ebrar172

Well-known member
iyi ki demedin yahu :)


demedim işte....:031:
sesli düşündüm sadece siz duymamazlıktan gelin mübarek...
icon6.gif
 

Muhakk

Member
Allah razı olsun, bunları okurken aklıma Mesnevi'den (Mevlana'nın (ks)) bir hikaye geldi.

Adem (as) ile ilgili:


Hak’kın yaptıklarını da gör, bizim yaptıklarımızı da. Her ikisini de gör ve bizim yaptığımız işler olduğunu bil, zaten bu meydanda. Ortada halkın yaptığı işler yoksa, her şeyi Hak yapıyorsa, şu halde kimseye “bunu niye böyle yaptın” deme!
Allah’ın yaratması, bizim yaptığımız işleri meydana getirmektedir. Bizim işlerimiz Allah işinin eseridir.

Söz söyleyen kimse, ya harfleri görür, yahut manayı. Bir anda her ikisini birden nasıl görebilir? İnsan konuşurken manayı düşünür, onu kastederse harflerden gafildir. Hiçbir göz bir anda hem önünü hem ardını göremez. Şunu iyice bil! Önünü gördüğün zaman ardını nasıl görebilirsin?

Madem ki can, harfi manayı bir anda kavrayamıyor, nasıl olur da hem işi yapar, hem o iş yapma kudretini yaratır? Ey oğul! Allah, her şeye muhittir. Bir işi yapması, o anda diğer bir işi yapmasına mani olamaz.

Şeytan, “Bima ağveyteni” (Beni sen azdırdın) dedi; o alçak ifrit, kendi fii’lini gizledi.

Adem ise “Zalemna enfüsena” (Ben nefsime Zülmettim) dedi; bizim gibi Hak’kın fiilinden gafil değildir.

Günah ettiği halde edebe riayet ederek Allah’a isnad etmedi. Allah’ın halk ettiğini gizledi. O suçu kendine atfettiğinden ihsana nail oldu.

Adem, tövbe ettikten sonra Allah, “Ey Adem! O suçu, o mihnetleri, sen de ben yaratmadım mı?” O benim taktirim benim kazam değil miydi; özür getirirken niye onu gizledin?” dedi.

Adem “Korktum, edebi terk etmedim” deyince Allah, “İşte ben de onun için seni kayırdım” dedi.

Hürmet eden hürmet görür. Şeker getiren badem şekeri yer. Temiz şeyler temizler içindir; sevgiliyi hoş tut, hoşluk gör; incit, incin!

Ey gönül! Cebirle ihtiyarı birbirinden ayırt etmek için bir misal getir ki ikisini de anlayasın:

Titreme illetinden dolayı titreyen bir el, bir de senin titrettiğin el... her iki hareketi de bil ki Allah yaratmıştır; fakat bu hareketi onunla mukayeseye imkan yoktur. İhtiyarınla el oynatmadan pişman olabilirsin; fakat titreme illetine müptela bir adamın pişman olduğunu ne vakit gördün?

Anlayışı kıt biriside şu cebir ve ihtiyar meselesine yol bulsun, bu işi anlasın diye söylediğimiz bu söz, akli bir söz, akli bir bahistir. Fakat zaten bu hilekar akıl, akıl değildir ki.

Akli bahis, inci ve mercan bile olsa can bahsi, başka bir bahistir. Can bahsi başka bir makamdır, can şarabının başka bir kıvamı vardır. Akıl bahisleri hüküm sürdüğü sırada Ömer’le Ebülhakem sırdaştı. Fakat Ömer, akıl aleminden can alemine gelince can bahsinde Ebülhakem, Ebucehil oldu. Ebucehil, cana nispetle esasen cahil olmakla beraber his ve akıl bakımından kamildi.

Akıl ve bahsi, bil ki eser, yahut sebeptir (onunla müessir ve müsebbip anlaşılır). Can bahsi ise büsbütün şaşılacak bir şeydir.

Ey nur isteyen! Can ziyası parladı; lazım, mülzem, nafi, muktazi kalmadı. Bir gören kişinin. Nuru doğmuş parlamaktayken sopa gibi bir delilden vazgeçeceği meydandadır.

Yine hikayeye geldik; zaten ne zaman hikayeden ayrıldık ki?

