Konferans

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Konferans - Sayfa 1031

yok, visâl var. Zevâl ve adem yok, teceddüd var. Ve kâinatta herşey, bir nevibekâya mazhardır. Ölüm, bu âlem-i fâniden âlem-i bâkiye gitmektir. Ölüm, ehl-i hidâyet ve ehl-i Kur’ân için, öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbaplarına kavuşmaya vesiledir. Hem hakikî vatanlarına girmeye vâsıtadır. Hem zindan-ı dünyadan, bostan-ı cinâna bir dâvettir. Hem, Rahmân-ı Rahîmin fazlından, kendi hizmetine mukabil ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir. Hem vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem ubûdiyet ve imtihanın tâlim ve tâlimâtından bir paydostur.Azrâil Aleyhisselâm bugün gelse, hoş geldin, safâ geldin diye gülerek karşılayacağım” diyor.

Bediüzzaman, beşeri, Risale-i Nur’la sefâhet ve dalâletten kurtarırken, korku ve dehşet vermek tarzını tâkip etmiyor. Gayr-i meşru bir lezzetin içinde, yüz elemi gösterip hissi mağlûp ediyor. Kalb ve ruhu hissiyata mağlûp olmaktan muhafaza ediyor. Risale-i Nur’da muvazenelerle küfür ve dalâlette, bir zakkum‑u Cehennem tohumu olduğunu ve dünyada dahi Cehennem azapları çektirdiğini ve imân ve İslâmiyet ve ibadette, bir Cennet çekirdeği ve leziz lezzetler ve zevkler ve Cennet meyveleri bulunduğunu, dünyada dahi bir nevi mükâfata nâil eylediğini ispat ediyor.

Risale-i Nur, nifak ve şikakı, tefrikayı, fitne ve fesadı kaldırıp; kardeşliği,uhuvvet-i diniyeyi, tesânüd ve teâvünü yerleştirir. Risale-i Nur mesleğinin bir esası da budur. Risale-i Nur, gurur ve kibir ve hodfuruşluk ve zillet gibi, ahlâk-ı seyyieden kurtararak, tevâzu ve mahviyet ve izzet ve vakar gibi güzel ahlâklara sahip kılar.

Risale-i Nur, insan olan bir insana, acz ve fakrını derk ettirir. Bediüzzaman der ki: “İnsan, acz ve fakrını anlamakla, tam Müslüman ve abd olur.”

Aleyhisselâm: Allah selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-m)Azrail: ruhları kabzetmekle görevli melek (bk. bilgiler)
Rahmân-ı Rahîm: dünya ve âhirette yarattığı varlıklara sonsuz rahmet, şefkat ve merhametiyle davranan Allah (bk. r-ḥ-m)abd: kul (bk. a-b-d)
acz: âcizlik, güçsüzlük (bk. a-c-z)adem: yokluk
ahbap: sevgililer, dostlar (bk. ḥ-b-b)ahlâk-ı seyyie: kötü ahlâk (bk. ḫ-l-ḳ)
ahz-ı ücret etme: ücret almabekà: devamlılık, süreklilik (bk. b-ḳ-y)
beşer: insanlıkbostan-ı cinân: cennet bahçeleri
dalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)derk etmek: anlamak
ehl-i Kur’ân: Kur’ân’ın yolundan gidenlerehl-i hidayet: hak ve doğru yolda olanlar (bk. h-d-y)
elem: acı, keder, sıkıntıfakr: fakirlik, muhtaçlık (bk. f-ḳ-r)
fazl: cömertlik, ihsan, yardım (bk. f-ḍ-l)fesad: bozukluk, karışıklık
fitne: bozgunculuk, ara bozmagayr-i meşru: helâl olmayan, dine aykırı (bk. ş-r-a)
hakiki: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)hissiyat: hisler, duygular
hodfuruşluk: kendi kendini beğenmeizzet: şeref, itibar, yücelik (bk. a-z-z)
kâinat: evren, yaratılmış herşey (bk. k-v-n)külfet: yük
leziz: lezzetli, tadlımahviyet: alçakgönüllülük
mazhar: erişme, sahip olma (bk. ẓ-h-r)meslek: yol, usül
muhafaza: koruma (bk. ḥ-f-ẓ)mukabil: karşılık
muvazene: karşılaştırma, kıyaslama (bk. v-z-n)mükâfât: ödül
nevi: çeşit, türnifak: münafıklık, ikiyüzlülük
nâil: ulaşan, erişensafâ: neşe, zevk, gönül hoşluğu
sefâhet: zevk, eğlence ve yasak şeylere düşkünlük; akılsızca davranışteceddüd: yenilenme
tefrika: bölünme, ayrılma (bk. f-r-ḳ)terhis: göreve son verme, serbest bırakma
tesânüd: dayanışma (bk. s-n-d)tevâzu: alçakgönüllülük
teâvün: yardımlaşmatâlim: eğitim (bk. a-l-m)
tâlimât: eğitimler, emirler (bk. a-l-m)ubûdiyet: Allah’a kulluk (bk. a-b-d)
uhuvvet-i diniye: din kardeşliğivakar: ağırbaşlılık
vazife-i hayat: hayat görevi (bk. ḥ-y-y)visâl: kavuşma
zakkum-u Cehennem: Cehennemdeki zakkum ağacızevâl: kaybolma, geçip gitme (bk. z-v-l)
zillet: alçalma, aşağılanmazindan-ı dünya: dünya zindanı, hapsi
âlem: dünya (bk. a-l-m)âlem-i bâkiye: sürekli ve kalıcı dünya (bk. a-l-m; b-ḳ-y)
âlem-i fâni: gelip geçici dünya (bk. a-l-m; f-n-y)şikak: ayrılık

<tbody>
</tbody>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Konferans - Sayfa 1032

Bu dinsizleri mağlup etmek için, yeni tahsili de yapalım diyenler veya yapanlar, Nur Risalelerini devam ve sebatla mütalâa ederek, bu hedeflerine vâsıl olurlar veçâre-i yegâne de budur. Hem böylelikle, mektep mâlûmatları da maârif-i İlâhiyeyeinkılap eder.

Ey, bin seneden beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapan bir milletin torunları olancengâver ruhlu kardeşlerim! Bu zamanın ve gelecek asırların Müslümanları ve bizler, Kur’ân-ı Azimüşşânın tefsiri olan öyle bir rehbere muhtacız ki, tahkikî imân dersleriyle, imân mertebelerinde terakki ve teâli ettirsin. Hem korkak değil,bilâkis Risale-i Nur talebeleri gibi cesur ve kahraman ve faal ve amel-i salihsahibi, mütedeyyin, müttaki ve bununla beraber, şahsî rahatlık ve menfaatlarını imân ve İslâmiyetin kurtuluşu uğrunda fedâ eden, fedâi ve mücahid Müslümanlar yetiştirsin, neme lâzımcılıktan kurtarsın. Hem, taarruz ve işkenceler ve ölüm ihtimalleri karşısında, tahkikî imân kuvvetinden gelen bir cesaretle, Kur’ân ve İslâmiyet cephesinden asla çekilmeyen, “Ölürsem şehidim, kalırsam Kur’ân’ın hizmetkârıyım” diyen ve yılgınlık haline düşmeyen sâdık ve ihlâslı, yalnız Allah rızası için hizmet eden, Nur talebeleri gibi İslâmiyet hâdimleri yetiştirsin, böylemuazzez Müslümanlar meydana getirsin.

