Mahremiyet sınırını aşan gençlere.

Þefkat_

Well-known member
542_b.jpg

Ahmed ŞAHİN

Mahremiyet sınırını aşan gençlere...
02 Haziran 2010 Çarşamba 06:39
Telefondaki genç muhatabım saygı ve hürmet ifadelerinden sonra mahremiyet sınırını aşma sorusunu şöyle sordu:
-Okul arkadaşımla dinî nikâh yaptırmak istiyoruz. Ailemizin haberi olamadan yaptıracağımız bu nikâha siz ne diyorsunuz? Tavsiye eder misiniz?
Bu gibi mahremiyet sınırını aşma olaylarının arkasından gelen derin pişmanlıkları çok dinlediğimden cevabım beklenmedik şekilde sert oldu galiba:
-Ben dedim, intiharın her türlüsüne karşıyım. Hayatının baharında bir genç kızın ailesinden habersiz, okulunu bitirmeden resmî olmayan nikâhla hayatını gizlice riske atması, büyük ihtimalle intihar gibi sonuçlar verebilir. Erkek için aynı derecede olmasa da masum kızcağız için sonuç böyle tecelli edebilir. 'Bir çaresi yok mu bunun?' diye ısrar edince, 'Var!', dedim; 'Tarafların evlilik haklarını tespit ve tescil eden resmî nikâh yaptırmak. Böylece kendini emniyete alıp ailesini de sıkıntıdan kurtarmak. Yani durumu resmileştirmek.'
-Ama şu anda buna imkân yoktur, dedi. Ne ailemiz buna razı olur, ne de bizim okul, yaş ve ekonomik durumumuz buna müsaittir!
-Demek hem yaş, hem okul, hem de aile ve ekonomik durum müsait olmadığı halde, siz yine de gizli nikâha cesaret edebiliyorsunuz. Bu kadar olumsuzluğu göze almanın, istikbalinizi riske atmanın sebebi ne ola ki?.. Gelen cevap sıkça dinlediğimiz cinsten bir cevap:
-Baştan mahremiyet sınırına dikkat etmedik, kaç göç demeden yüz yüze göz göze konuşmaktan kaçınmadık. Bir süre sonra da birbirimize galiba aşık olduk!.
-Evet, mahremiyet sınırlarını yıkıp yabancıyla yüz yüze, göz göze gezip tozmaktan kaçınmamak, işte böyle sonucu düşünemez hale getirir iki genci. Ömür boyu pişmanlık duyacakları hatayı göze alırlar artık. Çünkü yıkmışlar bir defa aradaki koruyucu ve kollayıcı mahremiyet sınırlarını. Alevlendirmişler önü alınmaz gençlik duygularını. Artık kendilerini mazur gösterecek sahte kılıf hazır: Âşık olmak, ayrılamaz hale geldiklerini sanmak. Mahremiyet sınırını yıkan bu genç, artık sinirsel öfkeye kapılarak silahının tetiğini çekip gözünü kırpmadan adam öldüren öfke dolu gençten farksızdır. Düşünmeden tetiği çeker, hedefini vurur, ömür boyu pişmanlık duyup feryat edeceği yanlışı yapar. Arkasından da pişmanlık feryatları ayyuka çıkar. Ama bu feryadın hiçbir faydası olmaz. Çünkü kurşun namludan çıkmış, hedefini vurmuştur. Artık ortada sadece bir cenaze vardır. Kim üstlenecek bu cenazenin sorumluluğunu?
-Bu durumda bizim için bir kurtuluş çaresi yok mu? diye üsteleyen gence, 'Var!' dedim: 'Kendini mahremiyet sınırları içinde korumaya almak! Bundan sonra okulu başarı ile bitirmek, sonra mutlu olmanın ekonomik şartlarını da hazırlayarak resmi nikâhla evlenip mutluluğunuzu ailenizle paylaşmak.'
Düşünceye dalan genç sonucu neye bağladı bilemem. Ama ben burada tüm gençlere dönerek bir daha diyorum ki:
-Sevgili gençler! Okul çağında kendinizi korumaya alın. Peygamberimiz, "Yabancı bir kızla oğlan iki ikiye tenhalarda buluşurlarsa, üçüncüleri şeytan olur." ikazıyla, yabancı biriyle buluşmanın doğuracağı telafisi imkânsız mahzurları çarpıcı ifadeyle haber vermiştir. Buna dikkat etmez de şaibeli şekilde tek ve tenhalarda yabancılarla buluşmaktan kaçınmazsanız, duygu akımı sizi çarpar, ömür boyu pişman olacağınız yanlışı yaptırır. Bu itibarla, ilerisi uçurum olan yanlış bir yola girmemek için baştan kendinizi mahremiyet sınırı içinde korumaya bakın, önce okulunuzu bitirmeyi, sonra ailenizle birlikte bu mutluluğunuzu paylaşmayı hedef alın.. Burada bize düşen, bu önemli konuda siz gençleri düşündürmek, size düşen de, üçüncüleri şeytan olan iki ikiye buluşmaktan kendinizi korumaya almaktır. Unutmayın, dağ meyvesi acıdır, fakat şifalıdır. Sonunda yine siz kazanırsınız.
Zaman
 
Üst