kur'an'dan bahsedildiğini görürüz. Ayetin öncesinde, sonrasında veya ayetin içinde Kur'an'dan bahsedilmiyorsa, bu ayetin Kur'an'ı tarif ettiğini söylemek yanlış olabilir. Ayet çok açık bir biçimde Hz. İsa'ya inanılmasından ve onun inananlara şahit olmasından bahsetmektedir.


Ayetin manası hakkında belirteceğimiz ikinci nokta ise "ölümünden önce" ifadesinin yorumu ile ilgilidir. Bazıları bu ifadenin "Kitap Ehlinin kendi ölümlerinden önce" inanması anlamında olduğunu düşünmektedirler. Bu yoruma göre Kitap Ehlinden olan her kişi kendisine ölüm gelmeden Hz. İsa (as)'ya mutlaka iman edecektir. Oysa Hz. İsa (as) döneminde Kitap Ehli tanımlamasına dahil olan Yahudiler ona iman etmemekle kalmamış, onu öldürmek için tuzak kurmuşlardır. Daha sonra da onu öldü sanıp inkarlarını sürdürmüşlerdir. Aynı durum bugünkü Yahudiler için de geçerlidir, çünkü onlar Hz. İsa (as)'yı peygamber olarak kabul etmemektedirler. Bugüne kadar Hz. İsa (as)'ya iman etmemiş milyonlarca Ehli Kitap Yahudi yaşamış ve Hz. İsa (as)'ya iman etmeden ölmüştür. Dolayısıyla ayette söz konusu olan Kitap Ehlinin değil, Hz. İsa (as)'ın ölümüdür. Sonuç olarak, ayetlerin bizlere gösterdiği gerçek ise şudur: "Hz. İsa (as) ölmeden önce tüm Ehli Kitap ona iman edecektir."


Ayet gerçek manasıyla ele alındığında ise çok açık gerçeklerle karşılaşırız: Birincisi, ayette gelecekten bahsedildiği açıktır, çünkü Hz. İsa (as)'nın ölümü söz konusudur. Oysa o ölmemiş Allah Katına yükselmiştir. Hz. İsa (as) dünyaya yeniden gelecek ve her insan gibi yaşayıp ölecektir. İkincisi Hz. İsa (as)'ya tüm Ehli Kitabın iman etmesi söz konusudur. Bu da kesin olarak gerçekleşeceği bildirilen bir olaydır. Dolayısıyla buradaki "ölümünden önce" ifadesinin işaret ettiği kişi Hz. İsa (as)'dır. Kitap Ehli onu görüp bilecek, ona Müslüman olarak itaat edecek ve Hz. İsa (as) da onların durumlarıyla ilgili ahirette şahitlik edecektir. (En doğrusunu Allah bilir.)
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Bir defasında İmam Malik hazretlerine:

– İlimde derinleşenler kimlerdir, diye sorulunca şu cevabı verdi:

– İlmiyle amel edenler ve kendilerinden önceki
İslâm alimlerinin izinden giden kimselerdir.


Tenbîhu’l-Muğterrîn
 

Huseyni

Müdavim
III. Delil

"Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir..."


Hz. İsa (as)'nın yeniden yeryüzüne döneceği ile ilgili bir başka ayet de Zuhruf Suresi'nin 61. ayetidir. Bu surenin 57. ayetinden itibaren Hz. İsa (as)'dan bahsedilir:



"Meryem oğlu (İsa) bir örnek olarak verilince, senin kavmin hemen ondan (keyifle söz edip) kahkahalarla gülüyorlar. Dediler ki: "Bizim ilahlarımız mı daha hayırlı, yoksa o mu?" Onu yalnızca bir tartışma-konusu olsun diye (örnek) verdiler. Hayır, onlar 'tartışmacı ve düşman' bir kavimdir. O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık. Eğer Biz dilemiş olsaydık, elbette sizden melekler kılardık; yeryüzünde (size) halef (yerinize geçenler) olurlardı." (Zuhruf, 43/57-60)



Bu ayetlerin hemen arkasından gelen 61. ayette Hz. İsa (as)'nın kıyamet saati için bir ilim olduğu belirtilmektedir:



"Şüphesiz o, kıyamet-saati için bir ilimdir. Öyleyse ondan yana hiçbir kuşkuya kapılmayın ve Bana uyun. Dosdoğru yol budur." (Zuhruf, 43/61)



Bu ayetin Hz. İsa (as)'nın ahir zamanda yeryüzüne dönüşüne açık bir işaret taşıdığını söyleyebiliriz. Çünkü Hz. İsa (as), Kur'an'ın indirilişinden yaklaşık altı asır önce yaşamıştır. Dolayısıyla bu ilk hayatını "kıyamet saati için bir bilgi" yani bir kıyamet alameti olarak anlayamayız. Ayetin işaret ettiği anlam, Hz. İsa (as)'nın, ahir zamanda, yani kıyametten önceki son zaman diliminde yeniden yeryüzüne döneceği ve bunun da bir kıyamet alameti olacağıdır. (En doğrusunu Allah bilir.)


Bu ayette geçen "O, kıyamet saati için bir ilimdir" ifadesinin Arapça karşılığı şu şekildedir: "İnnehu le ilmun lissâati."


Bu ifadede yer alan "hu" zamirinin "Kur'an"a işaret ettiğini söyleyenler vardır. Ancak yukarıda da belirtildiği gibi Kur'an için "hu" yani "o" zamiri kullanıldığında mutlaka ayetin öncesinde veya sonrasında veya ayetin içinde Kur'an'ı anlatan başka ifadeler de bulunmaktadır. Başka bir konu içinde "hu" zamiri ile Kur'an'dan bahsedilmez. Ayrıca bu ayetin öncesindeki ayete bakıldığında, orada da açıkça Hz. İsa (as) kastedilerek o zamiri kullanıldığı görülecektir:



"O, yalnızca bir kuldur; kendisine nimet verdik ve onu İsrailoğullarına bir örnek kıldık." (Zuhruf, 43/59)



Bu zamirin Kur'an'a işaret ettiğini söyleyenler ise ayetin devamında geçen "Ondan kuşkulanmayın, bana uyun" ifadesini delil olarak gösterirler. Ancak bu ifadenin öncesindeki ayetler tamamen Hz. İsa (as)'dan bahsetmektedir. Bu nedenle "hu" zamirinin bir önceki ayetlerle ilgili olması ve Hz. İsa (as)'yı anlatması daha uygundur. Nitekim büyük İslam alimleri de bu zamiri gerek ayetlere gerekse sahih hadislere dayanarak Hz. İsa (as) olarak açıklamaktadırlar. Elmalılı Hamdi Yazır'ın tefsirinde bu konu şu şekilde açıklanmaktadır:



"Muhakkak ki o saat için bir ilimdir de -saatin geleceğini ölülerin dirilip, kıyam edeceğini bildiren bir delil ve alamettir. Çünkü İsa gerek zuhuru ve gerek emvati ihya (ölüleri diriltme) mucizesi ve gerek emvatın kıyamını (ölülerin kalkışını) haber vermesi itibarıyla kıyametin vaki olacağına bir delil olduğu gibi hadiste varid olduğuna göre eşratı saattendir (kıyamet alametidir)."2
 

Huseyni

Müdavim
IV. Delil

"... Ona Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek..."



Hz. İsa (as)'nın ikinci gelişine işaret eden başka ayetler de şöyledir:



"Hani Melekler, dediler ki: "Meryem, doğrusu Allah Kendinden bir kelimeyi sana müjdelemektedir. Onun adı Meryem oğlu İsa Mesih'tir. O, dünyada ve ahirette 'seçkin, onurlu, saygındır' ve (Allah'a) yakın kılınanlardandır. Beşikte de, yetişkinliğinde de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir. "Rabbim, bana bir beşer dokunmamışken, nasıl bir çocuğum olabilir?" dedi. (Fakat) Allah neyi dilerse yaratır. Bir işin olmasına karar verirse, yalnızca ona "ol" der, o da hemen oluverir. Ona Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretecek." (Al-i İmran, 3/45-48)



Ayette, Allah'ın Hz. İsa (as)'ya, Tevrat'ı, İncil'i ve bir de "Kitab'ı" öğreteceği haber verilmektedir. Bu kitabın hangi kitap olduğu kuşkusuz önemlidir. Aynı ifade Maide Suresi'nin 110. ayetinde de yer almaktadır:



"Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin iken de insanlarla konuşuyordun. Sana Kitab'ı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğrettim..." (Maide, 5/110)



Her iki ayette de geçen "Kitap" ifadesini incelediğimizde, bunun Kur'an'a işaret ettiğini görürüz. Ayetlerde Tevrat ve İncil dışında gönderilen son hak kitabın Kur'an olduğu bildirilmektedir. (Hz. Davud'a verilen Zebur da Eski Ahit'in içindedir) Bunun yanında, Kur'an'ın başka ayetlerinde, "Kitap" kelimesi, İncil ve Tevrat'ın yanında Kur'an'ı ifade etmek için kullanılmıştır:



"Allah... O'ndan başka İlah yoktur. Diridir, kaimdir. O, sana Kitab'ı Hak ve kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak indirdi. O, Tevrat ve İncil'i de indirmişti." (Al-i İmran, 3/2-3)



Kitap kelimesinin Kur'an'a işaret ettiği başka ayetler de şu şekildedir:



"Allah Katından yanlarında olan (Tevrat)ı doğrulayan bir Kitap geldiği zaman, -ki bundan önce inkar edenlere karşı fetih istiyorlardı- işte bilip-tanıdıkları gelince, onu inkar ettiler. Artık Allah'ın laneti kafirlerin üzerinedir." (Bakara, 2/89)



"Öyle ki size, kendinizden, size ayetlerimizi okuyacak, sizi arındıracak, size Kitap ve hikmeti öğretecek ve bilmediklerinizi bildirecek bir elçi gönderdik." (Bakara, 2/151)



Bu durumda, Hz. İsa (as)'ya öğretilecek olan üçüncü "Kitab"ın Kur'an olduğunu ve bunun da ancak Hz. İsa (as)'nın ahir zamanda dünyaya dönüşünde mümkün olabileceğini düşünebiliriz. Çünkü Hz. İsa (as) Kur'an'ın indirilmesinden yaklaşık 600 sene önce yaşamıştı. Biraz sonra detaylı olarak göreceğimiz gibi, Peygamber Efendimiz (sav)'in hadislerinde Hz. İsa (as)'nın dünyaya ikinci kez gelişinde İncil ile değil Kur'an'la hükmedeceği bildirilmektedir. Bu da ayetteki manaya tam olarak uygun düşmektedir. (Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.)
 

