Hz. İSA’NIN (AS) YENİDEN DÖNÜŞÜ ---M.ali Kaya

Müekked

Well-known member

Kur’an-ı Kerim Hz. İsa ve İncil’e ait müspet hallerini ve doğrularını tasdik eder; ama
yaptıkları yanlışlarını da göstererek hak ve hakikate irşat eder. Gerçekler ayrıntılarda gizli
olduğu bir hakikattir.

Hz. İsa (as) hakkında pek çok gerçeği Kur’an ayetlerinin ayrıntılarında
bulmak mümkündür. Bu ayrıntıları göremeyenler pek çok gerçekleri kaçırırlar. Bunlardan
bazıları de Hz. İsa’nın (as) doğumu, peygamberliği, mucizeleri, ölmeden semaya yükseltilmesi,
kıyamete alamet olmak üzere yeniden gelmesi ve kendine inananlara şahitliği bunlardan
bazılarıdır.


Kur’an-ı Kerim Maide Suresinde şöyle buyurur: “Yüce Allah kıyamet günü
peygamberleri huzuruna topladığı zaman onlara ‘Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara beni ve annemi
Allah’tan başka ilahlar edinin’ diyen sen misin?” diye sorar. İsa der ki: ‘Seni her türlü noksan
sıfatlardan tenzih ederim. Hak olmayan bir şeyi söylemek bana yakışmaz. Eğer söylemişsem sen
zaten onu bilirsin. Sen benim gönlümde olanı da bilirsin, ben ise senin açıklamadığın bir şeyi
asla bilemem. Görünmeyen ve gizli olan her şeyi hakkıyla bilen ancak Sensin. Bana
emrettiklerinden başkasını ben onlara söylemedim. ‘Yalnız ve yalnız benim de sizin de Rabbiniz
olan Allah’a ibadet edin’ dedim. Ben onların arasında bulunduğum müddetçe onların haline
şahit idim. Sen beni huzuruna aldıktan sonra onların halini bilen ve gören Sensin. Ve sen her
şeye hakkıyla şahitsin. Eğer onlara azap edersen onlar senin kullarındır. Eğer onları bağışlarsan
elbette sen dilediğini yapmaya kadirsin. Ve Sen her şeyi hikmetle yaparsın.
 

Müekked

Well-known member

Nisa Suresinde de “Yahudilerin peygamberliğini inkâr etmeleri, Meryem’e iftirada
bulunmaları, Allah’ın Resulü Meryem oğlu İsa’yı biz öldürdük demeleri sebebi ile lânete
uğramışlardır. Onu ne öldürdüler, ne de astılar, başkası ona benzetildi de onu öldürdüler.
Kendileri de bu hususta ihtilafa düştüler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Kapıldıkları
şey ancak zan ve tahminden ibarettir. Hakikatte ise Allah onu kendi huzuruna yükseltti.
Allah’ın kudreti her şeye galiptir ve Onun her işi hikmetledir. “Ehl-i Kitaptan kimse kalmaz ki,
ölümünden önce İsa’nın hak peygamber olduğuna iman etmesinler. Kıyamette de İsa onlar
üzerine şahitlik edecektir” buyrulmaktadır
 

Müekked

Well-known member
Zuhruf suresinde ise yüce Allah şöyle buyurur: “İsa, peygamberlik nimeti verdiğimiz bir
kuldan başka bir şey değildir. Biz onu İsrail oğullarına bir ibret ve imtihan vesilesi kıldık.
Dileseydik sizin yerinize melekler yaratırdık. O zaman imtihana gerek kalmazdı. Sonra biz
İsa’yı kıyamet için de bir alamet kıldık. Onun hakkında şüpheye düşmeyin ve Bana uyun. İşte
dosdoğru yol budur. Sakın şeytan sizi doğru yoldan ayırmasın. Muhakkak ki o sizin apaçık
düşmanınızdır. İsa (as) size apaçık mucizeler ve ihtilafa düştüğünüz hususlarda açıklık
getirecek olan bir kitapla geldi. Allah’tan korkun ve itaat edin.”
 

Müekked

Well-known member
Demek Hz. İsa (as) kıyamete yakın gelecek, yani hakikati anlaşılacak ve ehl-i kitap bu
hakikati kabul edecek ve Hz. İsa’nın (as) Allah’ın kulu ve hak peygamberi olduğu ve davası
olan “Tevhit Davasının” hakkaniyeti kabul edilecektir. Hıristiyanlar da sonunda buna
inanacaklardır. Bu İsa’nın (as) tekrar dönüşü demektir. Mesele şahısın kimliğinin bilinmesi ve
tanınması meselesi değil, davanın anlaşılması meselesidir.




