Mehmet Kaya'nın Bir Müdafaası

Huseyni

Müdavim

Birkaç defa beraat kazanan Risale-i Nur’un bir kaç vilayette haksız müsaderesine dair, Nur’un yüksek bir talebesinin mahkemesindeki müdafaasından bir parçadır.

(Bu müdafaa, bir takriz olarak buraya ilhakı münasip görülerek derc edilmiştir.)



Diyarbakır Sulh Ceza Mahkemesi Yüksek Makamına,


Mahkeme-i âdilenizin huzuruna çıkmaktan fevkalâde memnunum.


Âdil mahkemeler; Kâinat Hâlıkının Hak isminin, Âdil isminin ve daha çok esmâ-i İlâhiyenin tecellîgâhıdır. Hak nâmına hükmeden, Âdil-i Mutlak hesabına adalet eden ve hakikî, İslâmî bir adâlet olan kürsî-i muallâ ne yüksektir, ne mübecceldir! Hak tanımaz mağrur zâlimleri huzurunda ser-füru ettiren, haksızları hakkı teslime icbar eden âdil mahkemeler, en yüksek tebcile ve en âli ihtirama sezâdırlar.

Zulüm ve gadr ile hukuku ihlâl edilmiş, haysiyet ve şerefi pâyimal edilmiş mazlumların, huzurunda ahz-ı mevki ile tazallum-u hâl eden bîçarelerin şu dünya-yı fânide ihkak-ı hak için mesned-i re’sleri, mahkemelerdir. Şu halde, ne şeref-bahş bir taht-ı âlîdir ki; mazlûmlara melce’ ve penah, zalimlere de hüsran ve tebah oluyor.


İnsanların ebrarını da, eşrarını da cem’ eden huzur-u mehâkim, öyle korkulacak bir yer değildir. Belki muhabbete, hürmete lâyıktır.

Sultanlarla köleleri, asilzadelerle âhâd-ı nâsı müsavi tutan şu makam, saltanattan da mübecceldir. Hususuyla, bütün âlem-i insaniyete devirlerin, asırların akı-şı





Diyarbakır: (bk. bilgiler)Hak: doğru ve gerçek olan Allah
Hâlık: her şeyi yaratan Allahahz-ı mevki: yer edinme, makam kazanma
asilzâde: soylu beraat: temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
bîçare: çaresiz, zavallıcem’ etme: bir araya getirme, toplama
derc etmek: içine koymak, yerleştirmekdünya-yı fani: geçici ve ölümlü dünya
ebrar: iyi insanlaresmâ-i İlâhiye: Cenab-ı Allah’ın isimleri
eşrar: şerli ve kötü kimselerfevkalâde: olağanüstü, çok güzel
gadr: zulüm, acımasızlık hakiki: gerçek
haysiyet: itibar, özellikhuzur-u mehâkim: mahkemelerin önünde durma
hürmet: saygıhüsran: zarar, ziyan, kayıp
icbar: mecbur etme, zorlamaihkak-ı hak: hak sahibine hakkını verme
ihlâl etmek: bozmak, karıştırmakihtiram: saygı gösterme
ilhak: eklemek, ilâve etmekkâinat: evren, yaratılmış herşey
kürsî-i muallâ: yüce taht, saygı değer makam mahkeme-i âdile: âdil mahkeme
mazlum: zulme uğramışmağrur: gururlu, kendini beğenmiş
melce: sığınakmesned-i re’s: başvurma yeri, müracaat makamı
muhabbet: sevgimübeccel: tâzim ve hürmet gösterilen
münâsip: uygun, denkmüsavi: eşit
müsâdere: el koyma, toplattırma penah: sığınak, dayanak
pâyimâl edilme: ayak altında alınma, çiğnenme saltanat: sultanlık makamı, egemenlik, hâkimiyet
ser-füru: baş eğme, söz dinleme, itaat etmesezâ: lâyık
taht-ı âlî: yüce taht; büyük makamtakriz: birşeyi veya bir eseri beğendiğini söyleme ve bu gayeyle yazılan yazı
tazallum-u hâl: mazlum olduklarını anlatmak, zulme uğradıklarını şikâyet etmektebah: harap yer, yıkıntı, yıkılmış
tebcil: yüceltme, saygı göstermetecellîgâh: yansıma ve görünme yeri
vilayet: ilzâlim: zulmeden, zulüm yapan
Âdil: adalet sahibi, herşeye hakkını veren AllahÂdil-i Mutlak: sınırsız adâlet sahibi Allah
âhâd-ı nâs: sıradan insanlar, herhangi bir insanâlem-i insaniyet: insanlık âlemi
âlî: yüce, yüksek şeref: yükseklik, yücelik, büyüklük
şeref-bahş: şeref veren

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Mehmet Kaya'nın Bir Müdafaası - Sayfa: 377


boyunca adâlet dersini veren İslâm mahkemeleri; akvâm-ı sâirenin engizisyonlarına mukabil, adâlet nûrunu bîçare beşerin kara sahifesine haşmetle aksettirmiştir. Adliye ve adâlet tarihimiz, bunun binlerle misâline şahittir.

