HZ. ÖMER-ÜL-FÂRÛK (Radıyallahü Anh)

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hz. Ömer çeşitli Hadîs-i şerîflerle meth edildi. “Ben Peygamberlerin sonuncusuyum. Benden sonra Peygamber gelmeyecektir. Eğer benden sonra peygamber gelseydi, Ömer elbette peygamber olurdu.” Hadîs-i şerîfi yüksekliğini anlatmaya yetişir.

Faziletini, üstünlüğünü ve kıymetini bildirmek için hakkında din âlimleri ve müslüman olmayan kimseler tarafından ciltlerle kitap yazıldı. Hz. Ömer’i metheden hadîs-i şerîflerin çoğunu Hz. Ali bildirmiştir. O’nu metheden hadîs-i şerîflerden bir kısmı şunlardır Hz. Ömer, Umre için Resûlullahtan izin isteyince Resûlullah “Yâ ahi! (Ey kardeşim) duanda bizi de unutma!” buyurdu.

Hz. Ömer îmân ettiği gün, Cebrâilaleyhisselam geldi ve “Melekler birbirlerine Ömer’in Müslüman olduğunu müjdelediler” dedi.

“Ömer Cennet ehlinin ışığı ve İslâm’ın nurudur.”

“Allahü teâlâ, hakkı Ömer’in diline ve kalbine yerleştirmiştir.”

“Şeytan, Ömer İbni Hattab’ı gördüğü zaman, heybetinden yüz üstü yere düşer”

“Şu dört kişiyi ancak münafık olan kimse sevmez: Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali,
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hz. Ömer bütün ilimlerde Eshâb-ı kirâm’ın ileri gelenlerinden idi. Tefsîr ilminde çok yüksek idî. Kur’ân-ı kerîmin tefsîrini bizzat Resûlullah’tan dinlemiş ve öğrenmiştir. Peygamber efendimizin devrinde de kadılık yapardı. Eshâb-ı kirâm’ın müşkillerini hallederdi. Kur’ân-ı kerîm’in bir çok âyeti, O’nun ictihâdına uygun olarak nazil olmuştur. Hz. Ömer fıkıh ilmine çok büyük hizmet etmiştir.

Fıkıh usûlünün birçok kaidelerini tesbit etmiş, Resûlullah’ın sünnetlerini itina ile tesbite çalışmış, kendisinden rivâyet edilen fetvaların adedi binlere ulaşmıştır. Bu fetvaların 1000 kadarı fıkhın mühim meselelerinin temelini teşkil etmiştir. Hz. Ebû Bekr zamanında açıklanmamış meselelerin hepsini bir icmâya bağlamıştır.

Bunlarda hiçbir şüphe bırakmadı. Hz. Ömer’in bildirmediği meselelerde, o günden bu güne kadar söz birliği olmadı. Hz. Ömer’in icmâ hususundaki bu gayreti, kıyâmete kadar gelecek İslâm âlimlerini güç durumdan kurtarmıştır.
Dört hak mezhebin hiç ihtilaf etmedikleri fıkıh ilmine dair bilgiler, Hz. Ömer zamanında icma edilen meselelerdir. Hz. Ömer, Peygamber efendimizin hadîs-i şerîflerine en iyi vâkıf olanlardan idi. Hadîs-i şerîf rivâyetinde çok titiz davranırdı. Resûlullah’a isnadı kuvvetli bir delil ile sabit olmayan hadîs-i şerîf ile amel etmezdi. Bu sebeple Hz. Mu’âviye buyurdu ki: “Ömer bin Hattab’ın bildirdiği hadîslere iyi sarılınız.