Evet, bu asra öyle bir Kur’ân tefsiri lâzım ve elzemdir ki, Risale-i Nur gibi, akıl, fikir ve mantıkı çalıştırsın, ruh ve kalb ve vicdanı tenvir etsin. Müslümanları,beşeri uyandırsın, intibah versin, gafletten kurtarsın. Sırât-ı müstakim olan Kur’ân yolunu göstersin. Sünnet-i seniyeye ve İslâmiyetin şeâirine muhalif olarak yaptırılan ve yapılan şeyleri fark ettirip, sünnet-i Peygamberîye (Aleyhissalâtü Vesselâm) ittibaı ders versin ve ihya etmek cehdini uyandırsın.

İşte Risale-i Nur’un böyle hâsiyetleri hâvi bir Kur’ân tefsiri olduğu, otuz seneden beri meydandadır ve ehl-i hakikatın tasdikiyle sabittir. Hem, amansız din düşmanlarının plânlarıyla mahkemelere sürüklenen Risale-i Nur talebelerininmüdafaaları ve bu talebelerin İslâmiyete hizmetleri esnasında, gizli İslâmiyet


Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)Kur’ân-ı Azîmüşşan: şan ve şerefi yüce olan Kur’ân (bk. a-ẓ-m)
amel-i salih: Allah için yapılan iyi işler (bk. ṣ-l-ḥ)beşer: insanlık
bilâkis: aksine, tersinecehd: gayret, azim (bk. c-h-d)
cengâver: yiğit olan, kahramanehl-i hakikat: hakikat ehli, doğru ve hak yolda olanlar (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
elzem: çok gereklifaal: çalışkan, hareketli (bk. f-a-l)
fedâî: fedakâr, kendini bir hizmete adayangaflet: umursamazlık, duyarsızlık; âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma hali (bk. ğ-f-l)
hâdim: hizmetçihâsiyet: özellik
hâvi: içine alanihlâs: samimiyet, ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme (bk. ḫ-l-ṣ)
ihya: diriltme, hayat verme (bk. ḥ-y-y)inkılap: dönüşme
intibah: uyanışittiba: uyma
maârif-i İlâhiye: Allah’ı tanıma ilmi (bk. a-r-f; e-l-h)mektep: okul (bk. k-t-b)
mertebe: derecemuazzez: çok aziz, çok değerli ve şerefli (bk. a-z-z)
muhalif: aykırı, zıtmâlûmat: bilgiler (bk. a-l-m)
mücahid: cihad eden, din uğrunda çaba harcayan (bk. c-h-d)müdafaa: savunma
mütalâa: dikkatle okuma, incelememütedeyyin: dinin emirlerini eksiksiz yerine getiren, dindar
müttaki: takva ehli, Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyan (bk. v-ḳ-y)sebat: kararlılık
sâdık: doğru sözlü (bk. ṣ-d-k)sünnet-i Peygamberiye: Hz. Peygamberin sünneti (bk. s-n-n)
sünnet-i seniyye: Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler (bk. s-n-n)sırât-ı müstakim: dosdoğru yol
taarruz: saldırıtahkikî: araştırmaya dayanan (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
tahsil: ilim öğrenme, öğrenimtasdik: doğrulama, onaylama (bk. ṣ-d-ḳ)
tefsir: açıklama, yorum; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap (bk. f-s-r)tenvir: aydınlatma, nurlandırma (bk. n-v-r)
terakki: yükselme, ilerlemeteâli: yücelme
vâsıl: ulaşan, kavuşançâre-i yegâne: tek çâre
şeâir: işaretler, İslâma sembol olmuş iş ve ibadetler (bk. ş-a-r)

<tbody>
</tbody>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Konferans - Sayfa 1033

düşmanı, insafsız, cebbar zâlimlerin entrikalariyle maruz kaldıkları işkencelerden yılmamak, şahıslarını düşünmeden, yani, şahsî refahlarını İslâmın refah ve saadeti için fedâ ederek, sıddıkıyetle sebat etmeleri ve eşedd-i zulme mukavemetetmeleri, âşikâr bir delil teşkil etmektedir.

Evet, hem yirmi beş seneden beri Risale-i Nur’la imân hizmetine, bütün varlığını vakfeden ve şimdiye kadar “gaddar din düşmanlarının” çok defalar tecâvüz ve taarruzuna ve taharriyata mâruz kaldığı halde, yirmi beş senedir inziva içinde, Risale-i Nur’un nâşirliğini yapan Nur kahramanları ağabeylerimiz, bizlere birernümune-i imtisal olan, imân ve İslâmiyet fedâileridir.

İşte biz Müslümanlar, böyle bir tefsir-i Kur’ân arıyor, böyle bir hâdiyi bekliyorduk. O ihlâslı Nur talebeleri ki, “Cenâb-ı Hak, Hafîzdir, ben onun inâyeti vehimâyeti altındayım, başıma ne gelse hayırdır” diye imân etmekle beraber amel ederler. İmân hizmetini yaparlar. Din düşmanlarına yakalanmamak ve canlarından kıymetli olduğuna inandıkları Nur risalelerini, onlara kaptırmamak için de ihtiyatederler. Şahıslarına gelecek zararları nazar-ı itibara almadan hizmetlerine devam ederler. Hapse, zindana atılıp, işkence yapıldığı zaman da, onlar yine, üstadları Bediüzzaman ile alâkadardırlar. Eğer gizlice bir imkân bulurlarsa, onlar yine Risale-i Nur ile meşguldürler. Hattâ, “Belki hapse atılırım, Nur risalelerimi vermezler, çalışmaktan mahrum kalırım” diye bazı Nur’ları ezberleyen talebeler de olmuştur.

Muhlis bir Nur talebesi, hapishaneden çıkarıldığı vakit, gûya o kırbaçlı, falakalı, türlü türlü işkenceli hapishane, ona bir kuvvet, bir enerji kaynağı olmuş, sadâkatve teyakkuzla Nur hizmetinde koşturmak için bir kırbaç tesiri yapmış gibi Üstadına daha ziyade yakınlaşır ve eskisinden daha fazla Nur’lara çalışır, neşriyat yapar.

Afyon hadisesinde, Bediüzzaman hapiste iken, muallim bir Nur talebesi, savcılıkta Risale-i Nur ve Üstadı hakkında kahramanca cevaplar verdiği için savcı kızmış, “Şimdi seni hapse atarım” diye tehdit etmiş. O İslâm fedâisi muallim de cevaben “Ben hazırım, derhal hapse gönderin” demiştir.

