Makale Yazma 1.mizi Seçiyoruz. ( Kutlu Doğum Haftası )

Makale Yazma Birincimizi Seçiyoruz.


  • Kullanılan toplam oy
    19
  • Anket kapatılmış .

Ukbaa

Well-known member


Makale Yazma 1.mizi Seçiyoruz. ( Kutlu Doğum Haftası )



Bu ankete bütün üyelerimiz oy kullanabilir ve tek seçim hakkı vardır.


Alt msjlarda yarışmamıza katılan makaleleri görebilirsiniz.


Buyrunuz...
 
Son düzenleme:

Ukbaa

Well-known member
muvahhidgenc kardeşimizin çalışması ;


Yazar: Yusuf KARAGÖZOĞLU

HZ. MUHAMMED’İN(S.A.V) ÖRNEKLİĞİ VE NEBEVİ SÜNNETİN BAĞLAYICILIĞI

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Bizi eşrefi mahlukat olarak yaratan, bize hidayeti bahşeden, bizi rızıklandıran, bize akıl nimeti verip irade sahibi yapıp ilahi hitaba muhatab kılan, bize islamı din olarak şeriat yapan, beşerin sapmaması için onlara acıyıp peygamberler ve kitaplar gönderen alemlerin rabbi olan Allah’a hamdolsun. Hatemul’Enbiya, insanlığın Son Elçisi ve Önderi Hz. Muhammed Mustafa(S.A.V)’ya salat ve selam olsun. O’nun pak ve temiz Ehl-i Beytine, güzide Sahabelerine, Selef-i Salihine ve kıyamete kadar hidayete tabi olan müminlere de selam olsun.

Allah’ın mükerrem kıldığı insanoğlunu yeryüzünde başıboş bırakmamış, bilakis tüm insanları ve cinleri kendisine kulluk için yaratmıştır( Zariyat Sûresi / 56). Kendisine kulluk yapmak için de onu birtakım emir ve yasaklarla mükellef tutmuştur. Bu mükellefiyetler nebi veya resul denen peygamberler aracılığıyla insanlara ulaştırılmıştır. Cebrail meleğinin peygamberler Allahtan getirdiği mesajlara vahiy, peygamberlerin aldıkları de bu mesajları insanlara iletmesine tebliğ denir.

Nice büyük krallar, savaşçılar, fatihler, kanun adamları, şairler, ve kumandanlar bu dünyadan gelip geçtiler. Böyle adamların kimisi insan hayatını bazı yönleriyle etkileyebilmişlerdir. Fakat hiçbiri insan hayatını her yönüyle tamamen etkileyip kalıcı etki bırakmamıştır. Hayatı bütünüyle etkileyen sadece Allah’ın rasulleri olmuştur. Resuller içerisinde iki cihan güneşi Hz. Muhammed dışında hatta Hz. İbrahim, Hz. Musa ve Hz. İsa gibi tarihi değiştiren ve insanlığın hayatını tevhidi dinleri ve şahsi örnek hayatlarıyla etkileyen peygamberlerin dahi hayatlarından gelecek nesillere bıraktıkları bilinen fazla şey yoktur1. Ama tarihte hayatı tamamıyla kaydedilen tek şahsiyet Peygamberimiz’dir (A.S). Ömrünün doğumundan vefatına kadar tamamı günlük hayatı siyer kitaplarına geçmiştir. Getirdiği din orijinal haliyle kuranda, söz ve davranışları ise hadis kaynaklarında mahfuzdur.

1400 sene önce yaşamış olan peygamberin hayatı müslümanlar açısından başvurulması gereken kılavuz kitabı, ehemmiyetle takip etmesi gereken ölçüler ve kaidelerle doludur. Ümmet-i Muhammed olmamız bile onun şanlı şerefli adıyla kaim olmuştur. Vasat ümmet nitelemesiyle ilgili Bakara Suresi 143.ayette Allah Muhammed ümmetini, din ve dünya konusunda her türlü aşırılıklardan uzak, akıl¬lı, itidalli, adaletli ve dengeli bir ümmet kılmış; bu ölçülere göre oluşmuş görüş ve inançlarıyla, fıtratı bozulmamış her insanın kolaylıkla takip edebileceği sadelikte¬ki güzel ahlâk ve yaşayışlanyla onları bütün insanlara örnek bir nesil oluşturmuştur. Kuşkusuz idealde bütün insanlar ve realitede bütün müslümanlar için -din ve dünya işleri hu¬susunda doğru, adaletli ve en üstün örnek, ölçü ve önder Hz. Muhammed olduğu için âyetin devamında Peygamber'in de müslümanlar hakkında bir şahit2, yani en iyinin ölçüsü, örneği ve kanıtı olduğu ifade buyurulmuştur.

Resulullah’ın örnek hayatı, sadece kendi dönemindeki ashabı için değil bugün ve kıyamete kadar gelecek olan tüm Müslümanlar için bağlayıcıdır. O yeryüzündeki en kamil insan Allah’ın en sevgili kulu, rahmeten lil alemindir. Muhakkak ki O’nun sözleri, fiilleri ve hareketleri kulluk yaşantımızda bizim için ölçüdür. O’nun mübarek izinden gidenler, ona yaraşır şekilde ümmet olmaya çalışanlar Allah’ın rızasına ereceklerdir. “Andolsun ki, sizin için, Allah'a ve âhiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok anan kimseler için Rasûlullah en güzel örnektir.” ( Ahzab Sûresi / 164) ayetinde belirtildiği üzere ahiret kaygısı taşıyanlar, Allah’ı çokça zikredenler sünnete dört elle sarılmalı, ayakları şişene kadar namaz kılan, gelmiş ve geçmiş günahları bağışlandığı halde günde yetmiş defadan fazla tevbe eden, ayak topukları şişene kadar namaz kılarak kullukta zirve yapan, sofrada oturduğunda doymadan yemekten kalkan, zulme karşı çıkıp mazlumdan yana tavır koyan, zevk ve konforu terkeden vücudunda yattığı hasırın izi kalan, taifte kendisini taşlayanları onlar cahiller bilmiyorlar deyip affeden, kainatın efendisini her zaman ve her yerde örnek ve önder kabul etmeliler.