Ezcümle; bu mübarek, adâletli mahkemenin huzurunda iftiharla arz etmek isterim ki; meşhur İslâm seyyahı ve tarihçisi Evliya Çelebi, Seyahatnâme’sinde diyor ki: “İlk İstanbul kadısı (hâkimi) olan Hızır Bey Çelebi’nin huzurunda, Haşmetli Padişah Fâtih ile bir Rum mimarı arasında şöyle bir muhakeme cereyan eder:


Büyük bir âbidenin inşasında kullanılacak iki mermer sütunu Fâtih, bir Rum mimarına teslim eder. Mimar da, Fâtih’in arzusunun hilâfına olarak, bu sütunları üçer arşın kesip kısaltır. Fâtih, cezaen, Rum mimarının elini kestirir. Rum mimarı da, Fâtih aleyhine dâvâ açar. Bunun üzerine mahkemeye celp edilen Büyük Padişah, baş köşeye geçmek istemiş. Birdenbire, hâkimin şu ihtarıyla karşılaşmış:

“Oturma beyim! Hasmınla mürafaa-i şer’î olacaksın; ayakta beraber dur!”

Hızır Bey Çelebi; bu koca şanlı Padişah-ı maznûna, haksız el kestirdiği için, kendisinin de kısasa tâbi olduğunu ve elinin kesileceğini bildirir.


Fakat, mimar kısası istemediği için, Büyük Fâtih, günde on altın tazminata mahkûm olur ve hattâ kısastan kurtulduğu için, bu tazminatı kendiliğinden yirmi altına çıkarır.

İslâm mahkemesinin adâletinin şanlı misallerinden biri olan şu misal, bize en haşmetli hükümdarlarla en âciz fertlerin huzûr-u mehâkimde müsavî olduğunu gösteriyor.

İşte ben de bugün, Fâtih kadar şanlı, kahraman İslâm hâkimi Hızır Bey Çelebi’nin makamının mümessili olan ve hakikî adâlet-i Kur’âniyeyi esas tutan bir makamın yerinde bulunan bir mahkemenin huzurunda bulunuyorum. Bütün kalbimi huzur ve sürura kalbeden memnuniyetim budur.



Engizisyon: 16. ve 17. yüzyılda Hıristiyan Katolik mezhebinden ayrılan veya papaya karşı gelen kimselere karşı, arslana parçalatma, ateşte yakma gibi cezalar uygulayan mahkemeEvliya Çelebi: (bk. bilgiler)
Fâtih: (bk. bilgiler – Fatih Sultan Mehmet)Haşmetli Padişah Fâtih: (bk. bilgiler – Fatih Sultan Mehmed)
Hızır Bey Çelebi: (bk. bilgiler)Padişah-ı maznûn: sanık konumunda bulunan Padişah
Rum: Rum milletinden olanSeyahatnâme: (bk. bilgiler – Evliya Çelebi)
adalet: her hak sahibine hakkının tam ve eksiksiz verilmesiaksettirme: yansıtma
akvâm-ı saire: diğer kavimler, milletlerarz etmek: söylemek, ifade etmek
arşın: yaklaşık 68 cm’lik bir ölçü birimibeşer: insanlık
bîçare: çaresiz, zavallıcelp etme: çekme
cereyan: akım, hareketezcümle: meselâ, örneğin
fert: bireyhakiki adalet-i Kur’âniye: Kur’ân’ın gerçek ve doğru adaleti
hasım: düşmanhaşmet: heybet, görkem
hilâf: ters, zıthuzur-u mehâkim: mahkemelerin önüne gelme
hâkim: yargıç, kadıiftihar: övünme
ihtar: hatırlatma, uyarma, ikazinşa: yapma, vücuda getirme
kalbetme: dönüştürme, çevirmekısas: suçluyu, işlediği suçun aynıyla, misliyle cezalandırma
mahkûm olma: hüküm giyme, hakkında hükmedilmemisal: örnek, benzer
mukabil: karşılık mübarek: bereketli, hayırlı
mümessil: temsilcimürafaa-i şer’î olma: şer'î mahkemede yargılanma, duruşma kurallarına uygun hareket etme
müsavî: eşit, denkseyyah: gezginci
sürur: mutluluk, sevinçtazminât: maddî veya mânevî zarara karşılık ödetilen maddî bedel, mal
tâbi: bağlı olma, uymaâbide: tapınak, ibadet edilecek yer
âciz: güçsüz, zavallıİstanbul: (bk. bilgiler)
şahit: tanık, delil

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Mehmet Kaya'nın Bir Müdafaası - Sayfa: 378


Kahraman ecdadımızın bu kadar ulviyetinin sırrı; kalblerinde Allah korkusunun mevcudiyetiyle, Kur’ân nurunun ve nihayetsiz feyzinin ruhlarında yerleşmiş olması ve kudsî hakaika karşı sonsuz ve nihayetsiz derecede merbutiyetleridir. O mübarek ecdattan bize tevarüs eden, Allah ve Kur’ân için akıttıkları kudsî kanlarının hâlen eserleri bulunan bu yurtta ve aziz canlarını feda ettikleri şu memlekette: “Kur’ân’ın kudsî hakikatlarına hizmet ediyor, Kur’ân’ın tefsirini okuyor, evinde bulunduruyor” kaydıyla mahkemenin huzuruna sevk edildim.