Çünkü O, Resûlullah’ın söylemediği şeylerin hadîs diye nakledilmemesi için insanları korkutmuştur. Hz. Ömer, Peygamber efendimizden (s.a.v.) 573 hadîs-i şerîf nakletmiştir. Onun rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden bir kısmı şöyledir:
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Öyle bir gün idi ki, Eshâb-ı kirâmdan birkaçımız Resûlullah (s.a.v.) efendimizin huzurunda ve hizmetinde bulunuyorduk. O gün, o saat, öyle şerefli, öyle kıymetli ve hiç ele geçmez bir gün idi. O gün, Resûlullahın sohbetinde, yanında bulunmakla şereflenmek, ruhlara gıda olan, canlara zevk ve safa veren cemâlini görmek nasib olmuştu. O vakit, ay doğar gibi, bir zat yanımıza geldi. Elbisesi çok beyaz, saçları pek siyah idi. Üzerinde toz toprak, ter gibi yolculuk alâmetleri görünmüyordu.

Resûlullahın (s.a.v.) Eshâbı olan bizlerden hiçbirimiz onu tanımıyorduk. Yani, görüp bildiğimiz kimselerden değildi. Resûlullahın (s.a.v.) huzurunda oturdu. Dizlerini, mübârek dizlerine yanaştırdı. Ellerini Resûl-i ekrem (s.a.v.) efendimizin mübârek dizleri üzerine koydu. Resûlullah’a (s.a.v.) sorarak yâ Resûlallah! Bana İslâmiyet’i, müslümanlığı anlat dedi.

Resûl-i ekrem (s.a.v.) buyurdu ki, “İslâm’ın şartlarından birincisi Kelime-i şehâdet getirmek (Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve Eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlüh) demektir.

(İslâm’ın ikinci şartı) vakit gelince namazı kılmaktır. (Üçüncüsü) malın zekâtını vermektir. (Dördüncüsü) Ramazan-ı şerîf ayında her gün oruç tutmaktır, (Beşincisi) gücü yetenin, ömründe bir kere hac etmesidir.”

O zât Resûlullahdan bu cevapları işitince, (Doğru söyledin yâ Resûlallah) dedi. Biz dinleyiciler, onun bu sözüne şaşdık. Çünkü, hem soruyor, hem de verilen cevabın doğru olduğunu tasdik ediyordu.

Bu zât yine sorarak yâ Resûlallah; îmânın ne olduğunu da hakikatini ve mahiyetini bana bildir dedi. Resûlullah buyurdu ki, (Îmân, önce Allahü teâlâya inanmaktır” buyurdu, (Îmânın altı temelinden ikincisi) Allahü teâlânın meleklerine inanmaktır. (Üçüncüsü) Allahü teâlânın bildirdiği kitaplarına inanmaktır. (Dördüncüsü) Allahü teâlânın peygamberlerine inanmaktır. (Beşincisi) Âhiret gününe inanmaktır. (Altıncısı) kadere, hayır ve şerlerin Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır...” buyurdu.

Sonra O zât gitti. Ben uzun bir müddet Resûlullah’ın (s.a.v.) yanında kaldım. Bana buyurdu ki: “Yâ Ömer o soranın kim olduğunu biliyor musun?” Ben Allah ve Resûlü bilir, dedim. Resûlullah (s.a.v.), “O (Cibrîl) Cebrâil idi, Sizlere dîninizi öğretmek için geldi” buyurdu.

“İki Müslüman karşılaştıklarında, birbirlerine selâm vererek müsâfehalaşırsa, aralarına yüz rahmet iner. Bunun doksanı, önce selam verip müsâfehalaşana, onu ise müsâfeha eden ikinci şahsadır.”

“Ya ma’rufu (iyiliği) emreder ve münkerden (kötülükten) nehyedersiniz, yahud Allahü teâlâ sizin kötülerinizi size musallat eder. Sonra iyileriniz duâ etmeğe yönelir, fakat dualar kabul olmaz.”

“Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennete giremez”

“Eğer siz hakkıyla Allah’a tevekkül etseydiniz, kuşların rızkını verdiği gibi, sizin de rızkınızı verirdi. Onlar sabah aç çıkar akşama tok olarak döner.” “İnsanlara karşı büyüklük taslayanı (kibirleneni) Allah zelîl kılar.” “Kimin niyeti dünyâlık olursa, Allahü teâlâ onun fahrini ve ihtiyaçlarını gözünün önüne getirir ve en sevdiği şeyden onu uzaklaştırır.

