Hangi tarikata mensuptu??

ilimehli

Well-known member
Selamun Aleykum degerli Nur Talebeleri

Size bi sorum olacakti,Said Nursi hz.leri bi tarikata baglimiydi,baglidiysa hangi tarikata bagliydi,bunu bana delilleri ile birlikte cevaplarsaniz memnun olurum.Naksi tarikatina bagli olduunu duymustum,ama dun burda bi yazi okudum,ordada kadiri tarikatina bagli olduu yaziyordu,aklim karisti..
Onemlimi,hayir:),sadece dogru bilgi edinmek istiyorum.Simdiden cevaplariniz icin tesekkur ediyorum.
Sevgi ve Dua ile...
 

faris

Well-known member
Ustadımız Bediüzzaman Said Nursi r.a. hayatını kendisi üç dönemde ele almaktadır. Eski Said, Yeni Said, Üçüncü Said dönemi olarak. Tarihçe-i Hayatında bu dönemlerdeki farklılıklar izah edilmekle birlikte burada konumuz ile ilgili olan kısmı ehli tarik kısmına değinmek isterim.

Said Nursi Hz. çok küçük yaşta ilim öğrenmeye başlamış ve ilim öğrendiği zatların bir çoğunun farklı tarikat ehilleri olduğunu görmekteyiz. Kendisi Risale-i Nurun manasını açıklarken şu sözleri kullanmaktadır:

[BILGI]Yirmialtıncı Söz Risalesinde: Otuzüç aded Sözlerin, otuzüç aded Mektubların, otuzbir aded Lem'aların ve onüç aded Şuaların mecmuuna Risale-i Nur denilmesinin sırrı şudur ki: Bütün hayatımda Nur kelimesi her yerde bana rast gelmiş. Ezcümle, karyem Nurs'tur, merhum vâlidemin ismi Nuriye'dir, Nakşî üstadım Seyyid Nur Muhammed'dir. Kadirî üstadlarımdan Nureddin, Kur'an üstadlarımdan Nuri, talebelerimden benimle en ziyade alâkadar Nur isimli bulunanlarıdır. Şualar ( 437 )[/BILGI]

Her bir alimin bir mesnevisi bulunmaktadır. Ustadımız Bediüzzaman r.a. ise Risale-i Nurun bahçesi meyvesi hükmünde olan bir mesnev-i şerifisi olarak Arapça Mesnevi Nuriye eserini neşretmiş ve bu eserde tarikatını açıklamış :

[BILGI]Birinci Nokta: Kırk elli sene evvel Eski Said, ziyade ulûm-u akliye ve felsefiyede hareket ettiği için, hakikat-ül hakaike karşı ehl-i tarîkat ve ehl-i hakikat gibi bir meslek aradı. Ekser ehl-i tarîkat gibi yalnız kalben harekete kanaat edemedi. Çünki aklı, fikri hikmet-i felsefiye ile bir derece yaralı idi; tedavi lâzımdı. Sonra hem kalben, hem aklen hakikata giden bazı büyük ehl-i hakikatın arkasında gitmek istedi. Baktı, onların herbirinin ayrı cazibedar bir hâssası var. Hangisinin arkasından gideceğine tahayyürde kaldı. İmam-ı Rabbanî de ona gaybî bir tarzda "Tevhid-i kıble et!" demiş; yani "Yalnız bir üstadın arkasından git!" O çok yaralı Eski Said'in kalbine geldi ki:

"Üstad-ı hakikî Kur'an'dır. Tevhid-i kıble bu üstadla olur." diye, yalnız o üstad-ı kudsînin irşadıyla hem kalbi, hem ruhu gayet garib bir tarzda sülûke başladılar. Nefs-i emmaresi de şükûk ve şübehatıyla onu manevî ve ilmî mücahedeye mecbur etti. Gözü kapalı olarak değil; belki İmam-ı Gazalî (R.A.), Mevlâna Celaleddin (R.A.) ve İmam-ı Rabbanî (R.A.) gibi kalb, ruh, akıl gözleri açık olarak, ehl-i istiğrakın akıl gözünü kapadığı yerlerde, o makamlarda gözü açık olarak gezmiş. Cenab-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, Kur'an'ın dersiyle, irşadıyla hakikata bir yol bulmuş, girmiş. Hattâ وَ فِى كُلِّ شَيْءٍ لَهُ آيَةٌ تَدُلُّ عَلَى اَنَّهُ وَاحِدٌ hakikatına mazhar olduğunu, Yeni Said'in Risale-i Nur'uyla göstermiş. Mesnevi-i Nuriye ( 7 )[/BILGI]


Başka bir mahkeme müdaafasında ise :