Cehil bahsine gelirsek o Allah’ın zindanıdır; ilim bahsine gelirsek onun bağı ve sayvanı. Uyarsak onun sarhoşlarıyız; uyanık olursak onun hikayesinden bahsetmekteyiz. Ağlarsak rızıklarla dolu bulutuyuz; gülersek şimşek!

Kızar, savaşırsak bu, kahrının aksidir, barışır, özür serdedersek muhabbetinin aksidir.

Bu dolaşık ve karmakarışık alemde biz kimiz? Elif gibiyiz. Elif’inse esasen, hiç ama hiçbir şeyi yoktur!
 

Muhakk

Member
Şeytan, “Bima ağveyteni” (Beni sen azdırdın) dedi; o alçak ifrit, kendi fii’lini gizledi.

İşte bu meselede Şeytan yanılmış ve Allah'a iftira etmiştir. Nitekim "Allah'a" SEN YAPTIN demesiyle birlikte, aslında işin Allah'ın ilminde mevcut olduğunu bilememiş ve bu yanılgıyla birlikte "herşeyi Allah" yapıyor demiştir. Halbuki Allah herşeyi ilmiyle bilmektedir, Allah'ın günah işlemesi nasıl düşünülebilir, O'nun bir işi yapması değil ilmiyle bilmesi gerçeği göz önüne alınmalıdır.

Yoksa Allah muhafaza, Allah yaptı demek, insanı dinden çıkarır.

Allah razı olsun.
 

Tarihci

Marmara Tarih
İşte bu meselede Şeytan yanılmış ve Allah'a iftira etmiştir. Nitekim "Allah'a" SEN YAPTIN demesiyle birlikte, aslında işin Allah'ın ilminde mevcut olduğunu bilememiş ve bu yanılgıyla birlikte "herşeyi Allah" yapıyor demiştir. Halbuki Allah herşeyi ilmiyle bilmektedir, Allah'ın günah işlemesi nasıl düşünülebilir, O'nun bir işi yapması değil ilmiyle bilmesi gerçeği göz önüne alınmalıdır.

Yoksa Allah muhafaza, Allah yaptı demek, insanı dinden çıkarır.

Allah razı olsun.

Ecmain olsun Allah ın yapması/oldurmasıyla ilgili şu iki kısa konuyu da okumanızı istirham ederim..

http://www.risaleforum.net/islamiyet/islam-akaidi-ve-fikih/1218-cuz-i-irade-kulli-irade.html


http://www.risaleforum.net/islamiye...halde-benim-gunahlarimi-allah-mi-diliyor.html




...
 

Abidin1

Well-known member
Selamın Aleyküm;

Söz söyleyen kimse, ya harfleri görür, yahut manayı. Bir anda her ikisini birden nasıl görebilir? İnsan konuşurken manayı düşünür, onu kastederse harflerden gafildir. Hiçbir göz bir anda hem önünü hem ardını göremez. Şunu iyice bil! Önünü gördüğün zaman ardını nasıl görebilirsin?

Madem ki can, harfi manayı bir anda kavrayamıyor, nasıl olur da hem işi yapar, hem o iş yapma kudretini yaratır? Ey oğul! Allah, her şeye muhittir. Bir işi yapması, o anda diğer bir işi yapmasına mani olamaz.

Sayın Muhakk kardeş, güzel demişsiniz. Alıntı yazıdaki ilk paragrafın sordurduğu soruyu ikinci paragraf yanıtlıyor. Ancak şu var; tüm işlerin oluşların tek sahibi Yüce Allah teala dır. -- İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner. (Şura 53) -- -- Canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim onun izni olmadan bir adım dahi atamayız.-- Yada bir yaprak yere düşemez. -- Onun izni le yaşar onun izni ile ölürüz. --

Kader insanın elinde olmayan seçme özgürlüğü bulunmayan şeylerdir. Gerisi insanın özgür iradesi ile dilediğini seçmesidir. İnsan bu bakımdan tam serbestlik ile yazılan arasında bir konumdadır. İşte bu durum yazdığım yukarıdaki paragrafa ters değildir. Çünkü Yüce Allah'ın cüz-i irade bahşettiği yaratık iyi yada kötü bir işe niyet eder. Allah subhanehu ve teala da o işi yaratır. Dilerse MANİ olan Allah (c.c.) o işe engel olur. (Örn; Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimiz o mağaraya arkadaşıyla saklandığında örümcek ağ örmüş, kötü niyetli kişiler niyetlerine ulaşamamışlardır.) Ancak Allah (c.c.) olmasına MANİ olmadığı kötü niyete dayalı işlerde, kulunun küfür eyleminde bulunmasına da razı olmaz. Bu durumda bu dünya hayatının sınav niteliğinden dolayıdır. Sonuçta yaratılan hakkında Vaad yada Vaid hak olur.