Yine Afyon mahkemesinde, bir Nur talebesi hakkında tevkif kararı veriliyor, fakat adliye bulamaz. O talebe bundan haberdar olur. Diğer Nur kardeşleri gibi,


Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan, şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)Hafîz: esirgeyen, koruyan, yarattıklarını koruyup gözeten Allah (bk. ḥ-f-ẓ)
alâkadar: alakalı, ilgiliamel etmek: iş görmek, davranmak
cebbar: zorba (bk. c-b-r)entrika: dalavere, dolap çevirme
eşedd-i zulm: zulmün en şiddetlisi (bk. ẓ-l-m)gaddar: acımasız, çok zulmeden
gûya: sankihadise: olay
hayır: iyilik, faydalı ve sevaplı amel (bk. ḫ-y-r)himâyet: koruma
hâdi: doğru yolu gösteren (bk. h-d-y)ihtiyat: önlem alma, tedbirli hareket etme
inziva: yalnız başına bir yere çekilip dünya işleriyle uğraşmamainâyet: yardım, ihsan, iyilik (bk. a-n-y)
mahrum: yoksun (bk. ḥ-r-m)maruz: uğrama, tesiri altında kalma
muallim: öğretmen (bk. a-l-m)muhlis: samimi, ihlâslı; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözeten (bk. ḫ-l-ṣ)
mukavemet: direnç, dayanıklılıknazar-ı itibar: dikkate alma (bk. n-ẓ-r)
neşriyat: yayma, yayınnâşir: neşreden, yazıp yayan
nümune-i imtisal: örnek alınacak model (bk. m-s̱-l)refah: huzur, rahatlık
saadet: mutluluksadâkat: bağlılık (bk. ṣ-d-ḳ)
sebat: kararlı olmasıddıkıyet: bağlılık (bk. ṣ-d-ḳ)
taarruz: saldırıtaharriyat: arama tarama
tecavüz: saldırma, sataşmatefsir-i Kur’ân: Kur’ân’ın tefsiri; Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap (bk. f-s-r)
tevkif: tutuklamateyakkuz: uyanıklık
teşkil: meydana getirme, oluşturmaziyade: fazla, çok
âşikâr: açıkça

<tbody>
</tbody>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Konferans - Sayfa 1034

“Üstadım ve kardeşlerim hapiste iken, nasıl hariçte kalabilirim” diyerek savcılığa teslim olup, hapse girer.

Aynı, bu hapishanede, bir Nur talebesini sehven tahliye ederler, o da “Üstadım ve kardeşlerim henüz hapistedirler. Hem istinsahını tamamlayacağım yeni telif edilen Nur risaleleri var” diye düşünerek, hapishane müdürüne, “Benim, kırk gün sonra tahliye edilmem lâzım. Ceza müddetim daha bitmedi” der. Hesap ederler ki, hakikaten böyledir, tekrar hapse koyarlar.

Hamiyet-i diniye meziyetine lâyık anlayışlı kardeşlerim,

Said Nursî, kendi hakkında verilen böyle bir mâlûmatı görürse, diyeceklerdir ki, “Niçin böyle yapıyorlar? Şahsımın ehemmiyeti yok. Kıymet, Kur’ân’dan tereşşuh eden ve Kur’ân-ı Hakîmin malı olan Risale-i Nur’dadır. Ben bir hiçim.”

Üstadın şahsının mazhar ve âyine olduğu, Kur’ânî hakikatlar ve Nur’lar itibariyleve neşrettiği imân ve İslâmiyet dersleriyle, ihlâs-ı tâmmı ile, umumî ve küllî bir tarzda Kur’ân’a ve dine hizmet etmesiyle, onun hakkındaki takdir ve tahsinler,mânâ-yı harfî ile şahsına ait kalmıyor. Kur’ân ve İslâmiyete râcidir. Allah nam ve hesabınadır. Din düşmanları tarafından, ona yapılan düşmanlık ve taarruzlar da, Bediüzzaman’ın hâdimliğini yaptığı Kur’ân ve İslâmiyetin ortadan kaldırılması maksad-ı mahsusuna mâtuftur. Zira hakaik-i Kur’âniye ve imâniyeyi câmi’, ocihanşümûl Risale-i Nur eserleri ona ihsan edilmiştir.

İşte, bu bedihî hakikatı bilen maskeli, gizli ve münâfık imân ve İslâmiyetmuârızları ve düşmanları yarım asra yakındır, Bediüzzaman’ın çürütemedikleri şahsını, yalan ve yaygaralarla hâlâ çürütmeye çabalıyorlar. Maksatları, Risale-i Nur, rağbet ve revaç görüp intişar etmesin, imân ve İslâmiyet inkişaf etmesin. Halbuki, Said Nursî’ye iliştikçe Risale-i Nur parlıyor. Neşriyat dairesi genişliyor. Birer nümune olan yirmi beş sene içindeki hadiseler meydandadır.

İslâmiyet düşmanları, bir taraftan tamamıyla yalan propagandalarına vetaarruzlarına devam ederken, diğer taraftan da Nur talebelerinin Üstadları ve Risale‑i Nur hakkında istidatları nisbetinde, istifade ve istifâzelerinden doğan minnet ve şükranlarını ifade eden takdirkâr yazı ve sözlerden mürekkep, bir nevi müdafaalarını


bedihî: ap açıkcihanşümûl: dünya çapında, evrensel
câmi: kapsayan, içine alan (bk. c-m-a)hakaik-i Kur’âniye ve imâniye: Kur’ân ve iman hakikatleri, gerçekleri (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)hakikaten: gerçekten (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hamiyet-i diniye: dinin koruyuculuğuhariçte: dışarıda
hâdim: hizmetçiihlâs-ı tâm: tam bir ihlâs, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme (bk. ḫ-l-ṣ)
ihsan: bağış, ikram (bk. ḥ-s-n)inkişaf: açılma, gelişme (bk. k-ş-f)
intişar: yayılmaistidat: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)
istifade: yararlanma, faydalanmaistifâze: feyz alma, feyizlenme (bk. f-y-ḍ)
istinsah: nüshasını çıkarma, çoğaltmaitibariyle: özelliğiyle
küllî: kapsamlı (bk. k-l-l)maksad-ı mahsusa: özel maksat (bk. ḳ-ṣ-d)
maksat: gaye, amaç (bk. ḳ-ṣ-d)mazhar: görünme ve yansıma yeri (bk. ẓ-h-r)
meziyet: üstün özellikmuârız: karşı çıkan, muhalif
mâlûmat: bilgiler (bk. a-l-m)mânâ-yı harfî: bir şeyin kendisini değil de sanatkârını, ustasını, sahibini bilip tanıtan mâna (bk. a-n-y)
mâtuf: ait olanmüdafaa: savunma
münafık: iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen kişimürekkep: -oluşmuş
nam: adnevi: tür, çeşit
neşretme: yaymaneşriyat: yayma, yayın
nisbet: oran, ölçü (bk. n-s-b)nümune: örnek, misal
rağbet: ilgi, istekrevaç: değer, kıymet
râci: ait, dönüksehven: yanlışlıkla, yanılarak
taarruz: saldırıtahliye: serbest bırakma
tahsin: güzel bulma, birşeyin güzelliğini ilân etme (bk. ḥ-s-n)takdir: beğeniyi dile getiren ifade (bk. ḳ-d-r)
takdirkâr: takdir eden, beğeniyi ifade eden (bk. ḳ-d-r)telif: yazma
tereşşuh etme: sızmaumumî: genel

<tbody>
</tbody>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Konferans - Sayfa 1035

perdeler arkasından men etmeye çalışıyorlar. Bunun için, sâfdil gördükleri dostların dostlarına veya dostlara samimî görünerek “İfrata gidiyorsunuz” gibi, bir takım şeyler söylettiriyorlar. İşte, böyle sinsi, böyle dessas, böyle entrikalı, çeşitli iftiralarla bizi korkutmaya, yıldırmaya ve susturmaya çalışıyorlar.