[BILGI]Birisi: Cem'iyettir. Ben buradaki bütün Risale-i Nur şakirdlerini ve benimle görüşenleri veya okuyan ve yazanlarını aynıyla işhad ediyorum, onlardan sorunuz ki, ben hiç birisine dememişim: "Bir cem'iyet-i siyasiye veya cem'iyet-i nakşiye teşkil edeceğiz." Daima dediğim budur: Biz imanımızı kurtarmaya çalışacağız. Umum ehl-i iman dâhil oldukları ve üçyüz milyondan ziyade efradı bulunan bir mukaddes cemaat-ı İslâmiyeden başka mabeynimizde medar-ı bahs olmadığını ve Kur'anda "Hizbullah" namı verilen ve umum ehl-i imanın uhuvveti cihetiyle kendimizi, Kur'ana hizmetimiz için Hizb-ül Kur'an, Hizbullah dairesinde bulmuşuz. Eğer kararnamede bu mana murad ise, bütün ruhumuzla, kemal-i iftiharla itiraf ederiz. Eğer başka manalar murad ise, onlardan haberimiz yoktur! Şualar ( 282 )[/BILGI]

cemiyetini bu şekilde tarif etmektedir.

Risale-i Nur eserlerini tahlil ettiğimizde gördüğümüz bir çok meslekler mevcut. Ustad Bediüzzaman Said Nursi r.a. Risale-i Nur eserlerinde gerek tarikat gerek ise tasavvufdan çokca meseleleri açıklamış. Hatta Şeyh Abdülkadir-i Geylanî ve Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbanî, İmam-ı Gazalî, Muhyiddin-i Arabî, Mevlâna Hâlid Radıyallahü anhüm, Kaddesallahü esrarehüm Hazretleri gibi birçok tarikat şeyh ve ehillerinden bir çok manalarda dersler aldığını ve istifadelerini zamana göre belirttiğini görmekteyiz.

Ancak yine kendisinin ifadesi ile :

[BILGI]"Zaman, şahıs zamanı değil, şahs-ı manevî zamanıdır. Risale-i Nur'da şahıs yok, şahs-ı manevî var. Ben bir hiçim; Risale-i Nur, Kur'anın malıdır, Kur'andan süzülmüştür. Şeref ve hüsün Kur'anındır. Şahsımla, Risale-i Nur iltibas edilmiş. Meziyet, Risale-i Nur'a aittir. Risale-i Nur'un neşrindeki hârika muvaffakıyet ise, Risale-i Nur talebelerine aittir; yalnız şu kadar var ki, şiddetli ihtiyacıma binaen Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Hakîm'den bana ilâç ve tiryakları ihsan etti; ben de kaleme aldım. Her nasılsa, bu zamanda birinci tercümanlık vazifesi bana düşmüş. Ben de Risale-i Nur'un talebesiyim. Bir risaleyi şimdiye kadar yüz defa okuduğum halde yine okumaya muhtaç oluyorum. Ben sizlerin ders arkadaşınızım."
Tarihçe-i Hayat ( 699 )
[/BILGI]

Bediüzzaman Said Nursi r.a.'ın mesleğini anlıyabiliriz.
 

faris

Well-known member
[h=2]Üstad Bediüzzaman Hazretleri, kaç tarikatten icazet almış ve bunlar hangileridir?[/h]



"Rabian: Nurlar, mektepleri tam nurlandırmaya başladı. Mektep şakirtlerini medrese talebelerinden ziyade Nurlara sahip ve nâşir ve şakirt eyledi. İnşaallah, medrese ehli yavaş yavaş hakikî malları ve medrese mahsulü olan Nurlara sahip çıkacaklar. Şimdi de çok müftülerden ve çok ulemalardan Nurlara karşı çok iştiyak görülüyor ve istiyorlar."



"Şimdi en mühim tekkeler ehli, ehl-i tarikattır. Bütün kuvvetleriyle Nur Risalelerini nurlandırmaları ve sahip çıkmaları lâzım ve elzemdir. Şimdiye kadar ben yalnız iman hakikatini düşünüp "Tarikat zamanı değil, bid'alar mâni oluyor." dedim. Fakat şimdi, sünnet-i Peygamberî dairesinde, bütün on iki büyük tarikatın hulâsası olan ve tariklerin en büyük dairesi bulunan Risale-i Nur dairesi içine, her tarikat ehli kendi tarikatı dairesi gibi görüp girmek lâzım ve elzem olduğunu bu zaman gösterdi."(1)


Üstad Hazretlerinin bu ifadeleri ve Risale-i Nur'un on iki tarikatın bir özeti olması, Üstad Hazretlerinin on iki tarikattan da icazet alacak kıvamda olduğunu gösteriyor. Zira bir şeyi mezcetmek ve o şeyin özetini çıkarmak o şeye vukufiyet ile mümkündür.

