Kar ve soğuğun da yüzlerce hikmeti var

Muvahhid1

Well-known member
Kar, soğuk, ateş, yağmur gibi
nevilerin yüzer hikmetleri,
maslahatları içinde bazı dikkatsiz ve ihtiyatsızlar, su-i ihtiyarlarıyla kendileri hakkında şer yapsa...

Eğer denilse, “Bu dünyadaki musîbetler, çirkinlikler, şerler; ihatalı rahmete münâfîdir, bulandırıyor.”

El-Cevap: Risâle-i Kader gibi Nurun risâlelerinde bu dehşetli suale tam cevap verilmiş. Onlara havale ile, kısacık bir işareti şudur:

Herbir unsurun, her bir nevin, her bir mevcudun, külli ve cüz’î müteaddit vazifeleri ve o her bir vazifenin çok neticeleri ve meyveleri var. Ve ekseriyet-i mutlakası, maslahat ve güzel ve hayır ve rahmettirler. Ve az bir kısmı, kabiliyetsizlere ve yanlış mübaşeret edenlere veya ceza ve terbiyeye müstehak olanlara veya çok hayırları sünbül vermeye vesile olanlara rast gelir; zahirî, cüz’i bir şer, bir çirkinlik olur, bir merhametsizlik görünür. Eğer o cüz’î şer gelmemek için rahmet tarafından o unsur, o küllî mevcud o vazifesinden men edilse, o vakit bütün hayırlı, güzel sair neticeleri vücud bulmaz. Bir hayrın ademi şer ve bir güzelliğin bozulması çirkinlik olması itibariyle, o neticeler adedince şerler, çirkinlikler husul bulur. Demek, birtek şer gelmemek için yüzer şerler, merhametsizlikler irtikab edilir ki, bütün bütün hikmete, maslahata, rububiyetteki rahmete muhalif düşer.

Meselâ, kar, soğuk, ateş, yağmur gibi nevîlerin yüzer hikmetleri, maslahatları içinde bazı dikkatsiz ve ihtiyatsızlar, su-i ihtiyarlarıyla kendileri hakkında şer yapsa, meselâ elini ateşe soksa, “Ateşin hilkatinde rahmet yoktur” dese, ateşin had ve hesaba gelmeyen hayırlı, maslahatlı, merhametli faydaları onu tekzib edip ağzına vurur.

Hem, insanın hodgâm hevesâtı ve süflî ve akıbeti görmeyen hissiyatı, kâinatta cereyan eden rahmaniyet ve hakimiyet ve rububiyet kanunlarına mikyas ve mehenk ve mizan olamaz. Kendi âyinesinin rengine göre görür. Merhametsiz siyah bir kalb, kâinatı ağlar, çirkin, zulüm ve zulümat suretinde görür. Fakat, imân gözüyle baksa, yetmiş güzel hulleler giymiş bir Cennet hurisi gibi, rahmetler ve hayırlar ve hikmetlerden dikilmiş yetmiş binler güzel libasları birbiri üstüne giymiş, daima güler, rahmetle tebessüm eder bir insan-ı ekber ve ondaki insan nevini bir kâinat-ı suğra ve her bir insanı bir âlem-i asgar müşahede eder. Bütün ruh u canıyla, “Elhamdülillahi Rabbi’l-âlemin. Er-Rahmani’r-Rahîm. Mâliki yevmi’d-dîn” der.

Şuâlar

LÛGATÇE:

münâfî: Ters, zıt.
maslahat: Fayda.
su-i ihtiyar: İradesini kötüye kullanma.
ziya: Işık.
mütemasil: Birbirine benzer.
mehenk: Ölçü, ayar, tartı.
kâinat-ı suğra: Küçük kâinat.
 
Üst