Huseyni

Müdavim
V. Delil

"Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir..."

"Şüphesiz, Allah Katında İsa'nın durumu, Adem'in durumu gibidir..." (Al-i İmran, 2/59)


ayeti de Hz. İsa (as)'nın dönüşüne işaret ediyor olabilir. Tefsir alimleri genellikle bu ayetin her iki peygamberin de babasız olma özelliğine, Hz. Adem (as)'in Allah'ın "Ol" emriyle topraktan yaratılması ile Hz. İsa (as)'nın yine "Ol" emriyle babasız doğmasına işaret ettiğine dikkat çekmişlerdir. Ancak ayetin ikinci bir işareti daha olabilir. Hz. Adem (as) cennetten nasıl yeryüzüne indirildiyse, Hz. İsa (as) da ahir zamanda Allah'ın Katından yeryüzüne indirilecek olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
 

Huseyni

Müdavim
VI. Delil

"...doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün..."

Kur'an'da Hz. İsa (as)'nın ölümünü ifade eden bir diğer ayet ise Meryem Suresi'nde şöyle haber verilmektedir:


"Selam üzerimedir; doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden-kaldırılacağım gün de." (Meryem, 19/33)


Bu ayet Al-i İmran Suresi'nin 55. ayetiyle birlikte incelendiğinde çok önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Al-i İmran Suresi'ndeki ayette Hz. İsa (as)'nın Allah Katına yükseltildiği ifade edilmektedir. Bu ayette ölme ya da öldürülme ile ilgili bir bilgi verilmemektedir. Ancak Meryem Suresi'nin 33. ayetinde Hz. İsa (as)'nın öleceği günden bahsedilmektedir. Bu ikinci ölüm ise ancak Hz. İsa (as)'nın ikinci kez dünyaya gelişi ve bir süre yaşadıktan sonra vefat etmesiyle mümkün olabilir. (En doğrusunu Allah bilir)
 

Huseyni

Müdavim
VII. Delil

"... beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun..."

Hz. İsa (as)'nın tekrar dünyaya geleceği ile ilgili bir başka delil ise Maide Suresi'nin 110. ayetinde ve Al-i İmran Suresi'nin 46. ayetinde geçen "kehlen" kelimesidir. Ayetlerde şu şekilde buyurulmaktadır:


"Allah şöyle diyecek: "Ey Meryem oğlu İsa, sana ve annene olan nimetimi hatırla. Ben seni Ruhu'l-Kudüs ile destekledim, beşikte iken de, yetişkin (kehlen) iken de insanlarla konuşuyordun." (Maide, 5/110)


"Beşikte de, yetişkinliğinde (kehlen) de insanlarla konuşacaktır. Ve O salihlerdendir." (Al-i İmran, 3746)


Bu kelime Kur'an'da sadece yukarıdaki iki ayette ve sadece Hz. İsa (as) için kullanılmaktadır. Hz. İsa (as)'nın yetişkin halini ifade etmek için kullanılan "kehlen" kelimesinin anlamı "otuz ile elli yaşları arasında, gençlik devresini bitirip ihtiyarlığa ayak basan, yaşı kemale ermiş kimse" şeklindedir. Bu kelime İslam alimleri arasında ittifakla "35 yaş sonrası döneme işaret ediyor" şeklinde çevrilmektedir.


Hz. İsa (as)'nın genç bir yaş olan otuz yaşının başlarında Allah Katına yükseldiğini, yeryüzüne indikten sonra kırk yıl kalacağını ifade eden ve İbni Abbas'tan rivayet edilen hadise dayanan İslam alimleri, Hz. İsa (as)'nın yaşlılık döneminin, tekrar dünyaya gelişinden sonra olacağını, dolayısıyla bu ayetin, Hz. İsa (as)'nın nüzulüne dair bir delil olduğunu söylemektedirler.3 (En doğrusunu Allah bilir)


İslam alimlerinin bu yorumunun isabetli olduğu, söz konusu ayetler dikkatle incelendiğinde kolaylıkla anlaşılmaktadır. Kur'an ayetlerine bakıldığında bu ifadenin, yalnızca Hz. İsa (as) için kullanıldığını görürüz. Tüm peygamberler insanlarla konuşup, onları dine davet etmişlerdir. Hepsi de yetişkin yaşlarında tebliğ görevini yerine getirmişlerdir. Ancak Kur'an'da hiçbir peygamber için bu şekilde bir ifade kullanılmamaktadır. Bu ifade sadece Hz. İsa (as) için ve mucizevi bir durumu ifade etmek amacıyla kullanılmıştır. Çünkü ayetlerde birbiri ardından gelen "beşikte" ve "yetişkin iken" kelimeleri iki büyük mucizevi zamana dikkat çekmektedirler.


Nitekim İmam Taberi, Tefsir'inde bu ayetlerde geçen ifadeleri şu şekilde açıklamaktadır:


"Bu ifadeler (Maide Suresi, 110), Hz. İsa'nın ömrünü tamamlayıp yaşlılık döneminde insanlarla konuşabilmesi için gökten ineceğine işaret etmektedir. Çünkü o, genç yaştayken göğe kaldırılmıştı?. Bu ayette (Al-i İmran Suresi, 46), Hz. İsa'nın hayatta olduğuna delil vardır ve ehl-i sünnet de bu görüştedir. Çünkü ayette, onun yaşlandığı zamanda da insanlarla konuşacağı ifade edilmektedir. Yaşlanması da ancak, semadan yeryüzüne ineceği zamanda olacaktır."7


"Kehlen" kelimesinin açıklamaları da, Kur'an'da yer alan diğer bilgiler gibi, Hz. İsa (as)'nın tekrar yeryüzüne gelişine işaret etmektedir. (En doğrusunu Allah bilir)


Tüm bu anlatılanlar Hz. İsa (as)'nın ahir zaman adı verilen dönemde yeryüzüne tekrar geleceğini ve insanları hak din olan İslam'a yönelteceğini ortaya koymaktadır. Kuşkusuz bu, Allah'ın iman edenlere büyük bir müjdesi, rahmeti ve nimetidir. İman edenlerin sorumluluğu ise, Hz. İsa (as)'yı en güzel şekilde savunup desteklemek ve onun insanları çağırdığı Kur'an ahlakını en doğru şekilde yaşamaktır.
 

Huseyni

Müdavim
Hadislerden Deliller

Hadis-i şeriflerde, Hz. İsa (as)'nın yeryüzüne dönüşü, dönmeden önce ve döndükten sonra gerçekleşecek çeşitli hadiseler hakkında Peygamber Efendimiz (sav) çok önemli bilgiler vermiştir. Peygamberimiz (sav)'in gelecek hakkında verdiği bilgiler "gayb" haberlerindendir. Allah ayetlerde dilediği elçilerine gayb bilgilerini vereceğini bildirmiştir:

"O, gaybı bilendir. Kendi gaybını (görülmez bilgi hazinesini) kimseye açık tutmaz (ona muttali kılmaz.) Ancak elçileri (peygamberleri) içinde razı olduğu (seçtikleri kimseler) başka. Çünkü O, bunun önüne ve arkasına izleyici (gözetleyici)ler dizer." (Cin, 72/26-27)


Rabbimiz Fetih Suresi'nde de Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'e rüyalar aracılığı ile bilgi verdiğini haber vermiştir:


"Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram'a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı." (Fetih, 48/27)


Ayette görüldüğü gibi, Rabbimiz, Peygamberimiz (sav)'e çeşitli gayb haberleri vermiştir. Bu haberler, Peygamberimiz (sav)'e ve onunla birlikte olan salih müminlere Allah'ın büyük bir desteğidir, yardımıdır.

Peygamberimiz (sav), Allah'ın bildirmesiyle, kıyamet alametleri ile ilgili de birçok haber vermiştir. Hz. İsa (as)'nın ahir zamanda yeryüzüne ikinci kez gelişi Peygamber Efendimiz (sav)'in gelecekle ilgili verdiği haberler arasında önemli bir yere sahiptir. Ahir zamanla ilgili rivayetler sahih hadis kaynağı olan Kütüb-ü Sitte'nin tamamına ve ardından İmam Malik'in Muvattası, İbn Huzeyme ile İbn Hibban'ın Sahih'leri, İbn Hanbel ve Tayalisi'nin Müsnedleri gibi en muteber hadis kaynaklarına girmiştir. Bu kaynaklardan öğrendiğimize göre Peygamberimiz (sav), Hz. İsa (as) ile ilgili çok özel açıklamalarda bulunmuştur. Hz. İsa (as)'nın ikinci gelişi konusu, "tevatür" (kuvvetli haber) derecesinde bilinen bir konu olarak hadis ilmi içinde yerini almıştır.


Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) hadislerinde, ahir zamanda din ahlakının tüm dünya üzerinde hakim olacağını, yeryüzüne barış, adalet ve refahın hakim olacağını bildirmektedir. Peygamberimiz (sav) bu hakimiyeti Hristiyan dünyası ile İslam dünyasını birleştirecek olan Hz. İsa (as)'nın gerçekleştireceğini bizlere müjdelemektedir. Günümüzde yeryüzünde mevcut bulunan din karşıtı felsefelerin uygulamaları sonucu toplumların içine sürüklendiği durum ortadadır. Ahlaksızlık, uyuşturucu, terör, kıtlık ve diğer birçok sorun Hristiyan ve İslam dünyasının bunlarla fikri olarak mücadele için birleşmesini gerektirmektedir. Dünyanın şu anki sosyal yapısı Hristiyan ve İslam ittifakını âdeta zorunlu hale getirmiştir. Hristiyanlığın dünya üzerindeki gelişmiş ülkelerde, liderler seviyesindeki etkisi de göz önünde bulundurulursa önümüzdeki yıllarda oluşabilecek bir İslam-Hristiyan ittifakının ne derece etkili olabileceği açıkça görülmektedir.
 

Huseyni

Müdavim
Hz. İsa (as) Hakkındaki Hadisler Tevatür Derecesindedir



Hz. İsa (as)'nın gelişi konusunda nakledilen hadisler tevatür derecesindedir. Birçok araştırmacı da alimlerimizin görüşlerinin bu yönde olduğunu aktarmaktadır. Tevatürün tanımı Büyük Lugat'ta şöyle yapılmaktadır:


Tevatür: Kuvvetli haber, içinde yalan ihtimali olmayan ve bir cemaate dayanan kuvvetli haber.5

İslam alimi Seyyid Şerif Cürcani, tevatür hadis kavramını şöyle açıklamaktadır:


Haber-i mütevatir, ravileri çoklukta o dereceye ulaşan bir haberdir ki, adete göre, o kadar çok rivayetçinin yalan üzerine birleşmeleri imkansız olur. Bu durumda rivayet edilen haber hakkında lafız ve mana tutuyorsa buna, "mütevatir-i lafzi" denir. Eğer hepsinin arasında müşterek manada ittifak olmakla beraber lafızlar (sözler) arasında ihtilaf bulunuyorsa buna, "mütevatir-i manevi" denir.6


Hz. İsa (as)'nın gelişinin tevatür derecesinde hadislerle bildirildiğine dair özel olarak bir eser kaleme alan büyük hadis alimi Şeyh Muhammed Enver el Keşmiri Et Tasrih bi-ma tevatera fi nuzuli'l Mesih isimli çalışmasında 75 tane Hadis'e ve 25 tane sahabeye ve sahabeleri görenlere ait esere yer vermiştir.

Hz. İsa (as)'nın tekrar geleceğini nakleden alimlerin başında İmam-ı Azam Ebu Hanife gelmektedir. Ebu Hanife, Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son bölümünde şunları bildirmektedir:


"Deccal'in, Ye'cüc ve Me'cücün çıkması, Güneş'in batıdan doğması, İsa (as)'ın gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde varid olduğu vech ile, haktır, olacaktır."7


Hz. İsa (as)'nın yeryüzüne tekrar gelişi konusu kıyametin on büyük alametinden biridir ve birçok İslam alimi eserlerinde bu konuyu detaylı olarak ele almışlardır. Bu konudaki izahlar topluca değerlendirildiğinde Hz. İsa (as)'nın ikinci gelişi hakkında İslam alimleri arasında bir söz birliği olduğu açıkça görülür. Örneğin Es Seffarini, Levami adlı eserinde, İslam alimlerinin bu konuda ittifak halinde olduklarını şöyle ifade eder:


"Bütün ümmet, Meryem oğlu İsa'nın ineceği hususunda ittifak etmiştir. Şeriat ehlinden hiç kimse bu hususta muhalif olmamıştır."8


Büyük İslam alimi Seyyid Alusi de, Ruhu'l Meani tefsirinde, -diğer İslam alimlerinin görüşlerinden örnekler vererek- Hz. İsa (as)'nın inişi konusunda cemaatin söz birliği yaptığını, bu konuda haberlerin manevi tevatür derecesine ulaşacak kadar meşhur olduğunu, Hz. İsa (as)'nın gelişine imanın vacip olduğunu açıklamıştır.9


İmam Kevseri de Hz. İsa (as)'nın inişi ile ilgili görüşlerini şu şekilde bildirmiştir:


"Hz. İsa (as)'nın inişiyle ilgili hadis-i şerfilerdeki tevatür, "tevatür-i manevidir." Sahih (sağlam) ve hasen (güzel) hadis-i şerifin her biri, farklı manalara delalet etmekle birlikte hepsi de Hz. İsa (as)'nın ineceği hususunda söz birliği içindedirler ki, bu, hadis ilminin kokusunu koklayan bir kimse için inkarı mümkün olmayan bir gerçektir? Mehdi ile Deccal'in çıkacağı ve Hz. İsa (as)'nın ineceği hususundaki hadis-i şeriflerin tevatür derecelerine ulaşmış olmaları, hadis ilmi ehlince asla şüphe edilecek bir husus değildir. İlm-i kelam ehlinden (inanç ilmiyle uğraşanlardan) bazısının kıyamet alametleriyle ilgili hadislere inanmanın vacip olduğunu kabul etmeleriyle beraber, bu hadislerden bir kısmının mütevatir olup olmadığı hususundaki şüpheleri ise, hadis ilmiyle ilgili bilgilerinin azlığından kaynaklanmaktadır."10


Alim İbn-i Kesir ise, konuyla ilgili ayetlerin tefsirini yaptıktan ve ilgili hadisleri açıkladıktan sonra düşüncesini şöyle ifade etmektedir:


"İşte bunlar Resulullah (sav)'den mütevatir olarak rivayet edilmiştir ve bu hadis-i şeriflerde, Hz. İsa'nın nasıl ve nereye ineceği hususu açıklanmıştır.? Hz. İsa'nın cesed-i şerifiyle dünyaya ineceği hakkında zikredilen sahih ve mütevatir hadis-i şerifler, tevile (başka şekilde yorumlanmaya) elverişli değildir. Dolayısıyla, zerre kadar imanı ve insafı olan herkesin, Hz. İsa'nın yeryüzüne ineceğine inanması gerekmektedir ki, bunu ancak şeriata zıt, Allah'ın Kitabına, Resulü'nün sünnetine ve ehl-i sünnetin ittifakına muhalif olan kimseler inkar edebilir."11


Hadislerin tevatür olduğu konusunda yapılan bir diğer açıklama da şöyledir:


Şevkani de İsa (as)'ın ineceğine dair hadislerin sayısının 29'a ulaştığını söyleyerek, bunları bir bir nakletmiş ve sonunda:


"Bizim naklettiğimiz hadisler görüldüğü gibi tevatür sınırına ulaştı. Bu beyanımızla şu sonuca varılıyor ki, beklenen Mehdi hakkındaki hadisler, Deccal hakkında hadisler ve İsa (as)'ın inmesine dair hadisler mütevatirdir." demiştir.12


Tirmizi, Ebu Davud, Bezzaz, İbni Mace, Hakim, Tabarani ve Ebu Ya'la Musuli bu konu hakkında çeşitli sahabelerden rivayetler nakletmişler; Ali, İbni Abbas, İbni Ömer, Talha, İbni Mes'ut Ebu Hureyre, Enes, Ebu Sa'id Hudri, Ümmi Habibe, Ümmi Seleme, Sevban, Kurre bin İyas, Ali Hilali ve Abdullah bin Haris bin Cüz'e birtakım senetlerle isnad etmişlerdir.13 Bunların yanı sıra İbn-i Hacer-i Haysemi es-Sevaik-ul Muhrika kitabında, Şeblenci Nur-ul Ebsar kitabında, İbn-i Sabbağ el-Fusul-ul Muhimme, Muhammed es-Sabban İs'af-ür Rağibin, Genci-i Şafiî el-Beyan kitabında, Şeyh Mansur Ali Ğayet-ul Me'mul kitabında, Suveydi Sebaik-uz Zeheb adlı kitapta Hz. İsa (as)'nın gelişiyle ilgili hadislerin mütevatir olduğunu yazmışlardır.


Bu hadisleri ehl-i sünnet muhaddis ve alimleri kendi kitaplarında yazmışlardır. Örneğin: Ebu Davud, Ahmed, Tirmizi, İbn-i Mace, Hakim, Nesai, Taberani, Ravyani, Ebu Nuaym-i İsfahanî, Deylemi, Beyhaki, Sa'lebi, Hameveyni, Menavi, İbn-i Meğazili, İbn-i Cevzi, Muhammed-us Sabban, Maverdi, Genci-i Şafii, Sem'âni, Harezmi, Şa'rani, Darakutni, İbn-i Sebbağ-i Maliki, Şeblenci, Muhibbuddin Taberi, İbn-i Hacer-i Haysemi, Şeyh Mansur Ali Nasıf, Muhammed b. Talha, Celaleddin Suyuti, Şeyh Süleyman-i Hanefi, Kurtubi, Bağavi ve diğer alimler bu konuya eserlerinde yer vermişlerdir.


Şeyh Abdülfettah Ebu Gudde de, Hz. İsa'nın yeryüzüne inip Deccal'i öldüreceğine dair rivayetlerin tevatür derecesini bulduğunu belirtir.14 Hadis alimi Kettani'nin de Nazmü'l-Mütenasır isimli eserinde15 "Hz. İsa'nın inişinin kitap, sünnet ve icma-ı ümmet ile sabit olduğunu, bu husustaki hadislerin, ayrıca Deccal ve Mehdi hakkındaki hadislerin de mütevatir olduğunu" savunduğu görülür. Tefsir alimi İbn-ü Atiyye el Gırnadi el Endülüsi'nin El Bahru'l Muhit adlı tefsirinde, "Hz. İsa'nın diri olduğu, ahir zamanda ineceği hususunda ümmetin ortak görüşünün bulunduğu ve bu konudaki hadislerin mütevatir olduğu" ifade edilir.


