İman, yalnız icmalî ve taklidî bir tasdike münhasır değil. ..

Ahmet.1

Well-known member
İman, yalnız icmalî ve taklidî bir tasdike münhasır değil. Bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki âyinede görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi; imanın o derece kesretli hakikatları var ki, binbir esma-i İlahiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatlarıyla alâkadar çok hakikatları var ki: "Bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir" diye ehl-i hakikat ittifak etmişler.

Evet iman-ı taklidî, çabuk şübhelere mağlub olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan iman-ı tahkikîde pek çok meratib var. O meratiblerden ilmelyakîn mertebesi, çok bürhanlarının kuvvetleriyle binler şübhelere karşı dayanır. Halbuki taklidî iman bir şübheye karşı bazan mağlub olur.

Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de aynelyakîn derecesidir ki, pek çok mertebeleri var. Belki esma-i İlahiye adedince tezahür dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur'an gibi okuyabilecek derecesine gelir. Hem bir mertebesi de hakkalyakîndir. Onun da çok mertebeleri var. Böyle imanlı zâtlara şübehat orduları hücum da etse, bir halt edemez.

Ve ülema-i İlm-i Kelâm'ın binler cild kitabları, akla ve mantığa istinaden te'lif edilip, yalnız o marifet-i imaniyenin bürhanlı ve aklî bir yolunu göstermişler. Ve ehl-i hakikatın yüzer kitabları keşfe, zevke istinaden o marifet-i imaniyeyi daha başka bir cihette izhar etmişler. Fakat Kur'anın mu'cizekâr cadde-i kübrası, gösterdiği hakaik-i imaniye ve marifet-i kudsiye; o ülema ve evliyanın pek çok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir.

İşte Risale-i Nur bu câmi' ve küllî ve yüksek marifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur'an aleyhine ve İslâmiyet ve insaniyet zararına ve adem âlemleri hesabına tahribatçı küllî cereyanlara karşı Kur'an ve iman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidata ihtiyacı vardır ki, o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur'an nuruyla vesile olsun. Hadîs-i Şerif'te vardır ki: "Bir adam seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır." "Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlı olur." Hattâ Nakşîlerin hafî zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevi tefekküre yetişmek içindir. Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua ediyoruz.


Said Nursi
 

Ahmet.1

Well-known member
İman, yalnız icmalî ve taklidî bir tasdike münhasır değil. Bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki âyinede görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi; imanın o derece kesretli hakikatları var ki, binbir esma-i İlahiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatlarıyla alâkadar çok hakikatları var ki: "Bütün ilimlerin ve marifetlerin ve kemalât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve bürhanlı marifet-i kudsiyedir" diye ehl-i hakikat ittifak etmişler.

Evet iman-ı taklidî, çabuk şübhelere mağlub olur. Ondan çok kuvvetli ve çok geniş olan iman-ı tahkikîde pek çok meratib var. O meratiblerden ilmelyakîn mertebesi, çok bürhanlarının kuvvetleriyle binler şübhelere karşı dayanır. Halbuki taklidî iman bir şübheye karşı bazan mağlub olur.

Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de aynelyakîn derecesidir ki, pek çok mertebeleri var. Belki esma-i İlahiye adedince tezahür dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur'an gibi okuyabilecek derecesine gelir. Hem bir mertebesi de hakkalyakîndir. Onun da çok mertebeleri var. Böyle imanlı zâtlara şübehat orduları hücum da etse, bir halt edemez.

Ve ülema-i İlm-i Kelâm'ın binler cild kitabları, akla ve mantığa istinaden te'lif edilip, yalnız o marifet-i imaniyenin bürhanlı ve aklî bir yolunu göstermişler. Ve ehl-i hakikatın yüzer kitabları keşfe, zevke istinaden o marifet-i imaniyeyi daha başka bir cihette izhar etmişler. Fakat Kur'anın mu'cizekâr cadde-i kübrası, gösterdiği hakaik-i imaniye ve marifet-i kudsiye; o ülema ve evliyanın pek çok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir.

İşte Risale-i Nur bu câmi' ve küllî ve yüksek marifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur'an aleyhine ve İslâmiyet ve insaniyet zararına ve adem âlemleri hesabına tahribatçı küllî cereyanlara karşı Kur'an ve iman namına mukabele ediyor, müdafaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidata ihtiyacı vardır ki, o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur'an nuruyla vesile olsun. Hadîs-i Şerif'te vardır ki: "Bir adam seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır." "Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlı olur." Hattâ Nakşîlerin hafî zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevi tefekküre yetişmek içindir. Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua ediyoruz.