Her kimin de niyyeti âhıret olursa, Allahü teâlâ zenginliği onun kalbine yerleştirir, kayıplarını bir araya toplar ve en çok kaçınacağı şeyden onu uzaklaştırır.”
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hazret-i Ömer, halifeliği zamanında Bizans İmparatoruna elçi gönderip dîne davet etti. Bizans elçisi Medine-i münevvere’ye geldi Hazret-i Ömer ihtiyar bir kadının duvarını yaptırıyordu. Elçinin geldiğini haber verdiler. Buraya gelsin buyurdu. Efendim, ellerinizi yıkayıp bir yere otursanız nasıl olur? dediler. Kabul buyurmadı. Elçiyi çağırdılar. Arap padişahı bu mudur?

Böyle olduğunu bilsem gelmezdim ve Bizans İmparatoru da beni göndermezdi dedi. Hazret-i Ömer çamurlu mübârek iki parmağı ile işaret ederek, eğer gönderme-seydi, onun iki gözünü çıkarırdım buyurdu. Hazret-i Ömer, parmağı ile işaret edince, iki çamurlu parmak gelip, Bizans İmparatorunun gözlerini kör eyledi. Parmakların çamuru gözlerinin üzerinde kaldı, silmek mümkün olmadı. Bir zaman sonra elçi dönünce İmparatorun gözlerinin kör olduğunu gördü. Sebebini araştırdı. Hazret-i Ömer ile geçen hadîseyi de anlatınca hepsi hayret ettiler.

İran’a gönderdiği orduya kumandan tayin ettiği Hz. Sariye ordusu ile mağlup olmak üzere idi. Bu sıada Hz. Ömer Medine’de Cuma hutbesi okuyordu. Hutbe arasında “Dağa yaslan yâ Sariye, dağa yaslan yâ Sariye” diye bağırdı. Sariye işitip ordusunu dağa çekti. Arkasını dağa verip bir cepheden düşman ile karşılaşmak suretiyle zafere ulaştı. Hz. Ömer’in bu hadîseyi görmesi ve sesini duyurması onun kerâmetlerinden biridir.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hz. Ömer zamanında bir ticâret kervanı gelip Medine’nin yakınında konaklamıştı. Çok yorgun oldukları için hepsi derin bir uykuya dalmıştı. Hz. Ömer bu kervandan haberdar1 olup, Eshâb-ı kirâmdan Abdurrahman bin Avf’ı (r.a.) da yanına alıp, sabaha kadar kervanın etrafında dolaşarak onlara herhangi bir zarar gelmemesi için bekledi. Kervanda bulunanlar ancak sabaha karşı bundan haberdar oldular.

Kendilerini bekleyen bu kişinin kim olduğunu merak ettiler. Sabaha karşı uzaklaşıp gittiklerini görünce içlerinden biri takibe başladı. Hz. Ömer’in mescide girip namaz kıldırmasından sonra merakla bu zat kimdir diye soran kimse, onun Müslümanların halifesi olduğunu öğrenip kervanda bulunanlara giderek hâdiseyi anlattı.

Kervandakiler onun Müslüman olmayanlara yardımı böyle olursa, kimbilir Müslümanlara şefkati ve yardımı ne kadar çoktur. O’nun dîni gerçekten hak dindir, dediler. Daha sonra da Hz. Ömer’in huzuruna gidip hepsi Müslüman oldular.

Hz. Ömer’in ordusunun İran’ı fethettiği gece Hz. Osman huzuruna girip selam vermişti. Hz. Ömer acele mektûb yazıyordu. Mektubu yazıp bitirince yanmakta olan lambayı söndürüp, başka bir lamba yaktı.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hz. Osman’ın selamına cevap verip konuşmaya başladıktan sonra, Hz. Osman lâmbayı söndürüp, başka bir lâmba yakmasının sebebini sorunca, söndürdüğüm lamba Beyt-ül-malındır. Bana ait değildir. Onu Müslümanların işini görmek için yakmıştım, onların işini görmek için yazdığım mektûb bitti. Şimdi seninle şahsi işim için konuşuyoruz, bunun için de kendime ait olan lambayı yaktım buyurdu.