Konu hakkında eserleri bulunan yazarların nakillerinden de anlaşılmaktadır ki hadis kaynakları çok zengindir. Dahası, Hz. İsa (as)'nın gelişinin ahir zamanda gerçekleşecek olan kıyamet alametlerinden olduğunu bildiren hadisler de Buhari, Müslim gibi ana hadis kaynaklarında yer almaktadır. Bu hadislerden bazıları şöyledir:


"Sizler on alameti görmedikçe hiçbir zaman Kıyamet kopmaz... Biri de İsa (as)'ın inmesi..." (Müslim, Kitabü-l Fiten: 39)


"Vallahi Meryem oğlu [Hz. İsa (as)], ?hacc yapmak veya umre yapmak yahut da her ikisini de yapmak için icabet edecektir." (Müslim, Hacc: 216, 1252)


"Kıyamet on alamet görülmedikçe kopmaz: Duman, Deccal, Dabbetu'l arz, Güneş'in batıdan doğması, İsa'nın yeryüzüne inmesi..." (Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 5. cilt, s. 362)


"Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır..." [Buhari, Kitabü'l-Büyu': 102, Mezalim: 31, Enbiya 49; Müslim, İman: 242 (155); Ebu Davud, Melahim: 14 (4324); Tirmizi, Fiten: 54 (2234)


"İsa inecek; emirleri: 'Haydi gel, bize namaz kıldır!' diyecek. Buna karşılık: 'Kiminiz kiminizin emiridir. Bu, Allah'ın bu ümmete bir lütfu keremidir' diyecek." (Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 5. cilt, s. 380)


"Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek..." (Sahih-i Müslim bi Şerhin-Nevevi, cilt 2, s.192; Kenzul Ummal, Kitabul-İman, Bab-ı Nüzul-i İsa İbn-i Meryem, 14/332)


"İmamınız kendinizden olduğu halde, Meryem oğlu sizin içinize indiği zaman sizler nasıl olursunuz?" (Buhari, Enbiya 50, 3265, 3/1272; Müslim, İman: 71,155,1/136; Beyhaki, Esma ve Sıfat: 3265, 2/166)


İslam Alimleri Hz. İsa (as)'nın Gelişini, Akide (İnanılan ve İtikad Edilen Esas) Konusu Olarak değerlendirmektedirler.
 

Huseyni

Müdavim
Ehl-i sünnetin inanç konularını açıklayan hemen tüm eserlerde, Hz. İsa (as)'nın kıyametten önce yeryüzüne geleceği, Deccal ile mücadele edip onu öldüreceği, gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacağı yer almaktadır. İslam alimleri, Kur'an-ı Kerim'de yer alan delilleri ve hadislerde bildirilen haberleri bir arada değerlendirerek, Hz. İsa (as)'nın dönüşüne inanmayı önemli bir inanç esası olarak kabul etmişlerdir. Ve konuyu şu şekilde açıklamaktadırlar:


1. Nisa Suresi'nin 157. ayetinde Allah, "... Oysa onu öldürmediler ve onu asmadılar. Ama onlara (onun) benzeri gösterildi..." diye bildirmiştir. Bu ayetle birlikte Kur'an'ın diğer pek çok ayetinde Hz. İsa (as)'nın Allah Katında diri olduğu bildirilmekte ve yeryüzüne ikinci kez geleceğine işaret edilmektedir. İslam alimleri bu konuda ittifakla, bunun aksini savunmanın hiçbir şekilde mümkün olmadığını söylemektedirler. Örneğin İbn Hazm bu ayeti tefsir ederken; "Hz. İsa (as)nın öldürüldüğünü söyleyen bir kimsenin mürted (İslam dininden dönen) veya kafir olacağını" vurgulamıştır.16


2.
Hz. İsa (as)'nın gelişi ile ilgili hadislerin, tevatür derecesinde ve bu konuda hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık olmaları Müslümanlar için çok önemli bir delildir. Üstelik bu konudaki hadislere karşı öne sürülebilecek -yani Hz. İsa'nın yeniden gelmeyeceğini bildiren- tek bir farklı hadis dahi yoktur.


3.
Cabir İbn-i Abdullah'dan rivayet edilen "Mehdi'nin çıkışını inkar eden, muhakkak Muhammed (sav)'e indirilene küfretmiştir. Meryem'in oğlu İsa'nın inişini inkar eden de muhakkak kafir olmuştur. Deccal'in çıkacağını kabul etmeyen de muhakkak kafirdir." hadisi de İslam alimleri tarafından kullanılan bir diğer delildir. Bu hadis, Şeyh Hace Muhammed Parisa'nın Faslul Hitap, Şeyh Ebu Bekir el Kelabazi'nin Meanil Ahbar, İmam Süheyli'nin er-Ravuzul Ünüf, İmam Suyuti'nin el-Arful Verdi fi Ahbaril Mehdi gibi ünlü İslami kaynaklarda yer almaktadır. Ayrıca Şeyh Ebu Bekir, bu hadisin senetini de açıklamıştır: "Bize Muhammed İbni Hasen, ona Ebu Abdillah el-Huseyn İbni Muhammed, ona İsmail İbni Üveys, ona Malik İbni Ebes, ona Muhammed İbni Münkedir, ona da Cabir İbni Abdillah Hazretleri böylece bildirmişlerdir."


4. Hz. İsa (as)'nın gelişiyle ilgili hadisleri nakleden ravilerin çokluğu ve güvenilirlikleri de İslam alimlerinin dikkat çektikleri bir diğer husustur. Bu ravilerden bazıları şunlardır: Ebu'l Eşas es-Sanani, Ebu Rafi, Ebul Aliye, Ebu Ümametle Bahili, Ebud Derda, Ebu Hureyre, Ebu Malik el-Hudri, Cabir İbn Abdillah, Huzeyfe İbni Edis, Sefine, Katade, Osman İbnül As, Nafi İbni Keysani, Velid İbni Müslim, Ammar İbni Yasir, Abdullah İbni Abbas...


Tüm bu bilgiler sonucunda İslam alimleri Hz. İsa (as)'nın inişine ve gerçek din ahlakını dünyaya hakim kılacağına imanı, önemli inanç esaslarından biri olarak değerlendirmişlerdir.
 

Huseyni

Müdavim
Kaynaklar:

1. Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, Prof. Dr. Süleyman Ateş, 2. cilt, s. 49-50
2. Elmalılı Hamdi Yazır, Tefsir
3. Faslu'l-Makal fi Ref'i İsa Hayyen ve Nüzulihi ve Katlihi'd-Deccal, Muhammed Halil Herras, Mektebetü's Sünne, Kahire, 1990, s. 20
4. Taberi Tefsiri, İmam Taberi, 2. cilt, s. 528; cilt 1, s. 247
5. Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, Türdav, İstanbul, 2000, 3003
6. Muhtasar-ı Seyyid-i Şerif, s. 46
7. Fıkh-ı Ekber, Ebu Hanife, Nu'man b. Sabit (150/767), Çeviren: H. Basri Çantay, Ankara, 1982
8. Levamiu'l Envaril Behiyye, es-Seffarini, 2/94-95; Nüzul-i Mesih Risalesi, Ahmet Mahmut Ünlü, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998, s.169
9. Ruhu'l Meani, Seyyid Alusi, 7/60; Nüzul-i Mesih Risalesi, Ahmet Mahmut Ünlü, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 168
10. İmam-ı Kevseri, Nazratün Abira, s.44-49; Nüzul-i Mesih Risalesi, Ahmet Mahmut Ünlü, Ekmel Yayıncılık, İstanbul, 1998, s. 167-168
11. İbn-i Kesir, 1/578-582; Avnü'l Mabud, 11/457-464
12. Sünen-i İbn-i Mace, 10/338
13. Mukaddime, İbni Haldun, MEB Şark Islam Klasikleri, 2. cilt, s. 137-139
14. Said Havva, 9: 445
15. Nazmü'l-mütenasir fi'l-hadisi'l-mütevatir, el-Kettani Ebu'l-Fayd Muhammed b. Ca'fer el-Hasani, Halep, s.147; İslam İnancı Açısından Nüzul-i İsa Meselesi, Dr. Zeki Sarıtoprak, Çağlayan Yayınları, İzmir, 1997, s.108
16. İlmü'l-Kelam, İbn Hazm, s.56-57; İslam İnancı Açısından Nüzul-i İsa Meselesi, Dr. Zeki Sarıtoprak, Çağlayan Yayınları, İzmir, 1997, s.53



Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet


Sorularla İslamiyet
 

kýrýmlý

Well-known member
Kaynaklardan 1 ve 2. şıkların bu kopyala yapıştır yaptığınız yazınızın neresine denk geldiğini bulmamda yardımcı olabilir misiniz?
 

kýrýmlý

Well-known member
kırımlı duana amin demekle beraber, şahsınızı aşağılayıcı ifadeler kullanmadığımı belirteyim. Kıyasla aşağılamak farklı şeyler. Benim yaptığım sizin ilminizle, bu meselede ittifak eden ulemanın ve bilhassa da Peygamber Efendimizin aleyhissalatü vesselamın ilminin farkını göstermekti. O nedenle ilgisi olmayan yöne çekmeyelim konuyu.