Biz O’nun ümmeti olduğumuz için ne kadar şükretsek azdır. O’nun yaşadığı çağ altın çağ ve O’nun ashabı altın nesildi. Bize düşen vazife onun ve ashabının yaşadığı gibi sünneti yaşamak, doğru yoldan sapmamak için sünnet mirasına sımsıkı sarılmaktır. Öyle bir Peygamberin ümmetiyiz ki, O’nu tarif etmeye, anlatmaya kelimeler kifayet etmez. Kısaca O’nu en önemli özelliklerinden bahsetmek istiyorum. Peygamberimiz (S.A.V) bütün arap yarımadası peygamberliği önünde divan durduğu halde zerre kadar kibir ve gurura kapılmamış, önünde dağlar büyüklüğünde mal biriktiği halde dünyalığa tenezzül etmemiş, kendisinden çekinip haya eden insanlar, yanına geldiklerinde onlara : "Rahat olunuz; çünkü ben, Mekke'de kuru et yiyen bir kadının oğlu¬yum." diyecek kadar mütevaziydi. Cemaatinden üzerinde hakkı olan var düşüncesiyle hakkını almak isteyenler yönelip ağ¬layarak: "Kimin sırtına vurmuşsam, işte sır-tım, gelsin vur¬sun. Kimin malını almışsam, işte ma¬lım, gelsin alsın." diyecek kadar samimi ve içtendi. Kureyşin büyüklerinin Onu davasından vazgeçirmek için ortaya arttıkları isteklerine şöyle cevap verdi :"Ey amcam!..Allah'a yemin olsun ki, bu davayı terk et¬mem karşılığında güneşi sağ eli¬me, ayı da sol eli¬me koysalar, asla terk etmem..." Düşmanları onun dinine silahlarıyla saldırmış ve Onu öldürmek için elinden geleni ardına koymamışken O, Mekke fet-hedildiğinde bütün bunlara karşılık eski düşmanlarına: "Gidiniz, hepiniz hür¬¬¬sü¬nüz!" diyecek kadar affedici ve merhametliydi. O, İbadeti ve cihadı, tebliğ ve hicreti, zühd ve takvası, ahlak ve terbiyesi, ihlas ve samimiyeti dürüstlük ve sadakati ile eşsiz bir numune-i imtisal, usvetul hasenedir.

O bir kere yalan söyledi mi, ihanet etti mi, alçaldı mı, bir insana zu¬lüm etti mi, terbiye dı¬şı davrandı mı, ahdini boz¬du mu?. Akrabalığı kesti mi, halkını ihmal etti mi, insanlığı terk et¬ti mi, bir kimseye sövdü mü veya bir puta yöneldi mi?..bütün bu güzel özellikleri olan bir peygambere ittiba edilmezse helak olunmaz mı? Sünnet üzere yaşamayan bidat üzere yaşamış olmaz mı? Allah’ın bizi sevmesi ve bağışlaması Peygambere uymakla mümkün olduğunu aşağıdaki ayetten anlıyoruz. “ De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” ( Âl-i İmrân Sûresi / 31)

Niçin peygambere uyalım sorusuna verilecek cevap bellidir. Çünkü peygamber vahiyden başkasını konuşmaz “ Batmakta olan yıldıza and olsun ki, Arkadaşınız (Muhammed) sapmamış ve azmamıştır.O, kendilğinden konuşmamaktadır. Onun konuşması ancak, bildirilen bir vahy iledir. ”

Burada "Kur'ân'ı kendi uydurdu." diyen Kureyş ve benzerlerine bir reddiye vardır. Zira kuranda mükemmel belağati, icazı, içindeki sanat uslübuyla insanları mesteden benzerini getirmekte beşeriyeti acze düşüren bir kitaptır. Kur'an'a "insan sözüdür" diyenler onun ilâhî yapısı karşısında acze düşmüşler, iddialarını ispata çağrıldıkları halde buna cesaret bile edememişlerdi: "Kulumuz Muhammed'e indirdiğimizden şüphede iseniz, onun benzeri bir sûre meydana getirin. Eğer iddianızda samimi iseniz, Allah dan başka şahitlerinizi de çağırınız" (Bakara Sûresi / 23).

"O, kendiliğinden konuşmaz" (Necm Sûresi / 3) âyeti, sadece Kur'an âyetlerinin değil, Rasulullah (s.a.s)'in kendi söz, fiil ve davranışlarının da Allah Teâlâ’nın yönlendirmesi ve kontrolü dahilinde cereyan ettiğini ortaya koymaktadır. Bunun içindir ki, İslâm hukukçuları, Sünneti teşriin ikinci kaynağı olarak kabul etmişlerdir3. Peygamberin söylediği her söz, yaptığı her iş ve onayladığı her davranış, müslümanlar için örnek alınıp, uyulması gereken kuralları ihtiva eden, teşriin kaynaklarından birer kaynaktırlar. “ Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının. .” ( Haşr Sûresi / 7) Bu ayette açık ve net bir şekilde Allah peygambere dinde emretme ve yasaklama yetkisi vermektedir. Hiç şüphesiz ki, kuran-ı kerim islamın birincil ana kaynağıdır, onu tebliğ eden kapalılıklarını açıklayan, pratik hayata aktaran ise Resulullah’tır. Kur'ân-ı Kerîm'de genel hatlarla anlatılan namaz, oruç, hac, zekât gibi ibâdetlerin ve benzeri hükümlerin geniş ve ayrıntılı açıklamalarını Sünnette bulmak mümkündür. Örneğin fıtır sadakası, vitir namazı, zekatın hangi mallar içn olduğu ve miktarı, evli kişilerin zinalarının cezası, bir kadının üzerine hala ve teyzesini almanın haram oluşu, erkeklere ipek ve altının haram oluşu, soy ve nesepten dolayı haram oluşun süt emmeyle de haram olduğu, ehlî eşek etinin haram olması, ramazan orucunu kasten ve mazeretsiz bozan kimsenin yerine getireceği keffâret vb. yüzlerce örnekleri verilebilir…

Resul-i Zişan Yaşayan Kuran O’nun Sünneti de Kuranı anlamada bizim için rehber, İslamın ikincil ana kaynağıdır. Sünnetin aynen Kuran gibi korunduğunun delillerinden birisi, “Zikri biz indirdik ve onu koruyacak olan da biziz, biz!” Hicr Sûresinin 9. ayetidir. Bu ayet Allah’ın zikri koruyacağına dair kesin bir vaadidir. Peki Zikir nedir? Hiç şüphe yok ki zikri öncelikle Kuran ve sünnet olarak anlamak mümkündür. “Sana zikri indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın...” Nahl Sûresinin 44 ayetine dayanarak Resul’ün dindeki sözleri Allah tarafından bildirilmiş vahiydir diyebiliriz. Allah tarafından bildirilen her vahyin “indirilmiş zikir” olduğunda ihtilaf yoktur. Sünnet denilince ilk akla gelen peygamberimizin hadisleridir. Hadislerin günümüze kadar ulaşmasında sahabe-tabiun-tebeuttabiun üçlü zincirin gözardı etmemek lazım. Peygamber döneminde sahabenin titizlikle hadisleri ezberleyerek yazmaları, ayrı kaynaklarda konularına göre derlemeleri, hadislerin sened ve metinlerine riayet etmeleri, özellikle hadisin rivayet zincirinde ravilerde adil ve doğru sözlü olma aramaları, sözlü rivayetlerde hadisi zabt altına almadan önce rıhle denilen hadis yolculukları yapmaları hadislerin güvenirliği hakkında bize malumat vermektedir. Rabbimiz insanlığa her noktada örneklik teşkil etmesi için onu seçip göndermiştir. Resullulah’ın(s.a.v) ve Ashabı’nın(r.a) Kuran’ın gaye ve delaletleri doğrultusunda Allah’ın emir ve hükümlerini pratik hayatlarındaki uygulama biçime sünnet denilir. İslamın ilk zamanlarında Nebevi Sünnet’ten anlaşılan anlam bu idi4. Selefi salihin kuranı lafız ve manasıyla beraber vahy-i metluv (okunan), sünnet ise manasıyla vahy-i gayri metluv (okunmayan) olarak algılamıştır. Bize düşen de selefi salihin yolundan gitmektir.
“ And olsun ki içlerinden, kendilerine Allah'ın âyetlerini okuyan, on¬ları arındıran, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar, apaçık bir sapkınlık içinde bulunuyorlardı. ” ( Âl-i İmrân Sûresi / 164)

İmam Şafii er-Risale adlı eserinde, bu ayet-i kerimelerde Yüce Allah, kitap ve hikmeti zikretmektedir. Kitaptan gaye, Kur'an-ı Kerim'dir. Kur'an ilmini bilen ilim ehlinden işittiğime göre hikmet; Rasülullah (s.a.v.)'ın sünnetidir. Buradaki konumuzda söylenene en yakındır. Doğrusunu ise Allah bilir demiştir. Zira Kur'an-ı Kerim bir zikirdir. Hikmetse Kur'an'a tabi kılınmıştır. Yüce Allah kitab ve hikmeti öğretmekle kullarına verdiği nimeti hatırlatmaktadır.