Hz. Ömer, bir kaç bin askeri harbe göndermişti. Harbe gidenlerin evlerine adam gönderip, hallerini sorması ve geceleri kendisinin şehri gezmesi adeti idi. Bir gece şehri dolaşıyordu. Bir evin önünden geçerken, ağlayan bir kadın sesi duydu. Kulak verdi. Halife kocamı harbe gönderdi, biz burada aç-susuz kaldık. Yazın çocukları götürüp halifenin kapısına bırakacağım diyordu. Hz. Ömer dayanamadı.

Gidip bir miktar yağ ve bir çuval unu sırtına alıp, kadının evine getirdi. Âteş yakıp yemek pişirdi. Çocukları kaldırıp yedirdi. Sonra kadından özür diledi. Şimdiye kadar sizin halinizi bilmiyordum. İhtiyacınız olursa, hemen bize bildirin diyerek ayrıldı. Kadın, Hz. Ömer’in akıllara hayret veren tevazu ve adaleti karşısında mahcup olup, hayır dualar etti.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hz. Ömer Irak’a İslâm ordusunu gönderip, kısa zamanda Allahü teâlâ’nın yardımıyla zafer kazandılar. Kiliseleri cami, puthâneleri mescid yaptılar. Sağ salim ve ganimetlerle döndüler. Hz. Ömer’in huzuruna vardıklarında halife İslâm ordusuna hiç bakmadı. Ne yaptınız? diye sual bile sormadı. Halifenin bu muamelesi Eshâb-ı kirâm’a çok ağır geldi. Hz. Ömer’in oğlu Abdullah’ı mescidde görüp halifenin onlara karşı alâkasızlığından şikâyet ettiler. Hz. Abdullah: “Babamın huzuruna bu elbiselerinizle mi çıktınız?” dedi.

Meğer İslâm ordusu, İran’ın süslü elbiselerinden giymişlerdi. Eshâb-ı kirâm, Hz. Abdullah’ın işaretiyle gidip elbiselerini değiştirdiler. Böylece Hz. Ömer’in huzuruna vardılar. Bu sefer Hz. Ömer bunları iyi karşılayıp her birinin ayrı ayrı hâlini, hatırını sordu. Eshâb-ı güzinden birisi cesaret edip, kalktı:

“Yâ Emirel-mü’minin ilk görüşmemizde bize hiç iltifat etmediniz. İkinci görüşmemizde çok iyi karşıladınız.

Bunun sebebi nedir?” diye sordu. Hz. Ömer:

“Sizi, elbiselerinizi değiştirmiş görünce kendi kendime: “Eshâb-ı güzîn benim hayâtımda elbiselerini değiştirdiler. Birkaç gün sonra Allah korusun kalplerini değiştirirler. Dünyâyı sevmeleri artar. Yarın kıyâmet gününde Resûlullah’a (s.a.v.) kavuşunca, Yâ Ömer! senin halifeliğin zamanında benim Eshâbım elbiselerini değiştirdiler sonra kalbleri değişti. Niçin manî olmadın? diye hitâb eder, azarlar diye korktum.” Onun için İran’ın süslü elbiselerini giydiğiniz zaman her biriniz gözüme bir belâ dikeni gibi göründünüz.

Fakat elhamdülillah elbiselerinizi değiştirince, endişe ettiğim tehlike ortadan kalktı. Size iyi muamelede bulundum.” buyurdular.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hz. Ömer zamanında Şam şehri civârında bir kal’a muhasara edildi. Öğleye kadar kal’a feth edilmedi. Hz. Ömer, gadaba geldi. İslâm askerini huzuruna çağırdı. “Kal’a henüz feth edilemedi. Kâfirler, İslâm askeri karşısında bu kadar dayanamazdı. Aramızda birisi bir hatâ yapmış olmasın” buyurdu.