İkincisi de "daha önceki tartışmalarımızda olduğu gibi bu konuda da cevap veremeyince" sözünüz asıl iftiradır ve aşağılamak diye buna denir. Neden ? Çünkü ben sizin gibi Kur'an ayetlerini açıp, kör cesaretiyle hadislere ve ulemaların ittifak ettiği meselelere, muhalefet edicek yorumlar yapmaktansa, ilmine güvendiğim sünnet alimlerinin görüşlerinden ve hadislerden misal vermeyi tercih ettim. Bu cevap vermek değil de nedir ? Yani sırf sizi istiyor diye Kur'anı kendi kafama göre mi yorumlayayım ?

Yani illede Kur'an dan da yorum istiyorsanız onu da bulmak mümkün. Hazret-i İsa aleyhisselam meselesi bugün çıkan birşey değilki. Dolayısıyla Kur'an dan da bu konuya deliller bulunmuş. Aslında daha önce mutlaka okumuş olduğunuzu düşündüğümden paylaşmadım. İllaki Kur'an dan diyorsanız onu da paylaşayım. Ne değişecek bilemiyorum..

Bu söylediklerinizin hiçbirine katılmıyorum."Konuyu ilgisi olmayan yöne çekmeyelim" demişsiniz çok güzel doğru bir tespit yapmışsınız.Konuyu ilgisi olmayan yöne çekmeyin lütfen.Malesef benimle bir konuyu tartışırken her seferinde konuyu bir kenara bırakıp benim neyi ne kadar bildiğim alim olup olmadığım mevzularına giriyorsunuz.Benim görüşlerim yerine alimlerinizin görüşlerini kabul edeceğinizi söylüyorsunuz.Bunları daha önceki tartışmalarda da söylemiştiniz.Hatırlarsanız benden icazetimi bile sormuştunuz.

Bunları belirterek bir tarafa bırakıyorum.Konuya gelince

Yukarıdaki ayetlerin hiçbir tanesi isa peygamberin dünyaya nüzulü iddiasına delil olacak ayetler değildir.

Bir önceki yazımda 1) ile ifade edilen kaynağın yerini sormuştum sizde yazının başı dediniz oysa orada yazılanlar Süleyman Ateşin görüşleri değildir.Bu yazının sonunda Süleyman Ateş'in bu konu ile görüşlerini bulacaksınız.

Bana delil olarak sunduğunuz kendi yazınızı okumadığınız şüphesine düştüm doğru mudur?Umarım yanılıyorumdur yanılıyorsam yazınızdaki Süleyman Ateş'e ait olan yerleri belirtirseniz memnun olurum zira Süleyman Ateş İsa'nın göğe çıkarılmadığını ve elbetteki geri gelmesininde mümkün olmadığını sizin yazınızda sunulan ayetlerin bu iddiaya delil olmadığını söyler.

Allah söyleyeceği sözü olduğu gibi söyler.Kuran'ı da bizlerin anlayacağı gibi indirmiştir.Kuran ifadelerinde ne olduğu anlaşılmayacak birşey yoktur.Allah bunu Kuran'da pek çok yerde bildirmiştir.

Allah Kuran'ı anlaşılır biçimde indirdiği gibi Kuran'ı bizzat kendisi de açıklamışıtır ve bu açıklamayı da kimseye bırakmaz.Hud Suresinde görebilirsiniz.

Bu söylediklerimi Kuran ayetlerine bakarak doğruluğundan emin olabilirsiniz.yani eğer gerçekten isa peygamber iddia edilen gibi dünyaya dönecek olsaydı Allah bunu direk olarak söylemekten elbetteki çekinmezdi böyle önemli bir bilgiyi de mutlaka söylerdi.Sizde delil olarak kopyala yapıştır yaptığınız yazınızda bu iddiayı kanıtlamak için ayetleri açıklarken "işaret ediyor" yada "böyle birşeye işaret ediyor olabilir" ifadelerini değilde benim ifadelerimdeki gibi kesin sağlam sözlerle konuyu açıklardınız.

Kuran'ı olduğu gibi anlamak çok daha kolay emin olun bunu Rabbimiz bildiriyor.

Süleyman Ateş'in bu konudaki görüşleri aşşağıda kopyala yapıştır yaptım.Okursanız yukarıdaki delil olarak sunduğunuz yazının tam tersi fikirde olduğunu göreceksiniz.

[h=1]HZ. ÎSÂ’NIN YÜKSELTİLMESİ VE GÖKTEN İNECEĞİ SORUNU[/h]
Nisâ: 98/157-159’ncu âyetlerde Yahûdîlerin, Meryem oğlu Îsâ’yı öldürdüklerini iddiâ etmeleri reddedilmekte, onu öldürmedikleri, asmadıkları, fakat bu hususun (asmanın, çarmıha germenin) onlara şüpheli geldiği, astıklarını sandıkları Îsâ’yı kesin biçimde öldürmedikleri; Allah’ın onu kendisine yükselttiği; Kitap ehli olan herkesin, ölümünden önce gerçeği öğreneceği, kıyâmet gününde Îsâ’nın, onların aleyhine tanık olacağı belirtilmektedir.

Îsâ hakkında ayrılığa düşenler, onun gerçek hayatını, olayın niteliğini bilmediklerinden, bu konuda kesin bir bilgiye sahibolmadıklarından dolayı onun hakkında çeşitli sözler söylemişlerdir. Kimi Îsâ’nın asıldığını, kimi onun yerine başkasının asıldığını söylemiştir. Bu konudaki bilgileri kesin değil, kuşkuludur. İşte “ şubbihe lehum” cümlesi, gerçi “Onlara benzer gösterildi” şeklinde terceme edilirse de aslında bu siyakta bu cümleye, “bu mes’ele onlara kuşkulu yapıldı.” mânâsı daha uygundur. Yani “Onlar bu konuda derin bir kuşku içindedirler, sözleri kesin bilgiye değil, zanna dayanmaktadır. Onu kesin biçimde öldürmediler.” demektir.

Îsâ’nın çarmıha gerilmesi ve kabirden kalkması, İncîllerde başka başka ve birbirine ters biçimlerde anlatılmaktadır: Kimine göre Îsâ’nın gerileceği haçı başkası taşımış, kimine göre kendisi taşımış. Kimine göre Îsâ, çarmıha gerildiğinin ertesi günü kalkmış, kimine göre üçüncü günü kalkmış. Kimine göre günün üçüncü sâatinde, kimine göre altıncı sâatinde çarmıha gerilmiş. Kimine göre gerilmeden önce vali Platus, onu Hirodes’e göndermiş, kimine göre göndermemiş. Kimine göre onun kabirden kaldırıldığını söyleyen meleği, yalnız bir kadın, kimine göre iki kadın, kimine göre de ikiden fazla kadın görmüş. Kimine göre bu melek bir tane, kimine göre iki tane imiş. Kimi Îsâ’yı ele veren şakirdin intihar ettiğini söylüyor, kimi bundan hiç söz etmiyor.

Tanrı sözünde bu kadar tutarsızlık, bu kadar çelişki olmaz. Îsâ’nın kabirden kalkmış olduğunu ilk gören, Mecdelli Meryem’dir. Hz. Îsâ, hayatında bu kadından yedi cin çıkarmıştı. Demek ki bu kadın, cin çarpmış, aklî dengesi bozuk bir kadındı; normal bir kişi değildi. Eğer rivâyetlerin bir gerçek yanı varsa bu kadın, yine bir cin gördü, gördüğü cin, ona Îsâ biçiminde göründü. O zaten hayaller, cinler görüyordu. Cinle meleği birbirinden ayırdedecek ne bilgiye, ne de zekâya sahipti.

Gidip etrafa Îsâ’yı gördüğünü söyledi. Hiçbir kültüre sahibolmayan ümmî şakirtler de Îsâ’nın gerçekten öldürüldüğüne ve öldürüldükten sonra da kaldırılıp göğe çıkartıldığına inandılar. Bu inanç, böylece Hıristiyanlar arasına yayıldı.

Çarmıha gerilme olayı (eğer doğru ise) gece olmuştu. Îsâ’yı yakalamağa gelenler onu tanımıyorlardı. Askerler geldikleri zaman, bütün şakirtleri Îsâ’nın yanından kaçmışlardı. Sadece Petrus, çok uzaklardan onu seyretmiş, ama askerlerin Îsâ’yı yakaladıklarını yakından görememişti. Demek ki Îsâ’nın yakalanışını ve çarmıha gerilişini, onu tanıyanlardan hiç kimse görmemişti. Onu ihbar eden Yahuda da Îsâ yakalandıktan sonra bir daha görülmemiştir.

İncîllerin anlatımından, vali Platus’un Îsâ’yı sevdiği, onu korumak istediği anlaşılmaktadır. Nitekim Yahûdî kâhinlerine, bu suçsuz adamı asmak istemediğini, onun yerine başka birini asmaya razı olmalarını önermişti. Onlar ille onun asılmasını isteyince vâli, Îsâ’yı yakalayıp onun yerine bir başkasını Îsâ diye çarmıha gerdirtmiş olabilir. Nasıl olsa kâhinler ve askerler içinde Îsâ’yı tanıyan yoktu.

Çarmıha gerildikten sonra Îsâ’nın kabrine gidenler, onun cesedini görememişlerdi. Demek ki Îsâ çarmıha gerilmemişti. Fakat onlar Îsâ’nın mutlaka çarmıha gerilip öldürüldüğüne inandıkları için cesedini kabirde göremeyince Îsâ’nın dirilip cesediyle birlikte göğe çıkartıldığına inandılar.