Evet, acaba hiç akıl kârı mıdır ki, din düşmanları, iftira ve yalanlardan ibaret yaygaralarını yapsınlar da, bizler hakikatı izhar tarzıyla müdâfaa etmekte susalım? Acaba hiç mümkün müdür ki, İslâmiyet düşmanlığıyla, Üstad Bediüzzamanhakkında zâlimâne ve cebbarâne haksızlıkları irtikâb eden, o insafsızpropagandacılar, yalanlarını savururken, biz, Üstad ve Risale-i Nur’unhakkaniyetini ilân ederek o acip yalanlarını akîm bırakmaya çalışmayalım? Acaba eblehlik ve sâf-derunluk olmaz mı ki; Kur’ân ve imânın hunhar ve müstebid zâlim düşmanları, Kur’ân ve İslâmiyeti ve dini, Risale-i Nur’la küfr-ü mutlaka karşımüdafaa ve muhafaza hizmetini yapan Bediüzzaman aleyhtarlığında, mütemadiyenuydurmalarla seslerini yükseltsinler de, biz hak ve hakikati beyan ve ilân etmektesükût edelim, susalım veya “biraz susun” gibi birşeyle, paravanalar, perdeler arkasında icra-i faaliyet yapan o gizli dinsizlere bir nevi yardım etmiş veya desteklemiş olalım? Asla ve kellâ, kat’a ve asla susmayacağız! Ve hem susturamayacaklardır. Durmayacağız ve hem durduramayacaklardır. Bu can, bu kafesten çıkıncaya kadar, bu ruh, bu cesetten ayrılıncaya kadar, bu nefes, bu bedenden gidinceye kadar, Risale-i Nur’u okuyacağız, neşredeceğiz. Risale-i Nur’unmahz-ı hakikat ve ayn-ı hak olduğunu ve Bediüzzaman Said Nursî’nin, yapılanithamlardan tamamıyla münezzeh ve müberra olduğunu, iftiracı ve tertipçi, hunhardin düşmanlarına mukabil, izhar ve ilân edeceğiz...

Kıymetli kardeşlerim, İslâm tarihinde, altın sahifelerde mevkileri bulunan, büyük ve nazîrsiz zâtlar meydana gelmiştir. O misilsiz zâtların tefsirleri ve eserleri, hiçbir Avrupalı feylesofun eseriyle kabil-i kıyas olmayacak derecede emsâlsizdir. O büyük İslâm müellifleri ve İslâm dâhileri, herhangi bir hükümetin, senelerce ağır bir esâret ve koyu bir istibdâdı tahtında olmaksızın, Kur’ân ve İslâmiyete hakkıyla ve hâlis bir surette hizmet etmişlerdi. Tarihte eşine rastlanmayan


Avrupa: (bk. bilgiler)akîm: sonuçsız, verimsiz bırakma
asla ve kellâ: asla ve asla, kesinlikle öyle değilayn-ı hak: hakkın, doğrunun ta kendisi (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
beyan: açıklama (bk. b-y-n)cebbarâne: zorbaca (bk. c-b-r)
dessas: hileci, aldatıcıdâhi: son derece zeki; dehâ ve hikmet sahibi
eblehlik: ahmaklık, aptallıkemsâlsiz: benzersiz (bk. m-s̱-l)
entrika: dalavere, dolap çevirmeesâret: esirlik
feylesof: filozof, felsefecihak: doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hakkaniyet: doğruluk, gerçeklik (bk. ḥ-ḳ-ḳ)hunhar: zâlim, kan dökücü
hâlis: içten, katıksız, samimi (bk. ḫ-l-ṣ)icra-i faaliyet: faaliyette bulunma (bk. f-a-l)
ifrat: aşırılıkinsafsız: vicdansız
irtikâp etmek: yapmak, işlemekistibdâd: baskı, diktatörlük
itham: suçlamaizhar: açığa çıkarma, gösterme (bk. ẓ-h-r)
kabil-i kıyas: kıyaslanabilir olmakat’a: kesinlikle
küfr-ü mutlak: kesin ve tam bir inkâr (bk. k-f-r; ṭ-l-ḳ)mahz-ı hakikat: gerçeğin ta kendisi (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
men etme: yasaklamamevki: yer, konum
misilsiz: benzersiz (bk. m-s̱-l)muhafaza: koruma (bk. (ḥ-f-ẓ)
mukabil: karşımüberrâ: uzak, yüce
müdafaa: savunmamüellif: yazar
münezzeh: arınmış, temiz (bk. n-z-h)müstebid: zor kullanan, despot
mütemadiyen: sürekli olaraknazîrsiz: benzersiz, eşsiz (bk. n-ẓ-r)
nevi: çeşit, türsafdil: saf kalbli, kolay aldanan (bk. ṣ-f-y)
suret: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)sâf-derunluk: kolay aldanma, saflık (bk. ṣ-f-y)
sükût: sessiz kalma, susmatahtında: altında
tefsir: Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap (bk. f-s-r)zâlimâne: zâlimce (bk. ẓ-l-m)

<tbody>
</tbody>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Konferans - Sayfa 1036

bir istibdâd-ı mutlak ve eşedd-i zulüm altında ve dehşetli bir esaret içinde bırakılan ve kendini ve eserlerini imhâ etmeye çalışan din düşmanlarına mukabil, bir şahs-ı mânevi olan Bediüzzaman Said Nursî, Resul-i Ekrem (Aleyhissalâtü Vesselâm) Efendimizin sünnetine tam ittiba ederek yaptığı dinî cihad-ı ekberinde,beşer tarihinde misli görülmemiş bir tarzda muvaffak ve muzaffer olmuştur.

