insan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi

alaim-ussema

Well-known member
"Tegayyür, inkılab ve felâketlere maruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir. Bu kuvvetlerin birincisi: Menfaatleri celb ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye. İkincisi: Zararlı şeyleri def' için kuvve-i sebuiye-i gazabiye. Üçüncüsü: Nef' ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden temyiz için kuvve-i akliye-i melekiyedir"
İşarat-ül İ'caz ( 23 )
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Menfaatleri celb ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye.

"Kuvve-i şeheviye ve gadabiye ise, şeytanın desiselerine hem kabile, hem nâkile iki cihaz hükmündedir."

Şehvet ve öfke kuvveti, insanın fıtratında şeytanı dinleme ve ona itaat etme kabiliyetinde iki ana duygudur . Hatta şeytanın insan üzerinde hakimiyet kurması bu iki duygu ile olmaktadır. Ruh, kalp, vicdan, sırlar gibi diğer hissiyatlar ise, fıtrat olarak daha çok hayra meyilli ve hayra kabiliyetlidir. Bu gibi hissiyatlar insanın kendi suistimali ile tefessüh ederse, ancak şeytanın bendesi olur. Ama şehvet ve öfke fıtri olarak şerre kabil yaratılmıştır. Bu yüzden şeytan, ekseri insanları, bu iki hissiyatı işletmekle yoldan çıkarıyor.

Hem kabile, hem nakile olması ise, şerri almaya da, vermeye de müsait olmasına kinayedir. Şehvet ve öfke kuvveti, şeytana uyacağı gibi, yani kabile olduğu gibi, şeytana ilham kaynağı ve ona yardım edecek iki kuvvedir. Yani şeytana nakile de olur.

Bu iki kuvve terbiye ve tehzip edilirse, sahibini alay-ı illiyine çıkarır. Yok, şeytana bende olur, onun idaresine verilirse, insanı esfel-i safiline atar. Yani hayra ve şerre kabil iki kuvvedir. Hatta bu iki kuvve, insanlığın hayır ve şer binasının temeli gibidir. Bütün hayırlar ve şerler bu iki kuvve üzerine bina oluyor.

Üstat, bu kuvveleri şöyle tasvir ediyor:
"Tagayyür, inkılâp ve felâketlere mâruz ve muhtaç şu insan bedeninde iskân edilen ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir. Bu kuvvetlerin, Birincisi, menfaatleri celp ve cezb için kuvve-i şeheviye-i behimiye, İkincisi, zararlı şeyleri def için kuvve-i sebuiye-i gadabiye, Üçüncüsü, nef' ve zararı, iyi ve kötüyü birbirinden temyiz için kuvve-i akliye-i melekiyedir. Lâkin, insandaki bu kuvvetlere şeriatça bir had ve bir nihayet tayin edilmişse de, fıtraten tayin edilmemiş olduğundan, bu kuvvetlerin herbirisi, tefrit, vasat, ifrat namıyla üç mertebeye ayrılırlar. Meselâ, kuvve-i şeheviyenin tefrit mertebesi humuddur ki, ne helâle ve ne de harama şehveti, iştihası yoktur. İfrat mertebesi fücurdur ki, namusları ve ırzları pâyimal etmek iştihasında olur. Vasat mertebesi ise iffettir ki, helâline şehveti var, harama yoktur."

"İhtar: Kuvve-i şeheviyenin yemek, içmek, uyumak ve konuşmak gibi füruatında da bu üç mertebe mevcuttur."

"Ve keza, kuvve-i gadabiyenin tefrit mertebesi, cebanettir ki korkulmayan şeylerden bile korkar. İfrat mertebesi tehevvürdür ki, ne maddî ve ne mânevî hiçbir şeyden korkmaz. Bütün istibdadlar, tahakkümler, zulümler bu mertebenin mahsulüdür. Vasat mertebesi ise şecaattir ki, hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşru olmayan şeylere karışmaz."

"İhtar: Bu kuvve-i gadabiyenin füruatında da şu üç mertebenin yeri vardır."

