IHLAS RISALESIni MÜTAALA ETMEYE VARMI SINIZ ?

aczmendi reþha

Well-known member
Cevap: IHLAS RISALESIni MÜTAALA ETMEYE VARMI SINIZ :) ?

Sırr‑ı ihlâsa ve hiçbir şeye âlet olmamaya bina edilen hizmet-i imaniye ile
şahsî makam-ı mâneviyeyi aramamak iktiza ediyor.
Harekâtında onları istememek ve düşünmemek lâzımdır ki,
hakikî ihlâsın sırrı bozulmasın. Emirdağ Lâhikası-l

Ve Bihi Nesteinu

Hizmetimiz Sırr-ı İhlasa Bina edildiğinden..
Hiç bir şeye alet edilmez, edilemez..!!

Hizmetimizin İçinde Şahsi makam-ı maneviyeyi aramamak iktiza ediyor..(manevi makamlar mevcuddur, vardır, fakat aramamak iktiza ediyor,nasıldır,nasıl kazanılır,kazanırım gibi)
Hareketlerinde, hizmetinde, onları aramamak ve düşünmemek lazımdırki Hakiki ihlasın sırrı bozulmasın.
Risale-i nur hizmetinde sadece ve sadece Risale-i nur namına ve Şahsi manevi namına vazife ifa edilir..

Mesela: Nasılki sıkıntı ve zorluklar veya ihtiyaclar duanın vaktidir, o vakitlerde o dualar yapılır,dualar o sıkıntı ve zorlukları defetmek için değil, maksada ulaşmak içinde değil,Duanın vakti geldiği ve bizlerin dua etmek, kulluğumuzun bir gereği olduğundan dua edilir.İşte bu sırrı anlayarak edilen dualara verilen neticeler,istendiği için değil, dua usulunca yapılması gerektiği gibi yapıldığından..! Allahın İhsanı olarak verilir,ikram edilir..ile anlatılanda ihlasın anlatımına aynı bir misaldir ve usuldur dense bu mes'elede müşkil taraf kalmaz inşaallah..
 

aczmendi reþha

Well-known member
Cevap: IHLAS RISALESIni MÜTAALA ETMEYE VARMI SINIZ :) ?

Ve Bihi Nesteinu

Yukarda (anlamak) açıklamak istediğimiz metnin daha iyi anlaşılması için daha geniş olarak aktarıyoruz:

Sonra bizim hizmetimiz itibariyle bizde zaîf damar sayılan, fakat hakikat noktasında herkesin makbulü ve her şahıs onu kazanmağa müştak olan manevî makam sahibi olmak ve velayet mertebelerinde terakki etmek ve o nimet-i İlahiyeyi kendinde bilmektir ki, insanlara menfaatten başka hiçbir zararı yok. Fakat böyle benlik ve enaniyet ve menfaatperestlik ve nefsini kurtarmak hissi galebe çaldığı bir zamanda, elbette sırr-ı ihlasa ve hiçbir şeye âlet olmamağa bina edilen hizmet-i imaniye, şahsî makam-ı maneviyeyi aramamak iktiza ediyor; harekâtında onları istememek ve düşünmemek lâzımdır ki, hakikî ihlasın sırrı bozulmasın.
İşte bunun içindir ki, herkesin aradığı keşf ü keramatı ve kemalât-ı ruhiyeyi Nur hizmetinin haricinde aramadığımı zaîf damarlarımı tutmağa çalışanlar anladılar. Bu noktada dahi mağlub oldular."
(Tarihçe-i Hayat
Altıncı Kısım/Üstadın, Emirdağ'daki ikameti sırasında yazdığı mektuplar)
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Cevap: IHLAS RISALESIni MÜTAALA ETMEYE VARMI SINIZ :) ?

kat'iyen haber veriyorum ki, târikü'd-dünya ehl-i riyâzetin arzu ve kabul ettikleri ruhânî, cinnî hüddamlar bana hergün, hem aç olduğum zamanda ve yaralı olduğum vakitte en güzel ilâç getirseler, hakikî ihlâs için kabul etmemeye kendimi mecbur biliyorum. Hattâ berzahtaki evliyadan bir kısmı temessül edip bana helva baklavaları hizmet-i imaniyeye hürmeten verseler, yine onların elini öpüp kabul etmemek ve uhrevî, bâkî meyvelerini dünyada fâni bir surette yememek için, nefsim de kalbim gibi kabul etmemeye rıza gösteriyor.
 

aczmendi reþha

Well-known member
Cevap: IHLAS RISALESIni MÜTAALA ETMEYE VARMI SINIZ :) ?