Bediüzzaman gibi, yüz otuz parça imânî eserlerini şiddetli bir istibdat, tazyikatve takyidat altında, gizliden gizliye telif edebilmek, hem kuvvetli bir takva veubûdiyete sahip olmak ve hem bunlarla beraber, harp cephesinde de fedâî olarak gönüllü askerleriyle muharebe etmiş olmak ve harp cephesinde, avcı hattında dahi, fırsat buldukça Kur’ân’ın en ince nüktelerini ve harika i’câzını beyan eden bir Kur’ân tefsiri telif etmiş olmak ve aynı zamanda nefis mücadelesinde de galip olup, nefsini de dine hizmetkâr yapmak ve hürriyeti gasbedilerek, ücra bir köye sürgün edilip, tecrid-i mutlak ve tarassutlar ve her türlü azaplar içinde ablukaya alınıp, Engizisyon zulümlerini çok geride bırakan hâkim bir kuvvetin tazyikatı altında, cânî canavarların pek vahşî işkenceleri içinde, (sırren tenevveret) sırrıyla, perde altında Risale-i Nur eserleri gibi eserler neşretmek ve böylece cihânın maddî, mânevi “Fâtih”i olan Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın sünnet-i seniyesinin bir hizmetkârı olarak, bugün milyonlara bâliğ olan bir câmiayı, inâyet-i İlâhî ile, Kur’ân-ı Hakîmin cadde-i kübrâsında selâmetle ilerletmek ve mü’minlerin ve beşeriyetin sadece dünyalarını değil, ebedî saadetlerini temine Risale-i Nur gibi bir eserle vesile olmak, bu mezkûr hususiyetlerin mânevi şahsında toplanması, Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursî gibi, tarihte hangi bir zâta daha nasip olmuştur acaba?


Aleyhissalâtü vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)Engizisyon: 16. ve 17. yüzyılda Hıristiyan Katolik mezhebinden ayrılan veya papaya karşı gelen kimselere karşı, arslana parçalatma, fırınlarda yakma gibi cezalar uygulayan mahkeme
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m)
beyan: açıklama (bk. b-y-n)beşer: insanlık
beşeriyet: insanlıkbâliğ: erişen, ulaşan
cadde-i kübrâ: büyük ve geniş cadde (bk. k-b-r)cihad-ı ekber: en büyük cihad (bk. c-h-d; k-b-r)
cihân: dünyacâmia: topluluk (bk. c-m-a)
cânî: cinayet işlemişdehşetli: korkunç
ebedî: sonu olmayan sonsuz (bk. e-b-d)esaret: esirlik
eşedd-i zulüm: zulmün en şiddetlisi (bk. ẓ-l-m)fâtih: fetheden, açan
gasp etmek: zorla almakhizmetkâr: hizmetçi
hususiyet: özellikhâkim: hükmeden, yargılayan (bk. ḥ-k-m)
imhâ: yok etmeimânî: imanla ilgili (bk. e-m-n)
inâyet-i İlâhî: Allah’ın yardımı (bk. a-n-y; e-l-h)istibdâd: baskı, diktatörlük
istibdâd-ı mutlak: tam ve sınırsız bir baskı, mutlak diktatörlük (bk. ṭ-l-ḳ)ittiba: tabi olma, uyma
i’câz: mu’cizelik, bir benzerini yapma konusunda başkalarını acze düşürecek derecede olağanüstü olma (bk. a-c-z)mezkûr: adı geçen
misl: benzer (bk. m-s̱-l)muharebe: harp, savaş
mukabil: karşılıkmuvaffak: başarılı
muzaffer: zafer kazanmış, galipmüellif: yazar
nefis: insanı maddî zevk ve isteklere sevk eden kuvvet (bk. n-f-s)neşretmek: yaymak
nükte: ince ve derin mânâsaadet: mutluluk
selâmet: esenlik, güven (bk. s-l-m)sünnet-i seniyye: Peygamberimizin söz, fiil ve hareketlerine dayanan yüce prensipler (bk. s-n-n)
sırren tenevveret: gizli ve sır perdesi altında parlama, hizmeti yaygınlaştırmatakvâ: Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyma (bk. v-ḳ-y)
takyidat: sınırlandırmalartarassut: gözetleme
tazyikat: baskılar, sıkıştırmalartecrid-i mutlak: tam bir yalnızlık (bk. ṭ-l-ḳ)
tefsir: Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap (bk. f-s-r)telif: kitap yazma
ubûdiyet: kulluk (bk. a-b-d)şahs-ı mânevî: mânevî şahıs; belli bir ideal veya bir gaye etrafında bir araya gelen topluluğun oluşturduğu mânevî şahsiyet ve ortak kimlik (bk. a-n-y)

<tbody>
</tbody>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Konferans - Sayfa 1037

Evet kardeşlerim,

Risale-i Nur, öyle bir ziyâ-ı hakikat, öyle bir burhan-ı hak ve bir sirâc-ı hakikatneşrediyor ve iki cihanın saadetini temin edecek, Kur’ân ve imân hakikatlarını ders veriyor ve öyle bir lutf-u İlâhîdir ki, yirmi beş seneden beri, çoluk-çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek, muallimi, feylesofu, talebesi, âlimi, mutasavvıfı gibi, herbir tabaka-i insâniye, bu Nur’un âşıkı, bu Nur’un pervânesi, bu Nur’un meclûbu, bu Nur’un muhibbi olmuşlar; bu Nur’a koşmuşlar, bu Nur’un sinesine atılmışlar, bu Nur’dan medet istemişler. Milyonlarca bahtiyar kimselerden müteşekkil muazzambir kitle bu nurla nurlanıp, bu nurla kurtulmuşlardır.

Evet kardeşlerim,

Mahzen-i mu’cizat ve mu’cize-i kübrâ olan Kur’ân-ı Azimüşşânın hakiki bir tefsiri olan Risale-i Nur o kadar merakâver, o kadar câzibedâr, o kadar dehşetli vemuazzam hakikatları ders veriyor ve mesâili ispat ediyor ki, imân ve İslâmiyetin kıt’alar genişliğinde inkişaf ve fütûhâtına medâr oluyor ve olacaktır.

Evet Risale-i Nur, kalblere o derece bir aşk ve muhabbet, ruhlara o kadar birvecd ve heyecan vermiş, akıl ve mantıkları öyle bir tarzda ikna etmiş ve öyle bir itmi’nan-ı kalb hâsıl etmiştir ki, milyonlarca Nur talebelerine, kendini defalarca okutmuş, yazdırmış ve bir ömür boyunca mütalâa ettirmiş ve senelerden beri âdeta kendi kendini neşretmiştir.

Aziz kardeşlerim,

Ecnebî parmağıyla idare edilen zındıka komiteleri, İslâmiyeti imha için, İslâm memleketlerinde, bilhassa Türkiye’de, öyle desiselerle entrikalar çevirmişler, hâince dolaplar döndürmüşler, hunharâne ve vahşiyâne zulümler irtikâb ve şeytanî ve menfur plânlar tatbik etmişler ve iğfalâtta bulunmuşlar; iblisâne, sinsî metodlar takip etmişler ve kardeşi kardeşe çarpıştırmışlar ve öyle aldatıcı yalan ve propagandalar ve yaygaralar yapmışlar, fitne ve fesad ve tefrika tohumları saçmışlardır ki; bunlar İslâmın bünyesinde derin rahneler açmış ve büyüktahribatlar yapmıştır.