Sonuç olarak Peygamberin(A.S) sünneti bizler için bağlayıcıdır. Sünnetin bağlayıcılığını da üç yönüyle ele alabiliriz:

1) Takva ve teslimiyet yönüyle örnek ve kaynak
2) Siyer ve usul yönüyle örnek ve kaynak
3) Teşrii yönüyle örnek ve kaynak

Bu üçü de sünnetin içinde mevcuttur. Sünnet olmadan bunları kavramak mümkün değildir. Kutlu nebi her söz ve hareketi ile imam ve önderdir. Ona itaat etmek farz olduğuna göre onun her söz ve davranışı şeriatın ahkamındandır. Bu yüzden Sünnet-i seniyye şeriatın ahkamından olduğundan bizim için bağlayıcı ve hayatımızda rehberimiz kabul ettiğimiz Peygamber Aleyhisselam dinde hüküm koyucudur. Bize düşen islamı kendi yorum ve tevillerimizle değil, islamın saf ve berrak iki kaynağı olan kuran ve sünnete sarılarak yaşamaktır. Bidat üzere değil sünnet üzere, Allah’ın razı olacağı dini Allah’ın kitabı ve kuranı en iyi bilen ve yaşayan ilk müfessir Resulun sünneti seniyyesine göre yaşamalıyız. O’nun sünneti seniyyesiyle taçlanan hayat ne güzeldir! O’nun düsturlarını rehber edinen insan ne bahtiyardır! Allah bizi Sünnet üzere yaşayıp ölenlerden eylesin. Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi üze¬rine olsun ey Nebi!...



KAYNAKLAR
1)Allah’ın Kulu ve Elçisi Hz. Muhammed / Afzalurrahman / İnkılab Yayınları
2)Kur’an Yolu Tefsiri: I/142-144 / Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş/ Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
3) Bakınız: Necm Suresi 1-4.Ayetlerin Tefsiri /Besairul-Kuran/Ali Küçük
4)Sorularla Tevhid ve Akaid / Mehmet Alptekin / Çıra Yayınları
 

Ukbaa

Well-known member
unal003 kardeşimizin çalışması ;

SEN OLMASAYDIN YA RESULLAH :'(

Sen olmasaydın, alemleri yaratmazdım!


Aşıktan maşuka bir hitaptı bu... En vefalı aşıktan, alemleri hürmetine yarattığı habibine bir hitap... Doğumuyla kainatı şereflendiren, bereketlendiren, aydınlatan güzele, güzeller güzelinden bir sesleniş...

O kadar ki, Adem aleyhisselam dahi, “Muhammed hürmetine ya İlahi!” diyerek niyazda bulundu da, Rahman olan Allah (c.c.), bu ismi nereden bildiğini sorduğunda ona, o cevaben...

“Sen ya Rabbi! Sen beni yarattığında, arş-ı ala'da ikinizin ismini bir arada gördüm. Sen, sevmediğin birinin adını, kendi adınla birlikte bulundurmazsın...” dedi.

Allah, sevmediği birinin ismini, kendi ismiyle birlikte bulundurmazdı evet... O, Muhammed'i sevdi ve ona hitapların en içlisi ile seslendi Kur'anında: Habibim...

Sevgi, mayasıydı yaratılışın... Aşk, ateşiydi... Kullarını her biri birbirinden başka biçimlerde şekillendiren Hak, bir hamur misali farklı şekiller almaya müsait kıldığı insanı, aşk ile pişirdi.

“Hamdım, piştim, yandım!” diyen aşıklar, O'nun bu ateşinden nasibini alan bahtiyarlardı.

Allah, Habibi hürmetine yarattığı her kulunu sevdi. Sevdi de, her birinin kalbine, ismini nakşeyledi. Sevmese, emanet eder miydi lafzını gönüllerimize? Allah, bizi sevdi... Ve aslında, Habibullah'ın gönlünde, bambaşka bir tecelliyle hayat bulan sevda, her bir kulda da ayrı tecellilerle yaşamaya devam etti.

Sevenler bildiler ki, rehber Rasulullah'tır. Zira Allah, aşkının bir ifşası niteliğinde, herkesi, Sevgilisini sevmeye, O'na uymaya davet ediyordu. Böylece, bir olmanın, sevgilide fani olmanın ilk dersini de veriyordu tüm insanlığa... Vakit gelip de ruhunu teslim alacağı zaman Azraîl, Allah'ın emri ile soracaktı Habibullah'a: Dünyayı mı, yoksa Rahman'ın katındakini mi istersin? Bir kuldu ama, işte, Allah, hayatla ölüm arasındaki tercihi O'na bırakıyor, dilerse al, dilerse orada kalsın diyordu... Dilerse al getir yanıma sevgiliyi... Dilemezse zorlama...

Seven, sevdiğine karşı gelir mi? Aşık diler de sanki, maşuk dilemez mi vuslatı? Bir aşık ki, bir elime ay, bir elime de güneş verseniz, yine de davamdan dönücü değilim diyecek kadar bağlı... Öyle bir Aşık ki, nefsi için zerre kadar hiddetlenmediği halde, Allah'a ve O'nun hükmüne düşman olanlarla savaşacak kadar celalli...

Bir yanda, çocuklarımızı öpmeyiz diyen bir bedeviye, “Allah, senin kalbinden merhameti söküp almışsa, ben ne yapabilirim?” diye soracak kadar yumuşak; diğer yanda, “Gözümün nuru Fatıma! Sakın babana güvenip de sapmaya kalkma!

Hırsızlık yapmış olsan, senin de elini Allah'ın emriyle keserim!” diyecek kadar adil...

Hira'da, Cebrail ile ilk karşılaşmasının ardından, koşar adımlarla ve titreyerek Hatice'nin sinesine sığınan ve “Beni örtün! Beni örtün!” nidasıyla bir rahatlamaya ihtiyaç duyan da O...

Durulmuş ve sükunete kavuşmuş gönlü ile Kabe'de namaz kılarken, sırtından aşağı kilolarca işkembe boşaltan zavallıya, hiçbir tepki vermeden, secdesini uzatan da...

Sen, Rabbimin Habibi!

Sen, Rahmet peygamberi!