Ayrıca Yüce Allah sonsuz bilgisiyle tüm olmuş ve olacakları bilir. Bu bakımdan da Tüm olmuş ve olacaklar Hükmü ilahidir.

Şeytan, “Bima ağveyteni” (Beni sen azdırdın) dedi; o alçak ifrit, kendi fii’lini gizledi.

İşte bu meselede Şeytan yanılmış ve Allah'a iftira etmiştir.

Sadece iftira diyemeyiz. Yüce Allah yarattığıma secde edin diyerek kendi eserine yani kendi Yüce Zatına secde edilmesini dilemiştir. Yoksa Adem (a.s.)'a secde edildiğinin düşünülmesi Tevhid ilkesine aykırıdır. Yüce Allah teala Hakkı yani iyiliği emretmiş O ise bu iyilik emrine hemde Gururlanarak, Büyüklük taslayarak isyan etmiştir.

Aceleyle yazdım umarım düşündüklerimi tam açıklayıcı yazabilmişimdir. Saygılar hayırlı günler..
 

Muhakk

Member
Bunuda okumanızı rica ediyorum;

Mevlana-Mesnevi 1.cild
Süleyman’ın büyük divan çadırı kurulunca bütün kuşlar huzuruna geldiler. Onu kendi dilini anlar, sırrını bilir bir zat bulup huzuruna canla, başla bir bir koştular.

Bütün kuşlar, cik cik ötmeyi bırakmışlar; kardeşinin seninle konuşmasından daha fasih bir surette Süleyman’la konuşmaya başlamışlardı. Aynı dili konuşma, hısımlık ve bağlılıktır. İnsan yabancılarla kalırsa mahpusa benzer.

Nice Hintli, nice Türk vardır ki dildeştirler. Nice iki Türk de vardır ki birbirlerine yabancı gibidirler. Şu halde mahremlik dili, bambaşka bir dildir. Gönül birliği dil birliğinden daha iyidir. Gönülden sözsüz, işaretsiz, yazısız yüz binlerce tercüman zuhur eder. Kuşların hepsi, bütün sırlarını, hünerlerine, bilgi ve işaretlerine ait şeyleri, Süleyman’a birer birer apaçık söylüyorlar, kendilerini bildirmek ve tanıtmak için öğünüyorlardı. Bu öğünmek kibirden, varlıktan dolayı değildi. Her kuş, onun huzuruna varsın, yakınlarından olsun diye öğünüyordu.

Bir kul, bir efendiye kul olmak dilerse hünerinden bir miktarını ona arz eder. Fakat o efendi tarafından satın alınmayı istemezse kendisini hasta, sağır, çolak ve topal gösterir. Hüthüdün hünerini arz etme sırası geldi; sanatını ve düşüncelerini bildirme nöbeti erişti.

Dedi ki; “Ey Padişah, en küçük bir hünerimi kısaca arz edeyim. Kısa söylemek daha iyidir.”

Süleyman “Söyle bakalım, o hangi hünerdir?” dedi. Hüthüt, “Gayet yükseklerde uçtuğum zaman, havadan bakınca yerin ta dibindeki suyu görürüm. O su nerededir, derinliği ne kadardır, rengi nedir, topraktan mı kaynıyor, taştan mı? Hepsini görür, bilirim.

Ey Süleyman! Ordu kurulacak yeri tayin etmek üzere beni sefere beraber götür” dedi. Süleyman da “Ey iyi yoldaş! Susuz ve uçsuz bucaksız çöllerde sen bize arkadaş ol; bu suretle su bulur, seferde yoldaşlara saka olursun” dedi.