Bu durumda Hz. İsa (as) hayatta olup İdris (as) gibi hayata lazım olan yemek, içmek ve
havayı teneffüs etmek gibi sebeplere ihtiyaç duymadan Allah’ın kudreti ile semada melekler gibi
yaşamaktadır. Bedeni yıldız gibi semada bulunmakla beraber nuranileşmiş ve maddi sebeplere
ihtiyaç duymayacak şekilde latif bir hale gelmiştir. Bundan dolayı dünyadaki bedeni ile
meleklerle beraber bulunmaktadır. Çünkü insanın tabaka-i hayatı beştir ve o üçüncü tabaka-i
hayattadır. Ahir zamanda tekrar dünyaya gelecek ve dininin ve dinine mensup olanların hüsn-ü
hatimlerini, güzel sonlarını görecektir. Güzel son ve hüsn-ü hatime ise İsa’nın (as) getirdiği “Tevhit” hakikatını anlamayarak “Teslise” düşen Hıristiyanların hakikati anlayarak tekrar
Tevhide yönelmeleridir. Böylece Hz. İsa’nın (as) ümmeti hakkındaki kaygısı ve endişesi sona
erecek, ümmetinin hak dine yeniden yaklaşması ile vazifesinin gereğini tam yapmış ve davasının
sonucunu almış olacaktır. Hz. İsa (as) tevhidi tebliğ etmekle beraber “Allah’ın elçisinin de
müjdecisi” olduğu için tevhide yaklaşan Hıristiyanlara tevhid hakikatının gerçek tebliğcisi olan
Hz. Muhammed’i (as) tanıtarak ona tabi olmalarını isteyecektir. Kurtuluşun ancak Hz.
Muhammed’e (sav) tabi olmak ve onun getirdiği ahkâmı ile amel etmekte olduğunu göstermek
için onun o zamandaki temsilcisi olan Mehdiye uyarak ahkâmı üzere arkasında namaz
kılacaktır.
 

Müekked

Well-known member
İsa (as) ın gökten nüzulü haktır ve vaki olacaktır.
Hz. İsa’nın (as) semadan nüzulü “Ehl-i Sünnet” ulemasının inanç esaslarındandır ve ortak
görüşüdür. Bunun için “İmam-ı Azam Ebu Hanife” (ra) “Fıkh-ı Ekber” isimli risalesinde
“Gökten İsa (as) ın nüzulü haktır ve vaki olacaktır” der. Bunu Kur’an-ı Kerim ayetleri yanında
peygamberimizin (sav) hadislerine dayandırır. Çünkü Kur’an-ı Kerimin tebliği ve anlaşılması ile
görevli olan peygamberimiz (sav) pek çok hadislerinde bu hususu detaylı olarak ümmetine
anlatmıştır. Bu hadislerden “Kütüb-ü Sitte” denilen temel hadis kaynaklarında geçen bazı
hadisler şunlardır:
 

Müekked

Well-known member
İsa (as) ın gökten nüzulü haktır ve vaki olacaktır.
Hz. İsa’nın (as) semadan nüzulü “Ehl-i Sünnet” ulemasının inanç esaslarındandır ve ortak
görüşüdür. Bunun için “İmam-ı Azam Ebu Hanife” (ra) “Fıkh-ı Ekber” isimli risalesinde
“Gökten İsa (as) ın nüzulü haktır ve vaki olacaktır” der. Bunu Kur’an-ı Kerim ayetleri yanında
peygamberimizin (sav) hadislerine dayandırır. Çünkü Kur’an-ı Kerimin tebliği ve anlaşılması ile
görevli olan peygamberimiz (sav) pek çok hadislerinde bu hususu detaylı olarak ümmetine
anlatmıştır. Bu hadislerden “Kütüb-ü Sitte” denilen temel hadis kaynaklarında geçen bazı
hadisler şunlardır:




Peygamberimiz (sav) buyurdular: “On alamet görülmedikçe kıyamet kopmaz. Bunlardan
üç tanesi Deccalın çıkması, İsa (as) ın nüzul ederek deccalı öldürmesi ve Müslümanların imamı
olan Mehdiye uyarak arkasında namaz kılmasıdır.” “İsa bin Meryem adalet sahibi olarak inmesi
yakındır.” Ebu Hureyre (ra) hadisi Nisa Suresi, 159. ayeti ile takviye eder. “Müslümanların
imamı ise kendilerindendir. İsa (as) onların arasına iner.” “Ümmetimden bir cemaat kıyamete
kadar hak için mücadele etmeye devam eder. Sonuncusu İsa bin Meryem ile görüşür. İsa (as) o
cemaate uyar da arkasında namaz kılar.”
 