Sen, hürmetine güllerin ve dikenin yaratıldığı güzel!

Sen, gönlü buruk yetim!

Sen, masum ve öksüz!

Sen, gittiği her yere bereket götüren!

Sen, altı ciğer paresini de yitirdiği halde, yine de Allah! diyecek kadar razı!

Sen, gönlünün gülü Hatice'yi, ömrü boyunca unutmayacak kadar hayırlı!

Sen, Zeyd'in ana- babasına tercih edeceği kadar merhametli!

Sen, Ebu-Bekir'in gönlündeki güzel!

Sen, Ömerin kılıcını gül ile parçalayan...

Sen, gidişiyle Fatıma'nın yüreğini dağlayan!

Sen, ilk zamanların şaşkınlığını ve ağırlığını atlattıktan sonra, alabildiğine hafiflemiş ve inanmış bir gönülle, Allah için her zorluğa katlanan yüce insan!

Aşkın ilk demlerinde şaşkın ve korku dolu bir halde durulmayı beklemiş olanlar, Seni seviyorlar.

Bu da nedir? Bu hal neyin nesidir? diye sorup da, aklın sınırlarını Rahman'ın lutfuyla zorlayıp aşmış olanlar, Sana hayranlar.

Onlar biliyorlar ki, sıkıntıları yüklenişin, her türlü hakaret, aşağılama ve küfür karşısında, yine de dimdik, onurlu ve sadık oluşun, Allah'ın aşkındandır. Onlar hissediyorlar ki, sırf Seni ve yüceler yücesi Allah'ı sevdikleri için, nice sıkıntı, kapılarındadır. Lakin Sen arkamızdasın ya Rasulallah! Sen, bizimlesin değil mi?

Bana salat edenin selamını alırım. Sırf bunun için görevlendirilmiş melekler vardır ve ben, selamı gönderenin isminden, halinden haberdar olurum buyuruyorsun ey güzel! Işte sana selam ediyoruz...

Allah'ın rahmeti, selamı ve bereketi, Senin ve ehl-i beytinin üzerine olsun. Allah'ın selamı ashabının üzerine olsun.

Ya Rasulallah, Aişe'nin sana selamı var. Gönlü mahzun Senin ayrılığınla...

Davetini bekliyor...

Ya Rasulallah, Ömer sana selam ediyor. Eli- kolu bağlı geçim derdiyle, bereket için dua diliyor.

Fatıma hasretinle buruk...

Halil'in içi yanıyor...

Serpil, dertlere derman olan ismini söylüyor...

Furkan duyurmak için şanını, duymamış gönüllere, çırpınıyor...

Zeynepler, Fatihler, Mehmetler Senden ayrı ama Seninle...

Gönlü mahzun, gönlü kırık ümmetin, seni özlüyor ya Rasulallah!

Biz, açlıktan karnımıza taş bağlamadık henüz... Biz, anamızı, babamızı, eşimizi, evladımızı,amcamızı, dedemizi kaybetmedik. Biz, savaşlarda yaralanmadık... Biz, askere gönderirken bile oğlumuzu, ağladık... Biz, sevdiğimizi askere uğurlarken bile dayanamadık... Halbuki sadece bir seferdi ömürde. Seni sevenler defalarca uğurladılar Seni... Defalarca beklediler dönmeni... Biz, ne Sana, ne de ashabına layık olamadık.

Beni seven, sıkıntıyı kendine örtü edinsin diyordun ya... Bizi yürekli olmaya, feda etmeye, belki de bu yolda canını vermeye davet ediyordun hani... Oysa biz, Sana layık bir yürek taşımadık hiç... Sadırlarımız sıkışmıştı... Biz, sıkıntısızlığın derdiyle dertlendik sadece. Biz, şükretmemiz gerekirken, nankörlük ettik.

Sen, geceler boyunca namaz kılarken huzurda, biz, gündüzleri de ziyan ettik. Sen, bir ikazda bulunuyordun... Bundan böyle şeytan, sizin üzerinizde hakimiyet kuramayacaktır. Fakat siz, küçük gördüğünüz işlerde şeytana uyarsanız, bu da onu memnun edecektir. Onlardan da sakınınız diyordun. Sakınmadık...

Bugün çalsan da kapıyı, şeref vermek dilesen, bilmem ne yapar ümmetin?

Aniden çıkagelsen, ne olur tavrımız? Senin gibi şerefli bir misafiri kim istemez? Allah'ın Habibini ağırlamak, kimin hoşuna gitmez? Fakat Sen, sırf işlemeli bir perde için, “benim dünya ile ne işim var?” diyerek geri dönmüşken Fatıma'nın kapısından, acep bizim evlerimize girer misin?

En güzel yemekleri Senin için hazırlamış olsak, en güzel ikramı Sana yapsak, daha ne isteriz ki? Fakat Sen, haramlardan arındıramadığımız lokmalarımıza o güzel ellerini sürer misin?

Bir gün, evimize doğru gelirken görünüversen uzaktan, ah ne şeref! Ama biz, Senin gelişinden telaşa kapılıp da, bazı gazete ve dergileri toplamaktan, raflarda tozlandırdığımız Kuran'ın tozunu almaktan, televizyonu nereye saklayabileceğimizi, ya da nasıl bir kılıf bulup da savunabileceğimizi düşünmekten, Senin gelişini seyredebilir miyiz?


Kimbilir, belki de mırıldandığımız şarkıların, sarfettiğimiz kelimelerin, okuduğumuz kitapların, oturduğumuz arkadaşların hepsinden utanacağız.Ve belki, kalmaya karar verirsen, bir haftalık programımızı değiştirmek zorunda kalacağız. Gideceğimiz yerlere Seni götürmekten haya edeceğiz belki. Ve belki gidişinle, rahat bir nefes alacağız.

Ya Suretimize bakıp "sen ne biçim müslümansın"demezmisin?

Biz, Senin hiç arzulamadığın yaşam biçimlerini böylesine benimsemişken, yine de ümmetliğe kabul eder misin? Sefilliğimizi yüzümüze vurur musun ya Rasulallah? Ümmetiz deyip de, Sana hakkıyla uyamayışımızı yüzümüze vurur musun?

Ey rahmet peygamberi! Onları özlüyorum... Kardeşlerimi özlüyorum... Onlar ki, beni hiç görmedikleri halde, yine de severler ve bana itaat ederler buyuruyorsun. Bizi kardeşliğe kabul ediyor musun?

Sen ki, her bir halimiz Sana ayandır... Sen ki, güller ve bülbüller Sana hayrandır...

Gitme ey güzel! Muradımız kalmandır gitme! Arzumuz yanımızda olmandır. Gel ki anlam kazansın hayatımız... Gel ki, yolda kaldı hasret yüklü bakışlarımız...

Sen ey güzel! Sensiz yaşamak ne zor... Senden uzaklarda sevmek Seni... Hiç görmeden tutulmak cemaline ve hiç duymadan vurulmak o şefkat dolu sesine...

Biz, teselliyi yine Senin sözlerinde bulduk...


Sen, Yaratanın aşkı için, bedenini kurban etmiş şehid!

Sen, vefanın hası ile ümmetin dostu olan!