Kur’ân-ı Azimüşşân: şânı yüce olan Kur’ân (bk. a-ẓ-m)bahtiyar: talihli
bilhassa: özellikleburhan-ı hak: hakdelili (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
cihan: dünyacâzibedâr: cazibeli, çekici
dehşetli: korkunçdesise: hile, aldatma
ecnebî: yabancıentrika: dalavere
fesad: bozukluk, karışıklıkfeylesof: filozof, felsefeci
fitne: bozgunculuk, ara bozmafütûhât: fetihler, zaferler
hakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)hakiki: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hunharâne: kan içercesine, zalimcehâsıl: meydana getirme, ortaya çıkarma
iblisâne: şeytancaimha: yok etme
inkişaf: açılma, gelişme (bk. k-ş-f)irtikâb: yapma, işleme
itminan-ı kalb: kalben tam kanaatle inanma (bk. e-m-n)iğfalât: aldatmalar
lutf-u İlâhî: Allah’ın lütuf ve ikramı (bk. l-ṭ-f; e-l-h)mahzen-i mu’cizât: mu’cizeler deposu (bk. a-c-z)
meclub: celb olunmuş, çekilmişmedet: yardım
medâr: sebep, vesilemenfur: nefret edilen
merakâver: merak uyandıranmesâil: meseleler (bk. m-s̱-l)
muallim: öğretmen (bk. a-l-m)muazzam: çok büyük (bk. a-ẓ-m)
muhabbet: sevgi (bk. ḥ-b-b)muhib: seven (bk. ḥ-b-b)
mutasavvıf: tasavvuf ehli, kalbi dünyanın gelip geçici işlerinden ayırıp Allah sevgisi ile bağlayan tarikat ehli kimselermu’cize-i kübrâ: en büyük mu’cize (bk. a-c-z; k-b-r)
mütalâa: dikkatlice okuyup düşünmemüteşekkil: -oluşmuş
neşretmek: yaymakrahne: yara
saadet: mutluluksirâc-ı hakikat: hakikatin lambası (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
tabaka-i insâniye: insanlık tabakası, grubutahribat: tahripler, yıkıp bozmalar
tatbik: uygulamatefrika: ayrılık, bölünme (bk. f-r-ḳ)
tefsir: Kur’ân-ı Kerimi mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap (bk. f-s-r)vahşiyâne: vahşice
vecd: coşkuziyâ-ı hakikat: hakikatin ışığı (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
zındıka: dinsizlik

<tbody>
</tbody>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Konferans - Sayfa 1038

Fakat, o musibetler, Cenâb-ı Hakkın imdadı ile, tahrik ve istihdam olunan Bediüzzaman Said Nursî gibi, ihlâs-ı tâmmı kazanmış olan bir zât vasıtasıyla,Rahmet-i İlâhî ile mededres ve şifâresan ve cihanpesend ve cihanşümûl birmâhiyeti hâiz Risale-i Nur eserlerinin meydana gelmesine sebep olmuştur. Ve aynı zamanda, Müslümanları uyandırmış; onları halâs, kurtuluş çarelerini aramaya sevk etmiştir. Ebedî âhiret hayatlarını kurtarmak için, hakiki imân derslerini almak ve Allah’a ilticâ ve emirlerine itâat etmek ihtiyacını şiddetle hissettirmiş ve bu husustaki gaflet ve kusuratı; o musibetlerin ihtar ettiğini, idrâk ettirmiştir. Zaten, insanların, mü’minlerin başına gelen belâ ve musibetlerin hikmeti budur.

Evet, o ecnebilerin, canavarlar gibi yaptıkları muamele ve zulümler, İslâm dünyasında, hürriyet ve istiklâl ve ittihâd-ı İslâm cereyanını da hızlandırmıştır. Nihayet, müstakil İslâm devletlerinin teşkilini intaç etmiştir. İnşaallahü Teâlâ,cemâhir-i müttefika-i İslâmiye de meydana gelecek ve İslâmiyet, dünyaya hâkim vehükümran olacaktır. Rahmet-i İlâhîden kuvvetle ümit ve niyaz ediyoruz.

İşte, Risale-i Nur müellifi Bediüzzaman Said Nursî, öyle bir mücahid-i İslâmdır ki, ve telifâtı Risale-i Nur, öyle uyandırıcı ve öyle halâskâr ve öyle fevkalade vecihangir bir eserdir ki, din aleyhindeki bütün o komitelerin bellerini kırmış,mezkûr, muzır ve habis faaliyetlerini akamete dûçar ve dinsizlik esaslarının temel taşlarını, param parça etmiş ve köküyle kesmiştir ve İslâmî ve imânî fütûhâtı, perde altında, kalbden kalbe inkişaf ettirmiş ve Kur’ân-ı Azimüşşânın hâkimiyet-i mutlakasına zemin ihzar etmiştir.

Evet, Risale-i Nur, o tahribatı Kur’ân’ın elmas hakikatleriyle ve Kur’ân-ı Kerimdeki en kısa ve en müstakim bir tarikle tamir ve o yaraları, Kur’ân-ı Hakîmineczahâne-i kübrasındaki edviyelerle tedavi ediyor ve edecektir.

Cenâb-ı Hak: Hakkın tâ kendisi olan şeref ve yücelik sahibi Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)Kur’ân-ı Azimüşşân: şânı yüce Kur’ân (bk. a-ẓ-m)
Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)akamet: neticesizlik
cemâhir-i müttefika-i İslâmiye: birleşik İslam cumhuriyetleri, devletleri (bk. s-l-m)cereyan: akım, hareket
cihangir: meşhur, dünyayı zaptedencihanpesend: dünyaya meydan okuyan, hükümlerini dünyaya kabul ettiren
cihanşümul: dünya çapında, evrenseldûçar: yakalanmış, düşmüş
ebedî: sonu olmayan, sonsuz (bk. e-b-d)ecnebi: yabancı
eczahâne-i kübra: en büyük eczane (bk. c-z-e; k-b-r)edviye: devâlar, ilaçlar
fevkalade: olağanüstüfütûhât: fetihler, zaferler
gaflet: umursamazlık, duyarsızlık; âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranma hali (bk. ğ-f-l)habis: kötü
hakikat: gerçek, esas (bk. ḥ-ḳ-ḳ)hakikî: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
halâs: kurtuluş (bk. ḫ-l-ṣ)halâskâr: kurtarıcı (bk. ḫ-l-ṣ)
hikmet: sır, bilinmeyen nokta (bk. ḥ-k-m)hâiz: sahip
hâkim: hükmeden, galip (bk. ḥ-k-m)hâkimiyet-i mutlaka: sınırsız ve tam bir egemenlik (bk. ḥ-k-m; ṭ-l-ḳ)
hükümran: hükmü geçen, hükmeden (bk. ḥ-k-m)idrâk: anlama, kavrama
ihlâs-ı tâm: tam bir ihlâs, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme (bk. ḫ-l-ṣ)ihtar: hatırlatma, uyarma
ihzar: hazırlama (bk. ẓ-h-r)ilticâ: sığınma
imdad: yardımimânî: iman ile ilgili (bk. e-m-n)
inkişaf: açılma, yayılma (bk. k-ş-f)intaç: netice verme, doğurma
istihdam: çalıştırma, kullanmaistiklâl: bağımsızlık
ittihâd-ı İslâm: İslâm birliği (bk. s-l-m)kusurat: kusurlar
mahiyet: esas, nitelik, özellikmededres: imdada yetişen
mezkûr: adı geçenmuamele: davranış
musibet: belâ, sıkıntı, felâketmuzır: zararlı
mücahid-i İslâm: İslâm mücahidi, din için çaba harcayan (bk. c-h-d; s-l-m)müellif: yazar
müstakil: bağımsız, başlı başınamüstakim: dosdoğru olan
niyaz: duâ, istekrahmet-i İlâhî: Allah’ın rahmeti, şefkat ve merhameti (bk. r-ḥ-m; e-l-h)
tahribat: tahripler, yıkıp bozmalartahrik: harekete geçirme
tarik: yol (bk. ṭ-r-ḳ)telifât: yazılmış kitaplar, eserler
teşkil: meydana gelme, oluşmazemin: yer, dünya
âhiret: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r)İnşaallahü Teâlâ: yüce Allah’ın izniyle
şifâresan: şifa veren