Ve Bihi Nesteinu

Üstad (r.a) İhlasın değişik mertebelerinde bu ve emsali misalleri vererek ihlasın ordaki mahiyet ve hususiyetini anlatır.

Anlattığı her ifadeyi nazara alarak hulasa edersek:

Üstad 3 şahsiyetim var, dediği şahsiyetleri, kur'an hizmetindeki şahsiyetinde fena bulmuştur,üçüde o olmuşlardır..

Üstad (r.a) yaptığı kur'an hizmetini dünyada veya ukbada herhangi bir mükafatı gaye-i maksad ederek yapmadığı gibi, bunun mukabilinde dünyevi veya uhrevi bir makamı ve menfaatide gaye ve maksad etmemiştir, zatten ihlas bunu gerekli kılıyor, hakikat mesleğinde, yani: yapılan sadece ve sadece emri ilahi olduğu için yapılmıştır ve rıza-ı ilahi gözetilmiştir..


Üstadımız(r.a), Aradıklarını risale-i nur hizmeti içinde, Risale-i nur hizmeti için, Kur'an hizmetinin daha kuvvetli parlaması ve talebelerinin mesleğimizin esaslarını ve ehemmiyetini, daha fazla kavramaları,mesleğimizin ve vazifelerimizin ehemmiyetinin ve inceliklerinin mahiyetinin numunelerini ders vermek noktai nazarından olmuştur..

Diye ifade edersek Üstadımız (r.a) Yukardaki, alınmış olan ifadeyi, (emirdağ lahikasında geçen hali ile) anlamak için baktığımızda ,Üstadımızın(r.a) bu ve buna benzer ifadeleri,mesleğin anlaşılması için,kendi tatbikinden numuneler ile ders verdiği anlaşılır..
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Cevap: IHLAS RISALESIni MÜTAALA ETMEYE VARMI SINIZ :) ?

Ve Bihi Nesteinu


Üstad (r.a) yaptığı kur'an hizmetini dünyada veya ukbada herhangi bir mükafatı gaye-i maksad ederek yapmadığı gibi, bunun mukabilinde dünyevi veya uhrevi bir makamı ve menfaatide gaye ve maksad etmemiştir, zatten ihlas bunu gerekli kılıyor, hakikat mesleğinde, yani: yapılan sadece ve sadece emri ilahi olduğu için yapılmıştır ve rıza-ı ilahi gözetilmiştir..


..


evet, Kamil bir abid her türlü ibadetini ilahi emir için yapar, neticesinde Allahin rizasini bekler, meyvesini ve faydasını ahirete birakir.

“Ubudiyet emri ilahiye ve rıza-i ilahiye bakar. Ubudiyetin daisi emr-i ilahi ve neticesi rıza-i haktır. Semeratı ve fevaidi uhreviyedir”.
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Cevap: IHLAS RISALESIni MÜTAALA ETMEYE VARMI SINIZ :) ?

Çünkü bütün emval, o iştirak eden herbir ferdin eline tamamen geçmesinin sırrını taşıyor. Çünkü, nasıl ki dört beş adamdan, iştirak niyetiyle biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit (biri ders yapar,biri çay getirir)getirip lâmbayı yaktılar. Herbiri tambir lâmbaya mâlik oluyor. O iştirak edenlerin herbirinin bir duvarda büyük bir aynası varsa, herbirinin noksansız, parçalanmadan, birer lâmba, oda ile beraber aynasına girer. Aynen öyle de, emvâl-i uhreviyede sırr-ı ihlâs ile iştirak ve sırr-ı uhuvvet ile tesanüd ve sırr-ı ittihad ile teşrikü'l-mesâi, o iştirak-i a'mâlden hâsıl olan umum yekûn ve umum nur herbirinin defter-i a'mâline bitamâmihâ gireceği, ehl-i hakikat mâbeyninde meşhud ve vakidir. Ve vüs'at-i rahmet ve kerem-i İlâhînin muktezasıdır
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Cevap: IHLAS RISALESIni MÜTAALA ETMEYE VARMI SINIZ :) ?

Peygamberimizin bahsettiği dostluk ile, Üstadımızın bahsettiği kardeşliği göz önüne alarak; Uhuvvet nasıl olmalıdır?