"Ve keza, kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabâvettir ki, hiçbir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki, hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya malik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki, hakkı hak bilir, imtisal eder; bâtılı bâtıl bilir, içtinap eder. وَمَنْ يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ اُوتِىَ خَيْرًا كَثِيرًا

" İhtar: Bu kuvvetin şu üç mertebeye inkısamı gibi, füruatı da o üç mertebeyi hâvidir. Meselâ, halk-ı ef'al meselesinde Cebr mezhebi ifrattır ki, bütün bütün insanı mahrum eder. İtizal mezhebi de tefrittir ki, tesiri insana verir. Ehl-i Sünnet mezhebi vasattır. Çünkü bu mezhep, beyne-beynedir ki, o fiillerin bidayetini irade-i cüz'iyeye, nihayetini irade-i külliyeye veriyor."

"Ve keza, itikadda da tatil ifrattır, teşbih tefrittir, tevhid vasattır."(1)
(1) bk. İşaratü'l-İ'caz, Fatiha Suresi
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Kuvve-i Akliye
Akıl, düşünme ve tefekkür hassası olan bir kuvve-i kudsiyyedir ve mahiyetinin anlaşılması mümkün olmayan ilahî bir sırdır. Akıl, hayrı ve şerri birbirinden ayıran, insanı doğru yola sevk eden ilahî bir nurdur. Eserden müessire intikale vesile olan bir idrak aletidir. Zira akıl, insanı göz ile görünen eserden, görünmeyen ve müessir-i hakiki olan Cenab-ı Hakka götürür.
Allah’ın insanlara ihsan ettiği nimetlerin en büyüğü ve en hayırlısı akıldır. Akıl öyle bir nimettir ki, din de, dünya da onunla anlaşılır ve onunla kazanılır. Bütün eşyanın mahiyet ve hakikati onunla idrak olunur ve inkişaf eder.
Akıl, Cenab-ı Hakkın varlığını ve birliğini idrak ettiğinden dolayı, onun değerine paha biçilmez. Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) “Cenab-ı Hak akıldan daha büyük bir nimet yaratmamıştır.” buyurmakla bu nimetin üstün kıymetini ortaya koymuştur. Akıl, kâinatta Cenab-ı Hakkın sonsuz azamet ve kudretini, rahmet ve inayetini, lütuf ve keremini müşahede eder ve insan için bir saadet anahtarı olur.
İlim ile akıl, ruh ve ceset gibidir. Bazı tefsirlerde vardır ki, kâmil iman, akl-ı kâmile bina edilmiştir. Akıl, ancak ilim ve irfan ile tekâmül ederse kemale erer.
İlimsiz akıl her zaman sırat-ı müstakimde yürüyemez, ufku her şeyi kuşatamaz. Çoğu zaman hayırdan ziyade şerre alet olur. Çünkü akıl mahlûktur ve sınırlıdır. İlim ise Allah’ın sıfatıdır ve sonsuzdur. Bundan dolayıdır ki, insanları irşat için, kitaplar; peygamberler ve mürşitler gönderilmiştir. Kuvve-i akliyenin de üç mertebesi vardır.
.... kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabavettir ki, hiç bir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki; hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya mâlik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki; hakkı hak bilir imtisal eder, bâtılı bâtıl bilir içtinab eder.”
Evet fâsık olan kimsenin kuvve-i akliye ve fikriyesi itidali kaybedip safsatalara düşerse, itikadata ait rabıtaları kesmekle, hayat-ı ebediyesini yırtar atar.”
İlim ve medeniyet sahasındaki terakkiler, akılla gerçekleşririldiği gibi, manevîyat sahasındaki terakki de yine akıl sayesinde meydana gelmiştir.
 

alaim-ussema

Well-known member
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm
Kuvve-i akliyenin fesad ve zulmeti hükmündeki ifrat ve tefriti olan gabavet ve cerbezeden müberra olarak, hadd-i vasat ve medar-ı istikamet olan hikmet noktasında kuvve-i akliyesi daima hareket ettiği gibi; kuvve-i gazabiyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan korkaklık ve tehevvürden münezzeh olarak, kuvve-i gazabiyenin medar-ı istikameti ve hadd-i vasatı olan şecaat-ı kudsiye ile kuvve-i gazabiyesi hareket etmekle beraber; kuvve-i şeheviyenin fesadı ve ifrat ve tefriti olan humud ve fücurdan musaffa olarak, o kuvvenin medar-ı istikameti olan iffette, kuvve-i şeheviyesi daima iffeti, a'zamî masumiyet derecesinde rehber ittihaz etmiştir.

Lem'alar
 
Üst