İslâm askeri hayret edip, tevbe ve istiğfâr etmeğe başladılar. O sırada bir kişi ağlayarak Hz. Ömer’in huzuruna geldi “Yâ Emirel-mü’minin! Bu gece teheccüde kalktığım zaman karanlık olduğu için misvakımı arayıp bulamadım. Misvaksiz namaz kıldım. Sizin aradığınız hata benim bu hatâmdır,” dedi. Hz. Ömer: “Tevbe ve istiğfâr etmeğe devam et,” buyurdu. Bir saat sonra kal’a fetholundu.

Hz. Ömer halifelik müddetince kendinden evvel hiç kimsenin yapamadığını ve sonra da kimsenin yapamayacağı şekilde adalet üzere hareket etmiştir.

Zamanında kurt koyuna zarar vermeğe cesaret edemezdi. Hz. Ömer’in şehîd olduğu gün, bir çoban koyunların yanında dururken bir kurt koyuna saldırdı. Çoban: “(Hemen feryâd ederek,) Vah Hz. Ömer,” (dedi ve ağladı.) “İnnâ lillah ve innâ...” âyet-i kerîmesini okudu.

Çobanlar ona: “Hz. Ömer’in irtihâl ettiğini (vefatını) nereden bildin?” diye sordular. Çoban: “Hz. Ömer’in zamanında kurt koyuna değil saldırmak, bakmağa bile cesaret edemezdi. Şimdi kurdun koyuna saldırdığını gördüm. Hz. Ömer”in şehîd olduğunu anladım,” dedi.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hz. Ömer öğle sıcağında soyunup, zekât olarak Beyt-ül-mala alınan develeri bağlardı. “Yâ Emire’l-mü’minin! Niçin siz zahmet çekiyorsunuz! Birine emir buyurun bağlasın,” dediler. Hz. Ömer:

“Bunlar, fakirlerin hakkıdır. Hak teâlâ beni bunlara bakmağa memur etti. İşlerini de kendim görmem iyi olur. Âhirette bunlar benden sorulacaktır,” buyurdu.

Bir genç, beş vakit namazı Hz. Ömer ile kılardı. Hz. Ömer her selâm verişinde, genci arkasında görürdü. Hz. Ömer de bu genci sevmişti. Bir güzel kadın bu gence aşık olup, her zaman haber göndererek evine çağırtır, fakat genç râzı olmaz, yanına gitmezdi. Bu kadın, uzun müddet gencin arkasına düştüğü halde, kendisini gence sevdiremedi. Kadın, bir kocakarıya başvurdu. Kocakarı: “Seni bu gece o gençle bir araya getirirsem, bana ne ikramda bulunursun?” dedi. Kadın:

“Bu işi yaparsan, sana çok şeyler vereceğim,” dedi. Kocakarı evinde otururken; genç yatsı namazını kılmış, evine dönüyordu. Yol üzerinde bulunan kocakarının evinin önünden geçerken, kocakarı: “Bana yardım edene, Hak teâlâ da yardım etsin,” diye feryâd etti.

Genç bu feryadı duyunca, kocakarıdan feryadının sebebini sordu. Kocakarı: “Bir koyun kaçırdım, tutamıyorum, bana yardım et,” dedi. Genç bu söze inanıp evden içeri girdi. Gence aşık olan kadın, kapıyı kilitleyip gencin ayaklarına sarılarak yalvarmağa başladı: “Ne zamandan beri senin derdinle yanıyorum, bana hiç vefâ etmiyorsun. Sana ancak bu hileyi yaparak kavuştum,” diyerek genci kuvvette tuttu.

Genç, yine kadına iltifat etmedi, yüzüne bakmadı. Kadın genci çok övdüğü hâlde, genç yine kadının yüzüne bakmıyordu. Kadın “Yâ bana yaklaş arzumu yerine getir veya feryâd eder bütün mahalle halkını buraya toplarım, rüsvây olursun,” dedi. Genç: Âhirette rüsvây olacağıma burada olurum, dedi. Genci hiçbir yolla aldatamıyan kadın, feryâd etmeğe başladı. Bütün mahalle halkı evin etrafına toplandılar.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Kadın: “Bu gece kapımı kilitleyip yatarken, bu adam gelip bana tecavüz etmek istedj. Onun için sizi çağırdım,” dedi.