Soru

Peygamber efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki; Allah'tan başka dost edinseydim, Ebu bekiri dost edinirdim. Bediüzzaman da fenafil ihvan ve kardeşinde fani olmayı söylüyor. İkisi arasındaki kardeşlik muhabbeti nasıl olmalıdır?


Cevap

Değerli Kardeşimiz;


Muhabbet iki türlü olur;
birisi manay-ı harfidir ki; Allah namına ve hesabına mahlukatı sevmektir. Her şeyi Allah’ın isim ve sıfatlarına bir ayna, bir vasıta olmasından dolayı sever. Aslında sevdiği şey eşyanın kendisi değil, eşyanın üstündeki parlayan İlahi isimlerdir. Dostluğa da bu nazarla bakılabilir.
Diğeri ise; manay-ı ismidir; mahlukatı kendi namına ve hesabına sevmektir. Yani Allah’ın bir eseri, bir sanatı olduğu için değil, sadece nefse bir fayda veya lezzet verdiği için sevmektir. Bu çeşit sevgiler meşru değildirler. Hem devamsız ve esassız bir sevgi ve dostluktur. Zira bu tarz sevgi; safi ve katıksız değil, karşılıklı menfaat üzerine kurulmuştur.

Peygamber efendimiz farzı muhal olarak; manay-ı ismi olarak birisini dost edinseydim, Hazreti Ebu Bekir (r.a)’ı dost edinirdim sözü ile; Hazreti Ebu Bekir (r.a)’ı taltif ve tazim ediyor. Dostluk ve kardeşliğin vefasını bu vecihle gösteriyor.


Üstad'ın fenafil ihvan ifadesi; bu vefa ve tazimin bir başka ifade şeklidir. Yani kardeşlik ve dostluk öyle bir şey ki; kardeşinin menfaati için gerekirse kendi menfaatinden vazgeçebileceksin.

Her türlü menfaat ve tazimde kardeşinin nefsini kendi nefsinden ileri sürmesini bileceksin anlamındadır.

Sahabelerdeki isar denilen haslet budur. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır.

Üstad bu meseleyi şu şekilde izah ediyor: Sahabelerin, sena-i Kur'aniyeye mazhar olan "İsar hasletini" kendine rehber etmek, yâni hediye ve sadakanın kabulünde başkasını kendine tercih etmek; ve hizmet-i diniyenin mukabilinde gelen menfaat-ı maddiyeyi istemeden ve kalben taleb etmeden, sırf bir ihsan-ı İlâhî bilerek, nâsdan minnet almıyarak ve hizmet-i diniyenin mukabilinde de almamaktır.

(Çünki hizmet-i diniyenin mukabilinde dünyada bir şey istenilmemeli ki ihlâs kaçmasın. Çendan hakları var ki, ümmet onların maişetlerini temin etsin. Hem zekâta da müstehaktırlar.

Fakat bu istenilmez; belki verilir. Verildiği vakitte, hizmetimin ücretidir denilmez.

Mümkün olduğu kadar kanaatkârane başka ehil ve daha müstehak olanların nefsini kendi nefsine tercih etmek sırrına mazhariyetle, bu müdhiş tehlikeden kurtulup ihlâsı kazanabilir..

Şu dünyada en bahtiyar amel insanın dost ve kardeşine mürüvvetli ve vefalı olmasıdır.


Selam ve dua ile...
Sorularla Risale Editör
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Cevap: IHLAS RISALESIni MÜTAALA ETMEYE VARMI SINIZ :) ?

Ehl-i Tasavvufun mâbeyninde fenâ fi'ş-şeyh, fenâ fi'r-resul ıstılahatı var. Ben sufî değilim. Fakat onların bu düsturu, bizim meslekte fenâ fi'l-ihvân suretinde güzel bir düsturdur. Kardeşler arasında buna tefânî denilir. Yani, birbirinde fâni olmaktır. Yani, kendi hissiyat-ı nefsaniyesini unutup, kardeşlerinin meziyat ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır.(Yirmi Birinci Lem'a)

Risale-i Nur'un bir esası, kusurunu bilmekle mahviyetkârane yalnız rıza-yı İlâhî için rekabetsiz hizmet etmektir. Halbuki keramet sahipleri ve keşfiyattan zevklenen ehl-i tarikatın mâbeynindeki ihtilâf ve bir nevi rekabet ve bu enaniyet zamanında, ehl-i gafletin nazarında, onlara sû-i zan edip, o mübarek zatları, benlik ve enaniyetle itham etmeleri gösteriyor ki, Risale-i Nur'un şakirtleri, şahsı için keramet ve keşfiyatlar istememek, peşinde koşmamak lâzım ve elzemdir.

Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor. Şirket-i mâneviye ve kardeşler birbirinde tefâni noktasında Risale-i Nur'un mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye ve intişar-ı hizmetteki teshilât ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikrâmât-ı İlâhiye umuma kâfi gelir; daha başka şahsî kemâlât ve kerameti aramıyorlar. (Emirdağ Lâhikası)

Bilirsiniz ki, üç elif ayrı ayrı yazılsa kıymeti üçtür. Tesanüd-ü adedîyle içtima etse, yüz on bir kıymetinde olduğu gibi, sizin gibi üç-dört hâdim-i Hak, ayrı ayrı ve taksimü'l-a'mâl olmamak cihetiyle hareket etseler, kuvvetleri üç-dört adam kadardır. Eğer hakikî bir uhuvvetle, birbirinin faziletleriyle iftihar edecek bir tesanüdle, birbirinin aynı olmak derecede bir tefâni sırrıyla hareket etseler, o dört adam, dört yüz adam kuvvetinin kıymetindedirler.(Barla Lâhikası)
 

nurhadimi

üye Sorumlusu
Cevap: IHLAS RISALESIni MÜTAALA ETMEYE VARMI SINIZ :) ?

Amelinizde riza-yi Ilâhî olmali.



birisi manay-ı harfidir ki; Allah namına ve hesabına mahlukatı sevmektir. Her şeyi Allah’ın isim ve sıfatlarına bir ayna, bir vasıta olmasından dolayı sever. Aslında sevdiği şey eşyanın kendisi değil, eşyanın üstündeki parlayan İlahi isimlerdir. Dostluğa da bu nazarla bakılabilir



hocam Allah razı olsun sabah sabah çok iyi gitti çayın yanında

hem uykumuz açıldı hem de :$ 15 günde bir katiyyen okunması gereken risaleyi sizin vesilenizle okuduk

Allah ebeden razı olsun :)
 

bizar

Well-known member
Cevap: IHLAS RISALESIni MÜTAALA ETMEYE VARMI SINIZ :) ?

İhlas; yapılan işlerin yalnız Allah rızası için yapılmasıdır.

Yirmi Birinci Lem'a'da ihlas nasıl kazanılır ve nasıl muhafaza edilebilir konusunda detaylı bilgi vardır. Bu risalede ihlası kazanmak adına önemli prensipler vaz edilmiştir. Bir kaçını aşağıya alıyoruz:

1 -
Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı.

2 -
Bu hizmet-i Kur’âniyede bulunan kardeşlerinizi tenkit etmemek ve onların üstünde faziletfuruşluk nev’inden gıpta damarını tahrik etmemektir.

3 -
Kardeşlerinizin meziyetlerini şahıslarınızda ve faziletlerini kendinizde tasavvur edip, onların şerefleriyle şâkirâne iftihar etmektir.

4 -
İhlâsı kazanmanın ve muhafaza etmenin en müessir bir sebebi, rabıta-i mevttir.

5 -
İman-ı tahkikînin kuvvetiyle ve marifet-i Sânii netice veren masnuattaki tefekkür-ü imanîden gelen lemeât ile bir nevi huzur kazanıp, Hâlık-ı Rahîmin hazır, nâzır olduğunu düşünüp, Ondan başkasının teveccühünü aramayarak, huzurunda başkalarına bakmak, medet aramak o huzurun edebine muhalif olduğunu düşünmekle o riyâdan kurtulup ihlâsı kazanır.
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
"Sana bütün davranışlarında ihlâs gerektir;
ta ki, Rabb-i Ecell senin amelini kabul ede;
zira ihlâs tâat kuşunun kanadıdır.
Siz, kanatsız felâh semtine nasıl uçabilirsiniz ki..!" Mevlânâ
 

FaKiR

Meþveret Bþk.
Bir hoş söz de Bâyezid-i Bistâmî'den:

"Bütün iç dinamizmimi kullanarak Cenâb-ı Hakk'a tam otuz sene ibadet ettim.

Sonra gaybdan: 'Ey Bâyezid, Cenâb-ı Hakk'ın hazineleri ibadetle doludur.