Evet muhakememiz şahsımla alâkadar olmaktan ziyade, Risale-i Nur’un muhakemesidir. Risale-i Nur ise, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyanın semavî ve kudsî hakaikının tereşşuhatı olmak hasebiyle, o yüksek eserlerdeki kıymet, doğrudan doğruya Kur’ân’a âittir. Şu halde, muhakeme de Kur’ân’ın muhakemesidir. Ehl‑i Tevhid’in kitabı olan Kelamullah bütün âyât ve beyyinatıyla Hâlık-ı kâinatın vahdaniyetini ve ehadiyetini ilân ediyor.


Kur’ân’ın ehl-i ukûlü hayrette bırakan i’câzı, belâgat ve fesahati, nihayet derecedeki yüksek üslûbu, selâset-i beyanı, elhasıl sonsuz bedayi’ ve camiiyeti ile ins ve cinnin kıyamete kadar gelecek ihtiyacâtına ekmeliyetle kâfi gelmesi, dünya ve âhiret saadetinin rehberi bulunması ve bütün asırlardaki tabakat-ı beşere hitap etmesi ve kâinat Hâlıkının marziyatını kullarına bildirecek âyât ve beyyinatı tefsir ve izah edecek mütehassıs ehl-i ilmin bulunması zaruretine binaen her asırda gelen binler müdakkik ehl-i ilim, yüz binlerle Kur’ân tefsirlerini meydana getirmişler; bütün asırları Kur’ân’ın nuruyla ışıklandırmışlardır.

İşte Risale-i Nur da; bu asırda Kur’ân’ın feyziyle vücut bulan, beşerin tekemmülâtına uygun olarak Kur’ân’ın gösterdiği mu’cizeli hakikatların, bu tekâmül





Hâlık: her şeyi yaratan AllahHâlık-ı Kâinat: bütün âlemleri yaratan Allah
Kelâmullah: Allah’ın kelamı, Kur’ânKur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân
alâkadar: alâkalı, ilgiliasır: yüzyıl
aziz: çok değerli, izzetli, saygınbedayi’: harika özellikler
belâğat: düzgün, kusursuz, hâlin ve makamın icabına göre söz söylemebeyyinât: mu’cizeli açık âyetler, deliller
beşer: insanlıkbinaen: -dayanarak
camiiyet: kapsayıcılıkecdad: dedeler, atalar, cedler
ehadiyet: Allah’ın birliğinin ve isimlerinin herbir varlıkta ayrı ayrı tecellî etmesiehl-i ilim: âlimler
ehl-i tevhid: Allah’ın birliğine ve her şeyin Ondan geldiğine iman edenlerehl-i ukûl: akıllılar, akıl sahipleri
ekmeliyet: en mükemmel bir şekildeelhasıl: kısaca, özetle
fesahat: dilin doğru, düzgün, açık ve akıcı şekilde kullanılmasıfeyz: ilim bolluğu, ihsan, bereket
hakaik: gerçek mahiyetler, esaslarhasebiyle: dolayısıyla, itibariyle
hitap: konuşmains ve cin: insanlar ve cinler
izah: açıklamai’câz: mu’cizelik; bir benzerini yapma konusunda başkalarını âciz bırakma
kudsî: her türlü kusur ve noksandan uzakkudsî hakaik: kutsal hakikatler, esaslar
kâinat: evren, yaratılmış herşeymarziyât: Allah’ın razı olduğu şeyler, fiil ve hareketler
merbûtiyet: bağlı olma, bağlılık mevcudiyet: var olma hali
muhakeme: mahkeme etme, yargılamamübarek: bereketli, hayırlı
müdakkik: dikkatli bir şekilde araştıran mütehassıs: ihtisas sahibi, uzman
nihayet: sonnihayetsiz: sınırsız, sonsuz
saadet: mutlulukselâset-i beyân: ifade ve anlatımdaki akıcılık
semâvî: Allah tarafından olan, İlâhîsevk edilme: gönderilme
tabakat-ı beşer: insan tabakaları, sınıfları tefsir: Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
tekemmülât: olgunlaşmalartekâmül: ilerleme, olgunlaşma
tereşşuhat: sızıntılartevârüs etme: birbirinden miras alma
ulviyet: yücelik, yükseklikvahdâniyet: Allah’ın bir ve tek oluşu, ortağının bulunmayışı
zaruret: zorunluluk, gereklilikziyade: çok
âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayatâyât: âyetler, delliler
üslûp: ifade ve söyleyiş tarzı

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Mehmet Kaya'nın Bir Müdafaası - Sayfa: 379


ile sâha-yı fiile konulduğunu bildiren ve asrın idrakine hitap eden gayet kudsî bir tefsirdir. Kur’ân baştanbaşa Tevhid-i İlâhîyi ilân ediyor. Risale-i Nur da, İman-ı Billâh’ı gösteren ve hakaik-ı imaniyeyi ders veren âyetleri tefsir ediyor.

İşte muhakemenin asıl mevzuu budur.