Îsâ’nın şakirtleri, Taberiyye gölünde balıkçılık yapan kimselerdi. Öyle parlak zekâlı, bilgin kişiler değillerdi. Bir olayın bütün yanları görülüp anlaşılmayınca özellikle ümmî insanlar arasında onu efsaneleştirme, olaya bir mu‘cize niteliği verme eğilimi vardır. İşte Îsâ’nın cesedinin kaldırılıp göğe yükseltilmesi inancı da olayın niteliğinin bilinmemesinden doğmuştur. Gerçi peygamberlerin mu‘cizesi vardır, ama ölen kimsenin dirilmesi ve cesediyle birlikte göğe çıkması da Kur’ân’da sunnetullah denen İlâhî yasalara aykırıdır. Bu söylediklerimiz, Îsâ’nın öldürülmediğinin bir izah tarzıdır. Kur’ân’ın anlatımına uygundur. Yine Kur’ân’ın anlatımına uygun olan ikinci bir izah tarzı da şudur:

Hz. Îsâ’yı öldürecek olanlar, onu tanımıyorlardı. İncîllere göre otuz gümüş karşılığında Îsâ’nın bulunduğu yeri haber veren şakirdi Yahuda İskaryot, askerlere: “Ben kimi öpersem, Îsâ odur, onu yakalayın” diye işaret vermişti (Matta, bab: 26, cümle: 48). Barnaba İncîli de askerlerin, Îsâ sanarak Yahuda İskaryot’u yakaladıklarını, çünkü onun Îsâ’ya benzetildiğini söylüyor (Fasl: 210, s. 309). Dört İncîlle Barnaba İncîlinin birleştiği nokta, Îsâ’yı yakalamağa gelenlerin, onu tanımadıklarıdır. Tanımadıklarına göre yakaladıkları şahsın Îsâ olduğundan emin olamazlardı.

Hıristiyanlarca mu‘teber İncîllerden üçü, Yahuda’nın, yaptığına pişman olarak, Îsâ’nın çarmıha gerilmesinden sonra kaybolup görünmediğini söylüyor. Kimine göre Îsâ, yakalanınca Yahuda üzüntüden kendini asmış (Matta: 27/5), kimine göre de Yahuda Îsâ’yı haber vermesi karşılığında aldığı paralarla bir tarla satın almış, baş aşağı düşüp ortadan çatlamış, bütün barsakları dökülmüştür (Resullerin İşleri: 1/18).

Bu rivâyetler, Îsâ’nın yakalanmasından sonra Yahuda’nın bir daha görünmediğinde birleşiyorlar. Ama onun âkibeti hakkında kesin bilgi yoktur. Gerçekten görünmemiştir, çünkü Îsâ yerine o asılmıştır. Onu yakînen öldürmediler” âyetine; onlar, onu kesinlikle öldürmediler, onu öldürmedikleri kesindir, şeklinde mânâ verilmiştir. Fakat siyaka daha uygun mânânın: “Onu öldürmeleri kesin değildir; sadece şekke dayanır.” şeklinde olduğu kanısındayız.

Demek ki âyetin dediği gibi Allah, Îsâ’ya ikram edip onu, düşmanlarının elinden kurtarmış ve Îsâ, gizlice başka bir ülkeye gidip normal hayatını yaşadıktan sonra vefat etmiş, vefatından sonra da ruhu, Allah katında yüce derecelere yükselmiştir. Bu görüş, âyetin ruhuna daha uygundur. Zira:

1) Kur’ân-ı Kerîm, Allah’ın yasasında değişiklik bulunmadığını söylüyor. Îsâ’nın, cismiyle birlikte göğe yükseltilmesi, Allah’ın arzdan çıkan maddelerin tekrar arza dönecekleri hakkındaki kesin yasasına aykırıdır. Madde, madde olarak ve doğasında bir değişiklik olmadan, dış etkenler bulunmadan yukarı kalkmaz. Hiçbir beşere böyle bir şey olmamıştır.

2) Gök ile kasdedilen, maddî gök ise bu, yıldızlardan ibarettir. Yani insan, şu yıldızlardan birine mi çıkarılmıştır? Eğer kasdedilen ma‘nevî gök ise oraya cesed gitmez, ruh gider. Çünkü orası maddî değildir.

3) Kur’ân-ı Kerîm, Îsâ’nın göğe yükseltildiğini değil, Allah’a yükseltildiğini söylüyor. Allah’a yükselmek başka şey, göğe yükselmek başka şeydir. Allah’a yükselmek, O’nun katında yüksek derece kazanmak anlamına gelir. İdrîs Aleyhisselâm hakkında da: “Biz onu, yüce bir mekâna yükselttik”[1] buyurulmuştur.

Yüce Allah, Hz. Îsâ’yı saldırganların elinden kurtarmak suretiyle ma‘nevî derecelere nail eylemiş, şânını yüceltmiştir. Nitekim: “Tâ kıyâmet gününe kadar sana uyanları, inkâr edenlere üstün yapacağım[2]” âyetinden bu mânâ anlaşılmaktadır. Gerçekten Îsâ’nın ümmeti, daima onu inkâr eden Yahûdîlere hakim olagelmiştir. Bu da onun, Allah katındaki şanının yüceliğini gösterir.

Müfessirlerin, “Seni vefat ettireceğim, bana yükselteceğim.”[3] âyetini, genellikle Îsâ’nın göğe çıktığı şeklinde tefsîr etmelerinin başlıca iki etkeni vardır:

Bunların en önemlisi, Hıristiyanlar ve Yahûdîler hakkındaki âyetlerin izahı için İslâm’a yeni girmiş olan Yahûdî ve Hıristiyan âlimlerine başvurmaları ve onların söylediklerini tam gerçek kabul edip aktarmalarıdır. Diğer etken de Îsâ’nın göğe çıktığı ve âhir zamanda yere inip Deccâl’i öldüreceği, haçı kıracağı ve İslâm şerîatiyle amel edeceği (onu uygulayacağı) hakkında anlatılan bazı hadîslerdir.

Sanıyorum, Hz. Îsâ’nın, yükseltilmesini belirten âyette dikkatten kaçan bir incelik vardır. “Bel refe’ahu’llâhu ileyh” âyetine: “Allah, onu, göğe yükseltti” şeklinde mânâ verilmiştir. Oysa âyet, “Allah onu göğe yükseltti” anlamında değil, “Allah onu kendisine yükseltti”[4]anlamındadır. Göğe yükseltmek başka, Allah’a yükseltmek başkadır. Allah’ın Îsâ’yı göğe yükselttiğini söylemek, Allah’a belli bir mekân tahsis etmek olur. Oysa yüce Allah her yerdedir. Îsâ’nın Allah’a yükselmesi için göğe çıkması gerekmez. Allah, göklerin de, yerin de Tanrısıdır. Yerde de vardır, gökte de. Öyle ise Allah’ı gökte imiş gibi düşünüp, Allah’a yükseltilen Îsâ’nın göğe yükseltildiğini söylemek, âyetin ifadesine uymamaktadır. O halde âyetin anlamı, İbn Cureyc’in dediği gibi, Allah’ın, Îsâ’nın ruhunu yüceltmesi, şânını yükseltmesi, katında O’na değer vermesi demektir.

Mâide: 110/116-120’nci âyetlerde yüce Allah’ın, huzuruna varan Îsâ ruhuna, insanlara kendisini ve annesini Allah’tan ayrı iki tanrı edinmelerini kendisinin mi emrettiğini sorduğu; Îsâ’nın da hayatta olduğu sürece insanları, Allah’ın buyruğu üzere tek Allah’a kul olmağa çağırdığını; fakat kendisinin vefâtından (canının alınmasından) sonra insanların neler yaptığını bilmediğini yüce Allah’a arz ettiği anlatılmaktadır.

Gerek Âl-i İmrân: 94/55’nci, gerek Mâide: 110/117’nci âyetlerde Îsâ’nın bedeninin öldüğü, açıkça belirtilmiştir. Ama Hz. Îsâ’yı başkaları öldürmemiş, Allah onu eceliyle vefat ettirmiştir. Yükseltilen onun ma‘nevî derecesi, Allah’ın katına çıkan ruhudur. Zaten bütün peygamberlerin ruhları Allah’ın huzuruna çıkar, O’ndan ikram görür.

Görülüyor ki âyetlere göre Hz. Îsâ’nın vefâtı kesindir. Bu âyetleri, âhâd haberlerine dayanarak te’vîl etmek yerine bu hadîsleri te’vîl etmek daha doğrudur. Eğer bu hadîsler rivâyet edildikleri şekilde gerçekten Hz. Peygamber tarafından söylenmiş ise, bunlardan şu mânâ anlaşılabilir:

Bir peygamber, yaşayan ümmeti içinde anıldıkça mânen yaşar. Hz. Îsâ da, dini yaşayıp ümmetince anıldığı sürece yaşamaktadır. Belki bir gün onun ümmeti, Hz. Muhammed’in dinin temel prensiplerini uygulamak suretiyle Hz. Muhammed’in dininin ruhuna dönecektir. Gerçeği Allah bilir.

Muhammed Abduh da bu konuda şöyle diyor: “Bu te’vîle göre Îsâ’nın zamanı, insanların İslâm şerîatinin ruhuna bağlanacakları ve şekilleri bırakıp içleri ıslâh için İslâm şerîatinin özüyle amel edecekleri zamandır.”[5]

Müfessirlerden bir kesimi, Hz. Peygamber(s.a.v.)in, Mi‘rac’da Hz. Îsâ ve Hz. Yahyâ’yı, ikinci gökte görmüş olmasını, Îsâ’nın ruhu ve cesediyle göğe çıktığına delîl gösterirler. Eğer Hz. Peygamber’in, Mi‘râc’da Hz. İsâ’yı gökte görmesi, Hz. Îsâ’nın, cesediyle göğe çıktığına delîl ise, Hz. Yahyâ’nın ve diğer peygamberlerin de cisimleriyle göğe çıktığına delîldir. Çünkü Hz. Peygamber, öteki peygamberleri de çeşitli göklerde görmüş idi. Oysa hiç kimse, başka bir peygamberin, ruhu ve cesediyle birlikte göğe çıktığını ileri sürmemiştir. Zaten bütün peygamberlerin ruhları yücelere, melekût âlemine yükselirler. Muhakkak ki Hz. Peygamber’in ruhu, en yüce melekût âleminde, en yüksek göktedir.