Mahalle halkı içeri girip, genci dövdü, hattâ başını birkaç yerden yarıp, ellerini, bağlayarak, Hz. Ömer’in huzuruna getirdiler. Hz. Ömer, sabah namazını kıldıktan sonra, o genci görememişti. Acaba hasta mı oldu, yoksa başka bir şey mi oldu diye düşünürken birtakım insanların arasında genci gördü.

Kadın da oraya gelmiş, feryadı ayyuka çıkıyordu. Genç, Hz. Ömer’in heybetinden çok korkardı. Hz. Ömer gadaba gelince vücudundaki kıllar dikilirdi. Fakat bu gadabı din için, İslâm gayreti içindi. Dünyâ işlerinde gadaplanmaz, mübârek kalbini dünyâya bağlamazdı.

Varlık onun yanında yoklukla bir, hattâ yokluk daha kıymetli idi. Hz. Ömer genci o halde görünce: “Yâ Rabbi! Bu gence hüsn-i zannım vardır. Resûlünün hürmeti için beni bu zannımdan döndürme!” diye duada bulundu. (Sonra genci yanına çağırdı) “Senin hakkında iyi düşünürüm. Bu çirkin işi senin yapacağını zannetmiyordum. Korkma, yakın gel, Hak teâlâ doğru kullarının yardımcısıdır,” buyurdu. Genç:

“Bu kadın bana bir kaç yıldır âşık olmuştu. Çok kere haber gönderdiği halde râzı olmamıştım.

Sen unda bir kocakarı hilesiyle beni evine çağırdı. Ondan sonraki hadîseleri de birer birer anlattı. Hz. Ömer: “O kocakarıyı görünce tanır mısın?” buyurdu. Genç: “Evet tanırım,” dedi. Şehirdeki bütün kocakarıların dışarı çıkmaları emir edildi. Hepsi bir yerde gizlenen gencin önünden geçtiler. Genç, hile yapan kocakarıyı tanıdı.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Kocakarıyı Hz. Ömer’in huzuruna götürdüler. Hz. Ömer’in heybetine dayanamayıp, para için bu işi, yaptığını ikrar etti. Kocakarı söyleyince, âşık olan kadın ne yaptıklarını anlattı. Hz. Ömer (Kalkıp, gencin ellerini çözüp, mendili ile başının kanını silip bağladı.) Allahü teâlâ’ya hamd olsun ki, Resûl-i Ekrem’in “Ümmetimden, kardeşim Yûsuf aleyhisselâmın kendini Zeliha’dan sakladığı gibi, yabancı kadınlardan muhafaza eden sıddîklar çıkacaktır” hadîs-i şerîfi bizim zamanımızda bu gence nasib oldu.” buyurdu.

Gencin sırtını okşayarak hayır duâ etti.

Hz. Ömer halife iken bir bayram gelmişti. Herkes çocuklarına yeni elbiseler alıyordu. Hz. Ömer’in oğlunun elbisesi eski idi. Bayram günü çocuklar, eski elbiseli olan halifenin çocuklarıyla alay etmeğe başladılar. Hz. Ömer’in oğlu, ağlayarak babasının yanına geldi.

Hz. Ömer, oğluna şefkat edip acıyarak, Beyt-ül-mâlın eminini çağırdı. Oğlunun ağlama sebebini anlattıktan sonra, gelecek`ayın maaşından bir miktar vermesini istedi. Beytül-mâl emini: “Yâ Emirel-mü’minin, yaşayacağınızı muhakkak biliyor musunuz ki, hak etmediğiniz paradan istiyorsunuz?” dedi. Hz. Ömer “Allahü teâlâ’dan başka kimse bilemez,” buyurdu. “O zaman Yâ Halife! Yaşayacağınızı bilmedikten sonra, ne almanız size yakışır, ne de bizim vermemiz makûl olur,” dedi.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Hz. Ömer, söylediğine pişman olup, Beytül-mâl emininin sözünü beğendi, hayır duâ buyurdu. Allahü teâlâ çocuğunun kalbine bir yolla teselli verip, her biri safâyı kalb ile gittiler.