Otuz seneden beri gizli din düşmanlarının, komünistlerin ve masonların tahrikâtiyle Risale-i Nur şâkirdleri, birçok mahkemelere sevkedilmişler. Âdil mahkemeler de, o hâin, gizli din ve Kur’ân düşmanlarının ettikleri iftiraları inceden inceye tetkik etmişler, “Bunlarda bir suç yok; kitaplar ise, faideli kitaplardır” diyerek, çok mahkemeler beraatla neticelenmişlerdir.

Temyiz mahkemesi de, üç defa mahkemelerin beraat kararını tasdik etmiş. Hüküm kaziye-i muhkeme haline geldiği halde, memleketi umumî bir dinsizliğe sürüklemek için perde arkasındaki din düşmanları; faaliyetlerini mütemadiyen tazelemişler, sükûn ve âsâyişe pek çok muhtaç olan memleketimizi bu cihetten zaafa uğratmak için adliyeleri, mahkemeleri daima hâinâne tertiplerle meşgul etmişlerdir.

Evvelce şifahen dahi arz ettiğim vecihle; Selef-i Salihîn’in bıraktığı kudsî tefsirler iki kısımdır: Bir kısmı, ahkâma dâir tefsirlerdir. Diğer bir kısmı da, âyât-ı Kur’âniyenin hikmetlerini ve iman hakikatlarını tefsir ve izah ederler. Selef-i Sâlihînin bu türlü tefsirleri çoktur. Hususan Gavs-ı Âzam Şâh-ı Geylânî, İmam-ı Gazalî, Muhyiddîn-i Arabî, İmam-ı Rabbanî gibi zevat-ı kiramın eserleri, bu kısım tefsirlerdir. Bilhassa Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretlerinin Mesnevî-i Şerifi de bu tarz bir nevi manevî tefsirdir. İşte Risale-i Nur, bu tarz tefsîrlerin en yükseği, en mümtazı ve en müstesnâsıdır. İşte mâdem bu tarz tefsirler mütedavildir, kimse ilişmiyor, Risale-i Nur’a da ilişmemek lâzımdır. İlişenler, Kur’ân’a ve ecdada düşmanlıklarından ilişirler.





Gavs-ı Âzam Şâh-ı Geylânî: (bk. bilgiler – Abdülkadir-i Geylânî)Mesnevî-i Şerif: (bk. bilgiler)
Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî: (bk. bilgiler)Muhyiddîn-i Arabî: (bk. bilgiler)
Selef-i Salihîn: ilk devir İslâm büyükleri; Allah’ın isim ve sıfatlarını âyet ve hadislerde geldiği gibi kabul eden ve tevil cihetine gitmeyen Müslümanlar, Sahabe ve Tabiin gibiahkâm: hükümler, esaslar
arz etme: sunmaasır: yüzyıl
beraat: temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması bilhassa: özellikle
cihet: taraf, yöndaima: sürekli
ecdad: atalar, cedlerhakaik-ı imaniye: iman hakikatleri, esasları
hakikat: gerçekhikmet: sır, incelik; fayda, gaye
hitap: konuşmahususan: bilhassa, özellikle
hâin: hıyanet, kötülük edenhâinâne: hâince, sinsice
idrâk: anlayış, kavrayışiftira: yalan yere birisini suçlu göstermek
iman-ı billâh: Allah’a iman etmeizah: açıklama
kaziye-i muhkeme: kesinleşmiş hüküm, bir daha bozulamayacak kararkomünist: (bk. bilgiler – Komünizm)
kudsî: yüce, yüksekmason: (bk. bilgiler – Masonluk)
mevzu: konumümtaz: seçkin, üstün
müstesnâ: seçkin, benzeri olmayanmütedâvil: elden ele dolaşan
mütemadiyen: sürekli olaraknevi: çeşit, tür
sevkedilme: gönderilmesâha-yı fiil: uygulama alanı
sükûn: huzurlu ve sessiz ortamtahrikât: tahrik etmeler, kışkırtmalar
tasdik: doğrulama, onaylamatefsir: açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
temyiz mahkemesi: bir alt mahkemenin karar vermiş olduğu bir davayı tekrar görmeye yetkili olan üst mahkemetertip: hile, dolap vs. düzenleme, plânlama
tetkik: inceleme, araştırma tevhid-i İlâhî: Allah’ın birliği
umumî: genelvecih: şekil, tarz
zaaf: zayıflık, güçsüzlükzevat-ı kiram: muhterem ve değerli zâtlar, büyük şahsiyetler
âdil: adaletliâsâyiş: güven, emniyet
âyât-ı Kur’âniye: Kur’ân-ı Kerimin âyetleriİmam-ı Gazalî: (bk. bilgiler)
İmam-ı Rabbanî: (bk. bilgiler)şifahen: sözlü olarak
şâkirt: talebe

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Mehmet Kaya'nın Bir Müdafaası - Sayfa: 380


Risale-i Nur, erkân-ı imaniyeyi ve âyât-ı Kur’âniyeyi tefsir ederek öyle bir tarzda beyan eder ki; hiç bir münkir, hiç bir dinsiz, o hakikatları inkâr edemez. Hem riyazî bir katiyetle ispat eder, göze gösterir, aklı doyurur, letâifi kandırır; artık hiç bir imanî ve Kur’ânî hakikatı inkâra mecal kalmaz. Bundan dolayıdır ki; dinsizler, komünistler, bu memlekette Risale-i Nur varken mel’unâne fikirlerini sâha-yı tatbike koyamadıklarından ve bir manevî bekçi gibi Risale-i Nur daima karşılarına çıktığından, Risale-i Nur’un her vecihle neşrine sed çekmeyi gaye edinmişlerdir.

