Kelime Analizi 194: Garra

kenz-i mahfi

Sorumlu
GARRÂ (Arapça) (غراء)

Kelime manası olarak "parlak, beyaz, güzel, şaşaalı, Medine-i Münevvere'nin bir ismi" manalarına gelmektedir.

Kelimenin kökeni Arapça "ğurra" kelimesidir. Bu kelimenin çoğulu "Ğurar" kelimesidir. Bir şeyin en iyi, en güzen, en makbul kısmı, ilgi çekici bölüm gibi manalara gelmektedir.


Bir kimsenin, bir şehrin veya herhangi bir şeyin isimlerinin çokluğu, o isimlerin sahibinin şerefine delalet etmektedir. Medine şehrinin de doksandan fazla ismi bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz'in (ASM) hicretinden önce Medine'nin ismi Yesrib idi fakat Peygamberimiz Hazreti Muhammed (ASM) bu ismi beğenmediğinden değiştirmiştir.

"Ğarrâ kelimesi “el-ağarr” kelimesinin müennesidir.

"Ğarrâ" kelimesi "alnı işaretli, nurlu, aydınlık" manalarına gelmektedir.

Bu kelimeden türetilen "ğurra" kelimesi bir şeyin hayırlısı demektir. İnsanın yüzündeki aydınlığa da "ğurra" denilmiştir.

"Ağarr" kelimesi "bir şeyin beyazı" demektir. Aynı zamanda yüzünün az bir kısmı hariç tümünü sakal kaplamış kimseye de denir. Yine bu kelime cömert ve şerefli kişi ve çok sıcak gün manasına gelir.

"Ğarâ" kelimesi "hoş kokulu, güzel bitki, kabilesi için şeref ve itibar gören hanımefendi" demektir. Medinenin böyle isimlendirilmesi ise, üzerindeki eserlerin şerefi, ikramlarının çokluğu, bütün beldeler içinde meşhur olması, nurunun parlaması, ışığının beyazlığı, kokusunun güzelliği, hurmalarının çokluğu, diğer beldelere göre üstün olması, halkının cömertliği, iyiliklerinin çokluğu ve makamının yüceliği, Kur'an-ı Kerim'de isminin zikredilmesi gibi hususlardır.

Bu kelimeden türetilen ve dilimizde çok kullandığımız "gurur" kelimesi de "aldatma, yanılma, gurur, kibir" gibi manalara gelmektedir.

Medine’nin eski ismi “Yesrib”dir. Yesrib kelimesi Ahzab Suresi’nin 13.ayetinde geçmektedir. Hicretten sonra Peygamberimiz (ASM) Yesrib isminin kullanılmasını mekruh görmüş ve bu beldeye “Tabe” veya “Taybe” denilmesini istemiştir. Medine’ye Yesrib denilmemesinin sebebi bu kelimenin “fesat” manasına gelen “serb” kelimesinden ya da “günahlardan hesaba çekme” manasına gelen “tesrib” kelimesinden geliyor olmasıdır. Peygamberimiz Hazreti Muhammed (ASM) güzel ismi sevdiğinden dolayı, kötü bir manayı ifade eden Yesrib ismini değiştirerek bu beldeye “Tabe” veya “Taybe” denilmesini emretmiştir.
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Risale-i Nur’da “Garrâ” kelimesi “Şeriat-ı garra”, “Kavaid-i Şeriat-ı Garra”, “Şeriat-ı Garra-i Muhammediye” veya “Şeriat-ı Garra-i Ahmediye” terkibi şeklinde toplam 13 defa zikredilmiştir.
Gazve-i Garra-i Ahzab terkibi 1 defa zikredilmiştir.
Turra-i garra terkibi 1 defa zikredilmiştir. Bunların toplamı ise 15 etmektedir.

Buna göre Risale-i Nur’da “garra” kelimesinin geçtiği bahisler şöyledir.
1. ...tabakat-ı mevcudat üstünde taklid kabul etmez bir turra-i garrası vardır. (Sözler, sayfa 294)
2.... Şeria-ı Garra-i Muhammediye (Aleyhissalatü Vesselam), Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan, “Melaike ve cânn ve ruhaniyattır” der. (Sözler, 508)
3.Evet Şeriat-ı Garra’da olan nur-u İlahî, hâssa-i mümtazıdır: İstiğna, istiklaliyet. (Sözler, sayfa 713)
4.Gazve-i Garra-i Ahzab’da, meşhur Yevmü’l-Hendek’te, Hazret-i Câbirü’l-Ensarî kasem ile ilân ediyor. (Mektubat, sayfa 114)
5.Evet hem ona iştiyak ve meyl ve muhabbet, onun Sünnet-i Seniyesine ve Şeriat-ı Garrasına ittiba’ iledir. (Mektubat, sayfa 131)
6.Kavaid-i Şeriat-ı Garra ve desatir-i Sünnet-i Seniye, tamam ve kemalini bulduktan sonra, yeni icadlarla o düsturları beğenmemek veyahut hâşâ ve kellâ, nâkıs görmek hissini veren bid’aları icad etmek, dalalettir, ateştir. (Lem’alar, sayfa 53)
7.Bir kısmı vacibdir, terkedilmez. O kısım, Şeriat-ı Garra’da tafsilatıyla beyan edilmiş. (Lem’alar, sayfa 53)
8.... Şeriat-ı Garra-yı Muhammediye (ASM) olan hatt-ı müstakimi bari bir parça da sen takib et ki başın felâh bulsun. (Barla Lahikası, sayfa 170)
9.... şeriat-ı garra üzerine müesses olan kanun-u esasî Azrail hükmüne geçti, onları öldürdü.
10. Şeriat-ı Garra, kelâm-ı ezelîden geldiğinden ebede gidecektir. (Tarihçe-i Hayatı, sayfa 58)
11.Ve rehberimiz Şeriat-ı Garra ve kılıncımız da berahin-i kâtıa ve maksadımız i’lâ-i Kelimetullahtır. (Tarihçe-i Hayatı, sayfa 58)
12.Amma cihad-ı haricîyi şeriat-ı garranın berahin-i kâtıasının elmas kılınçlarına havale edeceğiz. (Tarihçe-i Hayatı, sayfa 59)
13. Onüç asır evvel şeriat-ı garra teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâma büyük bir cinayettir. (Tarihçe-i Hayatı, sayfa 59)
14.Dediler: Şeriat-ı Garra’daki medeniyet nasıldır? (Tarihçe-i Hayatı, sayfa 132)
15.Şeriat-ı Garra-i Ahmediye Aleyhissalatü Vesselam’ın hakaikına, ruhuna nüfuz etmenin en kısa, en hatarsız, en zevkli tarîkı, Risaletü’n-Nur’a intisabladır. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sayfa 181)
 

kenz-i mahfi

Sorumlu
Mektubat sayfa 151'de şu bahis geçmektedir.

"Âiz İbn-i Amr'ın Gazve-i Huneyn'de yüzü yaralanmış. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselam, eliyle yüzündeki kanı silmiş. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın elinin temas ettiği yer, parlak bir nuraniyet vermiş ki, muhaddisler (كغرت الفرس) tabir etmişler Yani, doru atın alnındaki beyaz gibi, temas yeri öyle parlıyordu.


 
Üst