Karga, bunu işitince hasedinden ilerleyip Süleyman’a “Hüthüt aykırı ve kötü söyledi. Padişah huzurunda söz söylemek, edebe aykırıdır. Hele yalan ve olmayacak söz olursa. Eğer onun böyle bir görüşü olsaydı bir avuç toprak altındaki tuzağı nasıl görmezdi? Nasıl olur da tuzağa tutulurdu, nasıl olur da ümitsiz bir halde kafese girerdi?” dedi.

Bunun üzerine Süleyman dedi ki: “Ey Hüthüt! Daha ilk kadehte böyle bulunman layık mı, akla sığar mı? Ayran içen! Kendini nasıl oluyor da sarhoş gösteriyor, huzurumda sonu yalan çıkacak bir söz söylüyorsun?”

Hüthüt dedi ki: “ Padişahım, Allah aşkına bu çıplak yoksul hakkında düşmanın söylediği sözü dinleme! Eğer ettiğim dava yalansa işte başımı koydum, boynumu vur! Kaza hükmünü inkar eden karga, binlerce aklı olsa yine kafirdir. Sende “kafirler” sözünden “kaf“ harfi, küfür sıfatlarından bir sıfat bulunsa kadının ferci gibi şehvet yerisin, pis pis kokarsın .

Eğer kaza gözümü ve aklımı kapatmazsa ben tuzağı havada da görürüm. Fakat kaza gelince bilgi, uykuya dalar, ay kararır gün tutulur. Kazanın bu çeşit hilesi nadir midir ki? Kaza ve kaderi inkar edenin inkarı bile bil ki kaza ve kaderdendir”.

“Allemelesma” ya bey olan, her damarında yüz binlerce ilim bulunan insanlar atası, her şeyin adını, nasılsa öylece bilmiş sonunda ne olacaksa sonuna kadar da agah olmuştu. O, eşyaya ne lakap verdiyse değişmemiştir; çevik dediği tembel çıkmıştır.

Sonunda mümin olacak kimseyi önceden gördü; sonunda kafir olacak adamda ona belli oldu.

Her şeyin adını bilenden işit; “Allemelesma” remzinin sırrını duy! Bize göre her şeyin adı, görünüşe tabidir; nasıl görünüyorsa biz, ona öyle deriz. Fakat Allah’a göre iç yüzüne hakikatine tabidir.

Musa’ya göre sopasının adı asa; Yaratan yanında ise ejderha idi. Bu alemde Ömer’in adı puta tapan idi, halbuki “Elest” te onun ismi mümindi.
 

Muhakk

Member
Selamın Aleyküm;

Aleyküm Esselam VerRahmetullah!

Sayın Muhakk kardeş, güzel demişsiniz. Alıntı yazıdaki ilk paragrafın sordurduğu soruyu ikinci paragraf yanıtlıyor. Ancak şu var; tüm işlerin oluşların tek sahibi Yüce Allah teala dır. -- İyi bilin ki, bütün işler sonunda Allah’a döner. (Şura 53) -- -- Canımı kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim onun izni olmadan bir adım dahi atamayız.-- Yada bir yaprak yere düşemez. -- Onun izni le yaşar onun izni ile ölürüz. --

Çok güzel ifade ettiniz ancak bizde bir iki kelam edelim, aynı dilden konuşuyoruz :)

İmam-ı Rabbani'nin (ks) mektubatında bu konuda geniş yer verilmiş,
Bir çok farklı aykırı görüşte mezhepler vardır ki bunlardan birisi; Herşeyi Allah yapıyor, Kul'un kendi iradesi yok Allah yazdı kul oynuyor demektedir ki bu yalnıştır...

Evet, Allahü Teala kaderimizi yazdı, kalem kurudu... Ancak Erzurumlu İbrahim Hakkı'nın (ks) Marifetnamesinde Allah'ın levhi mahfuza bile günde 300 küsür kez nazar ettiğini ve dilediğini değiştirdiğini okumaktayız. Kader meselesi dikkat isteyen bir mesele ve benim aslında fazla içine girmediğim bir mesele, Nitekim Peygamber efendimiz (sav) buyurmuştur; "Sizden öncekiler bu mesele yüzünden helak oldu."