Sen, ümmeti ümmeti feryadıyla vefanın doruklarında bulunan!

Sen, garipler babası!

Sen, ömründe bir kere bile olsun, kahkahayla gülmemiş olan mahzun!

Sen, fakirlerin yoldaşı, dertlilerin arkadaşı!

Sen, asırlardır ölmeyen ve kıyamete dek de yaşayacak olan!

Sen, cennet ve cehennem ehlinin ümidi!

Sen, kainatın yaratılış sebebi!

Sen, güllerin hayat veren şebnemi...

Davetine icabet ediyoruz ya Rasulallah!

Sen, arkamızdasın!

... Ve sen, ey yalan dünya! Sen bizim aşkımıza set olamayacaksın!

Aşk yolunda, yardan ki geçmişiz, elbet serden de geçeceğiz. Anayı, babayı, evladı, akrabayı, sevgiliyi unutmuş, Seni özlemişsek eğer yine Senin hürmetine... Gösterdiğin yolda, her kim çıkarsa çıksın karşımıza, yine de Senden ayrılacak değiliz.

Tüm zayıflığımıza ve tüm kusurumuza rağmen...

Biraz garip, biraz eksik, biraz yaralı...

Hep seni seveceğiz...

ÜNAL ÖZDOĞAN
 

Ukbaa

Well-known member
Abdullah Sadık kardeşimizin çalışması ;

BU ÇAĞDA PEYGAMBERİ ANLAMAK

Ey peygamber !Ey risaletle görevlendirilen kutlu insan !Ey nübüvvet mührünü omuzun da taşıyan şerefli elçi!Yüreğim acizdir seni anmaya ,kalemim acizdir seni anlatmaya,sözcüklerim acizdir seni tanıtmaya…Yine de acizliğimi bile bileahd ettim kalemim ve sözcüklerim adına seni anladığım gibi anlatmaya..

Ey peygamber,ümmetin yetim kaldığı günden beri,yerlerle göklerin irtibatının kesildiği günden beri,vahiy yeryüzünü terk ettiği günden beri ve biz bize kaldığımız günden beri baharımız hazan,gündüzümüz gece,aydınlığımız karanlık oldu. Vahye tanıklık eden ashabı ı güziden gibi seni anlayamadık,seni canımızdan ,malımızdan ,evladımızdan,durgun gitmesinden korktuğumuz ticaret yollarımızdan daha çok sevemedik.Ne murt aza Ali olabildik ne de sadık Ebu BEKİR. Ne Sümeyye ne de Sümeyra olabildik çünkü biz onlar gibi seni anlamadık.Fitne ,fesat,fısk ve fücur sen terk edeli ümmetinin yol arkadaşı oldu,münker,seyyie ,zulüm,bağysenin yokluğun da bizi buldu.

Cennet gençlerin den Hz.Hüseyinin şahadeti bizi bizden aldı ve şimdi her günümüz Aşura her yerimiz Kerbela olduEy alemlere rahmet olarak gönderilen nebi!Uhud,Kerbela derken Felluceler,Halepçeler,Hamalar,Gazzeler,…kanayan yaramız çarpan yüreğimiz oldu.Oralar da yer ve gök ölüm kusarken biz gözyaşlarımızı kalkan kılarak ellerimizi Rahmani_ rahim in dergahına açtık.Yüzümüz yer de vicdanlarımız yaralı ümmet adına bir kurtuluş diledik.
Ey methedilen nebi!Bu gün globalleşen,küreselleşen modern dünya seni anlamaktan ne kadar aciz,senin çağrına ne kadar yabancı.Kaoslar,buhranlar gergef gergef ördü dünyanın kaderini, adaletsizlik ve zulüm kara bulut gibi çöktü kocamış dünyanın semasına .Bilgi kirliliği hayat akışının yönünü çevirme de ne de mahirmiş,bulanan beyinler,iğdiş edilen zihinler bu gerçeği haykırmada.Hizmet edesi bilim,benim yararıma çalışası bilim ahlaksızların elin de yönünü kaybetme de.

Siyaset,şarlatanların ,dalkavukların hak ve hukuk tanımazların kontrolün de güce dönüşmekte.Zulüm ve adaletsizlik siyasetle anılır oldu,çağa yenilen insan siyasetçilerin elin de kuklaya dönüşüp hürriyetini ,kişiliğini, kimliğini ve kendini kaybetti.Ahlaki yozlaşma,toplumsal değerlerin çürümesi,egoizm bu yüzyıla damgasını vurdu.Açlıktan,sefaletten kırılırken bir yanı insanlığın,bir yanı refahtan şımarmanın,çılgınca tüketmenin hazzını almakta.İkon haline dönüştürülen akımlar ve insanlar,modern tapınakların da çağdaş köleliğin tarihini yazmakta,sınırlar çizilmekte sınırlar silinmekte ve kurbanı bu çizimlerin mazlum,mustazaf ,halklar olmakta.

Ekabirler sözüm ona toplum mühendisleri toplumun her katmanına kendi şekillerini ve renklerini vermekte.Öyle karanlık öyle zifiri bir renk ki verdikleri kendileri dahi bu renkten muzdarip olmakta…Post modern darbeler,kanlı darbeler insanlığın ümüğünü sıkmakta,tüm bu çirkefliklerin kolun da son nefesini vermek istemeyen insanlık bir kurtuluş bir umut bir nida beklemekte…

Ey peygamber ey özü sözü doğru insan!Ey adaletin simgesi,ey merhameti kuşanan yürek,bu dünya yalan kurtarıcılara inat senin çağrını beklemekte.Vad edilen yalan cennetler insanlığın cehennemi olunca,tüm maskeler tüm perdeler bir bir hakikatin çağrısıyla yırtılınca,insanlık adaletin önün de secdeye varınca,bir kez daha şu ihtiyar dünya şahitlik etmekteki senin çağrından başka hiçbir çağrı insanlığı felaketten kurtaramamakta.

Vahyin ruhundan inen huzmeler; asra şahitlik edenlerin hüsran da olduğunu,aktif iyi olanların iyiliğini imanından alanların imanını salihatla donatanların kurtuluşa erenler olduğunu bildirmekte.Arzın imarına neslin ıslahına kendini adayanların felaha ereceğini Mukaddes kitap müjdelemekte.Hayatı boyunca bu hakikate çağıran peygamber!,sema ve arz bu nidayla yankılanınca,merhamete susamış yüreklere, vahyin çağrısı rahmet olup yağınca, merhamete ,emeğin hakkı ter,toprağın hakkı kan,yüreğin hakkı gözyaşı karışınca gör ne yiğitler yetişirmiş bu kutlu çağrının medresesinden…

Kör dünya görsün, sağır dünya işitsin yola koyulanların ,yola sevdalananların ,peygamber örnekliğin de ne denli kapanmaz yaralara merhem olunduğunu.Ey peygamber,ey vuslatı sevda eyleyen ,ey öteleri haber veren,ey ölümü güzel kılan, ey adalete ve merhamete susayanların sakisi,sevmeyi ve sevilmeyi öğreten sevgili,dünya kıyametine hazırlana dursun,var oluş sancısını çekenler senin çağrını bekleme de ve insanlık top yek ün kutlu şafağın habercisini gözleme de.İnsanlığı felaha erdirecek,vahşi kapitalizmin çarklarından söküp kurtaracak bir yedi Beyza gelmez mi bu çağda diyen hakikat arayıcılarına çağrın güneş olup açmakta

