Lahika Analizi 69: Kastamonu Lahikası 65.sayfadan başlayan mektup

kenz-i mahfi

Sorumlu
Bugünlerde Tefsir'in ve Onuncu Söz'ün tevafukatına baktım. Kendi kendime dedim ki: Bu ziyade tafsilât israftır, ehemmiyetli mes'elelere çoktur, vakit zayi' olmasın. Birden ihtar edildi ki: O tevafuk altında çok ehemmiyetli bir mes'ele vardır. Hem madem tevafukta bir inayet-i hassa ve iltifat-ı Rahmanî Risale-i Nur'a karşı tezahür etmiş. O iltifaka karşı hiss-i şükran ve memnuniyet ve müteşekkirane sevinç ne kadar ifratkarane de olsa israf olmaz. Bu ihtar mücmelini iki cihetle izah edeceğim:

Birincisi: Her şeyde -ne kadar cüz'i de olsa- bir kasd ve iradenin cilvesi bulunmasıdır; tesadüf, hakiki olarak olmamasıdır. Evet kesretin en çok dağınık ve en ziyade tesadüfe verilen, kelimattaki hurufatın vaziyetleridir. Hususan kitabette, madem hiç münasebeti olmayan ve ihtiyar-ı beşerî karışmayan hurufatın vaziyetlerinde bir tenasüb, bir nizam bulunuyor; elbette bir irade-i gaybî tahtında vaziyetler veriliyor. Hiç bir şey daire-i ilim ve kudretinden hariç olmadığı gibi, daire-i irade ve meşietinden dahi hariç değildir ki: böyle cüz'i ve dağınık şeylerde dahi bir tenasüb gözetiliyor ve tanzim ediliyor. Ve o tanzim içinde ve irade-i âmme cilvesinde, bir inayet-i hassa suretinde, Risale-i Nur'a bir imtiyaz nev'inde, hususî bir teveccüh ve iltifat görülmüş. Ben bu derin mes'eleyi görmek için, İşarat-ül İ'caz tefsirinin tevafukatına dikkat ettim; kat'i bir kanaat ile o sırrı bildim ve hissettim.

İkinci cihet: Nasılki çok mübarek ve kudsi büyük bir zât, gayet fakir ve muhtaç bir adama, ümid edilmediği bir tarzda, iltifatkârane, bir kabda bazı kağıtlara sarılı bir hediye ihsan etse; elbette o bîçare adam, o pek büyük zâta karşı, hediyenin binler mislinden fazla teşekkür etmek ister. Ve bin o hediye kadar kıymetli bulunan, o hediye ile gösterilen iltifatına karşı, ne kadar teşekkürde israf ve ifrat etse de makbuldür. Ve o çok mübarek zâtın o hediyesine sardığı kağıtları da teberrük deyip şeker gibi yese, hatta o hediye içindeki cevizlerin sert kabuklarını da teberrük diye ekmek gibi yutsa ve o hediyenin kabını mübarek bir kitap gibi öpse ve başında koysa, israf olmadığı gibi; aynen öyle de; Risale-i Nur yüzünde irade-i âmme, inayet-i hassa iltifatını tevafuk zarfıyla ihsan edilmiş. Elbette tevafuka dair tafsilât, tasvirat fiilî teşekküratın bir nev'idir ve sevincin ve minneddarlığın heyecanlı tereşşuhatıdır. Kusura bakılmaz. Evet böyle bir zâtın iltifatını gösteren maddî kırk para ihsanına karşı kırk bin teşekkür edilse israf değil.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
"Her zaman isabet edene tesadüf denilmez" kaidesine göre, tevafukların bir kast eseri olduğu anlaşılır. Çünkü, bazı şeyler insan aklı ve çalışmasıyla olması mümkün değildir. Bundan da anlaşılır ki, meydana gelen o harikulade işte, gaybi bir el hükmediyor. Bu ise ilahi bir ikram ve bir keramet olarak kabul edilir. Üstad hazretlerinin bu konuda ifadeleri şöyledir: "Tevafuktaki müdahale-i gaybiyeyi bir mektupta size böyle bir temsille beyan etmiştim. Meselâ, benim avucumda nohut, leblebi, üzüm, buğday gibi maddeler bulunsa, ben onları yere atsam, üzüm üzüme, leblebi leblebiye karşı sıralansa, hiç şüphe kalır mı ki, elimden çıktıktan sonra, gaybî bir el müdahale edip sıralamasın? İşte hurufat ve kelimat o maddelerdir; ağzımız o avuçtur."

19. Mektup olan Mu'cizat-ı Ahmediye (a.s.m.) ile alakalı şu tevafuk tespitleride şayan-ı dikkattir. "Acemi ve tevâfuktan haberi yok ve bize de daha tevâfuk tezâhür etmeden evvel yazdıkları nüshalarda, lâfz-ı "Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm" kelimesi bütün risâlelerde ve lâfz-ı "Kur'ân" beşinci parçasında öyle bir tarzda tevâfuk (Haşiye) etmeleri göründü ki, zerre miktar insafı olan tesadüfe veremez. Kim görmüş ise, katî hükmediyor ki: ‘Bu bir sırr-ı gaybîdir, mu'cizât-ı Ahmediyenin (a.s.m.) bir kerâmetidir.’
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Onuncu Söz namındaki Haşir Risalesi'nin tevafukatına dair Barla Lahikası 312.sayfada şu ifade vardır.
"bu sözün latif tevafukat-ı harfiyesindendir ki, (mebhasındaki) hem sahifenin yirmiiki olmak itibariyle, yazı bulunanların yerinde (yarısından ziyade yazılı bulunan sahifelerin) hakikî ve itibarî satırlarına ve baştaki yaprağın cild üstünde isminin iki satırı ilâvesiyle bin üçyüz kırkiki (1342) ilh... Hem o mebhastaki bu cümle, hem âhirdeki beyaz sahifeyi saymak cihetiyle altmışaltı olup baştaki âyetin melfuz (altmışaltı) hurufuna tevafuk ediyor. Birinde, âhirdeki iki beyaz sahifeyi saymak cihetiyle (altmışyedi) olup baştaki âyetin melfuz altmışyedi hurufuna tevafuk ediyor. O âyet Sure-i İhlas'ın hurufatına, hem Lafzullah'ın makam-ı ebcedîsine tevafuk ediyor."
 
Üst