Allah muhafaza...
Biz insanın kaderinde; cinsiyetimiz, şeklimiz, rengimiz, gözümüz, hangi anadan babadan doğacağımız mevcuttur. Başımıza gelecek işler ise Kaza hükmündedir. Hani hatırlayın Hz. Ömer (ra), ordusuyla Şam'a doğru ilerlerken, orada bir salgın hastalığın çıktığının haberini alır, ordusunun yönünü değiştirir. Kendisine sorarlar; "Ya Ömer! Allah'ın kaderindenmi kaçıyorsun?"
Hz. Ömer (ra) kader meselesini anlamıştır tabiki ve derki; "Allah'ın kaderinden kazasına kaçıyorum."

İşte bu misaldedir kaza ve kader kardeşim :)...
Hüthüt kuşuna biri deseki; oraya girme orda tuzak var, o bu tuzağı atlatmak için kaza hükmünce hareket edecektir... Ama bilgi uykuya daldımı, Hüthüt mutlak o tuzağa düşer...

Kader insanın elinde olmayan seçme özgürlüğü bulunmayan şeylerdir. Gerisi insanın özgür iradesi ile dilediğini seçmesidir. İnsan bu bakımdan tam serbestlik ile yazılan arasında bir konumdadır. İşte bu durum yazdığım yukarıdaki paragrafa ters değildir. Çünkü Yüce Allah'ın cüz-i irade bahşettiği yaratık iyi yada kötü bir işe niyet eder. Allah subhanehu ve teala da o işi yaratır. Dilerse MANİ olan Allah (c.c.) o işe engel olur. (Örn; Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimiz o mağaraya arkadaşıyla saklandığında örümcek ağ örmüş, kötü niyetli kişiler niyetlerine ulaşamamışlardır.) Ancak Allah (c.c.) olmasına MANİ olmadığı kötü niyete dayalı işlerde, kulunun küfür eyleminde bulunmasına da razı olmaz. Bu durumda bu dünya hayatının sınav niteliğinden dolayıdır. Sonuçta yaratılan hakkında Vaad yada Vaid hak olur.

Ayrıca Yüce Allah sonsuz bilgisiyle tüm olmuş ve olacakları bilir. Bu bakımdan da Tüm olmuş ve olacaklar Hükmü ilahidir.

Allah razı olsun...

Sadece iftira diyemeyiz. Yüce Allah yarattığıma secde edin diyerek kendi eserine yani kendi Yüce Zatına secde edilmesini dilemiştir. Yoksa Adem (a.s.)'a secde edildiğinin düşünülmesi Tevhid ilkesine aykırıdır. Yüce Allah teala Hakkı yani iyiliği emretmiş O ise bu iyilik emrine hemde Gururlanarak, Büyüklük taslayarak isyan etmiştir.

Aceleyle yazdım umarım düşündüklerimi tam açıklayıcı yazabilmişimdir. Saygılar hayırlı günler..

Aydınlattığınız için çok teşekkür ederim,

Allah sizleri daim hayırda koştursun...
Vesselam
 

Muhakk

Member
Hüthüt dedi ki: “ Padişahım, Allah aşkına bu çıplak yoksul hakkında düşmanın söylediği sözü dinleme! Eğer ettiğim dava yalansa işte başımı koydum, boynumu vur! Kaza hükmünü inkar eden karga, binlerce aklı olsa yine kafirdir. Sende “kafirler” sözünden “kaf“ harfi, küfür sıfatlarından bir sıfat bulunsa kadının ferci gibi şehvet yerisin, pis pis kokarsın .

Eğer kaza gözümü ve aklımı kapatmazsa ben tuzağı havada da görürüm. Fakat kaza gelince bilgi, uykuya dalar, ay kararır gün tutulur. Kazanın bu çeşit hilesi nadir midir ki? Kaza ve kaderi inkar edenin inkarı bile bil ki kaza ve kaderdendir”.

Kader kişinin hayat çizgisidir ki Allah katında mevcuttur. Allahü Teala kişinin neler yapacağını neler isteyeceğini neler söyleyeceğini vs. hepsini ilmiyle bilmiştir, bu kişinin kaderidir.

Kişinin ezelde kaderinde başına bir saksı düşeceği yazılmışsa bu gerçekleşir, gerçekleştiğinde artık kaderin tecelli etmesiyle birlikte buna kaza deriz.

Ama bu saksının kafamıza düşmesiyle dersek ki; Allah yaptı bu işi! O zaman Allahü Teala ya bir benzetme yaparız, sınırlandırırız, işte bu tehlikelidir. Çünkü Allah birşeye benzemez, TEKtir...