Said Nursi

İcmalî: Kısaca, inceliklere girmeden, kabaca, özet halinde.
Taklidî: Taklide dayalı, delil ve belge istemeden kabul edilen.
Münhasır: Mahsus, sınırlı.
İnkişaf: Açılma, meydana çıkma, gelişme, ilerleme.
Kesret: Çokluk, bolluk.
Esma-i İlahiye: Allah'a (cc) ait isimler.
Sair: Diğer, başka.
Erkân-ı imaniye: İmana ait esaslar, imanın şartları.
Alâkadar: Alakalı, ilgili.
Marifet: Bilme, tanıma.
Kemalât-ı insaniye: İnsanla ilgili mükemmel ahlaklar ve üstün sıfatlar (nitelikler).
İman-ı tahkikî: Araştırmaya, delil ve ispata dayanan ve yaşanan sağlam iman, Allah'ın (cc) varlığı ve birliği ile ilgili her bir şeydeki delillerden faydalanarak kazanılan sarsılmaz kuvvetli iman.
Bürhan: Kesin delil, ispat vasıtası.
Marifet-i kudsiye: Kutsal bilgiler, Allah'ı (cc) tanıma ile ilgili bilgiler.
Ehl-i hakikat: İslâmiyetin ve Kur'anın bildirdiği gerçekleri kabul edip yaşayanlar.
İman-ı taklidî: Taklid yoluyla inanmak, yalnızca güvenilir insanların sözlerine ve yaşantılarına dayanan delilsiz ve araştırmasız iman.
Meratib: Mertebeler, dereceler, kademeler, basamaklar.
İlmelyakîn: İlim yoluyla varılan kesin bilgi, görünenlerden ve bilinenlerden haraketle varılan kesin bilgi.
Aynelyakîn: Göz ile görür gibi kesin ve şüphesiz.
Tezahür: Görünme, belirme, meydana çıkma, ortaya çıkma.
Hakkalyakîn: Yaşayıp görerek elde edilen kesinlik, gerçeği eksiksiz ve kesin olarak görüp yaşayarak anlama ve bilme.
Şübehat: Şüpheler.
Ülema-i İlm-i Kelâm: İslam dininin iman esasları (inanç sistemi) konusunda yüksek ilim sahipleri.
İstinaden: Dayanarak.
Marifet-i imaniye: İmanla ilgili bilgi, iman bilgisi.
Aklî: Akla dayanan.
İzhar: Açığa vurma, meydana çıkarma, gösterme, ortaya koyma.
Mu'cizekâr: Mucizeli.
Cadde-i kübra: Büyük cadde. * En selâmetli yol. Kur'an yolu. Sahabe ve peygamber vârisi olan zatların, müçtehidlerin yolu.
Hakaik-i imaniye: İmana ait hakikatlar, inançla ilgili gerçekler.
Ülema: Alimler, yüksek ilim sahipleri, din bilginleri.
Fevkinde: Üstünde.
Risale-i Nur: Bediüzzaman Said Nursinin (ra) Kur'anın imanla ilgili ayetlerini kaynak alarak imanın bütün şartlarını açıklayıp delillerle ispat ettiği çok değerli eserlerinin hepsine birden verilen isim.
Küllî: Kapsamlı genel.
Tefsir: Açıklamak, mana vermek, manaları geniş şekilde açıklamak.
İnsaniyet: İnsanlık.
Adem: Yokluk, hiçlik.
Namına: Adına.
Tahşidat: Yığınaklar, toplamalar, yığmalar, biriktirmeler.
Ehl-i iman: İman edenler, inananlar.
Hadîs-i Şerif: Hz. Peygamberimizin (asm) mübarek yüce sözleri.
Tefekkür: Düşünmek, düşünceyi hareketlendirmek, düşünceyi çalıştırmak.
Nakşî: Nakşibendi tarikatına bağlı olan.
Hafî: Gizli, saklı.
Zikr: Zikretme, anma, Allah'ı (cc) isimleriyle ve sıfatlarıyla (nitelikleriyle) anma, hatırlama.

 

Ahmet.1

Well-known member
Hayat-ı ebediyeyi kazanmakta en birinci vasıta ve saadet-i ebediyenin anahtarı imandır, ona çalışmak lâzım geliyor. Mektubat
 

Ahmet.1

Well-known member
İman hakikati öyle bir çekirdektir ki eğer tecessüm etse bir cennet-i hususiye ondan çıkar, o çekirdeğin şecere-i tûbası olur. Şualar
 
Üst