İbadet ve Tevhid Bahsi

Huseyni

Müdavim
Cevap: İbadet ve Tevhid Bahsi - Sayfa: 213

nida ile çağırıldıklarından, اُعْبُدُوا
blank.gif
1
emri devam, itaat, ihlâs, tevhid gibi, her tabakaya münasip bir mânâyı ifade eder.


رَبَّكُمْ
blank.gif
2
﴿Rab ünvanı اُعْبُدُوا ile teklif edilen ibadete bir illet ve bir sebebe işarettir. Yani, “Sizin terbiyeniz Rabbinizin elinde olduğundan, daima Ona muhtaçsınız. Ve terbiyenize lâzım olan bütün levazımatı veren Odur. Onun, o nimetlerine şükür lâzımdır. Şükür ise ancak ibadettir.”

َلَّذِى خَلَقَكُمْ
blank.gif
3
﴿ esmâ-i müphemeden olduğu için, merci ve medlûlü ancak sıla denilen dahil olduğu cümle ile malûm olur. Meselâ; اَلَّذِى جَاۤئَكَ
blank.gif
4
denildiği zaman, gelen adamın yalnız sana gelmekle malûmiyeti var, başka cihetten malûmiyeti yoktur. Binaenaleyh, burada رَبِّ kelimesinin اَلَّذِى ile vasıflandırılması Cenâb-ı Hakkın marifeti, hakikatiyle olmayıp ancak ef’âl ve âsârıyla olduğuna işarettir.

[SUB]
İcad, inşa veya başka bir kelimeye tercihan yaratılışın güzel şeklini ifade eden خَلَقَ
blank.gif
5
tâbiri, insanlardaki istidadın sedad ve istikametçe ibadete elverişli olduğuna işarettir. Ve keza ibadet, yaratılışın ücreti ve neticesidir. Bu itibarla sevap, ibadetin ücreti olmayıp, ancak Cenâb-ı Hakkın kereminden olduğuna işarettir.
[/SUB]


وَاَلَّذِينَ مِنْ قَبْلِكُمْ
blank.gif
6
﴿ Merci ve medlûlünün adem-i malûmiyetine delâlet


[NOT]Dipnot-1 İbadet ediniz.
Dipnot-2 Rabbiniz.
Dipnot-3 Sizi yaratan.
Dipnot-4 Size gelen.
Dipnot-5 Yarattı.
Dipnot-6 Sizden öncekileri de.
[/NOT]

Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi AllahRab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
adem-i malûmiyet: bilinmemezlik, belirsizlikbinaenaleyh: bundan dolayı
cihet: yön, tarafdelâlet: delil olma, gösterme
ef’âl: fiiler, işleresmâ-i müpheme: gr. ism-i mevsuller; mânâsı kapalı isimler; yalnız başına müstakil bir mânâ taşımayan ancak kendinden sonra gelen cümle ile (sıla cümlesi) birlikte bir mânâ içeren isimler
hakikati: Zâtı, kendisi, aslıicad: var etme, yaratma
ihlâs: samimiyetinşa: mevcut unsurlardan bir şey yapma, yaratma
istidad: ruhî özellik, yetenekistikamet: doğruluk
itibarla: özelliklekerem: cömertlik, ikram, bağış
keza: bunun gibilevazımat: gerekli şeyler, ihtiyaçlar
malûm: bilinen, bellimarifet: Allah’ı bilme, tanıma
medlûl: delâlet olunan, gösterilen mânâmerci: bağlantılı olduğu yer, dönüş yeri
mâlûmiyet: bilinir olma, bilinmişliknida: sesleniş
sedad: doğruluksıla: gr. sıla cümlesi; Arapça’da “ellezî=öyleki” gibi müphem isimlerden hemen sonra gelip öncesini açıklayan cümle
terbiye: belli bir amaca erişecek şekilde geliştirme, olgunluğa kavuşturmatercihan: tercih olarak
tevhîd: birleme; her şeyin bir olan Allah’a ait olduğunu bilme ve ilân etmetâbir: ifade, söz
âsâr: eserler, varlıklarاَلَّذِى: (bk. n-ḥ-v
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İbadet ve Tevhid Bahsi - Sayfa: 214


eden اَلَّذِينَ evvelki insanların ölümle mahvolup gittiklerine ve onların ahvâlini bildirecek bir bilgi olmadığına ve yalnız sizin gibi bir kısım mahlûklar onların yerlerine gelmekle, o mahvolan insanların tarifleri mümkün olduğuna işarettir.


لَعَلَّ
blank.gif
1
:﴿ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
blank.gif
2
kelimesi, ümit ve recayı ifade ediyor. Fakat bu mânâ, hakikatiyle Cenâb-ı Hak hakkında istimal edilemez. Binaenaleyh, ya mecazen istimal edilecektir veya muhataplara veyahut sâmi ve müşahitlere isnad edilecektir.