Ayrıntı için Kur’ân Ansiklopedisi’nde Îsâ maddesine bakınız.






[1] . Meryem: 44/57

[2] . Âl-i İmrân: 94/55

[3] . Âl-i İmrân: 94/55

[4] . Taberî: 3/290

[5] . Tefsîru’l-Kur’âni’l-hakîm: 3/317
 

Huseyni

Müdavim
Bu söylediklerinizin hiçbirine katılmıyorum."Konuyu ilgisi olmayan yöne çekmeyelim" demişsiniz çok güzel doğru bir tespit yapmışsınız.Konuyu ilgisi olmayan yöne çekmeyin lütfen.Malesef benimle bir konuyu tartışırken her seferinde konuyu bir kenara bırakıp benim neyi ne kadar bildiğim alim olup olmadığım mevzularına giriyorsunuz.Benim görüşlerim yerine alimlerinizin görüşlerini kabul edeceğinizi söylüyorsunuz.Bunları daha önceki tartışmalarda da söylemiştiniz.Hatırlarsanız benden icazetimi bile sormuştunuz.

Hayır öyle değil. Önce ulemanın görüşlerinden delil getiriyorum. Hadisleri ortaya koyuyorum. Siz buna rağmen bunlar delil değil, benim dediklerim delil dediğinizde de haliyle sizin ilminizle onların ilmini karşı karşıya getirmek mecburiyet oluyor. Yani tekrar ediyorum. Sizin milyonlarca deliliniz benim için Müslimdeki hadislerin biri kadar kıymet ifade etmiyor. Ki bir değil 10 hadis var. Bir de Hazret-i İsanın aleyhisselamın gelmeyeceği konusunda yalnızsınız.

Özetle şöyle diyorum. Mesela benim bir müşkülüm olsa, o müşkülümü ulemadan sorsam, BEDİÜZZAMAN bunun çaresi şudur dese, kırımlı da yok o değil şudur dese herhalde ki Bediüzzaman'ı dinlerdim. Anlattığım şey bu.. Sırf ben değil bütün ehl-i akılda Onu dinler..İnşaallah bu kez anlatabilmişimdir..

Bunları belirterek bir tarafa bırakıyorum.Konuya gelince

Yukarıdaki ayetlerin hiçbir tanesi isa peygamberin dünyaya nüzulü iddiasına delil olacak ayetler değildir.

Bir önceki yazımda 1) ile ifade edilen kaynağın yerini sormuştum sizde yazının başı dediniz oysa orada yazılanlar Süleyman Ateşin görüşleri değildir.Bu yazının sonunda Süleyman Ateş'in bu konu ile görüşlerini bulacaksınız.

Delil değildir demek, delil olmasına mani olmaz. Anlayışla ilgili bir problem her zamanki gibi. İnatla olduktan sonra ben de sizinki delil değil diyebilirim öyle değil mi ? Şunu da belirteyim; eğer bir ayet ya da hadis ya da ulemanın görüşleri kendi anlayışınızla bir zıtlık içerisindeyse, muhalefet görüşler beyan etmek yerine vardır bir bildikleri demek daha akıllıcadır.

Bana delil olarak sunduğunuz kendi yazınızı okumadığınız şüphesine düştüm doğru mudur?Umarım yanılıyorumdur yanılıyorsam yazınızdaki Süleyman Ateş'e ait olan yerleri belirtirseniz memnun olurum zira Süleyman Ateş İsa'nın göğe çıkarılmadığını ve elbetteki geri gelmesininde mümkün olmadığını sizin yazınızda sunulan ayetlerin bu iddiaya delil olmadığını söyler.

Su-i zan etmeyelim..Yazı alıntıdır. Süleyman Ateş e ait olan kısım yazıda belirgin değildir. Yanlışlıkla da oraya konmuş olabilir..Hem ben sorunuza cevaben demiştim ki: "1 ve 2. şık derken 1 ve 2. delilleri kastediyorsanız eğer, yazının başına denk geliyor.." Haliyle sizin kastettiğinizle benim cevap verdiğim ayrı şeyler..Esasında bu çok mühim bir şey de değildir. Yazıya genel olarak bakmak lazım. Oldukça mantıklı izahat yapılmış. Hem dikkat edin yazıların genelinin sonunda "en doğrusunu Allah bilir" diyor. Sizin tarzınızdan çok uzak yani "ben bilirim" demiyorlar..


Allah söyleyeceği sözü olduğu gibi söyler.Kuran'ı da bizlerin anlayacağı gibi indirmiştir.Kuran ifadelerinde ne olduğu anlaşılmayacak birşey yoktur.Allah bunu Kuran'da pek çok yerde bildirmiştir.

Allah Kuran'ı anlaşılır biçimde indirdiği gibi Kuran'ı bizzat kendisi de açıklamışıtır ve bu açıklamayı da kimseye bırakmaz.Hud Suresinde görebilirsiniz.

Farz-ı muhal yukarıda yazdıklarınızın tamamında haklı olsanız bile şu görüşünüz bütün yazdıklarınızı boşa çıkarır. Kur'an dan herkes istifade edebilir kabiliyetince ancak onun bütün sırlarına muvaffak olmak herkesin harcı değil. Öyle olsaydı insanlar ilimde eşit olurdu. Hazret-i Alinin Kur'an dan anladığı ile avamdan birinin Kur'andan anladığı aynı olmadığına göre bu dediğiniz ancak bir safsatadır. Hem bu sözden Kur'an-ı tefsir eden en başta Efendimiz aleyhisalatü vesselamın hadislerini, sonrasında bütün müfessirlerin eserlerini hafife aldığınız anlaşılıyor. İnşaallah yanılıyorumdur..


Bu söylediklerimi Kuran ayetlerine bakarak doğruluğundan emin olabilirsiniz.yani eğer gerçekten isa peygamber iddia edilen gibi dünyaya dönecek olsaydı Allah bunu direk olarak söylemekten elbetteki çekinmezdi böyle önemli bir bilgiyi de mutlaka söylerdi.Sizde delil olarak kopyala yapıştır yaptığınız yazınızda bu iddiayı kanıtlamak için ayetleri açıklarken "işaret ediyor" yada "böyle birşeye işaret ediyor olabilir" ifadelerini değilde benim ifadelerimdeki gibi kesin sağlam sözlerle konuyu açıklardınız.

Kur'an herşeyi açıklamıştır ancak herşeyi bütün gaybı gözler önüne sererek herkesin anlayacağı şekilde açıklamamıştır. Bunun içinde hadislere, müfessirlere her zaman ihtiyaç olmuştur. Mesela namaz kılın diyor Kur'anda ama namaz nasıl kılınır bunun bir izahı yok. O halde herkes kafasına göre bir namaz şekli ortaya koyabilir. Hazret-i İsa aleyhisselam gelecek diyen bir ayet olmaması, hiçbir ayette ona işaret yok demek değildir. İşte burda hüseyinin, kırımlının devre dışı kalıp büyük zatların sözüne itimad etmesi gerekiyor. Yoksa sadece kendinizi maskara etmiş olursunuz..

Kuran'ı olduğu gibi anlamak çok daha kolay emin olun bunu Rabbimiz bildiriyor.

Madem Kur'anı olduğu gibi anlamak kolay, ben böyle anlıyorum kırımlı..
 

faris

Well-known member
Kırımlı size iki sorum olucak, ona göre bu konuda sizin düşünceleriniz daha net arkadaşlar tarafından anlaşılacağını umuyorum.

Siz Hadis-i Şeriflere inanıyor musunuz? Hepsine birden mi yada hangi kaynaktaki Hadislere inanırsınız?

Delil olarak sadece Ayeti Kerime meallerini mi ele alırsınız? Ve bu meallere göre kendinizin tefsirini mi uygun görürsünüz?

Maksadım inancınızı sorgulamak değil delil kabul ettiğiniz meseleleri dile getirirseniz o delillerin islam akaidindeki yerine göre arkadaşlarda söylediklerinizin sizin kendi düşünceleriniz mi yoksa başka kaynaklardan mı olduğunu anlarlar.
 

kýrýmlý

Well-known member
Hayır öyle değil. Önce ulemanın görüşlerinden delil getiriyorum. Hadisleri ortaya koyuyorum. Siz buna rağmen bunlar delil değil, benim dediklerim delil dediğinizde de haliyle sizin ilminizle onların ilmini karşı karşıya getirmek mecburiyet oluyor. Yani tekrar ediyorum. Sizin milyonlarca deliliniz benim için Müslimdeki hadislerin biri kadar kıymet ifade etmiyor. Ki bir değil 10 hadis var. Bir de Hazret-i İsanın aleyhisselamın gelmeyeceği konusunda yalnızsınız.

Kopyala yapıştır yaparak yaptığınız için bunları "ortaya koyuyorum" dediğiniz delillerin ne olduğunu nerede olduğunu bilmiyorsunuz.Önüme attığınız sayfalarca yazıyı değerlendirmemi bekliyorsunuz.Bende sizin gibi Süleyman Ateş'in bu konudaki görüşlerini kopyala yapıştır yaparak cevap verdim ama herhalde onu da okumadınız çünkü orada sizin delil olarak sunduğunuz görüşlere,hadislere ve ayetlere cevap vardı.