Risale-i Nur, tahkikî iman dersleri verir. Şâkirdlerini her türlü fenalıktan alıkoyar. Kalblere doğruluk aşılar. Onu hakkıyla anlayan artık fenalık yapamaz. Onun içindir ki, bugün memleketin her tarafındaki Risale-i Nur talebeleri, asâyişin manevî muhafızı hükmündedirler. Şimdiye kadar hiç bir hakikî Nur talebesinde âsâyişe münafi bir hareket görülmemiş, âdeta Nur talebeleri zabıtanın manevî yardımcısı olmuşlardır. Risale-i Nur talebelerinin rıza-i İlâhîden başka, a’mâl-i uhreviyeye müteveccih olmaktan gayri düşünceleri yoktur. Şu halde, Risale-i Nur’a garazkâr tertipler hazırlayanlar, perde arkasındaki malûm din düşmanlarından başka kimse değildir.


Yukarıdaki mâruzatımızda birçok mahkemelerin beraat kararlarının mevcudiyetini arz etmiştim. Elde edebildiğim tarih ve numaralarını beyan ederek, o âdil ve yüksek mahkemelere milyonlar Nûr Şâkirdleri nâmına minnettarlığımızı bildirmek isterim. Umum Risalelerin beraat ve iadesi hakkında Denizli Ağır Ceza Mahkemesi’nin 15/Haziran/1944 tarihli beraat kararıyla, İstanbul Eminönü Ağır Ceza Mahkemesi’nin 1953 tarih ve 1951/137 esas ve 27/952 kararıyla ki; geçen celsede Sebilü’r-Reşad Gazetesi’nin takdim ettiğim nüshasında bildirilen beraat kararıdır. Ayrıca mahkeme-i âlinize sûret-i mahsusada arz ve takdim ettiğim Asâ-yı Mûsâ dahil umum Risale-i Nur Külliyatının Mersin Ağır Ceza Mahkemesinin 17/1954 esas 421/954 karar ve 9/4/954 tarihli beraat kararının mevcudiyetleri;




Asâ-yı Musa: Risale-i Nur Külliyatından bir eserDenizli: (bk. bilgiler)
Eminönü: (bk .bilgiler)Mersin: (bk. bilgiler)
Nûr Şâkirdi: Risale-i Nur talebesiSebilü’r-Reşad Gazetesi: (bk. bilgiler)
arz etme: sunmaasâyiş: emniyet, güvenlik
a’mâl-i uhreviye: âhirete ait ameller, işler, fiillerberaat: temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
beyan: açıklama, anlatımcelse: oturum, duruşma
erkân-ı imaniye: imanî rükünler, imanın temel esaslarıfenalık: çirkinlik, kötülük
garazkâr: kötü niyet sahibi, art niyetligayri: başka
hakiki: gerçekkatiyet: kesinlik, şüphesizlik
komünist: (bk. bilgiler – Komünizm)külliyat: takım eserler
letâif: insandaki ince duygularmahkeme-i âli: yüce, yüksek mahkeme
malûm: bilinen, bellimecal: yer, alan, saha
mel’unâne: lânetlenmişmevcudiyet: var olma hali
minnettarlık: şükran duymak, teşekkür etmekmuhafız: koruma, bekçi
mânevî: mânâya ait, maddî olmayanmâruzât: arzedilen şeyler, takdim edilenler
münkir: inanmayan, inkâr edenmünâfi: aykırı, zıt
müteveccih: yönelik, yönelmişneşr: yayma, duyurma
nüsha: kopyarisale: Risale-i Nur'dan her bir bölüm
riyâzî: hesap ve hendeseye dair; matematiksel rıza-i İlâhî: Allah rızası
sed çekmek: engel olmaksâha-yı tatbik: uygulama sahası, alanı
sûret-i mahsusa: hususi, özel şekildetahkikî: doğruluğunu araştırarak, araştırmaya dayanarak
takdim: sunmatefsir: açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
tertip: hile, dolap vs. düzenleme, plânlamaumum: bütün
vecih: yön, tarzâyât-ı Kur’âniye: Kur’ân-ı Kerimin âyetleri
İstanbul: (bk .bilgiler)şâkird: talebe, öğrenci

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Mehmet Kaya'nın Bir Müdafaası - Sayfa: 381


mahkemelerin temininde olarak hiç bir elin Risale-i Nur’a ilişmemesini tazammun ettiği halde, mestur düşmanların hainâne faaliyetleriyle bu sefer de tahsisen Asâ-yı Mûsa kastedilerek âdil ve yüksek mahkemeye gelmiş bulunuyoruz.