Mânâ-yı mecazıyla Cenâb-ı Hak hakkında isnad edilmesi şöyle tasvir edilir:

Nasıl ki bir insan, bir iş için bir adamı teçhiz ettiği zaman, o işin o adamdan yapılmasını ümit eder. Kezalik—bilâ-teşbih—Cenâb-ı Hak, insanlara, kemal için bir istidat, teklif için bir kabiliyet ve bir ihtiyar vermiştir. Bu itibarla, Cenâb-ı Hak, insanlardan o işlerin yapılmasını intizar etmektedir denilebilir. Bu teşbih ve istiarede, hilkat-i beşerdeki hikmetin takvâ olduğuna ve ibadetin de neticesi takvâ olduğuna ve takvânın da en büyük mertebe olduğuna işaret vardır.

Reca mânâsının muhataplara atfedilmesi şöyle izah edilir:

Ey muhatap olan insanlar! Havf ve reca ortasında bulunmakla, takvâyı reca ederek Rabbinize ibadet ediniz. Bu itibarla insan, ibadetine itimad etmemelidir ve daima ibadetinin artmasına çalışmalıdır.


Reca mânâsı, sâmi ve müşahitlere göre olursa şöyle tevil edilecektir:

Ey müşahitler! Arslanın pençesini gören adam, o pençenin iktizası olan parçalamayı arslandan ümit ve reca ettiği gibi, siz de, insanları ibadet teçhizatıyla mücehhez olduklarını gördüğünüzden, onlardan takvâyı reca ve intizar edebilirsiniz. Ve keza, ibadetin fıtrî bir iktiza neticesi olduğuna işarettir.


[NOT]Dipnot-1 Umulur ki (bk. ḥ-r-f: Diğer edatlar).
Dipnot-2 “Umulur ki, korunmuş olur, takvaya erişirsiniz.” Bakara Sûresi, 2:21.
[/NOT]

Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi AllahRab: herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri veren, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulunduran Allah
ahvâl: haller, durumlaratfetme: bağlama, göndermede bulunma
bilâ-teşbih: benzetmek gibi olmasın, benzetme olmaksızınbinaenaleyh: bundan dolayı
fıtrî: doğal, yaratılıştan gelenhakikat: asıl, gerçek, doğru
havf: korkuhikmet: fayda, gaye, sır
hilkat-i beşer: insanın yaratılışıihtiyar: irade, dileme, tercih gücü
iktiza: bir şeyin gereğiintizar: bekleme
isnad: dayandırmaistiare: hakiki mânâ ile mecâzî mânâ arasındaki benzerlikten dolayı bir kelimenin veya sözün mânâsını geçici olarak alıp başka bir kelime için veya söz için kullanma san’atı
istidad: ruhî özellik, yetenekistimal etmek: kullanmak
itimad: güvenmeizah: açıklama
kabiliyet: yetenekkemâl: mükemmellik, fazilet, olgunluk
keza: bunun gibikezalik: bunun gibi
mecazen: bir sözü gerçek anlamı dışında başka bir mânâyı anlatacak şekilde kullanmamânâ-yı mecazî: mecaz anlamı
mücehhez: cihazlanmış, donanmışmüşahit: gören, şahit olan
recâ: isteme, ümit etmesâmi: işiten, dinleyen
takvâ: Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uymatasvir: anlatım, ifade etme
teklif: yükümlülük, sorumluluktevil etmek: yorumlamak
teçhiz: cihazlandırma, donatma teçhizat: cihazlar, âletler
teşbih: benzetmeاَلَّذِينَ: (bk. n-ḥ-v
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İbadet ve Tevhid Bahsi - Sayfa: 215

تَتَّقُونَ
blank.gif
1
Takvâ, tabakat-ı mezkûrenin ibadetlerine terettüp ettiğinden, takvânın bütün kısımlarına, mertebelerine de şâmildir. Meselâ, şirkten takvâ; kebairden, mâsivaullahtan kalbini hıfzetmekle takvâ; ikabdan içtinap etmekle takvâ; gazabtan tahaffuz etmekle takvâ. Demek تَتَّقُونَ kelimesi bu gibi mertebeleri tazammun eder.

Ve keza, ibadetin ancak ihlâs ile ibadet olduğuna ve ibadetin mahzan vesile olmayıp maksud-u bizzat olduğuna ve ibadetin sevap ve ikab için yapılmaması lüzumuna işarettir.

اَلَّذِى جَعَلَ لَكُمُ اْلاَرْضَ فِراَشًا وَالسَّمَاۤءَ بِنَاۤءً
blank.gif
2
﴿ Kur’ân-ı Kerim, bu cümle ile beyan ettiği kudret-i İlâhiyenin azametiyle insanları ibadete teşvik edip heyecana getiriyor. Şöyle ki:

Ey insanlar! Arz ve semayı sizlere muti ve hizmetkâr yapan Zât, yaptığı şu iyiliğe karşı ibadete müstehaktır; ibadetini ediniz!

Ve keza, insanların faziletine ve yüksek bir kıymete mâlik olduğuna ve indallah mükerrem bulunduğuna bir imadır. Sanki beşere emrediyor:


Ey beşer! Yüksek ve alçak bütün ecramı sizin istifadenize tahsis etmekle sizlere bu kadar îzaz ve ikramlarda bulunan Cenâb-ı Hakka ibadet ediniz ve sizlere yaptığı keramete karşı liyakatinizi izhar ediniz!