Eğer gâyen O'na ulaşmaksa, Hak kapısında kendini küçük gör ve amelinde ihlâslı ol' sesini duydum ve tembihini aldım..."
 

TeFaNi1

Well-known member
Es-Susî şöyle demiştir: 'İhlâs, kişinin ihlâsını görmemesidir; zira ihlâsını gören kimsenin ihlâsı ihlâsa muhtaçtır.'
Es-Susî'nin bu sözleri, amellerin, fiili beğenmekten tasfiye edilmesine işarettir. Çünkü ihlâs'a iltifat etmek ucub (kendini beğenmişlik)tir. Ucub ise âfetlerdendir. Hâlis ise bütün âfetlerden kurtulmuş olandır. Burada ise bir tek âfet sözkonusudur.
Sehl et-Tüsterî şöyle demiştir: 'İhlâs, kulun sükûn ve hareketlerinin yalnızca Allah için olmasıdır'.
Bu, gayeyi tam olarak ifade eden kapsayıcı tariftir. Bu tarifi İbrahim b. Edhem'in şu sözü de ifade etmektedir: 'İhlâs, Allah'la beraber niyeti doğrulamaktır'.
Sehl'e 'Nefse en zor gelen şey nedir?' diye sorulduğunda 'İhlâstır; zira nefsin ihlasla nasibi yoktur' demiştir.
Ruveym(39) şöyle demiştir: 'Ameldeki ihlâs, amel sahibinin ona karşılık dünyada ve ahirette hiçbir şey istememesidir'.
Ruveym'in bu sözü, nefsin isteğinin, gerek dünyada gerekse de ahirette afiyet olduğuna işarettir. Nefsinin cennette şehvetlerle nimetlenmesi için ibadet eden kimse hastadır. Hakîkat, amel ile Allah'ın rızasından başkasının kastedilmemesidir. Bu söz (aynı zamanda) sıddîkların ihlâsına da işarettir ki bu mutlak ihlâstır.
Cennet ümidi veya cehennem korkusuyla amel eden kimseler de acelece verilen nasiblere izafeten muhlistir. Böyle kişiler tenasül uzvuyla midelerinin isteklerini taleb etmektedirler. Oysa akıllılar nezdinde hakîki gaye, sadece Allah'ın rızasıdır. İnsan ancak bir nasib için harekete geçer. Nasiblerden berî olmak, ilâhî bir sıfattır. Böyle bir iddiada bulunan kimse kâfirdir.
Kadı Ebu Bekir el-Bakıllânî de nasiblerden berî olduğunu iddia eden kimsenin küfrüne hükmederek şöyle demiştir: 'Bu sıfat ilâhî sıfatlardandır!' sözü doğrudur. Fakat halk bununla ancak halkınnasibler diye adlandırdığı şeyden berî olmayı kastediyorlar. Bu da sadece cennetteki şehvetlerdir.
Sadece marifet, münacât ve Allah'ın cemâline bakma zevkine erişmeye gelince, bunlar zaten bu kimselerin nasibidir. Oysa halk bunu pay olarak görmezler ve buna çok şaşarlar. Eğer bu kimseler içinde bulundukları taat ve münacâtın, ilâhî huzurun, gizli veya açık şuhudun devamı zevkine karşılık bütün cennet nimetleri kendilerine verilseydi, muhakkak bu nimetleri hakir görüp onlara iltifat etmezlerdi. Bu bakımdan hareketleri bir nasib, taatleri de başka bir nasib içindir. Fakat sonuçta nasibleri sadece mabudlarıdır, başkası değil!
Ebu Osman(40) şöyle demiştir: 'İhlâs daima yaradan(ın fazlın)a bakmaktan dolayı, halkın bakışını unutmaktır'.
Bu söz, sadece riyanın âfetine işarettir.
Bir zât şöyle demiştir: 'Ameldeki ihlâs, şeytanın o ameli bilmemesidir ki onu ifsad edebilsin; meleğin de muttali olmamasıdır ki onu yazabilsin'.
Bu söz de yalnızca ameli gizlemeye işarettir. Oysa 'İhlâs, bağlardan arınmış ve mahluklardan gizlenmiş şeydir!' denilmiştir.
Bu tarif, maksadları daha güzel ifade etmektedir.
Muhâsibî şöyle demiştir: 'İhlâs, kulun, Rabbiyle ilgili muamelelerinde, halkı aradan çıkarmasıdır'.
Muhâsibî'nin bu tarifi riyanın yok edilmesine işarettir. Havvas'ın 'Riyaset kadehinden içen kimse ubûdiyet ihlâsından çıkmıştır!' sözü de böyledir.
Havâriler 'Hangi amel hâlistir?' diye sorduklarında Hz. İsa (a.s) şöyle cevap vermiştir: 'Allah için amel edip de ondan ötürü hiç kimsenin övgüsünü istemeyen kişinin ameli hâlis ameldir!'
Hz. İsa'nın bu sözü de riyanın terkine işarettir. Peki niçin sadece bunu söylemiştir? Çünkü bu, ihlâsı karıştıran sebeplerin en kuvvetlisidir.
Cüneyd el-Bağdadî şöyle demiştir: 'İhlâs, ameli her türlü bulanıklıktan arındırmaktır'.
Fudayl b. İyaz şöyle demiştir: 'Ameli insanlar için terketmek riya; onlar için yapmaksa şirktir. İhlâs ise, Allah'ın, kulu bu iki felâketten korumasıdır'.
'İhlâs, murâkabenin devamından ve dolayısıyla bütün hazları unutmaktan ibarettir!' denilmiştir.
İşte en kâmil söz budur. Bu husustaki sözler çoktur. Hakîkat anlaşıldıktan sonra çok nakil yapmakta da fayda yoktur. Şifa verici söz ise ancak evvelinin ve âhirînin efendisinin (s.a) sözüdür:
Hz. Peygamber, kendisine ihlâs'ı soran kimseye şöyle cevap vermiştir:
'Rabbim Allah'tır' demen ve sonra da emrolunduğun gibi dosdoğru olmandır.'
Hz. Peygamber şunu kastetmiştir:
Nefsinin hevâsına da nefsine de ibadet etme! Ancak rabbine ibadet et ve ibadetinde dosdoğru ol. Emrolunduğun gibi hareket et!
Hz. Peygamber'in bu sözü, Allah'tan başka herşeyi kesip atmaya işarettir ki bu da hakîki ihlâstır.


