Lahika Analizi 70: Kastamonu Lahikası 66.sayfanın devamı

kenz-i mahfi

Sorumlu
İkinci Mesele: Ben, hem kendimde, hem bu yakındaki Risale-i Nur Talebelerinde, şuhur-u muharremeden sonra bir yorgunluk ve şevkte bir fütur görüyordum. Sebebini vâzıhen bilmiyordum. Şimdi, eskide söylediğim tahmini sebeb, hakikat olduğunu gördüm. Şöyle ki:

Nasıl maddi hava fena ise, fena te'sir ediyor. Mânevi hava da bozulsa, herkesin istidadına göre bir sarsıntı verir. Şuhur-u selâse ve muharremede Alem-i İslam manevi havası, umum ehl-i imanın ahiret kazancına ve ticaretine ciddi teveccühleri ve himmetleri ve tenvirleri o havayı safileştiriyor, güzelleştiriyor. Müdhiş arızalara ve fırtınalara mukabele ediyor. Herkes o sâyede ve sâyesinde derecesine göre istifade eder.

Fakat, o şuhur-u mübareke gittikten sonra, âdeta o âhiret ticaretinin meşheri ve pazarı değiştiği gibi; dünya sergisi açılmağa başlıyor. Ekser himmetler, bir derece vaziyeti değişiyor. Herkes derecesine göre ondan zedelenir. Bu havanın zararından kurtulmak çaresi, Risale-i Nur'un gözüyle bakmak ve ne kadar müşkilât ziyadeleşse kudsî vazife itibariyle daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir. Çünki, başkaların füturu ve çekilmesi, ehl-i himmetin şevkini gayretini ziyadeleştirmeğe sebebdir. Zira, gidenlerin vazifelerini de, bir derece yapmağa kendini mecbur bilir ve bilmelidirler.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Bu mektupta bahsedilen şuhur-u muharreme Araplar tarafından haram aylar olarak kabul edilen ve hürmete layık olan aylardır. Arapların kullandığı Kameri takvime göre Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep ayları olmak üzere 4 aya haram aylar yani şuhur-u muharreme denilmektedir. Araplarda savaşmak, yağma, talan çok fazla olduğundan Araplar bu aylarda yani savaşmanın haram olduğu aylarda panayırlar kurarlar, şiir yarışmaları düzenlerler, herkes dinini istediği gibi yayar yani kısacası barış hakim olurdu. Haram aylardan Tevbe Suresi'nin 36 ve 37.ayetlerinde bahsedilmektedir. Yine yılın 12 ay olması ve 4'ünün haram olması da ayette geçmektedir. Yani alemleri yaratan Cenab-ı Hakk, aynı zamanda yılın 12 ay olmasını murad etmiştir. Bu 12 ayın 4'ü hürmetli aydır ki, bunlarda yapılan günahın cezası, işlenen ibadet ve taatın sevabı öbürlerinden daha fazladır. Mühim aylar olmaları sebebiyle diğer aylardan daha fazla saygı gösterilmesi lazım gelmektedir. Bakara Suresi'nin 217.ayetinde "Sana haram aylarda savaş yapmayı sorarlar. De ki: o aylarda savaş yapmak büyük günahtır" geçmektedir. Meşhur tarif ile "üçü serd, biri ferttir." Yani Kameri takvime göre haram ayların sıralanışı şöyledir.
Muharrem (yılın 1.ayı)
Recep (yılın 7.ayı)
Zilkade (yılın 11.ayı)
Zilhicce (yılın 12.ayı)
Bu aylardan 3 tanesi peşpeşe olduğu halde Recep ayı diğerlerinden farklıdır. Yani Muharrem ile Recep ayı arasında 5 ay, Recep ile Zilkade ayı arasında ise 3 ay vardır.
Araplar ötedenberi ayları gerçek yönüyle kameri aylar olarak tanıyorlar ve seneyi de gök ayı senesi olarak on iki ay sayıyorlardı. Hazret-i İbrahim ve Hazret-i İsmail zamanından beri bahsedilen bu dört aya haram aylar diyorlar ve bu aylarda savaş yasağına saygı gösteriyorlardı. Bu aylarda birbirleriyle savaş yapmıyorlar, ibadetle meşgul oluyorlardı. Bu aylara o kadar hürmet ediyorlardı ki, bir adam babasının katiline bile rast gelse ona el uzatmıyor, dokunmuyordu. Bu aylardan 3'ü peş peşe 1'i ise ayrıydı. Ardarda gelen üç ay boyunca savaş yapmamak, bütün gelirleri gazvelere, çapul ve ganimet elde etmeye bağlı olan bazı kabilelere zor gelmeye başladığından ayların yerini değiştirmek gibi bir adet edinmişlerdir. Tevbe Suresi'nde bu adet yasaklanmıştır.