Ve keza esbap ve tabiata tesirin verilmesini reddediyor. Şöyle ki:

Ey insan! Şu gördüğünüz yerler, gökler, sıfatlarıyla beraber, bir Hâlıkın halkıyla, kastıyla, tahsisiyle ve bir Nâzımın nazmıyla husule gelip bu intizamı bulmuşlardır.


[NOT]Dipnot-1 Takvâya ulaşırsınız.
Dipnot-2 “Rabbiniz sizin için yeryüzünü bir döşek, gökyüzünü de dam yaptı.” Bakara Sûresi, 2:22.
[/NOT]

Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi AllahHâlık: herşeyi yaratan Allah
Nâzım: bütün kâinat ve varlık âlemini bir fayda ve gayeye göre düzenleyen Allaharz: dünya
azamet: büyüklük, yücelikbeyan: açıklama
beşer: insanecram: gök cisimleri, yıldızlar, gezegenler
esbap: sebeplerfazilet: erdem, üstünlük
gazab: ceza, azaphalk: yaratma
hizmetkâr: hizmetçihusule gelmek: oluşmak, meydana gelmek
hıfzetmek: korumakihlâs: içtenlik, samimiyet; ibadet ve davranışlarda sadece Allah’ın rızasını gözetme
ikab: ağır ceza, azapikram: bağış, iyilik, lütuf
indallah: Allah katındaintizam: disiplin, düzen
istifade: faydalanma, yararlanmaizhar: açığa çıkarma, gösterme
içtinap etmek: kaçınmakkast: bilerek ve isteyerek yapma
kebâir: büyük günahlarkeramet: ikram, bağış
keza: bunun gibikudret-i İlâhiye: Allah’ın güç ve iktidarı
liyakat: lâyık olmamahzan: tamamen, sırf
maksud-u bizzat: asıl istenilen, maksadın tâ kendisimutî: itaatkâr, emre uyan
mâlik: sahipmâsivaullah: Cenâb-ı Hakkın dışındaki her şey
mükerrem: ikram edilmişmüstehak: lâyık
nazm: düzenleme, tertip etmesemâ: gök
sıfat: özellik, niteliktabakat-ı mezkûre: adı geçen, ifade edilen tabakalar, sınıflar
tabiat: canlı cansız bütün varlıklar, maddî âlemtahaffuz etmek: korumak
tahsis: tercih etme, seçme, mahsus kılmatakvâ: Allah’tan korkup emir ve yasaklarına titizlikle uyma
tazammun etmek: içine almak, kapsamakterettüp etme: gerekli olma, sonuç olarak ortaya çıkma, neticelenme
îma: gizli ve ince bir mânâyı işaret etme, göstermeîzaz: aziz kılma, yüceltme, ihsan etme
şirk: Allah’a ortak koşmaşâmil: içine alan, kapsayan
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İbadet ve Tevhid Bahsi - Sayfa: 216


Kör tabiatın bu kadar büyük şeylerde yeri olmadığı gibi en küçük şeylerde de yeri yoktur.

Ve keza, sıfatlar da mümkinattan oldukları cihetle, Sânie delâlet ettiklerine işarettir. Zira cisimleri teşkil eden zerreler, büyüklük-küçüklük, çirkinlik-güzellik gibi gayr-ı mütenâhi ahval ve keyfiyetleri kabul etmekte müsavidirler. Yani bir zerrenin, bin keyfiyeti kabul etmeye kabiliyeti vardır ve bir hâlet, binlerce zerrelere hal olabilir. Binaenaleyh, güzellik gibi bir sıfat, binlerce zerrelere ve dolayısıyla cisimlere sıfat olabildiği halde, o kadar imkânat ve ihtimaller içinde muayyen bir cisme tayin edildiği zaman, herhalde bir kast ile, bir hikmet altında, bir zâtın irade ve tahsisiyle, binlerce cisimler arasında o cisim, o sıfata mevsuf kılınmıştır.

لَكُمْ
blank.gif
1
Bu ل ihtisas için değildir, ancak sebebiyeti ifade ediyor. Yani arzın tefrişine sebep, yani vesile, insandır. Bu misafirhanedeki ziyafet onun namına verildi. Fakat istifade, insanlara mahsus ve münhasır değildir. Öyleyse insanların ihtiyacından, istifadesinden fazla kalana abes denilemez.

فِرَاشًا
blank.gif
2
Bu tâbir, garip bir nükte-i belâgate işarettir. Çünkü, arzın sıkletinden dolayı suya batıp kaybolması tabiatının icabatından olduğu halde, Cenâb-ı Hak, merhametiyle bir kısmını dışarıda bırakarak, insanlar için bir mesken ve nimetlerine bir mâide, yani bir sofra olmak üzere tefriş etmiştir.

Ve keza فِرَاشًا tâbirinden anlaşılıyor ki, arz, bir hanenin tabanı gibi insan ve hayvanlara ferş ve bast edilmiştir. Öyleyse arzdaki nebatat ve hayvanat, hanedeki efrad-ı aile ile erzak vesaire gibi levazım-ı beytiye hükmündedir.