Risale-i Nur, İman-ı Billah ile Tevhid’i; en yüksek derecede, aynelyakîn ve hakkalyakîn bir sûrette göze gösterip bütün letâifi âzamî derecede doyurmasıyla imanı taklidden kurtarıp, derece-i tahkike yükseltir. Asâ-yı Mûsa’da ise, bu ulvî ve kudsî iman dersi, en parlak bir sûrette, hem görülmemiş ihtişam ile ispat edildiğinden, yüz otuz cilde yaklaşan Risale-i Nur tefsirinin âdeta hülâsası hükmündedir.

Bütün semavî kitapların ve bütün peygamberlerin en büyük dâvâsı, Hâlık-ı Kâinatın ulûhiyet ve vahdaniyetini ilândır. Kur’ân, baştanbaşa Tevhid’i gösterir. İşte Asâ-yı Mûsa da; Müslümanlara ve umum beşeriyete Cenâb-ı Hakkın birliğini ve delâil-i vahdaniyetini güneş gibi göstermesinden, en büyük bir mütefekkir ile bir dinsizi ve bir feylesofu hakaik-ı imaniyeyi tasdike mecbur ettiği gibi, en âmî bir adamın da en yüksek hakikatları, en büyük bir suhûletle anlamasını temin eden, tevhidi gösteren, âyât-ı Kur’âniyenin en kudsî bir tefsiridir.

Aynen ismi gibidir. Nasıl ki Mûsa Aleyhisselâm, elindeki asâsıyla kara taşlardan, çorak vadilerden, ateş fışkıran çöllerden âb-ı hayatı fışkırttığı gibi, Asâ-yı Mûsa da, vahdaniyet-i İlâhiyeyi ispat etmesiyle dünya ve âhiret âlemlerini ziyadar edecek Tevhid nurlarını fışkırtıyor; taş gibi kalpleri, mum gibi eritiyor; şevki ile gönülleri teshir ediyor.

Hem mâdem mahkemelerin beraatı mevcut ve vicdan hürriyeti var ve hiçbir




Aleyhisselâm: Allah’ın selâmı onun üzerine olsunAsâ-yı Musa: Risale-i Nur Külliyatı’ndan bir eser
Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce AllahHâlık-ı Kâinat: evreni ve bütün varlıkları yaratan Allah
Musa: [bk. bilgiler – Mûsâ (a.s.)]asâ: baston, değnek
aynelyakîn: gözlem ve müşahedeye dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kesin bilmeberaat: temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
beşeriyet: insanlıkdelâil-i vahdâniyet: Cenab-ı Allah’ın birliğinin delilleri, benzeri ve ortağının olmadığına dair deliller
derece-i tahkik: araştırma ve her şeyin gerçek yüzünü ortaya çıkarma derecesifaaliyet: çalışma
filozof: felsefe ile uğraşan, felsefeci hainâne: haince, sinsice
hakaik-ı imaniye: iman hakikatlerihakkalyakin: bizzat yaşamak suretiyle, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kesin bilme
hülâsa: öz, özethürriyet: serbestlik, özgürlük
ihtişam: haşmetlilik; heybetlilik iman-ı billah: Allah’a iman etme
kudsî: kutsalletâif: insandaki ince duygular
mestur: gizli, örtülümevcudiyet: var olma hali
mevcut: var olan, varlıkmütefekkir: aydın, düşünür
sefer: yolculuk semâvî: vahye dayanan, Allah tarafından olan, İlâhî
suhûlet: kolaylıktahsisen: özel olarak, hasseten, bir kişiye veya bir şeye ait kılarak
tasdik: doğrulama, onaylamatazammun: kapsama, içine alma
tefsir: açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitaptemin: garanti etme, güvence verme
teshir etme: emri altına vermetevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanma
ulvî: yüce, yüksekulûhiyet: Cenâb-ı Allah’ın ilâhlığı
umum: bütünvahdâniyet: Allah’ın bir ve benzersiz olması, ortağının bulunmaması
vahdâniyet-i İlâhiye: Allah’ın birliği, ortağının ve benzerinin olmayışıvicdan: kalbe ait hislerin mazharı, aynası
ziyadar: ışıklı, parlakâb-ı hayat: hayat suyu
âdil: adaletliâhiret: öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
âmî: cahilâyât-ı Kur’âniye: Kur’ân-ı Kerimin âyetleri
âzamî: en büyük, en çok

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Mehmet Kaya'nın Bir Müdafaası - Sayfa: 382


memlekette ilim ile iştigal edenlere ilişilmiyor; şu halde, ûlum-u evvelîn ve âhirîni câmi olan Risale-i Nur’a da ilişilmemek lâzımdır.

Risale-i Nur yurdun âsâyişine, sükûn ve selâmetine hizmet ettiğine delil; milyonlar talebelerinin hiçbirisinde bir vak’anın görülmemiş olmasıyla beraber, hepsinin de nâmuskârane faaliyetleriyle müstakim görülmeleridir. Risale-i Nur Külliyatı, Asâ-yı Mûsa ile birlikte kütüphane-i mesâimin harîminden alınması ile, her türlü suç unsurunun mevcudiyetini bizzat ref’eder. Zira her münevver adam, kütüphanesinde her nevi kitabı bulundurur, okur, tetkik eder. Mel’unâne fikirleri neşreden ve anarşistliği telkin eden kitaplar bile kütüphanelerde açıkça tetkike tâbidir.