39) Adı Ebu Muhammed Rüveym b. İmam Ahmed Bağdâdî'dir. H. 303'de vefat etmiştir.
40) Adı Said b. İsmail Cebrî en-Nişaburî'dir. H. 268'de vefat etmiştir.
 

Bezminur

Well-known member
Evet, ehl-i tarikat ve ehl-i hakikat, Kur'ân-ı Hakîmin
b707.gif
-1- gibi âyetlerinden aldığı dersle, rabıta-i mevti sülûklarında esas tutmuşlar; tûl-i emelin menşei olan tevehhüm-ü ebediyeti o rabıta ile izale etmişler. Onlar farazî ve hayalî bir surette kendilerini ölmüş tasavvur ve tahayyül edip ve yıkanıyor, kabre konuyor farz edip, düşüne düşüne, nefs-i emmâre o tahayyül ve tasavvurdan müteessir olup, uzun emellerinden bir derece vazgeçer. Bu rabıtanın fevâidi pek çoktur. Hadiste
b708.gif
-2- (ev kemâ kâl) yani, "Lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikrediniz" diye bu rabıtayı ders veriyor.
Fakat mesleğimiz tarikat olmadığı, belki hakikat olduğu için, bu rabıtayı, ehl-i tarikat gibi farazî ve hayalî suretinde yapmaya mecbur değiliz. Hem meslek-i hakikate uygun gelmiyor. Belki, âkıbeti düşünmek suretinde müstakbeli zaman-ı hazıra getirmek değil, belki hakikat noktasında zaman-ı hazırdan istikbale fikren gitmek, nazaran bakmaktır. Evet, hiç hayale, faraza lüzum kalmadan, bu kısa ömür ağacının başındaki tek meyvesi olan kendi cenazesine bakabilir. Onunla yalnız kendi şahsının mevtini gördüğü gibi, bir parça öbür tarafa gitse asrının ölümünü de görür; daha bir parça öbür tarafa gitse dünyanın ölümünü de müşahede eder, ihlâs-ı etemme yol açar.

yarın akşam ALLAH'IN İZNİ İLE bu dersi okuyacağım inş.

Kardeşler bu kısmı pek anlayamadım
Fakat mesleğimiz tarikat olmadığı, belki hakikat olduğu için, bu rabıtayı, ehl-i tarikat gibi farazî ve hayalî suretinde yapmaya mecbur değiliz. Hem meslek-i hakikate uygun gelmiyor.