Ve keza فِرَاشًا tâbirinden anlaşılıyor ki, arz, taş gibi katı ve sert değildir ki kabil-i


[NOT]Dipnot-1 Size, sizin için.
Dipnot-2 Döşek.
[/NOT]

Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi AllahSâni: herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah
abes: anlamsız, gayesiz, boşahvâl: haller, durumlar
arz: yer, dünyabinaenaleyh: bundan dolayı
cihet: yön, tarafdelâlet: delil olma, gösterme
efrad-ı aile: aile fertleri, bireylerierzak: rızıklar, yenilecek ve içilecek şeyler
ferş ve bast edilme: döşenme ve serilip yayılmagarip: şaşırtıcı, harika
gayr-ı mütenâhi: sınırsız, sonsuzhayvanat: hayvanlar
hikmet: fayda, gayehâlet: durum, hâl
icabat: gereği olan şeylerihtisas (lâmu’t-Tahsîs): ait olma, özgü ve has olma bildiren lâm, Meselâ; “Elhamdü lillah” “Hamd Allah’a mahsustur” gibi
imkânat: olasılıklar, ihtimallerirade: dileme, istek, tercih
kabiliyet: yetenekkeyfiyet: durum, nitelik
keza: bunun gibilevazım-ı beytiye: ev için gerekli ihtiyaçlar, gereçler
mahsus: has, özelmesken: ev, barınma yeri
mevsuf: nitelendirilen, vasıflandırılanmuayyen: belirlenmiş, kararlaştırılmış
mâide: soframümkinat: olması imkân dahilinde olan, varlığı Allah’ın var etmesine bağlı olan şeyler
münhasır: bir şeyle sınırlımüsâvi: eşit, denk
nam: adnebatat: bitkiler
nükte-i belâğat: belâğat nüktesi, ifade inceliğisıklet: ağırlık
tabiat: yaratılış, karaktertahsis: tercih etme, mahsus kılma
tayin: belirleme, belirli kılmatefriş: döşeme
teşkil etmek: oluşturmak, meydana getirmektâbir: ifade etme, söz
zerre: atom, maddenin en küçük parçasızira: çünkü
ل: (bk. ḥ-r-f

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İbadet ve Tevhid Bahsi - Sayfa: 217


süknâ olmasın; ve su gibi mâyi de değildir ki, ziraat ve istifadeye kàbil olmasın. Belki orta bir vaziyette yapılmıştır ki, hem mesken, hem mezraa olsun. Bu iki faidenin taht-ı temine alınması, elbette ve elbette bir maksat, bir hikmet ve bir nizam ile olabilir.

وَالسَّمَاۤءَ بِنَاءً
blank.gif
1
Semanın, insanlara bir sakf, bir dam gibi yapılması, yıldızların o damda asılı kandiller gibi olmalarını istilzam eder ki, teşbih tamam olsun. Öyleyse gayr-ı mütenâhi şu boşlukta dağınık bir şekilde yıldızların bulunması, akılları hayrette bırakan nizam ve intizamlı vaziyetleri kör tesadüfe isnad edilemez.


S - İnsan, arza nisbeten bir zerredir. Arz da kâinata nazaran bir zerredir. Ve keza, insanın bir ferdi, nev’ine nisbeten bir zerredir; nev’i de, sâir ortakları bulunan envâ içinde bir zerre gibidir. Ve keza, aklın düşünebildiği gayeler, faideler hikmet-i ezeliye ve ilm-i İlâhîdeki faidelere nisbeten bir zerreden daha aşağıdır. Binaenaleyh, böyle bir âlemin insanın istifadesi için yaratılmış olduğu akla giremez.

C - Evet, zahire bakılırsa insan bir zerre hükmündedir. Fakat insanın taşıdığı ruha, kafasına taktığı akla, kalbinde beslediği istidatlara nazaran bu âlem-i şehadet dardır, istiab edemez. Ancak o ruhun arzularını ve o aklın fikirlerini ve o istidatların meyillerini tatmin ve temin edecek âlem-i âhirettir.


Ve keza, istifade hususunda müzahame, mümanaa ve tecezzî yoktur; bir küll ile cüz’iyatı gibidir. Nasıl ki bir küllî, bütün cüz’iyatında mevcut olduğu halde, ne o küllîde tecezzî ve inkısam olur ve ne de cüz’iyatında müzahame ve müdafaa olur. Küre-i arzdan da binlerce müstefid olsa, ne aralarında bir müzahame olur ve ne küre-i arzda bir noksaniyet peyda olur. Yalnız insanın indallah kerameti


[NOT]Dipnot-1 Gökyüzünü kubbe yaptı.
[/NOT]