Şuhur-u Selase olarak meşhur olan aylar ise Kameri takvime göre "Recep, Şa'ban ve Ramazan" aylarıdır. Bunlardan Recep ayı aynı zamanda şuhur-u muharremenin de ayıdır. Bu üç ay peş peşe gelmektedir. Yani kameri takvime göre yılın 7, 8 ve 9.aylarıdır.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Haram aylar içinde Muharrem ayının ayrı bir yeri vardır. Zira bunu isminden de anlamak mümkündür. "muharrem" kelimesi "haram kılınmış, hürmete layık" demektir. Yani haram ayların genel adı bu aya özel bir ad olmuştur. İslamiyette Muharrem ayının ayrı bir yeri vardır. İslam tarihinden önce ve sonra bu ayda mühim hadiseler vücuda gelmiştir. Peygamber Efendimiz'in (ASM) Mekke'den Medine'ye hicreti bu ayda olduğundan dolayı Hazret-i Ömer (RA) zamanında Hicri takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiş ve halen bu uygulama devam etmektedir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Bu mektup "şuhur-u muharremeden sonra bir yorgunluk..." şeklinde başladığı halde her nedense derslerde ve müzakerelerde "şuhur-u selaseden" sonra şeklinde anlaşılıyor. Yine internette yapılan bir dersi de dinledim orada da sadece şuhur-u selase kısmı anlatılıyor. Acaba ben mi yanlış anlıyorum yoksa hakikaten burada geçen "şuhur-u muharreme" ibaresi "şuhur-u selase" olarak mı anlaşılıyor. Gerçi mektubun devamında "şuhur-u selase ve muharreme" diye bir ibare var. Herhalde oradaki "şuhur-u selase" ibaresi mutlak olarak alınıyor. Ondan olabilir fakat benim dikkatimi çeken husus bu mektupta 2 defa "şuhur-u muharreme" ibaresinin geçmesi ve bundan hiç bahsedilmemesidir.

Ayrıca yine bu mektup ile alakalı olarak Kastamonu Lahikası 128.sayfada "şuhur-u muharremeden sonra, hususan bahara yakın, hayat-ı dünyeviye gafleti bir derece fütur vermekle beraber; bazı sarsıntılar ve hastalıklar ve askerliğe gitme cihetinde Risale-i Nur'un hizmetine bir derece zaaf gelmiş diye endişe ediyordum." cümlesi yer almaktadır.

İki mektup da birbiriyle alakalı gözüktüğü gibi yine Kastamonu Lahikası 134.sayfada "Öyle de, bazan manevi hava bozuluyor. Hususan maneviyattan yabanileşmiş bu asırda ve bilhassa hevesat ve müştehiyat-ı nefsaniyeyi taammüm etmiş memleketlerde ve hususan şuhur-u muharreme ve şuhur-u mübarekede manevi havayı tasfiye eden, Alem-i İslam'ın intibah ve teveccüh-ü umumisi, o mübarek şuhurun gitmesiyle tevakkuf etmesinden fırsat bulup havayı bozan dalaletlerin te'sirleri zamanında ve bilhassa kış tazyikatı altında, bir derece, hayat-ı dünyeviye ve hevesat-ı nefsaniyenin tasalutlarının noksaniyetinden, Ehl-i İslam ve ehl-i imanda, hayat-ı uhreviyeye çalışmak iştiyakı; baharın gelmesiyle hayat-ı dünyeviyenin ve hevesat-ı nefsaniyenin inkişafiyle o iştiyak-ı uhreviyeyi gizlemesi anında elbette böyle kudsi evradlarda zevk, şevk yerinde, esnemek ve fütur gelir." cümleleri yer almaktadır.

Birbiriyle alakadar olan bu üç mektupta 4 defa "şuhur-u muharreme", 2 defa "şuhur-u mübareke" ve 1 defa da "şuhur-u selase" ibaresi geçmektedir. Yani bu 3 mektupta 4 defa geçen "şuhur-u muharreme" ibaresi sanki daha çok "şuhur-u selase" ve "şuhur-u mübareke" gibi anlaşılıp öyle izah ediliyor. Ben şahsen kendi adıma bu durumun yeni farkına vardım diyebilirim. Çünkü üstad Bediüzzaman Said Nursi bu 3 mektupta 4 defa "şuhur-u muharreme" ibaresini kullanmaktadır. Yalnız "şuhur-u muharreme"den olan Recep ayı, şuhur-u selasenin de 1.ayı olmak hasebiyle bu noktadan yapılan izahlarda bir yanlış yok diyebiliriz. Fakat yine de dikkatimi çeken bir ayrıntı olmuştur.

Bu meyanda olarak "şuhur-u muharreme"nin ayları 4 olduğu gibi Risale-i Nur Külliyatı'nda geçen 5 "muharreme" kelimesinin 4'ü "şuhur-u muharreme" için kullanılmasıyla tam tevafuk etmiştir. Sadece 23.sözde "lehviyat-ı muharreme" ibaresinde farklı manada kullanılmıştır.

Hem Kastamonu Lahikası'nın 66. ve 128.sayfalarında geçen "şuhur-u muharreme" ibareleri az bir inhiraf ile birbirinin üzerine gelmektedir ki bu da bir tevafuktur diyebiliriz.
 
Üst