Müekked

Well-known member
Kâinatta iradesini kanunlar şeklinde tecelli ettiren ve bunlara “Sünnetullah” “Âdetullah”
ve “Tabiat kanunları” adını veren yüce Allah elbette dinin imtihanı ve kanunların gereği hikmeti
ile iş görecektir. Hikmeti de o zamanın şartları ve peygamberlerin vazifesi gereği bu önemli
hadise sadece Hz. İsa’nın (as) gelerek Mehdi’nin (ra) arkasında namaz kılması gibi cüz’i bir
hadise değildir. Bu sembolik bir hadisedir. Bunun arka planı ise Bediüzzaman Said Nursi
hazretlerinin izah ettiği gibi olmasıdır. “Ahir zamanda felsefe-i tabiyenin verdiği cereyan-ı
küfriye ve inkâr-ı ulûhiyete karşı, İsevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip
İslâmiyete inkılâp edeceği bir sırada, nasıl ki İsevîlik şahs-ı manevîsi, vahy-i semavî kılıcıyla o
müthiş dinsizliğin şahs-ı mânevîsini öldürür. Öyle de, Hazret-i İsâ Aleyhisselâm, İsevîlik şahs-ı
mânevîsini temsil ederek, dinsizliğin şahs-ı mânevîsini temsil eden Deccalı öldürür; yani, inkâr-ı
ulûhiyet fikrini öldürecek.”
 

Müekked

Well-known member
Ahir zamanda felsefi cereyanlar kuvvetlenerek dine galebe edecekler. Bilhassa semavi bir
dine ve kitaba dayanan Hıristiyanlar “İnkâr-ı Ulûhiyet” karşısında “Teslis akidesini” savunamaz
duruma gelecekler. İçlerinde teslisten uzaklaşma başlayacaktır. Tevhidi ve ulûhiyeti ispat eden
İslamı ve bilhassa “Tevhit” hakikatını aklî ve ilmî delillerle izah ve ispat eden “İman ve Kur’an
hakikatlarını” karşılarında görünce teslim olacaklardır. Böylece kendileri tevhide yaklaştıkları
gibi dinlerini de maddeci ve materyalistlerin inkârlarından kurtarmış olacaklardır.
İman hakikatlarını iki kere iki dört eder derecesinde izah ve ispat eden, materyalizmin
temel felsefesini “İsbat-ı San-i Vahid” ile çürüten, Kur’an-ı Kerimi ve peygamberlik
müessesesinin hakkaniyetini izah eden, Kur’an medeniyeti ile dinsiz felsefenin mukayesesini
yaparak beşerin saadetinin “İslam Medeniyeti” ile olduğunu isbat eden ve insanlığa hidayet
yolunu gösteren elbette “Mehdi” olacaktır. İsa (as) da ona uyacaktır. Bunun sonucu olarak hak
din dinsizlik karşısında büyük bir güç kazanacak ve insanlar ekseriyetle hak dine gireceklerdir.
 

Müekked

Well-known member
Ahir Zamanda Ortaya Çıkacak Olan Dinsizlik Cereyanları

Ahir zamanda dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacaktır. Birincisi, nifak ve münafıklık
perdesi altında saklanan, ehl-i nifakın başını çeken ve “Risalet-i Ahmediye”yi inkâr edecek olan
ve “Şeriat-ı İslamiyeyi” tahrib eden “Süfyanizm” cereyanıdır. Buna mukabil Âl-i beyt-i
Nebeviden olan ve ehl-i velâyet ve ehl-i kemalin başına geçerek “Kur’anın hakkaniyetini” ve
“Şeriat-ı Muhammediye”nin ahkamının doğruluğunu izah ve ispat eden “İman ve Kur’an
hizmetinin başını çeken bir zât-ı nurani, o Süfyanın şahs-ı manevisi olan “cereyan-ı
münafıkaneyi” öldürüp dağıtacaktır.
İkinci dinsizlik cereyanı ise tabiatçılık ve maddecilik felsefesinden doğan, maddeci felsefe
ile kuvvet bularak Allah’ı inkâr edecektir. Nasılki padişahı inkâr eden ve aslerlerin padişaha
bağlı olmadığını iddia eden bir adam herkese bir padişahlık ve bir hâkimiyet verirse Allah’ı
inkâr eden bir maddeci materyalist de her varlığa bir nevi ulûhiyet vermeye mecbur kalır. Bu
felsefe ve düşüncenin başına geçen ve teknolojinin hariklarından da faydalanarak kendini
güçlendiren Deccal da sağladığı hâkimiyetini ve baskıcı totaliter hükümetinin ve komitelerinin
gücüne dayanarak kendisini daha da güçlendirmek için bir çeşit ulûhiyetini ilan eder. Dinin ve
maneviyatın tamamem inkâr edilerek reddedildiği ve inananların büyük baskılara maruz kaldığı
bu zamanda Hz. İsa’ya (as) inananların büyük bir kısmı teslisin akıl ile kabul edilemezliğinden
dolayı hurafelerden sıyrılmak mecburiyetinde kalarak gerçek İseviliğe, yani Tevhide yaklaşacak,
yani Allah’ın rahmeti ile Tevhid hakikatı olan Allah’ın birliği inancı ağır basarak hâlihazır
Hıristiyanlık o hakikat karşısında tahrifattan sıyrılarak İslamın Tevhit hakikatında birleşerek
inanç noktasında Hıristiyanlık İslamiyete dönüşecektir.