arz: yer, dünyabinaenaleyh: bundan dolayı
cüz’iyat: bütünün parçaları; ferdlerdam: tavan
envâ: çeşitler, türlergayr-ı mütenâhi: sınırsız, sonsuz
hikmet: fayda, gayehikmet-i ezeliye: Allah’ın ezelî hikmeti, herşeyi yerli yerinde ve bir gaye ve faydaya yönelik yapması
ilm-i İlâhî: Allah’ın herşeyi kuşatan sınırsız ilmiindallah: Allah katında
inkısam: bölünme, kısımlara ayrılmaintizam: düzenlilk, tertipli olma
isnad: dayandırma, vermeistiab etmek: içine almak, kapsamak
istidat: kabiliyet, meziyetistifade: faydalanma, yararlanma
istilzam: gerektirmekabil-i süknâ: oturmaya elverişli, oturulabilir
keza: bunun gibikàbil: elverişli olma, mümkün
kâinat: evren, yaratılan herşeyküll: bütün
küllî: tür, cins, aynı sınıfın fertler topluluğuküre-i arz: yer küre, dünya
mevcut olma: meydana gelmemeyil: eğilim, istek, arzu
mezra: ziraat, tarım alanı; ekilip dikilen yermâyi: sıvı
müdafaa: savunmamümanaa: birbirine engel olma
müstefid olma: istifade etme, faydalanmamüzahame: birbirine zahmet verme, sıkışma, sürtüşme
nazaran: bakarak, –görenev’i: çeşit, tür
nisbeten: kıyasla, oranlanizam: düzen, kanun
noksaniyet: noksanlık, eksiklikpeyda olmak: belirmek, görünmek, meydana çıkmak
sakf: çatı, tavan, damsema: gök
sâir: diğer, başkataht-ı temine alınma: garanti ve güvence altına alınma
tatmin: doyurmatecezzî: bölünme
temin etmek: sağlamakteşbih: benzetme
zahir: dış görünüşzerre: ufacık bir miktar, atom, maddenin en küçük parçası
ziraat: tarımâlem-i âhiret: öldükten sonraki hayat, âhiret âlemi
âlem-i şehadet: görünen âlem

 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İbadet ve Tevhid Bahsi - Sayfa: 218


olduğu için, âlem-i şehadetin yaratılışında insan, ille-i gaiye menzilesinde gösterilmiştir. Ve insanın hatırı için, bütün envâa bir umumî ziyafet verilmiştir. Bu ise, bütün âlemin faideleri insana münhasır olup başkalara hiçbir faidesi yoktur demek değildir.


وَاَنْزَلَ مِنَ السَّمَاۤءِ مَاۤءً فَاَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ رِزْقًا لَكُمْ
blank.gif
1
﴿ İnzâlin Cenâb-ı Hakka olan isnadından anlaşılıyor ki, yağmurun katreleri başıboş değildir; ancak bir hikmet altında ve bir mizan-ı kastî ile inerler. Çünkü, o mesafe-i baîdeden gelmekle beraber, rüzgâr ve hava da müsademelerine yardımcı olduğu halde, katrelerin aralarında müsademe olmuyor. Öyleyse o katreler başıboş olmayıp, gemleri, onları temsil eden meleklerin elindedir.

مِنَ السَّمَاۤءِ
blank.gif
2
Sema kelimesinin zikri geçtiğine nazaran, makam, zamirin yeri olduğu halde ism-i zahir ile zikredilmesi, yağmurların sema cirminden değil. Sema cihetinden geldiğine işarettir. Çünkü, sebkat eden sema kelimesinden maksat, cirm değil, cihettir.


مَاۤءً Semadan gelen karlar, dolular, sular olduğu halde yalnız suların zikredilmesi, en büyük istifadeyi temin eden, su olduğuna işarettir. مَاءً kelimesinde tenkiri ifade eden tenvin ise, yağmur suyunun acip bir su olup, nizamı garip, imtizâcât-ı kimyeviyesi size meçhul olduğuna işarettir.

فَاَخْرَجَ
blank.gif
3
’deki ف müddet ve mühlet olmaksızın takibini ifade eder. Buna binaen, semeratın ihracı, yağmurun inzali akabinde bir müddet ara vermeden husule gelmesi lâzımdır. Halbuki ihraç ile inzal arasında hayli bir zaman vardır.



[NOT]Dipnot-1 “Gökten de size bir su indirdi ve onunla türlü meyveler ve mahsullerden size rızık çıkardı.” Bakara Sûresi, 2:22.
Dipnot-2 Semadan, gökyüzünden.
Dipnot-3 Onunla (suyla) çıkardı, yerden bitirdi.
[/NOT]

Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allahacip: hayrette bırakıcı, hayranlık verici, acayip
binaen: -dayanarakcirm: cisim, kütle
envâ: çeşitler, türlergarip: tuhaf, şaşırtıcı
hikmet: fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde yaratma fiili kanunuihraç: çıkarma
ille-i gaiye: asıl gaye, temel maksatimtizâcât-ı kimyeviye: kimyasal bileşimler
inzal: indirmeism-i zâhir: açık isim, zamir olmayan, ismin kendisi
isnad: dayandırmaistifade: faydalanma, yararlanma
katre: damlakeramet: şerefli ve kerim olma
makam: derece, bir şeyin özel yerimenzile: makam, derece
mesafe-i baîde: uzak mesafemeçhul: bilinmeyen
mizan-ı kastî: istek ve irade dahilinde bir ölçü, dengemühlet: süre, zaman
münhasır: ait, mahsus, bir şeyle sınırlımüsademe: çarpışma, çatışma
nazaran: bakarak, –görenizam: düzen, sistem
sebkat: önceden geçme, zikredilmesema: gökyüzü
semerât: meyveler, mahsullertemin etmek: sağlamak
tenkir: gr. belirsiz kılma; bir kelimenin sonunu iki üstün, iki esre veya iki ötre yapmak sûretiyle mânâyı kapalı, belirsiz hale getirmetenvin: Arapça gramerde bir kelimenin sonunu nun gibi okutmak üzere konulan işaret; kelimenin sonuna iki üstün (en), iki esre (in), iki ötre (ün) gelmesi hali
umumî: genelzamir: ismin yerini tutan kelime
âlem-i şehadet: görünen âlemف: takip “fe”si
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İbadet ve Tevhid Bahsi - Sayfa: 219