<tbody>
</tbody>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Konferans - Sayfa 1039

Hem, mâsum Müslümanların kanlarını sömüren ve servetleri, tahaccür etmiş millet kanı olan, parazit, tufeylî ve aç gözlü canavar ve barbar emperyalistleri,müstemlekecileri ve onların içimizdeki, sadece şahsî menfaat zebûnu, zâlim,hunhar, haris ve müstebid uşaklarını, hâk ile yeksân edip izmihlâl ve inhidâm-ı mutlakla mağlup eden ve edecek yegâne çarenin, Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın bu asırda bir mu’cize-i mânevisi olan Risale-i Nur eserleri olduğunda, basiretli İslâm mücahitleri ve âlimleri, icraat ve müşâhedâta müstenid, yakînî bir kanaat-ı kat’iyeile müttefiktirler.

Evet, tarih-i beşer, Risale-i Nur gibi bir eser göstermiyor. Demek anlaşılıyor ki: Risale-i Nur, Kur’ân’ın emsâlsiz bir tefsiridir.

Evet, Bediüzzaman Said Nursî’ye, yalnız âlem-i İslâm değil, Hıristiyan dünyası damedyun ve minnettardır ki, dinsizliğe karşı umumî cihadında mazhar olduğumuvaffakiyet ve galibiyetten dolayı Roma’daki Papa dahi, kendisine resmen tebrik ve teşekkürnâme yazmıştır.

Şimdi Risale-i Nur Külliyatından, imân, Kur’ân ve Hazret-i Peygamber (Aleyhissalâtü Vesselâm) Efendimiz hakkında olan eserlerden bazı kısımları aynen okuyacağım. Siz bu eserleri elde edip tamamını okursunuz. Okurken, belki izahedilmesini isteyen kardeşlerimiz olacaktır. Fakat, bu hususta arzedeyim ki, üstadımız Bediüzzaman, bir Nur talebesine Risale-i Nur’dan bazan okuyuvermeklûtfunu bahşederken izah etmiyor, diyor ki: “Risale-i Nur, imanî meseleleri lüzumu derecesinde izah etmiş. Risale-i Nur’un hocası, Risale-i Nur’dur. Risale-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidadı nisbetinde kendi kendine istifade eder. Aklınız herbir meseleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdanınız hissesini alır. Ne kadar istifade etseniz, büyük bir kazançtır.”

Okunan Türkçe veya Arapça bir risalenin izahı, başka bir risalede varsa, onu getirip okuyor. Risale-i Nur’daki gayet ince nükteleri derk eden basiretli âlimler de der ki: Bir âlimin yüksek bir ilmi olabilir, fakat Risale-i Nur’u cemaate okurkentafsilâta girişip eski mâlûmatlarıyla açıklarsa, bu izahatı, Risale-i Nur’un beyanettiği, asrımızın fehmine uygun ve ihtiyacına tam cevap veren hakikatların



Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)
basiretli: ileri görüşlü, sezişi kuvvetli (bk. b-ṣ-r)beyan: açıklama (bk. b-y-n)
cemaat: topluluk (bk. c-m-a)cihad: mücadele, din uğrunda çaba harcama (bk. c-h-d)
derk etmek: anlamak, algılamakemperyalist: sömürgeci
emsâlsiz: benzersiz, eşsiz (bk. m-s̱-l)fehm: anlayış
galibiyet: üstünlükhakikat: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
haris: aç gözlü, çok hırslıhunhar: kan döken, zalim
hâk ile yeksân: yerle bir etme (bk. ḥ-ḳ-ḳ)inhidâm-ı mutlak: tam bir çöküş (bk. ṭ-l-ḳ)
istidad: kabiliyet, yetenek (bk. a-d-d)istifâde: faydalanma, yararlanma
izah: açıklamaizahat: açıklamalar
izmihlâl: yıkılma, çökmekanaat-ı kat’iye: kesin kanaat, inanma
lûtf: iyilik, bağış (bk. l-ṭ-f)mazhar: erişme, sahip olma (bk. ẓ-h-r)
medyun: borçlumuvaffakiyet: başarı
mu’cize-i mânevi: mânevî mu’cize (bk. a-c-z; a-n-y)mâlûmat: bilgiler (bk. a-l-m)
müstebid: zorba, diktatörmüstemlekeci: sömürgeci
müstenid: dayanan (bk. s-n-d)müttefik: ittifak etmiş, birleşmiş
müşâhedât: gözlemler (bk. ş-h-d)nisbet: oran, ölçü (bk. n-s-b)
nükte: ince ve derin mânâtafsilât: ayrıntılar
tahaccür: taşlaşmatarih-i beşer: insanlık tarihi
tefsir: Kur’ân’ın mânâ bakımından izahı, yorumu (bk. f-ṣ-r)teşekkürnâme: teşekkür belgesi (bk. ş-k-r)
tufeylî: asalak, başkalarının sırtından geçinenumumî: genel
yakînî: kesin, şüphesiz (bk. y-ḳ-n)yegâne: tek, eşsiz
zebûn: düşkün, tutkunâlem-i İslâm: İslâm dünyası (bk. a-l-m; s-l-m)

<tbody>
</tbody>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Konferans - Sayfa 1040

anlaşılmasında ve tesiratında ve Risale-i Nur’un mahiyetinin derkine bir perde olabilir. Bunun için, bazı lûgatların mânâlarını söyleyerek aynen okumak dahamüessir ve daha efdaldir.

İstanbul Üniversitesindeki kardeşlerimiz de böyle okuyorlar. Biz de hulâsatenderiz ki: Risale-i Nur, gayet fasîh ve vecîzdir. Sözün kıymeti, îcazındadır, kısalığındadır. Bir mesele-i imâniye ve Kur’âniye, umuma ders verilirken, mücmelolarak tedrisinde, daha fazla istifaza ve istifade vardır.

