İkinci Söz

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici

besmele.jpg


اَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ
blank.gif
1

İMANDA ne kadar büyük bir saadet ve nimet ve ne kadar büyük bir lezzet ve rahat bulunduğunu anlamak istersen, şu temsîlî hikâyeciğe bak, dinle:
Bir vakit iki adam hem keyif, hem ticaret için seyahate giderler. Biri hodbin talihsiz bir tarafa, diğeri hüdâbin bahtiyar diğer tarafa sülûk eder, giderler.
Hodbin adam hem hodgâm, hem hodendiş, hem bedbin olduğundan, bedbinlik cezası olarak nazarında pek fena bir memlekete düşer. Bakar ki, her yerde âciz bîçâreler, zorba müthiş adamların ellerinden ve tahribatlarından vâveylâ ediyorlar. Bütün gezdiği yerlerde böyle hazin, elîm bir hali görür. Bütün memleket bir matemhane-i umumî şeklini almış. Kendisi şu elîm ve muzlim haleti hissetmemek için sarhoşluktan başka çare bulamaz. Çünkü herkes ona düşman ve ecnebî görünüyor. Ve ortalıkta dahi müthiş cenazeleri ve meyusâne ağlayan yetimleri görür. Vicdanı azap içinde kalır.
Diğeri hüdâbin, hüdâperest ve hak-endiş, güzel ahlâklı idi ki, nazarında pek güzel bir memlekete düştü. İşte bu iyi adam, girdiği memlekette bir umumî şenlik görüyor: her tarafta bir sürur, bir şehrâyin, bir cezbe ve neş’e içinde zikirhaneler... Herkes ona dost ve akraba görünür. Bütün memlekette yaşasınlar ve teşekkürler ile bir terhisât-ı umumiye şenliği görüyor. Hem tekbir ve tehlil ile mesrurâne ahz-ı asker için bir davul, bir musiki sesi işitiyor. Evvelki bedbahtın


[NOT]Dipnot-1 “O takvâ sahipleri öyle kimselerdir ki, gayba iman ederler.” Bakara Sûresi, 2:3.[/NOT]


ahz-ı asker: asker alımıbahtiyar: talihli
bedbaht: talihsiz, kötü talihlibedbin: ümitsiz, karamsar
bîçâre: çaresizcezbe: Allah aşkıyla kendinden geçme
ecnebî: yabancıelîm: üzücü, acı verici
evvelki: öncekifena: kötü (bk. f-n-y)
hak-endiş: hak taraftarı (bk. ḥ-ḳ-ḳ)halet: hal, durum
hazin: hüzünlühodbin: kendini beğenmiş, bencil
hodendiş: yalnız kendini düşünenhodgâm: keyfine düşkün
hüdâbin: Allah’ı tanıyanhüdâperest: Allah’a ibadet eden
matemhane-i umumî: genel yas evimesrurâne: sevinçli olarak
meyusâne: ümitsizcesinemuzlim: karanlıklı (bk. ẓ-l-m)
nazar: bakış (bk. n-ẓ-r)saadet: mutluluk
sülûk etmek: yönelmek, yola girmeksürur: mutluluk
tahribat: yıkıp bozmalartehlil: “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur” mânâsındaki “lâ ilâhe illallah” sözünü söylemek (bk. e-l-h)
tekbir: “Allah en büyüktür” mânâsında “Allahu Ekber” demek (bk. k-b-r)temsîlî: kıyaslamalı benzetme şeklinde, analojik (bk. m-s̱-l)
terhisât-ı umumiye: genel izin, salıverilmeumumî: genel
vâveylâ: feryatzikirhane: Allah’ın anıldığı yer
şehrâyin: şenlik

<tbody style="margin: 0px; padding: 0px;">
</tbody>
 
Son düzenleme:

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
İkinci Söz - Sayfa 42

hem kendi, hem umum halkın elemiyle müteellim olmasına bedel, şu bahtiyar, hem kendi, hem umum halkın süruruyla mesrur ve müferrah olur. Hem güzelce bir ticaret eline geçer, Allah’a şükreder.

Sonra döner, öteki adama rast gelir. Halini anlar. Ona der:

“Yahu, sen divane olmuşsun. Batnındaki çirkinlikler zahirine aksetmiş olmalı ki, gülmeyi ağlamak, terhisâtı soymak ve talan etmek tevehhüm etmişsin. Aklını başına al, kalbinitemizle—ta şu musibetli perde senin nazarından kalksın, hakikati görebilesin. Zira nihayet derecede âdil, merhametkâr, raiyetperver, muktedir, intizam perver, müşfik bir melikin memleketi, hem bu derece göz önünde âsâr-ı terakkiyat ve kemâlât gösteren bir memleket, senin vehminin gösterdiği surette olamaz.”
Sonra o bedbahtın aklı başına gelir, nedamet eder. “Evet, ben işretten divane olmuştum. Allah senden razı olsun ki cehennemî bir haletten beni kurtardın” der.