Bu durumda Hırıstiyanlara Kur’an-ı
Kerimin hakikatlarına uymaktan başka çare kalmayacaktır. İsevilik inancı ve bu inancı
paylaşanların şahs-ı manevisi İslama tabi olacaktır. Bu inanç birliği ile “Hak Din” olan “Tevhit”
inancı büyük bir güç kazanacak ve dinsizlik cereyanları karşısında ayrı ayrı iken mağlup olan
İsevilik ve İslamiyet bu birleşme sonucunda dinsizliği mağlup edip dağıtacaktır.
 

Müekked

Well-known member
Bütün bu olaylar kendi kendine olacak değildir. Elbette Kur’anın mucizevî yönünü ortaya
koyarak İslam’ın “İman ve Kur’an” hakikatlarını izah eden ve dinsizliğin ortaya attığı şüphe ve
tereddütleri gidererek aklı ve kalbi ikna edecek olan peygamberimizin haber verdiği bir Mehdi
(ra) ve onun davasını benimseyerek süfyana karşı mücadele eden ve iman hakikatlerini neşreden
nurani bir cemaat olacağı gibi, İsa’nın (as) getirdiği Tevhit inancını yeniden canlandıran elbette
beşeri cismi ile ölmeden semavatta bulunan İsa’nın (as) kendisi gelecek ve Din-i Hak cereyanın
başına geçecektir. Yüce Allah bunu vaad etmiş, peygamberimiz (sav) de Allah’ın vadine
dayanarak haber vermiştir. Allah her şeye kadirdir. Elbette haber verdiği gibi yapacaktır.
 

Müekked

Well-known member
Esasen hak dinler semadan gelen meleklerin getirdiği vahiyden kaynaklanmaktadır.
İnananlar melekleri görmedikleri halde peygambere inen vahyin melekler tarafından
getirildiğine inanmaktadırlar. Kutsal kitaplar böyle ortaya çıkmıştır. Bazen de insan suretinde
peygamberimizin (sav) yanında bulunduklarını sahabeler görerek nakletmişlerdir. Hz. Cebrail
(as) çoğu zaman sahabelerden “Dıhye” suretinde peygamberimiz (sav) ile görüştüğü
nakledilmektedir. Bazen de ölmüş evliyalar dahi Allah’ın kudreti ile ruhları birer misali cesed
giyerek gelip kendisinden yardım isteyen inananlarına yardım ettiği çok nakledilmektedir. Bütün
bunları yapan yüce Allah İsa’yı (as) dininin güzel bir sonuca ulaştığını göstermek ve
inananlarına bu konuda yardımcı olmak için niye göndermesin? Kaldı ki İncil Hz. İsa (as)
döneceğini söylemiş ve inananları da beklemektedir. Ahir zamana peygamberi Hz. Muhammed
(as) İsa’nın (as) gelerek kendi şeriatına uyacağını haber vermiştir. Yüce Allah kudreti ile
Âdem’e (as) benzer şekilde babasız yarattığı, beşikte iken konuşturarak kendisini inkâr eden
Yahudileri susturduğu, kudreti ile Yahudilerin tuzaklarından koruduğu ve bedeni ile semaya
yükselttiği ve melekler ile yaşattığı İsa (as) tekrar göndermeye elbette kadirdir.
 

Müekked

Well-known member
Hz. İsa’nın (as) dönüşüne kimsenin itirazı yok, ancak acabe geldiği zaman herkes
tanıyacak mı? Nüfüs kâğıdı olmayan birisi mi olacak? Veya nüfüs kâğıdında “Meryemoğlu İsa”
yazılı bulunan birisini mi göreceğiz? Veyahut “Ben Meryemoğlu İsa’yım, sizi kurtarmak için geldim. Bana uyarsanız kurtulursunuz. Şimdi Deccalı öldürmeye gidiyorum” diyen birisi mi
olacak? Bu soruları cevapladığımız zaman İsa’nın (as) ve Mehdi’nin (ra) böyle bir iddia ile
ortaya çıkmayacakları gerçeği ile karşılaşırız. Zira bu bir iddia meselesi değil bir dava ve bir
inanç meselesidir. İddiacıların çoğunun sonucunu hep beraber görüyoruz. Kaldı ki İsa (as)
ölüleri diriltmek gibi bir mucize ile inananların ahiretini kurtarmak iddiası ile geldiği zaman
Yahudiler onu inançlarını bozduğu ve kutsal kitaba aykırı hareket ettiği ve yeryüzünde
karışıklık çıkarttığı gerekçesi ile idamına hükmettiler.