[SUB]
[/SUB]
[SUB]Öyleyse اَخْرَجَ
blank.gif
1
, اَنْزَلَ ’ye atıf değildir. Ancak, inzali takip eden fiillerin silsilesi ortadan kaldırılarak o fiillerin neticesi hükmünde olan اَخْرَجَ, اَنْزَلَ ’ye atfedilmiştir. Takdir-i kelâm şöyle olsa gerekir:
[/SUB]


[SUB]وَ اَنْزَلَ مِنَ السَّمَاۤءِ مَاۤءً فَاهْتَزَّتِ اْلاَرْضُ وَرَبَتْ وَاَخْضَرَتْ وَ اَنْبَتَتْ فَاَخْرَجَ بِهِ مِنَ الثَّمَرَاتِ
blank.gif
2
[/SUB]

[SUB]
Bu itibarla, inzali takip eden اِهْتَزَّتْ
blank.gif
3
fiilidir. ف ’nin de asıl mevkii, اِهْتَزَّتْ dir.
[/SUB]


[SUB]بِهِ ’deki ب harfi, sebebiyetle karışık ilsak mânâsınadır. Yani, su, semeratın husulüne sebep olduğu gibi, semerata mülsak, karışık, yapışık olduğundan da, semeratın taravet ve tazeliğini muhafazaya vesiledir.[/SUB]

[SUB]مِنَ الثَّمَرَاتِ
blank.gif
4
’deki مِنْ beyan ile karışık ibtidayı ifade eder. Bu itibarla اَخْرَجَ
blank.gif
5
’ye mef’ul olamaz, ancak sâmi’in fehmine göre tayin edilen mef’ul-ü mukadderdir. مِنَ الثَّمَرَاتِ ise, o mef’ule beyandır.
[/SUB]


[SUB]Takdir-i kelâm
blank.gif
6
فَاَخْرَجَ بِهِ (اَنْوَاعًا) مِنَ الثَّمَرَاتِ şeklindedir.
[/SUB]

[SUB]Nekre olarak رِزْقًا
blank.gif
7
’nın zikredilmesi, bu rızkın nereden ve neyle husule geldiği size meçhul olduğuna işarettir.
[/SUB]



[NOT][SUB]Dipnot-1 [/SUB][SUB] İndirdi, çıkardı.[/SUB]
[SUB]Dipnot-2 [/SUB][SUB] Semadan bir su indirdi, yeryüzü harekete gelip kabardı, yeşillendi, bitkiler verdi, o suyla meyveler çıkardı.[/SUB]
[SUB]Dipnot-3 [/SUB][SUB] Titredi, hareketlendi.[/SUB]
[SUB]Dipnot-4 [/SUB][SUB] Meyvelerden.[/SUB]
[SUB]Dipnot-5 [/SUB][SUB] Çıkardı.[/SUB]
[SUB]Dipnot-6 [/SUB][SUB] “O suyla çeşit çeşit meyvelerden (rızık) çıkardı.” Bakara Sûresi, 2:22.[/SUB]
[SUB]Dipnot-7 [/SUB][SUB] Rızık olarak.[/SUB]
[/NOT][SUB]
[/SUB]
[SUB]
[/SUB]
[SUB]atıf: bağlı, bağlama[/SUB][SUB]beyan: açıklama[/SUB]
[SUB]fehm: anlayış, kavrayış[/SUB][SUB]husul: oluşma, ortaya çıkma[/SUB]
[SUB]husule gelmek: oluşmak, meydana gelmek[/SUB][SUB]ibtida: başlangıç[/SUB]
[SUB]ilsak: yapıştırma, bitiştirme, bitişme[/SUB][SUB]inzâl: indirme[/SUB]
[SUB]itibar: özellik[/SUB][SUB]itibarla: özelliğiyle[/SUB]
[SUB]mef’ul: yapılan iş, öznenin yaptığı işten etkilenen, nesne, tümleç[/SUB][SUB]mef’ul-ü mukadder: lâfız olarak metinde yer almayan, ancak sözün gelişiyle belirlenen nesne, tümleç[/SUB]
[SUB]mevki: yer, makam[/SUB][SUB]meçhul: bilinmeyen, bilinmez[/SUB]
[SUB]mülsak: yapışık, bitişik[/SUB][SUB]nekre: gr. başına “el” takısı almamış, sonu iki üstün, iki esre, iki ötre ile biten mânâsı kapalı, belirsiz isim[/SUB]
[SUB]semerat: meyveler, mahsuller[/SUB][SUB]silsile: sıra, dizi[/SUB]
[SUB]sâmi’: işiten, dinleyen[/SUB][SUB]takdir-i kelâm: sözün gelişi; lâfız olarak zikredilmediği halde, görünen lâfzın altında kapalı olarak bulunan söz, mânâ[/SUB]
[SUB]taravet: tazelik[/SUB][SUB]tayin: belirleme[/SUB]
[SUB]ب: sebep ve ilsak “be”si[/SUB][SUB]ف: (bk. ḥ-r-f[/SUB]
[SUB]مِنْ: (bk. ḥ-r-f[/SUB]
[SUB]
[/SUB]
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İbadet ve Tevhid Bahsi - Sayfa: 220

لَكُمْ
blank.gif
1
’deki ل ecliyet ve sebebiyet içindir. Yani, “Siz, rızkın gelmesine sebepsiniz, amma istifadesi size mahsus ve münhasır değildir ve başkalar da tebean istifadeye şeriktirler.”