Neden bir rabıtayı ehl-i tarikat gibi farazi ve hayali suretinde yapmaya mecbur değiliz? Bizim yolumuz tarikat olmadığı için değil mi? Üstadımız bir yerde de tarikat zamanı değil hakikat zamanı diyor. yani tarikatlara uymak insanlara zor gelebiliyor o yüzdenmi hahikat zamanı diyor bana kısa bir şekilde özetlerseniz sevinirim yalnız kısa ve öz olsun olurmu?
 

Bezminur

Well-known member
b708.gif

BİRDE EKLEMİŞ OLDUĞUM HADİSİ ŞERİF DEĞİL Mİ? 2 Tirmizî, Zühd: 4, Kıyâmet: 26; Nesâî, Cenâiz: 3; İbni Mâce, Zühd: 31; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:321. KAYNAK BUNU GÖSTERİYOR.

EFENDİMİZİN HADİSİ DEĞİL İSE HADİS VE SÖZ KİME AİTTİR?
 

Zuhr

Talebe
tarikatlara uymak nefse ağır geliyor doğrudur,
ama her zamanda her asırda ağır geliyordu.


bu zamanın özelliği, küfrün fen ve felsefeden gelmesi, inaçsızlığı savunanların sayılarının çok fazla artması, iman hakikatlerine karşı açılan savaşın akılları hedef alması
böyle bir dönemde aklı, kalbi hastalanan insanın, sadece kalbini tedavi etmeye çalışmak tam sonuç vermez, onun aklını da tedavi etmek, aklındaki şüpeleri de gidermek gerekir. zaman hakikat zamanı derken anlatılmak istenen kısacık ifadeyle budur.


rabıta-i mevtin sağlanması için bir seçenek, tarikat ehli gibi, kendini kefenleyip, tabut içine koyarak o hali yaşamaya çalışmak.

veya, ölüm, haşir, ahiret gibi konuları ve bunlarla ilgili hakikatleri aklen tefekkür ederek ölümü tahattur etmek.

ikinci yol hizmetimize daha uygundur ve zamanın sıkıntılarnı vehimlerini gidermek için daha etkili bir yoldur.

şeytan vesveseyi önce aklımıza atıyor, akıl buna karşı koyamazsa vesvese kalbe iniyor, oradaki imanı zedelemye başlıyor.

aklı temizlemek, aklı kuvvetlendirmek, iman hakikatlerine şeksiz şüphesiz aklen ıspatlamak, mesleğimizin esaslarındandır.


b708.gif

BİRDE EKLEMİŞ OLDUĞUM HADİSİ ŞERİF DEĞİL Mİ? 2 Tirmizî, Zühd: 4, Kıyâmet: 26; Nesâî, Cenâiz: 3; İbni Mâce, Zühd: 31; el-Hâkim, el-Müstedrek, 4:321. KAYNAK BUNU GÖSTERİYOR.

EFENDİMİZİN HADİSİ DEĞİL İSE HADİS VE SÖZ KİME AİTTİR?

evet bu arabi ifade hadistir,
hadis terimini sadece efendimiz a.s.m ın söz veya davranışları için kullanıyoruz, başka kişilerin sözleri davranışları içn bu terim kullanılmıyor

Cenab-ı Hak istifadenizi daim kılsın, hizmetinizi daim eylesin, yardımcınız olsun inşallah
 

DAVAMÞEHADET

Well-known member
çok güzel paylaşımlar maşallah....
ihlas çok önemli bir husustur,bir müslman ibAdetlerini yerine getirebilir ama ihlas olmadan o ibatetlerin ecri eksik kalır...
ihlasın samimiyetle de bağlantısı vardır ,şu hadis en güzel örnektir.
''''insanlar helak oldu,alimler müstesna,alimlerde helak oldu ,ilmiyle amel edenler müstesna,ilmiyle amel edenler de helak oldu ,ihlaslı olanlar müstesna''''''''
bir ibadeti hatta en ufak duayı ve yardımı bile yaparken ihlas konusuna dikkat etmeliyiz...niyetimiz daima ihlas üzerine olmalıdır,ihlas karşılık beklemeden hak rızasını gösterek yapmaktır birşeyleri...samimi olmak,çıkarsız olmamaktır...rabbim her işini ihlaslı yapan kullarından eylesin inş...
baki muhabbetle....
 
Üst