Ahir zamanda böyle bir iddia ile gelse bile
elinde mucize olmayacak, olsa bile kimseyi inandıramayacaktır. Ancak Hz. İsa (as) ve
Mehdi’nin (ra) “İman ve Tevhit” davasını tanıyan ve bilenler “onun mukarrep ve havassıdır ve
nur-u iman ile onu tanırlar.” Yoksa açıkça onu herkes tanımayacaktır. Davasını ortaya koyar ve
dinsizliğin şahs-ı manevisine karşı nurani bir şahs-ı manevi oluşturur ve vazifesini yapar gider.
 

Müekked

Well-known member
Şahs-ı Manevi Ne Demektir?


“Şahs-ı manevi” “tüzel kişilik” anlamına gelen bir deyimdir. Soyut bir kavramdır. Ancak
somut ve maddi temele dayanan bir yapısı vardır. “Müteaddit eşya bir cemaat şekline girse, bir
şahs-ı manevîsi olacaktır. Eğer o cemiyet imtizaç edip ittihat şeklini alsa, onu temsil edecek bir
şahs-ı manevîsi, bir nevi ruh-u manevîsi olacaktır.” İnsan milyarlarca maddi hücrelerden ve
yüzlerce organdan oluşan bir şahs-ı müttehittir. Bunun için o maddi kalıbın bir ruhu ve o ruhtan
oluşan manevi bir mahiyeti olan insanlığı vardır. İnsanlık kavramı da insanlardan oluşan bir
şahs-ı manevidir. Bu durumda “devlet bir şahs-ı manevidir” yani tüzel kişiliktir. Devletin
kurumları da öyledir. Aynı şekilde “Aile” kavramı da anne, baba ve çocuklardan oluşan bir
şahs-ı manevidir. Bir evde yaşamaktan kaynaklanan birliktelik onları aile ve yuva kavramı
içinde manevi bir şahsiyetin mümessilleri haline getirmiştir. “Millet” kavramı da bir ülkede
yaşayan, aynı inanç ve duyguları paylaşan insanların oluşturduğu bir manevi şahsiyettir. Milletin
meclisinin de o milletin inanç, örf ve kültürünü temsil etmekten kaynaklanan bir şahsiyet-i
maneviyesi vardır. Meclis bu temsil makamından uzaklaştığı ölçüde halkından uzaklaşır,
yaklaştığı ölçüde milleti temsil eder. Bu örnekleri çoğaltabiliriz
 

Müekked

Well-known member

Peygamberimiz (sav) getirdiği dinin mümessili olmakla İslam dinin şahs-ı manevisinin
oluşmasını sağlamıştır. Bediüzzaman peygamberimizin şahsiyet-i maneviyesini şöyle tasvir
etmektedir. “Evet, o bürhanın şahs-ı manevisine bak: Sath-ı arz bir mescit, Mekke bir mihrap,
Medine bir minber; o bürhan-ı bahir olan Peygamberimiz (sav) bütün ehl-i imana imam, bütün
enbiyaya reis, bütün evliyaya seyyid, bütün enbiya ve evliyadan mürekkep bir halka-i zikrin
serzakiri.” Böylece İslamiyet bir şahs-ı manevi teşkil ederken peygamberimizi (sav) de onun
temsilcisi olmaktadır. Peygamberimiz (sav) kendisine nübüvvetin verilmesi ile İslamiyet şahs-ı
manevisinin teşekkülü için 23 sene en çetin şartlarda mücadele etti. Kur’anın nüzulü ile vazifesi
bittiğinden izn-i ilahi ile dar-ı bekaya göçtü. Peygamberimizden sonra şanlı sahabeleri İslamiyet
şahs-ı manevisinin tevessüü için çalıştılar. O yüce şahs-ı manevi-i İslamiyet üç kıtaya hâkim
oldu. Onunla pek çok milletler hidayete erdiler. Peygamberimizin şahs-ı manevisi sünnetini de
içine alan bir kavramdır. Bunun içindir ki peygamberimiz (sav) “Ben size iki şey bırakıyorum.
Bunlara sarılırsanız kurtulursunuz. Birincisi ‘Kur’an-ı Kerim, ikincisi ise ehl-i beytimin temsil
ettiği sünnetimdir” buyurdular. Böylece peygamberin sünneti ile hareket eden bütün ümmeti
şahs-ı manevi-i İslamiyetin birer azası hükmüne geçmektedir
 