Ey nefsim! Bil ki, evvelki adam, kâfirdir. Veya fâsık, gafildir. Şu dünya, onun nazarında bir matemhane-i umumiyedir. Bütün zîhayat, firak ve zevâl sillesiyle ağlayan yetimlerdir. Hayvan ve insan ise, ecel pençesiyle parçalanan kimsesiz başıbozuklardır. Dağlar ve denizler gibi büyük mevcudat, ruhsuz, müthiş cenazeler hükmündedirler. Daha bunun gibi çok elîm, ezici, dehşetli evham, küfründen ve dalâletinden neş’et edip onu mânen tâzip eder.

Diğer adam ise, mü’mindir. Cenâb-ı Hâlıkı tanır, tasdik eder. Onun nazarında şu dünya bir zikirhane-i Rahmân, bir talimgâh-ı beşer ve hayvan, ve bir meydan-ı imtihan-ı ins ü cândır. Bütün vefiyât-ı hayvaniye ve insaniye ise, terhisattır. Vazife-i hayatını bitirenler, bu dâr-ı fâniden, mânen mesrurâne, dağdağasız diğer bir âleme giderler—ta yeni vazifedarlara yer açılsın, gelip çalışsınlar. Bütün

Cenâb-ı Hâlık: Yüce Yaratıcı, Allah (bk. ḫ-l-ḳ)aksetmek: yansımak
bahtiyar: talihlibatn: iç
bedbaht: talihsizdalâlet: hak yoldan sapkınlık, inançsızlık (bk. ḍ-l-l)
dağdağasız: sıkıntısız, ızdırapsızdehşetli: korkunç
divane: delidiğer bir âlem: âhiret, öteki dünya (bk. a-l-m)
dâr-ı fâni: geçici yer, dünya (bk. f-n-y)ecel: ölüm vakti
elem: acı, üzüntüelîm: üzücü, acı verici
evham: vehimler, kuruntularfirak: ayrılık (bk. f-r-ḳ)
fâsık: günahkârgafil: duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranan (bk. ğ-f-l)
hakikat: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)halet: hal, durum
intizam perver: düzeni seven (bk. n-ẓ-m)işret: içkili eğlence, sefahet
matemhane-i umumiye: genel yas evimelik: hükümdar (bk. m-l-k)
merhametkâr: merhametli, şefkatli (bk. r-ḥ-m)mesrur: mutlu
mesrurâne: mutlu olarakmevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)
meydan-ı imtihan-ı ins ü cân: insanların ve cinlerin imtihan yerimuktedir: güçlü, iktidar sahibi (bk. ḳ-d-r)
mânen: mânevî olarak (bk. a-n-y)müferrah: ferahlamış, huzurlu
müteellim olmak: üzülmek, acı duymakmüşfik: şefkatli (bk. ş-f-ḳ)
mü’min: imanlı, Allah’a inanan (bk. e-m-n)nazar: bakış, dikkat (bk. n-ẓ-r)
nedamet etmek: pişman olmaknefis: kişinin kendisi (bk. n-f-s)
neş’et etmek: kaynaklanmaknihayet: son
raiyetperver: halkına iyi davranansille: tokat, şamar
suret: şekil (bk. ṣ-v-r)sürur: mutluluk
tasdik etmek: doğruluğunu kabul etmek (bk. ṣ-d-ḳ)terhisat: serbest bırakılmalar, salıverilmeler
tevehhüm etmek: kuruntuya kapılmak, zannetmektâlimgâh-ı beşer ve hayvan: hayvan ve insanların eğitim yeri (bk. a-l-m)
tâzip etmek: azap vermekumum: bütün
vazife-i hayat: hayat görevi (bk. ḥ-y-y)vazifedar: vazifeli, görevli
vefiyât-ı hayvaniye ve insaniye: hayvanların ve insanların ölümleri (bk. ḥ-y-y)vehim: zan, kuruntu
zahir: dış (bk. ẓ-h-r)zevâl: geçip gitme, kaybolma (bk. z-v-l)
zikirhâne-i Rahmân: çok merhametli olan Allah’ın anıldığı mekân (bk. r-ḥ-m)zîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)
âdil: adaletli (bk. a-d-l)âsâr-ı terakkiyat ve kemâlât: gelişmişlik ve kalkınmışlık eserleri (bk. k-m-l)

<tbody style="margin: 0px; padding: 0px;">
</tbody>
 
Son düzenleme:

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
İkinci Söz - Sayfa 43

tevellüdât-ı hayvaniye ve insaniye ise, ahz-ı askere, silâh altına, vazife başına gelmektir. Bütün zîhayat, birer muvazzaf mesrur asker, birer müstakim memnun memurlardır. Bütün sadâlar ise, ya vazife başlamasındaki zikir ve tesbih ve paydostan gelen şükür ve tefrih veya işlemek neş’esinden neş’et eden nağamattır. Bütün mevcudat, o mü’minin nazarında, Seyyid-i Kerîminin ve Mâlik-i Rahîminin birer mûnis hizmetkârı, birer dost memuru, birer şirin kitabıdır. Daha bunun gibi pek çok lâtif, ulvî ve leziz, tatlı hakikatler, imanından tecellî eder, tezahür eder.

Demek iman bir mânevî tûbâ-i Cennet çekirdeğini taşıyor. Küfür ise mânevî bir zakkum-u Cehennem tohumunu saklıyor.

Demek selâmet ve emniyet yalnız İslâmiyette ve imandadır. Öyle ise biz daima “Elhamdü lillâhi alâ dini’l-İslâm ve kemâli’l-îman”
blank.gif
1
demeliyiz.

endOfSection.gif
endOfSection.gif


[NOT]Dipnot-1 Bize ihsan ettiği İslâm dini ve mükemmel iman nimeti sebebiyle Allah’a hamd olsun.
[/NOT]


Mâlik-i Rahîm: sonsuz şefkat ve merhamet sahibi olan herşeyin sahibi Allah (bk. m-l-k; r-ḥ-m)Seyyid-i Kerîm: ikram ve cömertlik sahibi efendi, Allah (bk. k-r-m)
ahz-ı asker: askere almahakikat: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)
küfür: inkâr, inançsızlık (bk. k-f-r)leziz: lezzetli
lâtif: güzel, hoş (bk. l-ṭ-f)mesrur: mutlu
mevcudat: varlıklar (bk. v-c-d)muvazzaf: vazifeli, görevli
mûnis: sevimli, dostmüstakim: dosdoğru olan
mü’min: imanlı, Allah’a inanan (bk. e-m-n)nazar: bakış, dikkat (bk. n-ẓ-r)
nağamat: nağmeler, hoş seslerneş’et etmek: doğmak, kaynaklanmak
sadâ: sesselâmet: güven, esenlik (bk. s-l-m)
tecellî: yansıma (bk. c-l-y)tefrih: ferahlama
tesbih: Allah’ı kusurdan yüce tutarak şanına lâyık ifadelerle anma (bk. s-b-ḥ)tevellüdât-ı hayvaniye ve insaniye: hayvan ve insanların doğumu
tezahür etmek: görünmek (bk. ẓ-h-r)tûbâ-i Cennet: Cennetteki tûbâ ağacı
ulvî: yücezakkum-u Cehennem: Cehennemdeki zakkum ağacı
zikir: Allah’ı anmazîhayat: canlı (bk. ẕî; ḥ-y-y)

<tbody style="margin: 0px; padding: 0px;">
</tbody>
 
Son düzenleme:

teblið

Vefasýz
Halık- Rahman razı olsun Hocam ;Kendimi haftalık derste hissettim biran;Güzel bir sunum ..Birde alt tarafta ki açıklayıcı rehber dahada güzel olmuş..Yeni başlayan kardeşlerimizin anlaması açısından verimli ..;

Evet İman esas Tuba-ı Cennettir ..Ve şu fani dünyada İman Libasını giymek bir kul için en büyük Lütuftur Rahman!dan..İkinci sözlerin tamamını okuyup etüt eden bu iMAN hakikatini daha iyi kavrar zannımca...
 

meryemklc

Yeni Üye
Cevap: İkinci Söz - Sayfa 43

Hocam bende sozler risalesini okuyorum manalarini tam olarak anlamadigimdan dolayi nette arastirma yaparken bu siteyi buldum birinci sozun aciklamasi cok guzeldi ve gayet guzel anladim hemen uye oldum fakat gerisinin aciklamasini bulamadim bu sitede varda benmi bulamiyorum acaba ?
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Cevap: İkinci Söz - Sayfa 43

Hocam bende sozler risalesini okuyorum manalarini tam olarak anlamadigimdan dolayi nette arastirma yaparken bu siteyi buldum birinci sozun aciklamasi cok guzeldi ve gayet guzel anladim hemen uye oldum fakat gerisinin aciklamasini bulamadim bu sitede varda benmi bulamiyorum acaba ?

Risale-i Nur

veya

Sorularla Risale | Risale-i Nur Külliyatı

sitelerinden Risale-i Nurların tamamını okuyabilmeniz mümkündür..
 
Üst