Bir gece Hz. Ömer Medine-i Münevvere’de geziyordu. Bir kadın: (Kızına evi içinde) “süte biraz su kat,” diyordu. Kız: “Emirül-mü’minin süte su katmayınız buyurmamış mıydı?” dedi. Kadın: “Emir burada yok,” dedi. Kız: “Hz. Ömer burada yok ise, Rabbi bizi görür,” dedi. Hz. Ömer (O evi işaret etti. Evine gelip oğluna,) senin için bir kız buldum, onu sana alayım, buyurdu. (Ertesi günü kadının evine gitti.) Kızını oğluma ver, buyurdu. Kadın: “Bunu kalbimden dahi geçirmeğe cesaretim yoktu,” dedi. Hz. Ömer “Kızının bir sözü çok hoşuma gitti. Onun için geldim,” buyurdu. O kızı oğlu Âsım’a aldı.

Âsım’ın kızından Abdülaziz oldu. Abdülaziz’in oğlu Ömer bin Abdülaziz halife oldu. Onun zamanında da kurd kuzu ile gezerdi.

Buyurdu ki: “Sâdık arkadaşlar bulun ve onların arasında yaşayın. Dürüst ve samimi arkadaşlar, darlıkta yardımcı, genişlikte süs ve zinetdirler. Dostunun sana düşen işini güzel bir şekilde gör ki, lüzumunda, sana daha güzeli ile karşılıkta bulunsun. Düşmanlarından uzaklaş, her dosta bel bağlama, ancak emin olanları seç. Emin olanlar, Allahü teâlâdan korkanlardır.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Kötü insanlarla düşüp kalkma, onlardan kötülük öğrenirsin. Onlara sırrını verme ifşa ederler, işlerini Allah’dan korkanlara danış ve onlarla istişare et.”

“Allah’a itaat eden büyük zatların sözlerine dikkat edin. Çünkü onlara Allah tarafından gerçekler tecelli eder ve onu konuşurlar.”

“İyilik kolay bir şeydir. Güler yüz ve yumuşak söz bunu temin eder.” “Şiddet göstermeksizin kuvvetli, zayıflık göstermeksizin yumuşak ol.”

“Çok gülenin heybeti azalır. Şaka yapan eğlenceye alınır. Bir şeyi çok yapan onunla tanınır. Çok konuşan çok yanılır, hataya düşer. Böyle kimsenin hayâsı azalır. Hayası azalan şüpheli şeylerden az kaçınır. Şüpheli şeylerden az kaçınanın kalbi ölür.”“Hakkımda hangisinin daha hayırlı olduğunu bilemediğim için darlık (fakirlik) ve bolluk (zenginlik) günlerimin hiçbirine aldırış etmedim.”

Hz. Ömer bir defasında Şam’a gitmişti. Orada giydiği eski elbiselerden dolayı söz edildiğini duyunca “Biz İslâmiyet ile izzet bulduk, izzeti, şerefi başka yerde aramayız.” buyurdu.

“Amellerin efdali farzları yapıp harâmlardan kaçınmak ve Allah katında sâdık niyyetdir.”

“Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin. Amelleriniz tartılmadan önce tartınız.”

Yolu bir mezbeleden geçse, orada durur ve: “İşte hırsla sarıldığımız dünyâ” derdi.

“Âhiret işlerinde zarar etmektense, dünyâya ait işlerde zarar ediniz. Böylesi sizin için daha hayırlıdır.”

Dul kadınlara, yetimlere sırtında un taşırdı. Bu halini gören biri: Bırakın biz taşıyalım deyince, Hazret-i Ömer “Ya kıyâmet günü günahımı kim taşır” buyurdu.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
“Alay, şaka ve mizah etmekten kaçınınız. Zira insanın şerefini kırar, vakarını azaltır.”

“Ahmakla arkadaşlık etmekten kaçın. Çünkü, ekseriya, sana iyilik yapayım derken zararı dokunur.”

“Tevbe edenlerle oturun, onların kalbleri yumuşak olur.”