Ve keza, Cenâb-ı Hak, sizlere nimetlerini tahsis ettiği gibi, sizin de şükrünüzü Ona tahsis etmeniz lâzım geldiğine işarettir.

فَلاَ تَجْعَلُوا ِللهِ اَنْداَدًا
blank.gif
2
﴿ Başta bulunan ف geçen dört fıkraya bakıyor. Yani: “Odur Mâbud, şerik yapmayınız. Odur Kadîr-i Mutlak, şerikini itikad etmeyiniz. Odur Mün’im, şükründe şerik yapmayınız. Odur Hâlık, başka bir hâlık tahayyül etmeyiniz.”

تَجْعَلُوا
blank.gif
3
Bu tabirin, تَعْتَقِدُوا
blank.gif
4
tabirine tercihi, onların, Allah’a isnad ettikleri şeriklerin ve misillerin aslı ve hakikati olmadığı için o uydurma şeriklerin itikad edilecek şeyler olmadığına, ancak uydurma, ca’lî şeyler olduklarına işarettir.

ِللهِ Lâfza-i Celâlin اَنْدَادًا
blank.gif
5
üzerine takdimi, Allah’ın daima hâzır olduğunu düşünmek lüzumuna ve nehyin menşei, şerikin Allah için yapılışı olduğuna işarettir.


اَنْدَادًا Endad, نِدٌّ ’ün cem’idir. نِدٌّ ise, “misil” mânâsınadır. Halbuki, Cenâb-ı Hakka yapılan misil, onun zıddı olur. Birşey, hem zıt, hem misil olamaz; ve birşeyin zıddı, ona misil olamaz. Öyleyse mislin bulunması, mislin muhaliyetini istilzam eder.

اَنْدَادًا ’in sîga-i cem ile zikri, müşriklerin cehaletine işarettir. Yani: “Hiçbir cihetten


[NOT]Dipnot-1 Sizin için.
Dipnot-2 “Sakın Allah’a eş ve ortaklar koşmayınız.” Bakara Sûresi, 2:22.
Dipnot-3 Yapmayınız, uydurmayınız. (Kelimenin başında olumsuzluk mânâsı veren gizli “Lâm” edatı vardır.)
Dipnot-4 İnanmayınız, itikat etmeyiniz. (Kelimenin başında olumsuzluk mânâsı veren gizli “Lâm” edatı vardır.)
Dipnot-5 Eşler, ortaklar.
[/NOT]

Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi AllahHâlık: her şeyi yaratan Allah
Kadîr-i Mutlak: her şeye gücü yeten, sınırsız güç ve kudret sahibi AllahLâfza-i Celâl: “Allah” kelimesi
Mâbud: Kendisine ibadet edilen Allahca’lî: yapay, uydurma
cehalet: cahillik, bilgisizlikcem’: çoğul
ecliyet: sebebiyet, sebep oluş endâd: eşler, benzerler
fıkra: bölüm, kısımhakikat: asıl, gerçek
hâlık: yaratıcıisnad: dayandırma
istifade: faydalanma, yararlanmaistilzam etmek: gerektirmek
itikad: inanç, imankeza: bunun gibi
menşe: esas, kaynak, kökmisil: eş, benzer
muhaliyet: imkânsızlıkmünhasır: ait, mahsus, bir şeyle sınırlı
mün’im: nimet verici; gerçek nimet verici olan ve yarattıklarını sonsuz bir şekilde nimetlendiren Allahmüşrik: Allah’a ortak koşan
nehy: yasaklamasîga-i cem: çoğul kipi, kalıbı
tabir: ifade, söztahayyül etmek: hayal etmek, düşünmek
tahsis: üstün tutup tercih etme, ait kılma, ayırmatakdim: öne geçirme, öne alma
tebean: tabi olarak, uyarak, bağlı olarakşerik: ortak
ف: (bk. ḥ-r-fل: (bk. ḥ-r-f
 

Huseyni

Müdavim
Cevap: İbadet ve Tevhid Bahsi - Sayfa: 221

[SUP]
bir benzeri olmayan Cenâb-ı Hakka nasıl bir sürü misil ve zıt yapıyorsunuz?”

Ve keza, bütün enva-ı şirkin reddine işarettir. Yani, “Ne zâtında ve ne sıfâtında ve ne ef’âlinde şeriki, şebihi yoktur.”