.Onca iletişim aracına rağmen iletişimsizlik,onca nimete rağmen şükürsüzlük,onca genişliğe rağmen mekansızlık ve onca kişiye rağmen yalnızlık bu yüzyılın çıkmazı olmakta.Kuran ve sünnetin inşa ettiği toplum modeli modern kentlerin ne kadar da uzağın da…Yesrib’ i Medine eyleyen kutlu mimar,vahyin öngördüğü toplum modeli senin elin de ne de güzel şekil bulmakta ve tüm dünya ve zamanlara da Medine yi yad etmek düşmekte

.Ey vahyin aziz talebesi ve İslam’ın aziz öğretmeni yine ve yeniden senin çağrınla dirilmek için açtık kollarımızı arza,yüreğimize sevdanı bileklerimize azmini,yolumuza rehberliğini koyduk. Ey Faran dağlarına inen nurun muhatabı!Doğacak güneşin,yankılanacak sedanın uğruna ,ahdettik; istikamet üzere olmaya,yürek fetihleri gerçekleştirmeye,çağdaş esirlerin prangalarını kırmaya,yürek tutsaklarının duvarlarını yıkmaya,insanlığı felaha ve salaha götürecek tüm imkanlarımızı seferber etmeye,…

Ey nübüvvet halkasının son zinciri!Ahd ettik kıyametimiz kopmadan kıyam etmeye,tükenmekte olan ümitlerimizi yeniden zem etmeye ve ahd ettik çağırdığın tüm hakikatlere bir kez daha iman edip bu mukaddes çağrıyı tüm çağlara haykırmaya.Akabe ve Rıdvan da ki kutlu ellerin üstün de bizim de ellerimizi kabul et ve ahitlerimizi kabul buyur ve ne olur mahşerde bizi sensiz bırakma!

ABDULLAH SADIK

 

Ukbaa

Well-known member
tebliğ kardeşimizim çalışması ;

.
yasli_nine.jpg




SADIKA TEYZENİN SADAKATİ...
Malumunuz forumumuzda Kutlu doğumla ilgili bir yarışma düzenledik..Aslında yarışma bahane,esas mesele ,müminlerin yüreğindeki Nebi 'ye (as) olan aşklara bir nebze şahidlik edip katılaşmış kalplerimizin ,yumşaması çabasıydı belki..Tıpkı Alemlerin Güli Rana'sının veda haccında müslümanları hakikate davet edişinde buyurduğu son cümleyi,
(ŞAHİD OL YARABB ,ŞAHİD OL YARABB ) bizlerde kalplerde ki aşka şahidlik etmek ,için açtık bu yarışmayı..

Kendi sevdamı sizlerin huzurunda yazmaya ve ya dillendirmeye HAYA !ederim..Ama burada bu gün yazacağım gerçek, bir maşukun yüreğindeki hasret ve aşkıda son nefesine kadar taşıyan ve güzel ruhunu teslim eden Sadıka teyzeden bahsetmek istiyorum..Her hatırldığım da yüreğimin taa derinliklerinde ince bir sızı belirir,..Tıpkı açık bir yaraya tuz serperken duyulan acı misali!!!!

Evet dostlar gelin sizi Sadıka Teyzeyle tanıştırayım..Acı bir hayat imtihanı fakat gıpta edilesi bir aşkın Kahramanı Sadıka teyzem..

Hazırmısınız dostlar ?..Ee hadi buyrun o zaman Sadıka'nın sadaketine..

Efendim; bundan bir kaç yıl önce oturduğum sitenin yanı başında tek katlı derme çarpma bir baraka ev vardı.Bahçeli şirin bir ev..Bir gün işe giderken ,,evden bağırma sesleri geliyordu ..Hafif başımı eve doğru çevirdim..O evden yaşlı bir teyze çıkıyor hafif topallayarak..Başında ki örtü yarı açık belliki birileri bu yaşlı teyzeyi içerde tartaklamış..Ağlayarak kendini sokağa attı can havliyle..SubhanAllah dedim içimden ..Neler oluyor bu evde..Yeni taşındıkları içinde tanımıyorum ..Her neyse bu yaşlı teyzenin perişan haline kayıtsız kalamadım..Sitenin kapıcısına işaret ettim..Teyzeyi buraya getir dedim..Bekledim köşede Sadıka teyzem topalaya topallaya bizim kapıcıyla geldi, yanıma..Yaklaştım önce başında ki örtüyü düzelttim..

...........Teyzem geçmiş olsun dememle ,hüngür hüngür ağladı..benim içimdende bir şeyler koptu..Yarım yamalak bişeyler anlattıysa da ,işin gerçeğini ,yada acı hayat hikayesini bizim kapıcıdan öğrendim;

İşin aslı şuydu ;Sadıka teyzemiz Akıl hastası ve bakıma muhtaç..6 evlad büyütmüş ama evlatları kapısını kapatmış teyzeye..Ne garip değilmi ?Bir anne 6 evlada bakmış..Ama 6 evlad bir anneye bakamamış..Asrın hastalığı ,asrın nasipsizliği..ıslah eyle YARABBİ!!!!!

Her neyse aldım Sadıka teyzeyi çıkardım kendi evime..Kafasını vazoyla kıran gelininin açtığı yarayı yıkadık pansuman ettik elini yüzünü yıkadık..Aslında kalbindeki yaranın derinliği ,kafasındaki yaradan katbe kat daha büyük ama ne çare!!Yanlız dikkatimi çeken sağ elini açarken çok zorlanmıştık..Elini açtığımda yeşil renkli çekmekten oldukça eskiyen bir tesbih vardı..Vermek istemiyordu bir türlü..Ellemedik istemeyince;İNCİTMEK İSTEMEDİM ..ELİNİ DEĞİL ,YÜREĞİNİ TABİKİİ..Belli ki yüreğinde farklı bir yeri vardı bu tesbihin ..

Oturttum bir köşeye sürekli o tesbihle bir şeyler mırıldanıyor.Akıl hastası Sadıka teyzem konuşmaktan zorlanan teyzem çok düzgün SALAVAT çekiyordu sürekli ve kesintisiz..Çektiği yerdede ahenkli bir şeklide sallanıyordu..
İşte o gün tanımıştım Sadıka teyzeyi ve sürekli dilinde olan SALAVATI ŞERİFELERİNİ..

Günler böyle geçip gidiyordu..Her sabah işe gittiğimde Sadıka teyzem sitenin bahçesinde bir taşın üstünde oturuyor salllana sallana çekiyordu SALAVATLARINI..Beni her gördüğünde uzaktan bana elini sallardı hemde tesbihli elini sallardı selam ederdi.bana .Bende muhabbetle selamını alırdım..Bendende selam et Hz Resule (saV) derdim gülümseyerek bakardı bana..

Nasip oldu bir gün Hacca gittim elh..Bende Hacc telaşı ve yolculuk hazırlıkları sürerken Sadıka teyzeyi günlerdir sormadığımı hatırladım bir an!!!