Müekked

Well-known member
Aynı şekilde ahir zamanda gelecek olan Mehdi de “İman Hakikatleriniz izahı ve ispatı
sadedinde eserlerini telif ederek “İman ve Kur’an” hizmetini talebelerinden ibaret olan “şahs-ı
manevisine” bırakarak mehdiyet vazifesini ifa etmiş olacaktır. Onun vefatından sonra davasına
ve talebeliğine kesb-i istihkak edenlerin oluşturduğu bir şahs-ı manevi tarafından tüm dünyada
iman ve Kur’an hizmeti yapılacak ve İslamiyetin manevi hâkimiyetine hizmet edeceklerdir.
Cemaat, cemiyet ve komitenin her yerde hükmettiği, her nevi işlerin ekipler ve takımlar
ile yapılmaya çalışıldığı günümüzde, bir şahsın her şeyi yapacağı ve ona bağlanmak ile kurtuluşa
ulaşılacağı gibi düşüncelere kapılanlar şahs-ı maneviden gaflet ettikleri zaman gerçeği daima
şahısların peşine takılmakta arayarak yanılacaklardır. Çünkü dava bir olmakla beraber iddia
sahipleri çoktur. “Mehdi ve Deccal gibi şahısların teşkil ettiği şahs-ı manevilerinin ve temsil
ettikleri cemaatlerin yaptıkları âsâr-ı azimeyi o şahsın zatlarından tasavvur ederek öyle tefsir
etmek” meseleyi anlamamaktır.
 

Müekked

Well-known member
Bütün bu mukaddimelerden yola çıktığımız zaman şunu diyebiliriz: Önemli olan bir şahıs
beklentisi içine girerek istismara uğramak ve hayal kırklığına düşmekten ise şahs-ı maneviyi
tanıyarak onun bir azası olmaya çalışmak en doğrusudur. Çünkü Bediüzzaman’ın tespiti ve
irşadı ile “Zaman cemaat zamanıdır.” Şahsa bağlı bir hizmet anlayışı ehl-i dalaletin istismarına
ve şahısları kullanarak müntesiplerini kendi emellerine alet edilmesine sebep olabilr. Örneğin,
insanlar bir kurtarıcı Mesih veya Mehdi beklentisine sokularak arkasından birkaç Mesih ve
Mehdi çıkarılır ve böylece inananlar arasında ihtilaflar körüklenir ve bölünmeler çoğaltılır.
Sonra onları kendi emellerine alet edebilirler. Nitekim peygamberimiz (sav) bu hususa dikkat
çekerek şöyle buyurmuştur: “Ahir zamanda Süfyan ve Deccal gibi nifak ve zındıka başına
geçecek eşhas-ı müthişe-i muzırraları, İslamın ve beşerin hırs ve şikakından istifade ederek, az
bir kuvvetle nev-i beşeri herc-ü merc eder ve koca âlem-i islamı esaret altına alır.” Bu hususa
dikkat etmek gerekir. İnananların inanmayanlar karşısında mağlup olmalarının en önemli
sebeplerinden birisi de budur.
 