Ve keza, vesenî, sâbiî, ehl-i teslis, ehl-i tabiat gibi firak-ı dâllenin tevehhüm ettikleri şeriklerin tabakalarına işarettir.
[/SUP]


[SUP]İhtar: Vesenî mezhebinin menşei, yıldızları ilâh itikad etmek, hulûlü tahayyül etmek, cismiyeti tevehhüm etmek gibi gülünç şeylerdir.[/SUP]

وَاَنْتُمْ تَعْلَمُونَ
blank.gif
1
﴿ [SUB]Bu cümle ile âyetlerin sonunda zikredilen emsalî cümleler, İslâmiyetin menşei ilim, esası, akıl olduğuna işaret eder. Binaenaleyh, İslâmiyetin, hakikati kabul ve safsatalı evhamı reddetmek, şânındandır.

[/SUB]
[SUB]تَعْلَمُونَ
blank.gif
2
’ye bir mef’ulün terki, çok mef’ullerin takdirine sebep olmuştur. Demek, îcaz ve ihtisarı yapmakla itnab ve uzatmaktan kaçarken, daha ziyade itnaba, tatvîle sebep olmuştur. Yani, Allah’tan başka mâbudunuz olmadığını, halıkınızın bulunmadığını başka bir kadîr-i mutlak olmadığını ve mün’iminizin bulunmadığını bilirsiniz. Keza bilirsiniz ki, onların uydurdukları âlihe ve esnâm, bir şeye kàdir olmayıp, onlar da mahlûk ve mec’ûl şeylerdir.
[/SUB]


[SUB]
endOfSection.gif
endOfSection.gif
[/SUB]


[NOT][SUB]Dipnot-1 [/SUB][SUB] Ve siz bilirsiniz (ki, Allah’tan başka mâbud ve yaratıcınız yoktur.) [/SUB]
[SUB]Dipnot-2 [/SUB][SUB] Bilirsiniz.[/SUB]
[/NOT][SUB]
[/SUB]
[SUB]
[/SUB]
[SUB]Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan sonsuz şeref ve yücelik sahibi Allah[/SUB][SUB]binaenaleyh: bundan dolayı[/SUB]
[SUB]cihet: yön, taraf[/SUB][SUB]cismiyet: Cenâb-ı Hakkın Zâtının cisim olması[/SUB]
[SUB]ef'âl: fiiller, işler[/SUB][SUB]ehl-i tabiat: herşeyin tabiatın tesiriyle meydana geldiğine inananlar[/SUB]
[SUB]ehl-i teslis: Allah’ı baba, oğul ve mukaddes ruh diye üçlü unsur olarak kabul eden Hıristiyanlar[/SUB][SUB]emsalî: benzerleri[/SUB]
[SUB]envâ-ı şirk: şirkin çeşitleri[/SUB][SUB]esnâm: putlar [/SUB]
[SUB]evham: kuruntular, şüpheler[/SUB][SUB]firak-ı dâlle: hak yoldan sapmış olanlar, sapkın gruplar[/SUB]
[SUB]hakikat: gerçek[/SUB][SUB]hulûl: Cenâb-ı Hakkın varlıkların içine girmesi, sızması[/SUB]
[SUB]hâlık: yaratıcı[/SUB][SUB]ihtar: hatırlatma, ikaz[/SUB]
[SUB]ihtisar: kısaltma, özetleme[/SUB][SUB]ilâh: kendisine ibadet edilen, tanrı[/SUB]
[SUB]itikad etmek: inanmak, iman edip kabul etmek[/SUB][SUB]itnab: sözü uzatma; herhangi bir yeni fayda için, maksadı alışılagelmişin dışında uzun bir söz ile ifade etme[/SUB]
[SUB]kadîr-i mutlak: sınırsız güç ve kudret sahibi[/SUB][SUB]keza: bunun gibi[/SUB]
[SUB]kàdir: gücü yeten, kudret sahibi[/SUB][SUB]mahlûk: yaratık, yaratılmış[/SUB]
[SUB]mec’ûl: yapılmış[/SUB][SUB]mef'ul: yapılan iş, öznenin yaptığı işten etkilenen, nesne, tümleç[/SUB]
[SUB]menşe: asıl, kök, kaynak[/SUB][SUB]mezheb: yol, ekol[/SUB]
[SUB]misil: eş, benzer[/SUB][SUB]mâbud: kendisine kulluk edilen[/SUB]
[SUB]mün’im: nimet veren[/SUB][SUB]safsata: yalan, uydurma[/SUB]
[SUB]sâbiî: yıldıza tapan[/SUB][SUB]sıfât: Allah’ın yüce Zâtını niteleyen kutsal özellikler[/SUB]
[SUB]tahayyül etmek: hayal etmek[/SUB][SUB]takdir: belirleme; bir sözde açıktan belirtilmeyen gizli ve kapalı mânâları gösterme[/SUB]
[SUB]tatvil: uzatma [/SUB][SUB]tevehhüm: sanma, kuruntuya kapılma[/SUB]
[SUB]vesenî: putperest [/SUB][SUB]ziyade: çok, fazla[/SUB]
[SUB]âlihe: ilâhlar, tanrılar[/SUB][SUB]îcaz: az sözle çok mânâlar anlatma, özlü söz[/SUB]
[SUB]şebîh: benzer[/SUB][SUB]şerik: ortak[/SUB]
[SUB]şân: nâm, şeref[/SUB]
 
Üst