Allah razı olsun.
 
evet bu dünyada yaptıklarımızdan sorulacağız bizim nasılsa allah öyle yazmış deyip günah işlememiz olmaz tabikide ama allahın bize lutfetmiş biçmiş yapacaklarımızı bildiği bir hayat olmuş olmuyor mu sonuçtta allahın yazdığından gayrısını yapamayız hiçbirşeye gücümüz yetmez.beni öyle yarattığı için cennete yada cehenneme gitmiyormuyum cennete yada cehenneme gidecekleri zaten biliyor ne sonuça varacağınıda biliyor nasıl yol çizeceğimizide biliyor bizim allah biliyor nasılsa olacağına varır dememizde olmaz tabiki ama benim dediğim doğru değilmi allah herşeyi biliyor ve onun taksimi değil mi.imtihan bunu idrak edip iyi ameller işleyip kuranın peygamberin izinden gitmeye çalışmamız gerekir .allahın kudreti taktiridir yinede sonuç.bu dünyada ben günah işledim ama işlemek istemezdim allahım senin taktirindi diyemem tabiki çünkü bu dünyaya boşuna gelmedik ozaman bu dünyaya getirmeden direk cennete yada cehenneme yerleştirirdi insanları tabiki.herşey allahtan yinede.siz bu konuda ne düşünüyorsunuz.
 

Huseyni

Müdavim

Allah'ın herşeyi biliyor olması bizim üzerimizden sorumlulukları kaldırmaz. Çünkü biz bilmiyoruz başımızdan geçecekleri, akıbetimizi. Biz bilmediğimiz içinde nizama uygun hareket etmek gerekiyor. Biz kesin olarak akıbetimizi biliyor olsa idik, o zaman diyebilirdik zaten böyle yazılmış benim bir günahım yok diye belki. Hem Allah öyle yaratmış biz öyle yaşıyoruz değil. Allahın ilmi bizim irademize taalluk etmiş. Bizim irademizi ne yönde kullanacağımızı ezelde bildiği için öyle yaratmış.

Hem ezel denince birşeyin başlangıcı gibi düşünmemek gerekiyor. Biz zaman içindeyiz, Allah ise zamandan ve mekandan münezzeh. O yüzden Onun hakkında önce veya sonra gibi ifadeleri kullanmak doğru olmaz. Zamanın içinde olan biziz. Ezel başlangıç veyahut taaa önceden gibi manalara gelmiyor. Yani herşey önceden programlanmış gibi düşünemeyiz kaderi. Mesela bizi yüksekten izleyen biri yürüdüğümüz yolun başını, gidişatını, sonunu net olarak görüyor ve diyor ki bu şu şekilde gidicek. Ama biz yolun içinde olduğumuzdan her yeri bir anda göremiyoruz. Gördüğümüz kadar alanda doğru olanı yapmak bizim görevimiz.

Hem kader mevzusu imanın rükünlerindendir. Tek başına düşünüldüğünde kafa karıştırabilir. Zihnimizin algılayamadığı noktalarda teslimiyet daha makul. Hem imanın rükünleri birbirine bağlıdır. Birinin ispatı diğerinin de hak olduğuna delildir. İmanın her bir rüknü diğerlerine de delildir aynı zamanda. Mesela ahiret varsa Allah vardır, meleklerde vardır. Peygamberlerde vardır hakeza. Ya da Allahın varlığının ispatı diğer iman rükünlerinin de ispatını sabit kılar. Ve bilhassa kader mevzusunda çelişkiye düştüğümüz durumlarda Allahın adaletini akla getirmemiz çok faydalı olacaktır. Allah cc. Adildir, kullarına zulmetmez.

Son olarak kader risalesini okumanızı tavsiye ederim. Yirmi Altıncı Söz
 
yirmi altıncı sözü günümüz türkçesiyle daha açıklamalı bir şekilde nerden bulabilir çok güzel açıklanmış kader konusu zaman ağır bir konu daha net anlaşılması için günümüz türkçesiyle açıklanmışı yok mu.
 