Koştum evlerinin önüne ;Sadıka teyzem yine bahçede yanlız ve tek başına..elinde o eski tesbihi asra inat merhametsizliklere inat o en sevgiliye ,en merhametliye selam ve salat göndermeye devam ediyor..Anlayacağı bir lisanla konuştum (KÜRTÇE )

.......Teyzeciğim biliyormusun ben bu Cuma Hz PEYGAMBERİN (sav) yanına gidiyorumm..O'na (as) söylemek istediğin bir şey varmı ? söyleyeyim senin adına ..Gözleri buğulandı Sadıka teyzemin..Bir den elimi tuttu elimin içine o gözünden sakındığı tesbihini verdi elimi kapattı..ve bana dediki

O'na (sav) selam söyle ; beni unutmasın onu bekliyorum ..dedi ve sustu..

Tamam dedim ,,Ama söyledikleri de açıkcası tuhaf geldi bana..Nasıl bir peygamber ümmetinden birinin yanına gelirki..Akıl hastası işte ne dediğini bilmiyor GARİBAN dedim..

Meğer akıl fukarası benmişim de haberim yokmuş!!!onuda öğrendim sonra..

Hacca gidip geldik elh..Emanet aldığım tesbihide selamında defalarca Sadıka teyzeyi anarak Medine bırakmıştım..Hatta ordan bembeyaz kristal bir tesbih almıştım Sadıka teyzeme hediye etmek üzere..O sevinçle gelmiştim yaşadığım şehre..Ertesi günü evde ki yardımcıma dedimki git bak sadıka teyzem evdeyse onu ziyarete gidecem..Evdeki yardımcıında gözleri doldu..Sessizce ;(Sadıka teyze geçen hafta Hakkın rahmetine kavuştu)..Deyince dizlerimde derman kalmadı bi an..oturdum yerime sessiz sessiz ağladım ve dua ettim..Rabbim sen Sadıkayı o sevdiğinin yanında komşu et dedim ...

Kızına taziye gidince kızının anlattıkları beni bir kez daha hayrete ve şoka sokmuştu..Anlatıyordu kızı..

Annem o gece fenalaştı ..Anladık ki artık emanetini verecek son halleri..Sekarete girmişti..Ben dahil üç kadın annemin ayaklarını düzeltemiyordumm..Ayaklarını edeple çekmiş karnına doğru iki büklüm oturur vaziyette ruhunu teslim etti..Bir kaç gün sonra rüyama geldi annem..Sordum anne niye bacaklarını öyle topladın ayağını uzatmadın canın acımadımı annem dedim..
Annem rüyamda bana cevap verince kanım durdu adeta;

Ne dedi anneniz dedim kızına;

Dediki bana;

KIZIM BEN SEKARETTEYKEN BAŞ UCUMDA HZ PEYGAMBERLE MUBAREK VALİDELERİ HZ AMİNE OTURUYORLARDI..


Ve benim için dua ediyor başımı sıvazlıyordu hz Peygamber..ben onun yanında nasıl olurda ayağımı uzatırdım kızım ..nasıl olurdu öyle pervasızca uzanmak..onun meclisinde HAYA !!ETMEK GEREKMEZ Mİ KIZIM ...

Evet dostlar dinlediğim bu rahmani rüyayla beynimde fırtınalar koptu..Bende kendimi Resul'e aşık zannederdim.Gördüm ki aşk yürekteki yangınmış..Gördümki aradaki mesadelerin bir anlamı yokmuş..Nasıl ki bülbülü şeyda gülün başında ötüşürse öyle aşka gelirmiş Maşuklarda..tıpkı sadıka teyzem gibi..Ölüncede ismi gibi sadık çıkmıştı AŞKINA
Bilmiyorum ..Bende bir sadıka olabilirmiyim acep..

Sana nasil kavusacagiz bilemiyorum. Günahlarimin derdiyle, hasretinin yanginiyla, Askinin atesiyle, sana ümmet olmanin sevinciyle arz ediyorum halimi. Sana gelmek var ölmeden önce, sehrinde narina yanip kül olmak var. Sana geldikten sonra bir daha dönmemek olsa (insallah) yaninda kalsam, ayak bastigin yerlere gömülsem. Kiyamete kadar yaninda olsam.Topragin altinda dahi alirim kokunu YA RASULLALLAH(sav). VE ÖLÜM... Ölmeyi bilene kutlu olsun. EY DÜNYA!... Anlat simdi ayrilik acisini, Peygamber sana veda ederken çektigin aciyi anlat. Bagir, durma, Haykir: VALEMU ENNE FIKUM RASULLALLAH de...
 
Ben de özledim seni. Rüyalar da teselli bulan ümmetine sefaat eyle EY SEVGILI...


18.04 2012..

tebliğ (Sena)
 

Ukbaa

Well-known member
La-Tahzen kardeşimizin çalışması ;


EY FAHR-İ KAİNAT

Selamların en güzeli ,selamların en içteni sana olsun Ya Nebi!!

Düşünüyorum da Ya Habiballah senle muhatap olmak, sana selam göndermek ve seni hakkıyla olmasa bile tanıyor olmak Rabbimin her kuluna nasip etmedği bi lutuf..ve biz seni tanıdığımız için Alemlerin Rabbi olan allah ne kadar şükretsek kafi değil...

Küçükken dedemden dinlerdim seni o kadar seviyordu ki seni Rasulüm , o kadar içten anlatırdı ki seni ,gelişini ,alemlere rahmet olarak gönderilişini ..anlatırken parlardı gözleri ,anlatırken nefesinin hızlandığını ,gözlerinn yaşardığını görürdüm ..taşlanışını anlatırdı sesi titreyerek, üzerine pislikler yağdırdıklarını..Sonra hiddetlenir gür bi sesle "ah bi olaydım o zamanlarda "derdi..

peki ya şimdi;

Büyüdük (güya)Sultanım ..diz kırıp oturmuyoruz artık dedelerimizin önüne , gözlerinin parıltısını görmez eziyet çektiğini anlatan o titrek sesi duymaz olduk..büyümek böyle birşeymiydi ?hayata ve getirdiklerine dalmak ,gözü kör kulağı sağır yapmak ..

Din uğruna kanlarını döken , işkenceler çeken , bütün mezalime gözünü bile kırpmadan hiç tereddütsüz göğüs geren sahabilerin yok artık..ne taşlar altınla ezilen Bilal, ne ateşle dağlanan Ammar, ne iplerle gerilen Sümeyye....


Biz onlara biz sana yetişemedik habibim ..onlar kadar değil belki, fakat yine de çok seviyoruz seni..onlar kadar yakın değiliz belki saan duyamadık sesini, göremedik iki cihana değer nur cemalini ama sen demiştin ya hani;

"Beni görmedikleri halde bana inanan kardeşlerimi görmeyi çok isterdim" varlığım yoluna feda olsun Habibim bi bilsen biz ne kadar görmek istiyoruz seni güldüğünü,ağladığını ,hiddetini,sevincini..bizler anlatılan anlatıldığı kadar,okuduğumuzda araştırdığımızda şekllenen sima kadar biliyorz seni..o kadar az ,o kadar yarım, o kadar da eksik..ama bi o kadar da merakla şevkle görmeyi umuyoruz seni rasulüm gel yeter ki rüyada da olsa bir lahzacık olsa da bekliyoruz seni bin umutla, bin duayla...