Hülâsa: Risale-i Nur, Kur’ân’ın bu asırda en yüksek ve en kudsî bir tefsiridir. Hakikatları semavîdir, Kur’ânîdir. O halde Kur’ân okundukça, o da okunacaktır. Risale-i Nur, mücevherat-ı Kur’âniye hakikatlarının sergisidir, pazarıdır. Bu ulvî pazarda herkes istediği gibi ticaret yapar. Uhrevî, mânevî zenginliklere mazhariyeti temin eder.

Bu kadar maruzatımızla ifade etmek istedim ki: Maksadımız, imanımızı kurtarmaktır, imana hizmettir, Kur’ân’a hizmettir. Âhirete müteveccih olan bir hal ise, hiçbir günâ suç mevzuu olamaz. Mütemadiyen şikâyette bulunduğumuz o gizli din düşmanları, türlü türlü entrikalarla, tertiplerle, iz’açlarla bizleri bu kudsî vazifeden men’etmeye uğraşmaktadırlar. Bizler ise bu kudsî yolda Kur’ân ve iman için herşeyimizi fedâya seve seve hazırız.

Değil dünyevî ızdıraplar, cehennemî azaplar da verilse, bıçaklarla da doğransak, en müthiş ölümlere de maruz bırakılsak, asırlar boyunca milyonlar mübarek ecdadımızın feda-yı can ettikleri bu kudsî hakikata, bizim cânımız da feda olsun. Bir değil, bin ruhum da olsa, Kur’ân için, iman için hepsini feda etmeye her zaman hazırım!




Asâ-yı Mûsa: Risale-i Nur Külliyatı’ndan bir eserasır: yüzyıl
azap: eziyet, sıkıntıbizzat: kendisi
cami: içine alan, kapsayancehennemî: cehennem gibi
dünyevî: dünya ile ilgiliecdad: atalar, cedler
entrika: dalavere, dolap çevirmefeda-yı can: canını feda etme, yolunda canını verme
günâ: tür, çeşithakikat: gerçek
harîm: harem dairesi; herkesin giremeyeceği yer, dokunamayacağı şeyhülâsa: öz, özet
iz’âç: sıkıntı verme, rahatsız etmeiştigal: meşgul olma, uğraşma
kudsî: yüce, kutsalkütüphâne-i mesâî: çalışma kütüphanesi, içinde çalışılan kütüphane
maruz kalma: tesiri altında kalma, uğramamazhariyet: erişme, nail olma
mel’unâne: lanetlenmiş olarakmen’etme: yasaklama
mevcudiyet: var olma halimevzu: konu, bahis
mâruzât: arzedilen şeylermücevherât-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın içinde bulunan mânevî inciler
münevver: aydın, düşünürmüstakim: doğru yolda olan
mütemadiyen: süreklimüteveccih: yönelik, yönelmiş
nevi: çeşit, türneşretme: yayma, duyurma, ilân etme
nâmuskârane: namuslu ve dürüst olarakref etmek: kaldırmak
selâmet: barış, güvensemâvî: Allah tarafından olan, ilhamla olan
sükûn: sakin ve huzurlu ortamtefsir: Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
telkin: fikrini kabul ettirme, aşılamatertip: hile, dolap vs. çevirme, plânlama
tetkik: inceleme, araştırmatâbi: bağlı olma, uyma
uhrevî: âhirete aitulvî: yüksek, yüce
ulûm-u evvelîn ve âhirîn: geçmiş ve gelecek insanların sahip olduğu ilimler vak’a: hadise, olay
zira: çünküâhiret: öteki dünya, öldükten sonraki ebedî hayat
âsâyiş: kanuna uygunluk, korkusuzluk, sulh, sükûn ızdırap: sıkıntı, aşırı elem

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Mehmet Kaya'nın Bir Müdafaası - Sayfa: 383


Şu aziz vatanın taşları, toprakları, âbideleri, kubbeleri, camileri, minareleri, mezar taşları, türbeleri; Kur’ân’ın tebliğ ettiği zemzeme-i Tevhidi haykırıyorlar. İman ve Kur’ân’ın ezelî nûrunu, atom zerratına kadar nüfuz edip ilân ettiği Tevhid hakikatını, hiç bir kuvvet bu vatanın ve bu milletin sîne-i pâkinden silemez.

Muhterem mahkemenizden, yüksek adaletinizden; hakaik-ı Kur’âniyeyi ve vahdaniyet-i İlâhiyeyi haşmetle ilân eden ve tevhidi, âzamî derecede gösteren Risale-i Nur Külliyatının iadesine ve beraatına karar vermenizi rica ederim.


Risale-i Nur, Kur’ân’ın malıdır. Arşı ferşe bağlayan Kelâmullah ile mâzi cânibindeki milyarlar ehl-i iman, evliya ve enbiya alâkadar oldukları gibi, Risale-i Nur mahkemesiyle de mânen alâkadardırlar. Çok ihtiyarlamış arzın, dörtyüz milyon Müslüman sekenesi, Risale-i Nur’un beraatına ve serbestiyetine ve intişarına muntazırdırlar.