Ey Üstadımız Efendimiz,

Umum kadirşinas insanlar Risale-i Nur’u ve sizi ebediyen tebcil ve tekrimedeceklerdir. Tahkikî imân dersleriyle imânımızı kurtaran cihanbahâ ve cihandeğerbir kıymette olan Risale-i Nur’u, bütün ruhu canımızla, bütün mevcudiyetimizle seviyor ve tekrim ediyoruz. Bu aşk ve bu muhabbet, bu tâzim ve bu hürmet, nesilden nesile, asırdan asıra, devirden devire intikal edecektir.

Evet, Risale-i Nur’daki hakaik-i Kur’âniye öyle bir kuvvettir ki, bu kudretkarşısında, küfr-ü mutlakın ve dinsizliğin temelleri târümâr olacak, inhidamçukurlarına yuvarlanarak geberecektir. Bâki kalanlar, imân ve Kur’ân nuruyla felâhve necat bulacaklardır.

Evet, dağları, taşları, pamuk gibi dağıtacak, demir ve granitleri yağ gibi eritecek derecede olan bu kuvvet-i Kur’âniye dünyayı Nur ve saadete gark edecek. Bu Nur-u Kur’ân, imânların kurtuluşunda, dünyaya hâkim ve hükümran olacaktır.

وَاٰخِرُ دَعْوٰيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ ِللهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
blank.gif
1



[NOT]Dipnot-1 “Onların duaları ise şu sözlerle sona erer: ‘Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.” Yûnus Sûresi, 10:10.
[/NOT]


bâki: arta kalan, geriye kalan (bk. b-ḳ-y)cihanbahâ: dünyalar kıymetinde
cihandeğer: dünyalara değerderk: anlama, algılama
ebediyen: sonsuza kadar (bk. e-b-d)efdal: faziletli, üstün (bk. f-ḍ-l)
fasih: güzel, açık ve düzgün (bk. f-s-ḥ)felâh: selâmet, kurtuluş
gark: boğmahakaik-i Kur’âniye: Kur’ân’ın hakikatleri, gerçekleri (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
hulâsaten: özetle, sonuç olarakhâkim: hükmeden, galip (bk. ḥ-k-m)
hükümran: hükmü geçen, hükmeden (bk. ḥ-k-m)hürmet: saygı (bk. ḥ-r-m)
inhidam: yıkılma, harab olmaintikal: geçme, ulaşma
istifade: faydalanma, yararlanmaistifaza: feyizlenme (bk. f-y-ḍ)
kadirşinas: kıymet bilir (bk. ḳ-d-r)kudret: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r)
kuvvet-i Kur’âniye: Kur’ân’ın kuvvetiküfr-ü mutlak: tam bir küfür, inkâr ve inançsızlık (bk. k-f-r; ṭ-l-ḳ)
lûgat: kelime, sözcükmahiyet: asıl, esas, nitelik
mesele-i imâniye ve Kur’âniye: imanla ve Kur’ân’la ilgili mesele (bk. m-s̱-l; e-m-n)mevcudiyet: varlık (bk. v-c-d)
muhabbet: sevgi (bk. ḥ-b-b)mücmel: kısa, özet (bk. c-m-l)
müessir: tesirli, etkilinecat: kurtuluş (bk. n-c-v)
nur-u Kur’ân: Kur’ân’ın nuru (bk. n-v-r)ruh u can: ruh ve can (bk. r-v-ḥ)
saadet: mutluluktahkikî: araştırmaya dayanan (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
tebcil: yüceltme, saygı göstermetedris: öğretme, ders verme
tekrim: saygı gösterme (bk. k-r-m)tesirat: tesirler, etkiler
târümar: dağınık, perişantâzim: büyüklüğünü dile getirme (bk. a-ẓ-m)
umum: herkes, genelvecîz: kısa ve öz (bk. v-c-z)
îcaz: veciz söz, az sözle çok mânâlar ifade etme (bk. v-c-z)

<tbody>
</tbody>
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Konferans - Sayfa 1041

besmele.jpg


يَا اَللهُ يَا رَحْمٰنُ يَا رَحِيمُ يَا فَرْدُ يَا حَىُّ

يَا قَيُّومُ يَا حَكَمُ يَا عَدْلُ يَا قُدُّوسُ


İsm-i Âzamın hakkına ve Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın hürmetine ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın şerefine, bu mecmuayı bastıranları ve mübarek yardımcılarını Cennetü’l-Firdevste saadet-i ebediyeye mazhar eyle. Âmin. Ve hizmet-i imaniye ve Kur’âniyede daima muvaffak eyle. Âmin. Ve defter-i hasenatlarına, Sözler mecmuasının herbir harfine mukabil, bin hasene yazdır.Âmin. Ve nurların neşrinde sebat ve devam ve ihlâs ihsan eyle. Âmin.

Yâ Erhamerrâhimîn! Umum Risale-i Nur şakirtlerini iki cihanda mes’ut eyle.Âmin. İnsî ve cinnî şeytanların şerlerinden muhafaza eyle. Âmin. Ve bu âciz ve biçare Said’in kusuratını affeyle. Âmin.

Umum Nur şakirtleri namına
Said Nursî



Aleyhissalâtü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı unun üzerine olsun (bk. ṣ-l-v; s-l-m)Cennetü’l-Firdevs: Firdevs Cenneti; Cennetin en yüksek yeri
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan Kur’ân (bk. a-c-z; b-y-n)Resul-i Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.) (bk. r-s-l; k-r-m)
biçare: çaresizcihan: dünya
cinnî: cinlere aitdefter-i hasenat: sevaplar ve iyiliklerin kaydedildiği defter (bk. ḥ-s-n)
hasene: sevap, iyilik (bk. ḥ-s-n)hizmet-i imaniye ve Kur’âniye: iman ve Kur’ân hizmeti (bk. e-m-n)
ihlâs: samimiyet, ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme (bk. ḫ-l-ṣ)ihsan: bağış, iyilik (bk. ḥ-s-n)
insî: insanlara aitkusurat: kusurlar
mazhar: erişen, nâil olan (bk. ẓ-h-r)mecmua: kitap (bk. c-m-a)
mes’ut: mutlumuhafaza: koruma (bk. ḥ-f-ẓ)
mukabil: karşılıkmuvaffak: başarılı
mübarek: hayırlı, uğurlu (bk. b-r-k)nam: ad
neşr: yaymasaadet-i ebediye: sonu olmayan, sonsuz mutluluk (bk. e-b-d)
sebat: kararlılıkumum: bütün
yâ Erhamerrâhimîn: ey merhametlilerin en merhametlisi olan Allah (bk. r-ḥ-m)âciz: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z)
âmin: Allahım kabul eyle! (bk. e-m-n)İsm-i Âzam: Cenâb-ı Hakkın binbir isminden en büyük ve mânâca diğer isimleri kuşatmış olanı (bk. s-m-v; a-ẓ-m)
şakirt: talebeşer: kötülük

<tbody>
</tbody>
 
Üst