Evet biz göremedik seni , duyamadık mübarek sesini ne bedirde sevincinize ortak olabildik, ne uhuddaki hüznünüze..o devirde yani asr-ı saadette , yani saadet asrın da , senin asrında olamadık ..ne hicrete yetişebildik ve ne de ilk tebliğde oradaydık..

Keşke Habibim ,keşke nurunu görme lutfuyla müşerref olabilseydik...bastığınız toprak , avucunuza aldığınız taş, başınızı koyduğunuz sedir yaslanmakta olduğunuz kuru direk olsaydık da yanınızda olsaydık...o kuru direk bile vazgeçtiğinizde yaslanmakdan inim inim inlerken ya Rasulallah biz nasıl dayanalım hasretinize özleminize sizi hiç görmediğimiz halde....


Ama biz biliyoruz ki;sen bizlesin , o kadar merhametlisin ki,bizi bu ateş asrında , sel olan günahlala ,çığ olan haramlarla tek başımıza bırakmazsın biliyoruz..seni maddi olarak görmediğimiz için mi bu günahlara dalış?nankörlükden mi? kıymet bilmezlikden mi?
Ya geliversen ne yaparız habibim !gözümüzü bir türlü alamadığımız televizyonu mu kapatırız internet kablolarını mı sökeriz,yahut yumuşacık yataklarımızı mı yakarız...

Oysa senin mübarek sırtın yara olmuştu da Hz.Ömer(RA)buna dayanamamıştı..mübareğin gözyaşlarını görünce sebebini sormuştunuz ona , o da söyleyince demiştin ki;

"Dünyanın onların ,ahiretin de bizim olmasını istemez misin ya Ömer!...."

Geliversen Kuran-ı Kerimleri süs olarak asdığım duvardan indirip elimize mi alırız olmayan abdestimizle , yada en fazla üç gün müsade verdiğiniz küstüklerimizle mi barışırız,ya yediğimiz haklar ya bir kez bile başlarını okşamadığımız yetimler..geliversen de görsen habibim nasıl israf ettiğimizi , döktüklerimizi,saçtıklarımızı ,hendek savaşında açlıkdan karnına taş bağlayan ashabı mı hatırlarsın? o düştüğünde yerleri oynatan mübarek damlalar mı dökersin gözlerinden....

Müteessir olma sultanım bunların dışında sen sürekli varmıssın gibi yaşayanlarımız da var edep üzere olan ehl-i sünnet kardeşlerin...adın anıldığında ellerini kalplerine götürüp kalplerini basdıran,adınızı duyduğunda gözleri parlayıp yüzleri kızaran "kardeşlerim"lutfunuza mazhar olmak için çabalayan ,gülü temsilin diye baştacı yapıp , kutlu doğumda bi an bile akıllara gelmeniz için demet demet dağıtan binlerce salavatla gelişini kutlayanlarımız da var...
Kişi sevdiği ile beraberdir müjdenizle sizin için önce Rabbime sonra size layık olabilmek için gecesini gündüzüne katan kardeşlerimiz...



Günahlara giriftarız belki Sevgili..fakat günahımızla ,sevabımızla yüzümüz yerde de olsa biz senin ümmetiniz..gerekirse bizleri de taşlasınlar kim bakar akan kanlara..kardeşin olmak lutfuna mazhar olmak için burdayız Habibim burdayız ateşin ortasındayız, gel de kurtulsun ümmetin, gel de ferah bulsun kardeşlerin, gel de tekrar dirilsin uğruna yaratılan bu kainat...

Eey Fahr-i Kainat efendim hoşgeldin sefa geldin...!!!


ALLAHÜMME SALLİ ALA SEYYİDİNA VE NEBİYYİNA MUHAMMED
 

teblið

Vefasýz
Bismillah deyip kullandık oyumuzu Herkesin yüreğine sağlık..

Bu arada emin olun çok demokratik oy kullandım..Kendime oy vermedim yanlış anlaşılmasın:)
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Zor bir seçim oldu ama, kardeşlerimizi tebrik eder Resul-u Zişan Efendimize layık ümmet olmamızı dua ve niyaz eylerim.
 

Muvahhid1

Well-known member
Allah razı olsun , yüreğinize sağlık .. gerçekten makaleler çok güzel ..
iki makale arasında kararsız kaldığımdan oyumu kullanmıyorum .. :)
 

Ukbaa

Well-known member




Selamünaleyküm Kardeşler;

Kutlu Doğum Haftasına Özel hazırlamış olduğumuz
bu güzel yarışmamızın da sonuna geldik.
Oy kullanma işlemleri bugün saat 13.40'ta son bulacaktır.
Oy kullanmayan kardeşlerimizi bekliyoruz.

Yarışma sonuçları bu akşam açıklanacaktır.

 

Ukbaa

Well-known member



Selamünaleyküm RisaleForum Ahalisi ;


Güzel bir yarışamamızında sonuna geldik.
“Ben sözlerimle Muhammed’i (a.s.m.) övmüş olmadım; aslında sözlerimi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmla övmüş ve güzelleştirmiş oldum.” diyen İmam Rabbânî gibi asıl güzellik kaynağının Efendimiz olduğunu bir kere daha idrak ettik. Bu birbirinden değerli çalışmalarla bize eşlik eden bütün kardeşlerimizi canı gönülden kutluyoruz.





Sizlerin oylarıyla belirlenen Makale Kategorimizin 1. si

Sadıka Teyzenin Sadakati Çalışmasıyla

tebliğ




Kardeşimize başarısından dolayı tebrik ediyor, çalışmalarının devamını bekliyoruz.
 

teblið

Vefasýz



Selamünaleyküm RisaleForum Ahalisi ;


Güzel bir yarışamamızında sonuna geldik.
“Ben sözlerimle Muhammed’i (a.s.m.) övmüş olmadım; aslında sözlerimi Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmla övmüş ve güzelleştirmiş oldum.” diyen İmam Rabbânî gibi asıl güzellik kaynağının Efendimiz olduğunu bir kere daha idrak ettik. Bu birbirinden değerli çalışmalarla bize eşlik eden bütün kardeşlerimizi canı gönülden kutluyoruz.





Sizlerin oylarıyla belirlenen Makale Kategorimizin 1. si

Sadıka Teyzenin Sadakati Çalışmasıyla

tebliğ




Kardeşimize başarısından dolayı tebrik ediyor, çalışmalarının devamını bekliyoruz.

Ben teşekkür ederim..Gerek oy kullanıp beğenilerini sunan kardeşlerime ,gerekse Yönetime teşekkür ediyorum ..Alla(cc.)razı olsun ..sağolun..
 

müdavim

Üye Sorumlusu
Sadıka Teyzenin Sadakati Çalışmasıyla

tebliğ

kardeşimizi kutluyorum
Allah, Sadıka teyzenin sadakatını bana da lutfetmesini diliyorum.
Allah razı olsun.
 
Üst