Keloğlan Dev Fare

Bir varmış, bir yokmuş. Bir dev fare varmış. Aha manda kadarmış.


Fare, fare, dev fare, nasıl geldin bu hale?
Ne yedin de böyle oldun, bir göründün, bir kayboldun.

" Dağda, bayırda gezerim, ne bulursam onu yerim.
Kedilerin düşmanıyım, yakalarsam kedi de yerim. "


Aman fare, yaman fare, başı büyük, kocaman fare.
Sakın kasabaya gitmeyesin, insanları üzmeyesin.


" Aman insan, yaman insan, başı küçük, kösemen insan.
Kasabaya gidiyorum, insanları üzüyorum. "


Dev fare arkasında yüzlerce normal fare olduğu halde kasabaya giriş yapmış. Şarkılar söyleyerek sokaklarda gezmişler. Ortalıkta ne bir insan, ne bir kedi görünmüyormuş. Dev fare ve arkadaşları, bu kasabada günlerce kalmışlar. Kilerlerde, ambarlarda ne varsa yiyip bitirmişler.


Bir gün kasaba dışındaki yolda nöbet bekleyen fareler, ilerden gelen kel kafalı bir genci görmüşler. Durumu dev fareye bildirmişler.


Dev fare: " Sakın bu Keloğlan olmasın? Adını çok duydum ama kendisini hiç görmedim. Gidin sorun bakalım kimmiş, neyin nesiymiş? Eğer bu Keloğlan ise, yandığımızın resmidir. Bizi bir dakika bu kasabada tutmaz, bilmiş olasınız. "


Bunun üzerine oradaki farelerden biri: " Aman efendim, siz neler söylüyorsunuz? Gelen Keloğlan olsa ne olacak? Bize ne yapabilir ki? İzin verin onu geldiği yere kadar kovalayalım. "


Dev fare: " Kimi kovalıyorsun? Keloğlan senden, benden kaçar mı sanıyorsun? O korkmaz, korkutur. Yenilmez, yener, ezilmez, ezer. Kaybettiği görülmemiştir. "


Farelerden biri gitmiş ve az sonra geri dönmüş. Gelen genç Keloğlan'mış. Dev fare Keloğlan'ın karşısına çıkmış. Onu saygıyla selamlamış. Hoş geldiniz, demiş.


Dev fareyi görünce Keloğlan'ın aklı başından gitmiş. Çok korkmuş, bir ağacın arkasına saklanmış:


" Uy anam, o neydi öyle? Kocaman, öküz kadar! Etraf fare dolu. Bu onların babası olsa gerek. Öküz faresi mi desem, fare öküzü mü desem? Beni yakalarsa yer bu ya. Yandım ki hem ne yandım. " diye söylenirken, dev farenin sesini duymuş:


" Keloğlan Bey, saygıdeğer Keloğlan Bey, nasılsınız, iyi misiniz? "


Bunun üzerine Keloğlan önce saklandığı ağacın arkasından başını çıkarmış, durum vaziyetini kontrol etmiş, ortamın müsait olduğunu görünce ortaya çıkmış. Bakmış dev fare karşısında el pençe, divan duruyor:


" Seni gidi minik, beni niye korkuttun bakayım? Gel buraya kulaklarını çekeyim. "


" Aman efendim, ben kim, sizi korkutmak kim? Asıl ben sizden çok korkuyorum. "


" Yapma ya..! Minik, benden niye korkuyorsun çabuk söyle bakalım? "


" Sizi tanımayan, Keloğlan adını bilmeyen yoktur. Ben dağdan geldim. Oralarda herkes sizin başınızdan geçen olayları anlatıyor. İnanın sizin hikayelerinizi dinleyerek büyüdüm. "


" Büyümüşsün ama fazla büyümüşsün. Bundan sonra benim hikayelerimi az dinle. "


" Hani siz iyisiniz ama rakipleriniz kötüdür. Ben sizin tarafınızdan olmak istiyorum. Bugün burada olanları duyanlar beni kötü bilmesinler. Kasabalıların biraz yiyeceğini yediydik. Şu iki çuval altın zararı karşılar. Ben bu altınları dağda sebze, meyve satarak kazandım. Ayrıca kasabalılardan özür diliyorum. Şimdi dağlara dönüyorum ve bir daha dağdan inmem. "


" Yolun açık olsun, güle güle git. Kimse seni kötü bilmez, merak etme. "


Daha sonra dev fare ve öbür fareler şarkılar söyleyerek kasabayı terk etmişler. Altınlar kasabalının zararını karşılamış. Kasabalılar, Keloğlan için, eğlenceler düzenlemişler, ziyafetler vermişler. Böylece Keloğlan kasabalıları farelerden kurtarmış olmuş.


SON




Serdar Yıldırım
 
Üst