“Tevazunun başı, bir müslüman ile yolda karşılaşırsan ilk önce selamı senin vermen, bir mecliste en geride oturmaya râzı olman ve şöhretten uzak durmandır.”


“Yemekten sonra misvak kullanmak iki hizmetçi kullanmaktan iyidir.”

“Mescidler yer yüzünde Allahü teâlâ’nın evleridir. Mescidde namaz falanlar Allahü teâlâ’nın misafirleridir. Ev sahibine, ancak misafirlere hizmet düşer.”

“Ramazan ayı çok hayırlı ve mübârek bir aydır. Gündüz tutulan oruca, gece kılınan namaza bu ayda verilen sadakaya, Allahü teâlâ kat kat sevab verir.”

“İnsanların en cahili, ahiretini başkasının dünyâsı için satandır.”

“Allahü teâlâ başkasına acımayana acımaz, affetmeyeni affetmez, özür kabul etmeyenin özrünü kabul etmez.”

“Tevbe’den maksad günahı bilip yapmamaktır. Amel-i salihte bulunmaktan maksad, kendini beğenmemektir. Şükürden maksad, aczini itiraf edip kulluğu bilmektir.”

“İnsanın elbisesini temiz kullanması şerefi icabıdır.”

“Dinini bilmeyen tüccar pazarımızda satış yapmasın.”

“Mescidde oturan kimse, Allahü teâlâ’nın huzurunda bulunuyor demektir.” “

“Helâlin onda dokuzunu harâma düşmek korkusu ile terk ederdik.”

“Bana ayıplarımı, kusurlarımı söyleyen kimse Allahü teâlânın merhametine kavuşsun.”

“İstiğfâr her derde devadır.” “Tevbe edip de tevbesi kabul olunanlarla beraber bulunun... Zira onlarla beraber bulunmak kalbi daha fazla yumuşatır.”

“Allahım, bana senin yolunda şehîd olmayı nasib et. Peygamberinin şehrinde ölmeyi kısmet et.”

KAYNAKLAR

1) Tefsîr-i Taberî, cild-10, sh-160

2) Tefsîr-i Kurtûbî cild-8, sh-170

3)Târîh-ul-hulefâ sh-101

4) Savaik-ül-muhrika sh-89

5) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-3, sh-266

6) El-İşâbe cild-2, sh-518

7) El-İstiâb cild-2, sh-58

8) Üsûd-ul-gâbe cild-4, sh-58

9) İzâlet-ül-hafâ cild-1, sh-579

10) Müsned-i Ahmed bin Hanbel cild-1, sh-2

11) Tabakât-ül-huffâz sh-3

12) Hulâsat-ü tehzîb-il kemâl sh-239

13) Tabakât-ı Şirâzî sh-38

14) El-İber cild-1, sh-27

15) En-Nûcûm-uz-zâhire cild-1, sh-78

16) Târîh-ul-Ümem-i ve’l-mülûk cild-3, sh-192

17) İbn-i Hişâm cild-1, sh-364

18) El-Kâmil fi’t-târih cild-2, sh-208, 139

19) Kitab-ul-harâc sh-73

20) Kitâb-ul emvâl sh-77

21) İbn-i Âbidîn cild-3, sh-364, cild-2, sh-49

22) El-Evâil sh-78/b.

23) Kitab-ul-harâç (Yahya bin Âdem) sh-169

24) Sahîh-i Buhârî cild-4, sh-242

25) Müslim, fedâil-us-Sahâbe

26) Sünen-i Tirmizî cild-2, sh-182

27) Târîh-ul-hamîs cild-1, sh-333

28) İnsân-ul-uyûn cild-1, sh-329

29) El-A’lâm cild-5, sh-45

30) Hilyet-ül-evliyâ cild-1, sh-38

31) Bedâi-us-Sanâi cild-7, sh-9

32) Miftâh-u Kunuz-üs-sünne, Hz. Ömer maddesi

33) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh-1056

34) Eshâb-ı Kirâm sh-383

35) Herkese Lâzım Olan İmân sh-1

 
Üst