Müekked

Well-known member
Bütün peygamberler gibi Hz. İsa (as) da “Tevhidi” insanlara anlattı, şirkten sakındırdı. Ne
var ki gösterdiği mucizeler onun Allah’ın bir peygamberi olduğuna delil olması gerekirken
insanlar tarafından “Allah’ın oğlu” denmesine sebep oldu. Bunda babasız olarak yaratılmasının
da etkisi vardı. Din bir imtihandı ve insanlar da imanlarında hür ve serbestti. Dinde zorlama da
söz konusu değildi.
Kendisinin yanlış anlaşılması Hz. İsa’yı (as) aşırı derece üzdüğü bir gerçektir. Çünkü bu
durum hayatında ve dini tebliği esnasında olmuştur. Bir taraftan da Yahudilerin aşırı nefreti
vardı. Aşırı nefret ve kıskançlık sonunda devlet güçleri ile birleşince çarmıha gerilerek idamına
hükmedilmesi ile sonuçlandı. Yüce Allah sevgili peygamberinin Yahudiler tarafından
öldürülmesine fırsat vermedi. İhanet eden havarisini İsa’ya (as) benzeterek onu çarmıha
mahkûm edip cezalandırdı. İsa’yı ise semaya meleklerin katına yükseltti. Aradan geçen zaman
dilimi içerisinde müjdelediği Allah’ın elçisi “Tevhit davasını” üç kıtaya ulaştırarak insanlığın
beşte birinin hidayetini sağladı. Tevhitçi Hırıstiyanların büyük bir kısmı da bu hak peygamberin
hidayeti ile kurtuluşa ulaştı.
Teslisi esas alan büyük bir bölümü ise son zamanda tabiiyyun ve maddiyyun felsefesinden
kaynaklanan dinsizlik cereyanları karşısında aciz duruma düşerek inançlarını müdafaa edemez
olurlar. Aynı dönemde dinsizliğe karşı Hak din olan İslamiyeti ve Allah’ın son kitabı Kur’an-ı
Kerimi müdafaa için Kur’anın Tevhit hakikatlarını izah ve ispat eden ve Hz. Muhammed’in
soyundan gelecek olan Mehdi ise maddeci ve materyalist felsefenin temellerini aklî ve ilmi
delillerle yıkar. Hırıstiyanların da bir kısmı bu hakikat karşısında Tevhide yaklaşırlar. Hz.
İsa’nın (as) bu güzel sonucu görmesi, Mehdi’ye uyması ve kendisine inananları dinsizliğe,
ahlaksızlığa ve zulme karşı birleştirmek için gelmesi Allahın hikmetine uygun ve kudretine
kolay, va’dinin de gereğidir.
Şayet maddeci materyalist felsefe ve ondan kaynaklanan dinsizlik tesirini kaybetmiş ve bu
birliktelik sağlanmış ise İsa (as) da dönmüş demektir. Bundan sonra zaferi beklemek
gerekecektir. Makalemizde bu konuyu hayatın gerçeklerine ve hikmet-i ilahiyenin gereği
“Sünnetullah”a uygun bir şekilde ele alınarak incelenmiştir.
 

Müekked

Well-known member
Kur’ân’da Hz. İsa’nın sonu

Kısaca, İncillerin ve Hıristiyanların Hz. İsa'nın âkıbeti konusundaki görüşleri böyle. Kur'an ise, bu konuda gâyet net ve kesin açıklamada bulunmaktadır. Konuyla ilgili bazı âyetler şu meâldedir:


"Yahudîler, İsa'yı öldürmek için hile yaptılar. Allah da onları kurdukları tuzağa düşürdü ve İsa diye kendilerinden birini öldürttü. Allah, hileyi hileyle cezalandıranların en hayırlısıdır.

"O vakit Allah buyurdu ki: 'Ey İsa! Seni ecelin geldiğinde öldürecek olan Benim. Seni Ben semaya yükselteceğim, Yahudîlerin suikastından tertemiz kurtaracağım ve sana uyanları Kıyamete kadar, seni inkâr edenlere üstün kılacağım.'"(4)


Diğer bir âyette ise, meseleye daha da açıklık kazandırılmakta ve şöyle buyurulmaktadır:


"Onlar, İsa'yı inkâr etmeleri, Meryem'e pek büyük bir iftirada bulunmaları ve 'Allah'ın Resûlü Meryem oğlu Mesih İsa'yı biz öldürdük' demeleri sebebiyle de lânete uğramışlardır. Onu ne öldürdüler, ne de astılar; fakat başkası ona benzetildi de onu öldürdüler. Muhakkak ki, bu hususta ihtilâfa düşenler, İsa'yı öldürüp öldürmedikleri hakkında şüphe içindedirler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur; kapıldıkları şey, ancak bir zan ve tahminden ibarettir.

"Hakikatte ise, Allah, onu Kendi huzuruna yükseltti. Allah'ın kudreti herkese gâliptir ve Onun her işi hikmet iledir." (5)


Âyette, açıkça Hz. İsa'nın asılmadığı, ona benzetilen başka birinin öldürüldüğü anlatılmaktadır. Âyeti tefsir eden âlimler, bu hususu şöyle yorumlamışlardır: Yahudîler, Hz. İsa'yı öldürmek maksadıyla yanına girdiklerinde onu bulamadılar. Çünkü Cenab-ı Hak, onu gökyüzüne çıkarmıştı. Telaşlanan ve halkın karışmasından korkan Yahudîler, bir kişi tutup onu Hz. İsa diye çarmıha gerdiler. Halk çarmıha gerilen adamı ismen tanısa da şahsen tanımamaktaydı.

Diğer bir görüşe göre ise, Yahudîler, Hz. İsa'nın bir evde bulunduğunu öğrenmiş, öldürmek maksadıyla eve gitmişlerdi. Başlarındaki Yehuda, Taytayus adında birini öldürmesi için içeri gönderdi. Cenab-ı Hak ise, İsa Aleyhisselâmı göğe kaldırmış, o adamı da İsa'ya benzetmiş, Yahudîler de Hz. İsa diye onu asmışlardı.