Mâzi tarafından perde-i gayb arkasına çekilen mübarek ecdadımızın nûranî kafileleri, ulvî makamlarından Risale-i Nur mahkemesine mânen nâzırdırlar. Müstakbel cephesinin feyizkâr nesilleri, beraatHAŞİYE-1 kararını bekliyorlar.

Emekli Yüzbaşı
Mehmed Kayalar

endOfSection.gif
endOfSection.gif



[NOT]Haşiye-1 Bu müdafaanın serdedildiği muhakeme, beraetle neticelenmiştir.
[/NOT]

Mehmed Kayalar: (bk. bilgiler)alâkadar: alâkalı, ilgili
arz: yeryüzü, dünyaarş: gök, semâ
aziz: çok değerli, izzetli, saygınberaat: temize çıkma, suçsuz olduğunun anlaşılması
cânib: yön, tarafecdad: atalar, cedler
ehl-i iman: Allah’a ve Allah’ın bildirdiklerine inananlarenbiya: nebiler, peygamberler
evliya: Allah’ın sevgili kulları, velilerezelî: başlangıcı olmayan sonsuzluk
ferş: yerfeyizkâr: feyizli, bereketli, ışıklı
hakaik-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın hakikatleri, gerçek ve doğrularıhaşiye: dipnot, açıklayıcı not
haşmet: heybet, görkemintişar: yayılma
kafile: grup, toplulukkelâmullah: Allah kelâmı; Kur'ân-ı Kerim
kubbe: yarım küre; gökyüzümuhterem: hürmete lâyık, saygıdeğer
muntazır: bekleyenmâzi: geçmiş
mübarek: bereketli, hayırlımüdafaa: savunma
müstakbel: gelecek zaman nazır: bakan, gözeten
nûrânî: nurlu, münevver, ışıklınüfuz: içe geçme, işleme
perde-i gayb: görünmezlik perdesine benzeyen gayb, görünmez âlemsekene: sakinler, oturanlar, ikamet edenler; nüfus
sîne-i pâkin: temiz ve günahsız kalbtebliğ: bildirme, ulaştırma
tevhid: birleme; herşeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve inanmaulvî: yüksek, yüce
vahdâniyet-i İlâhiye: Allah’ın birliği, ortağının ve benzerinin olmayışızemzeme-i Tevhid: Allah’ı birleyen ve her şeyin Ona ait olduğunu ilân eden coşkulu sesler
zerrat: zerreler, atomlarâbide: ibadet edilecek yer
âzamî: en büyük, en fazla

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: Mehmet Kaya'nın Bir Müdafaası - Sayfa: 384


besmele.jpg


يَا اَللهُ يَا رَحْمٰنُ يَا رَحِيمُ يَا فَرْدُ يَا حَىُّ
يَا قَيُّومُ يَا حَكَمُ يَا عَدْلُ يَا قُدُّوسُ

İsm-i Âzamın hakkına ve Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın hürmetine ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın şerefine, bu mecmuayı bastıranları ve mübarek yardımcılarını Cennetü’l-Firdevste saadet-i ebediyeye mazhar eyle. Âmin. Ve hizmet-i imaniye ve Kur’âniyede daima muvaffak eyle. Âmin. Ve defter-i hasenatlarına, Sözler mecmuasının herbir harfine mukabil, bin hasene yazdır. Âmin. Ve nurların neşrinde sebat ve devam ve ihlâs ihsan eyle. Âmin.


Yâ Erhamerrâhimîn! Umum Risale-i Nur şakirtlerini iki cihanda mes’ut eyle. Âmin. İnsî ve cinnî şeytanların şerlerinden muhafaza eyle. Âmin. Ve bu âciz ve biçare Said’in kusuratını affeyle. Âmin.
Umum Nur şakirtleri namına
Said Nursî

endOfSection.gif
endOfSection.gif



Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı unun üzerine olsunCennetü’l-Firdevs: Firdevs Cenneti; Cennetin en yüksek yeri
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ânResul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)
biçare: çaresizcihan: dünya
cinnî: cinlere aitdefter-i hasenat: sevaplar ve iyiliklerin kaydedildiği defter
hasene: sevap, iyilikhizmet-i imaniye ve Kur’âniye: iman ve Kur’ân hizmeti
ihlâs: samimiyet, ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetmeihsan: bağış, iyilik
insî: insanlara aitkusurat: kusurlar
mazhar: erişen, nâil olanmecmua: kitap
mes’ut: mutlumuhafaza: koruma
mukabil: karşılıkmuvaffak: başarılı
mübarek: hayırlı, uğurlunam: ad
neşr: yaymasaadet-i ebediye: sonu olmayan, sonsuz mutluluk
sebat: kararlılıkumum: bütün
yâ Erhamerrâhimîn: ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allahâciz: güçsüz, zayıf
âmin: Allahım kabul eyle!İsm-i Âzam: Cenâb-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı
şakirt: talebeşer: kötülük

 
Üst