Benim milyonlarca delilimi eleştirdiğiniz cümleniz çok talihsiz bir cümle olmuş.Kurduğunuz cümlenin ne manaya geldiğini düşünmeden yazdığınızı,yanlışlıkla yazdığınızı düşünüyorum zira bu sözleriniz insanı iman dairesinden dışarı çıkaracak derecede sözlerdir.Çünkü delil olarak size sadece ayetler sundum ve bu ayetlerin manaları ne ise ona göre açıklamalar yaptım kendi görüşlerimi değil,ayette olanı söyledim.Siz ise bu delillerin bir hadis kadar kıymeti olmadığını söylemişsiniz.Ben bu sözlerinizi bana muhalefet etme hevesi ile düşünmeden yazdığınızı umuyorum.

İsa peygamberin gelmeyeceği konusunda Kuran beni doğruluyor.Tek başıma olsam ne fark eder.Aslında yanlız da değilim sadece siz öyle zan ediyorsunuz.

"İsa gelecek" diyenler dahi hadislerin itikat oluşturmayacağını belirterek İsa gelecek ya da gelmeyecek demenin itikadi bir konu olmadığını gelecek yada gelmeyecek diyen kişilere hiç birşey kazandırıp kaybettirmediğini belirterek açıklarlar.

[/QUOTE]Özetle şöyle diyorum. Mesela benim bir müşkülüm olsa, o müşkülümü ulemadan sorsam, BEDİÜZZAMAN bunun çaresi şudur dese, kırımlı da yok o değil şudur dese herhalde ki Bediüzzaman'ı dinlerdim. Anlattığım şey bu.. Sırf ben değil bütün ehl-i akılda Onu dinler..İnşaallah bu kez anlatabilmişimdir..[/QUOTE]

Bu söylediğiniz metod da yanlıştır.Rabbimiz bize Kuran'da tam tersini bildiriyor.Ayeti okuduktan sonra ehli akıl ne imiş anlaşılıyor mu?

Zumer 18
O kullarım ki sözü dinlerler de en güzeline uyarlar, onlar, öyle kişilerdir ki Allah, doğru yola sevk etmiştir onları ve onlardır aklı başında bulunanların ta kendileri.

[/QUOTE]Delil değildir demek, delil olmasına mani olmaz. Anlayışla ilgili bir problem her zamanki gibi. İnatla olduktan sonra ben de sizinki delil değil diyebilirim öyle değil mi ? Şunu da belirteyim; eğer bir ayet ya da hadis ya da ulemanın görüşleri kendi anlayışınızla bir zıtlık içerisindeyse, muhalefet görüşler beyan etmek yerine vardır bir bildikleri demek daha akıllıcadır. [/QUOTE]

Yukarıda izah ettim.Kopyala yapıştır yaptıklarınıza tek tek cevap vermek mümkün değil kendi açtığınız konunuza yazacak fikriniz yok gibi sayfalarca yazıyı kopyala yapıştır yaptınız.Ben de aynısını yaparak Süleymen Ateş Hoca'nın yazısını kopyala yapıştır yaptım.Okusaydınız yazınızdaki delillerin neden delil olmadıklarını gerekçeleriyle orada bulabilirdiniz.

Ben hiçbir zaman hiçbir kimse için vardır bir bildiği demem.Ne olduğunu Kuran'a göre araştırır anlar ona göre kabul ya da red ederim.Çünkü tek doğru bilgi Kuran'dır.Onun haricindeki tüm bilgiler Kuran'ın tastikine muhtaçtır.

Konunun başından beri kendi görüşlerimi değil ayetleri size sundum.Üstelik ayetler sizin delil olarak sunduğunuz yazınızda olduğu gibi "işaret ediyor olabilir" gibi muallak ifadeler de değildir.Kesin ve nettir.Buna rağmen "son" kelimesinin manasının ne olduğunu bile sizlere açıklamak zorunda kaldım.

[/QUOTE]Su-i zan etmeyelim..Yazı alıntıdır. Süleyman Ateş e ait olan kısım yazıda belirgin değildir. Yanlışlıkla da oraya konmuş olabilir..Hem ben sorunuza cevaben demiştim ki: "1 ve 2. şık derken 1 ve 2. delilleri kastediyorsanız eğer, yazının başına denk geliyor.." Haliyle sizin kastettiğinizle benim cevap verdiğim ayrı şeyler..Esasında bu çok mühim bir şey de değildir. Yazıya genel olarak bakmak lazım. Oldukça mantıklı izahat yapılmış. Hem dikkat edin yazıların genelinin sonunda "en doğrusunu Allah bilir" diyor. Sizin tarzınızdan çok uzak yani "ben bilirim" demiyorlar..[/QUOTE]

Yukarıda itiraf ettiğiniz yanlışlıklar aslında delil olarak sunduğunuz yazının kendi içinde bile çeliştiğini gösterir.Bu yazıyı yayınlıyorsanız,yayınlayacağınız yazıyı okuyarak ne yazdığına vakıf olmanız gerekirdi.Bu yazıyı yayınlamanız bile tartıştığımız konuya olan bakışınızı gösterir.

Hayır benim kastettiğim ve sizin cevap verdiğiniz aynı şeyler.Sizde kendinize göre doğru cevap vermişsiniz fakat yazıyı okumadığınızı buradan anlıyorum.Çünkü okusaydınız ya da Süleyman Ateş Hoca'nın bu konudaki görüşlerini bilseydiniz benim gibi yanlışlığı anlardınız.

Yazıya "oldukça mantıklı izahat yapılmış" dediğinize göre bu yazıyı gerçekten de okumamışsınız demektir.Kusura bakmayın bunu latife kabul edin.Çünkü ben Kuran ayetlerine "işaret ediyor olabilir" gibi ifadeler kullanan yazıyı "mantıklı izahat" olarak göremem.

[/QUOTE]Farz-ı muhal yukarıda yazdıklarınızın tamamında haklı olsanız bile şu görüşünüz bütün yazdıklarınızı boşa çıkarır. Kur'an dan herkes istifade edebilir kabiliyetince ancak onun bütün sırlarına muvaffak olmak herkesin harcı değil. Öyle olsaydı insanlar ilimde eşit olurdu. Hazret-i Alinin Kur'an dan anladığı ile avamdan birinin Kur'andan anladığı aynı olmadığına göre bu dediğiniz ancak bir safsatadır. Hem bu sözden Kur'an-ı tefsir eden en başta Efendimiz aleyhisalatü vesselamın hadislerini, sonrasında bütün müfessirlerin eserlerini hafife aldığınız anlaşılıyor. İnşaallah yanılıyorumdur..
[/QUOTE]

"Safsata" mı??? Yine ağzınızdan kaçtı herhalde ya da gerçekten ne dediğinin farkında değilsin.Zahmet edip Hud suresi 1. ayete baksaydın "safsata" dediğinin Allah'ın ayeti olduğunu görürdün.
Benim söylemediğim şeyleri kendin söyleyerek sonrada benim söylediklerime safsata deme.Ben ne söylüyorsam Kuran'dan ayetlere göre söylüyorum.Sonra sen yanılıyorsun.

Hud 1
Elif. Lam. Ra. (Bu), ayetleri sağlamlaştırılmış sonra hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından etraflıca açıklanmış bir Kitap'tır.

Allah Kuran'ı kendinin açıkladığını bildiriyor.Başka kimsenin değil.Başka söz arayanları da ikaz ediyor.

Casiye 6
Bunlar, sana gerçek olarak okuduğumuz ALLAH'ın ayetleridir. ALLAH'tan ve ayetlerinden başka hangi hadise inanıyorlar?

Kuran'ın sırları yoktur.Kuran apaçık bir kitaptır.

Neml 1
Tâ, Sîn. Bunlar, apaçık bir Kitap olan Kur'ân'ın Âyetleri'dir.

Maide 15
Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir.


Kuran'a uyan hiçbirşeyi hafife almıyorum.Yukarıda gördüğün gibi onu sen yapıyorsun.

[/QUOTE]Kur'an herşeyi açıklamıştır ancak herşeyi bütün gaybı gözler önüne sererek herkesin anlayacağı şekilde açıklamamıştır. Bunun içinde hadislere, müfessirlere her zaman ihtiyaç olmuştur. Mesela namaz kılın diyor Kur'anda ama namaz nasıl kılınır bunun bir izahı yok. O halde herkes kafasına göre bir namaz şekli ortaya koyabilir. Hazret-i İsa aleyhisselam gelecek diyen bir ayet olmaması, hiçbir ayette ona işaret yok demek değildir. İşte burda hüseyinin, kırımlının devre dışı kalıp büyük zatların sözüne itimad etmesi gerekiyor. Yoksa sadece kendinizi maskara etmiş olursunuz..[/QUOTE]

Yukarıda ayetlerle açıkladım.Allah Kuran'ı apaçık ve anlaşılabilecek şekilde indirmiştir.Kuran'ı herkes anlar.Yeter ki Kuran'da olmayan İsa'nın nüzulü gibi konularla kafalar karıştırılmasın.Hiç kimsenin de Kuran'ı anlamak için Allah'ın bir başka kuluna ihtiyacı yoktur.

Kuran'ı anlamak için başkasının açıklamalarına ihtiyaç olduğuna inanmak Allah'ın sözlerinin anlaşılmaz olduğunu söylemektir ve Allah'ı kendi yarattığı kuluna muhtaç kılmaktır.

[/QUOTE]Madem Kur'anı olduğu gibi anlamak kolay, ben böyle anlıyorum kırımlı..[/QUOTE]

Elbetteki herkesin yanlış anlama özgürlüğü de var.
 
Üst