Bu rivayetlere ilave olarak, Havarîlerden birinin münafıklık edip casusluk yaptığı, Allah'ın da ceza olarak onu Hz. İsa'ya benzettirip astıkları şeklinde bir rivayeti daha bulunmaktadır.

Bu âyetler açıkça göstermektedir ki, Hz. İsa'yı öldürme teşebbüsüne geçen Yahudîler onu öldürememiş, Cenab-ı Hak onların tasallûtundan onu kurtarıp gökyüzüne çıkarmıştır.

Hz. İsa’nın yeryüzüne inişi

Ümmet-i Muhammed (a.s.m.) birçok yönleriyle övülen bir millettir. Kur’ân’da da, diğer İlâhî kitaplarda da övülmüştür.

Hz. İsâ, İncil’de, bu ümmetin övgü dolu sıfatlarını gördüğünde, onlardan eylemesi için Allah’a duâ etmiş, Allah da onun duâsını kabul etmiştir. Günü geldiğinde müceddit olarak yeryüzüne inmesi bunun içindir.(6)

Âlimler, İsâ Aleyhisselâmın yeryüzüne inişinin Kitap, Sünnet ve icma ile sabit olduğunu(7) ve bunun mütevatir hadislere dayanan bir inanç meselesi haline geldiğini, inkâr edenin küfrüne hükmedileceği kanaatine varmışlardır.(8)

Şevkânî’ye göre, İsâ Aleyhisselâmın yeryüzüne ineceğini bildiren hadislerin toplamı 29’u bulmakta ve tevatür derecesine ulaşmaktadır.(9) Sahih-i Müslim’de de aynı kayıt vardır.(10) Şöyle der:


“Beklenen Mehdî, Deccal hakkında rivayet edilen hadisler olduğu gibi Hz. İsa bin Meryem'in (a.s.) ineceği hakkındaki hadisler de tevatür derecesine ulaşmıştır.”(11)


İbni Kesir Tefsirinde, Zuhruf Sûresinin 61. âyetinde geçen İsa Aleyhisselâmın Kıyamet alâmeti oluşu hakikatini açıklarken, onun Kıyamet kopmadan önce ineceğini bildiren rivayetlerin tevatür derecesine geldiğini bildirmektedir. Şeyh Abdülfettah Ebû Gudde de, Hz. İsa’nın yeryüzüne inip Deccalı öldürüceğine dair rivayetlerin tevatür derecesini bulduğunu belirtir.(12) Allame muhaddis Kittânî’nin de Nazmü’l-Mütenâsır isimli eserinde(13) aynı görüşleri savunduğu görülür.

İbni Hacer’in Fethu'l-Barî'sinde de, Hz. Mehdînin bu ümmetten olacağı, Hz. İsa'nın (a.s.) onun arkasında namaz kılacağıyla ilgili hadislerin mütevatir oldukları kaydı da yer almaktadır.(14)

Sadeddin Taftazanî de, Şerhu'l-Makasıd’ında, Hz. İsa'nın inişiyle ilgili birçok sahih hadis bulunduğunu ve bunların mütevatirü'l-mânâ olduğunu kaydeder.(15)

Bir kısım âyet ve hadislerde, Kıyamet alâmetlerinin anlatıldığını görürüz. Bunlar hadis kitaplarında olsun, İslâm âlimlerinin eserlerinde olsun, "Kıyamet alâmetleri" başlığı altında toplanmıştır. Bu alâmetlerden biri de, Hz. İsa'nın yeryüzüne inmesidir. Yani İsa Aleyhisselâm, Kıyamet kopmadan önce yeryüzüne inecektir. Cenab-ı Hak, bir âyetinde, "İsa'nın inişi Kıyamet alâmetlerindendir"(16) buyurarak bu hakikate işaret etmiştir. Resûl-i Ekrem de (a.s.m.), birçok hadislerinde, Hz. İsa'nın ineceğini bildirmişlerdir. Bunlardan bir kısmı şöyledir:


"Sizler on alâmeti görmedikçe hiçbir zaman Kıyamet kopmaz. ... Biri de İsa Aleyhisselâmın inmesi..."(17)



"Hayatım Kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa'nın adaletli bir hâkim olarak içinize inmesi yakındır."(18)


Bilindiği gibi, Hz. İsa, gökyüzünderi ve üçüncü hayat tabakasında bulunmaktadır. Bizim gibi yiyip içmeye, beşerî bir kısım ihtiyaçlara gerek duymamakta, nuranî, yıldız misal, melek gibi bir hayat sürmektedir. Peygamberimizin, “Hz. İsa âhirzamanda gelecek, şeriat-ı Muhammediye ile amel edecek”(19) müjdesi gereğince yeryüzüne bir insan olarak inecektir.
 
Üst