Tarihci

Marmara Tarih
Sevgili paradiseee kardeşim,

Allah' ın yapacaklarımızı bilmesi ayrıdır, o fiilleri bize kendi takdir edip zorla yaptırması ayrıdır. Eğer biz Allah ın bize biçtiği rolu oynuyor olsaydık, o zaman imtihan olmazdı. Hem hiç mantıklı geliyor mu, bana size içki kumar günahlar yazılsın sonra da sen bunları işledin gir cehenneme densin.. Bu zaten mantık dışıdır. Allah a böyle bir şey isnat etmekten Allah a sığınırım.. Doğuyu yanlışı seçme, istediğini yapma hakkımız olduğu için sorumlulukları da bize aittir. Allah, bize verdiği kısıtlı dünya hayatı yani imtihan süresi içinde bizleri serbest bırakmıştır. Hür ve özgür irade vermiştir ki dediğim gibi sorumluluk da bundan kaynaklanmaktadır. Kararı biz veriyorsak sonucuna da biz katlanıyoruz.

Zaten Allah ın bize biçtiği rolu oynama düşüncesi, islamın temeli ile ters düşmektedir. Eğer bizler, bize yazılan hayatları oynuyor olsaydık, o zaman Kuran ve peygamber gönderip yanlış yolda gitmeyin doğru yola gelin çağrısının ne anlamı kalırdı? Bu doğru yol çağrısı da gösteriyorki insan seçimlerinde fiillerinde özgürdür, fiilleri kendisi için önceden belirlenmemiştir, yalnızca üstün kudret sahibi olan Allah kullarının ne fiiller işleyeceğini bilmektedir. Tıpkı iyi bir futbol yorumcusunun maçın seyrine göre neticenin ne olacağını kestirebilmesi gibi tabi burdaki fark Allah u tealanın bilgisi kesindir. İlk yazımda verdiğim örneği tekrarlıyorum:

Takvimlerde mesela 3 yıl sonra güneşin şu şu günde şu saatte tutulacağı yazar, şimdi sorarım size takvimde yazdığı için mi güneş tutuluyor yoksa güneş tutulacağı için mi takvime öyle yazmışlar?

Güneş takvime yazıldı diye tutulmuyor yani bize içki yalan faiz günahları yazıldı diye onları işlemiyoruz..Biz onları işleyeceğimiz için yazılmışlar. Yani o kitabın asıl yazarı biziz..
Güneş zaten tutulacak fakat akıl sahibi insan bunu hesaplayıp biliyor ve olmadan önce haber veriyor. Yani Allah kulunun ne fiiller işleyeceğini biliyor ve önceden bunu kader kitabına işliyor.. Olmadan önce bilmesi O nun kudretini gösteriyor.

Başka bir örnek,

siz bir tepeye epey uzaktan bakıyorsunuz. Tepenin üstünden de tren rayı geçiyor. bir de baktınızki tepenin hem sağından hem solundan iki tren aynı rayın üstünde tepenin zirvesine doğru hızla ilerliyorlar fakat tepeyi tırmandıkları için karşıdan gelen treni göremiyorlar. Ancak siz uzaktan baktığınız için iki treni de görüyorsunuz ve tepenin zirvesine vardıkları anda birbirleri ile karşılaşıp çarpışacaklarını anlıyorsunuz. Ve bu olayın olmasına trenlerin hızına göre 10 dakika var. siz bu tren çarpışmasını daha gerçekleşmeden önce bir deftere yazdınız ve bekliyorsunuz. 10 dakika geçti ve trenler birbirlerine öngördüğünüz şekilde tepenin tam zirvesinde çarpıştılar..

Şimdi siz deftere trenler çarpışacak yazdığınız için mi o trenler çarpıştı?

Yoksa siz zaten olacak bir olayı olmadan önce anlayıp yazıya mı döktünüz.. İşte bizim insan olarak ilmimiz 10 dakika öncesine yetti, tam çarpışma noktasını da aşağı yukarı tespit edebildik.. Allah ise o kadar üstün kudret sahibidir ki bu satırları bile size yazacağımı, sizin de bu saniyede bunları okuyacağınıza kadar herşeyi bilir ve daha olmadan milyon yıllar önce yazmıştır..

Onun yazdığı ile bizim yaşadığımızın aynı oluşu da Onun bilgisinin doğruluğunun ispatı gücünün bir göstergesi olacaktır.
 
Üst