"Birisi: Hazret-i Mevlânâ, zülcenâheyndir. Yani, hem Kadirî, hem Nakşî tarikat sahibi iken, Nakşîlik tarikatı onda daha galiptir. Üstadım, bilâkis, Kadirî meşrebi ve Şâzelî mesleği daha ziyade onda hükmediyor."(2)

Bu ifadelerden de Üstad Hazretlerinde Kadirî meşrebi ve Şâzelî mesleğinin daha baskın olduğunu anlıyoruz.


On iki tarikat şunlardır:

1. Kadiriyye Tarikatı, Abdül Kadir Geylâni (Ö.470-561/1077- 1161)
2.
Yeseviyye Tarikatı, Ahmet Yesevi (Ö. 562 H./ 1166 M.)
3.
Rifaiyye Tarikatı, Ahmet er–Rifaî (Ö. 512-578/ 1036 H.)
4.
Kubreviyye Tarikatı, Necmûddin el Kübra (Ö.540- 618/1145-1226)
5.
Medyeniyye Tarikatı, Ebu'l Medyen b. Huseyn (Ö.527-594/ 1126-1197)
6.
Desükiyye Tarikatı, İbrahim ed Desûki (Ö.676/1288.)
7.
Bedeviyye Tarikatı, Şeyh Ahmet Bedevi (Ö.596-675/1200- 1276)
8.
Şazeliyye Tarikatı, Ebul Hasan Takuyiddin Ali b.Abdullah eş Şazeli (Ö.656/1258)
9.
Ekberiyye Tarikatı, Muhyiddin İbnül Arabi (Ö.560- 638/1165-1240)
10.
Mevleviyye Tarikatı, Mevlânâ Celalûddinî Rumi (Ö.604- 672/ 1207-1273)
11.
Sa'diyye Tarikatı, Sa'duddin Muhammed el Cebbârî (Ö.792/ 1387)
12.
Nakşibendiyye, Muhammed Bahauddin Nakşibendi (Ö.718–792/1318–1389).(3)


Dipnotlar:
(1) bk. Emirdağ Lâhikası-II, (49. Mektup)
(2) bk. Barla Lâhikası, (142. Mektup)
(3) bk. K.E.Kürkçüoğlu, Tasavvufa Dair.

Kaynak SorularlaRisale.com
 

yozgati

Well-known member
Selamun Aleykum degerli Nur Talebeleri

Size bi sorum olacakti,Said Nursi hz.leri bi tarikata baglimiydi,baglidiysa hangi tarikata bagliydi,bunu bana delilleri ile birlikte cevaplarsaniz memnun olurum.Naksi tarikatina bagli olduunu duymustum,ama dun burda bi yazi okudum,ordada kadiri tarikatina bagli olduu yaziyordu,aklim karisti..
Onemlimi,hayir:),sadece dogru bilgi edinmek istiyorum.Simdiden cevaplariniz icin tesekkur ediyorum.
Sevgi ve Dua ile...

Bedîüzzaman'a Mektub" diye yazılı olarak gördüm. Fesübhanallah dedim, bu bana hitab ediyor. O zaman Eski Said'in bir lâkabı, "Bedîüzzaman"dı. Halbuki hicretin üçyüz senesinde, Bedîüzzaman-ı Hemedanî'den başka o lâkabla iştihar etmiş zâtları bilmiyordum. Halbuki İmamın zamanında dahi öyle bir adam vardı ki, ona o iki mektubu yazmış. O zâtın hali, benim halime benziyormuş ki, o iki mektubu kendi derdime deva buldum. Yalnız İmam, o mektublarında tavsiye ettiği gibi çok mektublarında musırrane şunu tavsiye ediyor: "Tevhid-i kıble et." Yani: Birini üstad tut, arkasından git, başkasıyla meşgul olma. Şu en mühim tavsiyesi, benim istidadıma ve ahval-i ruhiyeme muvafık gelmedi. Ne kadar düşündüm: "Bunun arkasından mı, yoksa ötekinin mi, yoksa daha ötekinin mi arkasından gideyim?" tahayyürde kaldım. Herbirinde ayrı ayrı cazibedar hasiyetler var. Biriyle iktifa edemiyordum. O tahayyürde iken, Cenab-ı Hakk'ın rahmetiyle kalbime geldi ki: Bu muhtelif turukların başı ve bu cedvellerin menbaı ve şu seyyarelerin güneşi, Kur'an-ı Hakîm'dir. Hakikî tevhid-i kıble bunda olur. Öyle ise, en a'lâ mürşid de ve en mukaddes üstad da odur. Ona yapıştım. Nâkıs ve perişan istidadım elbette lâyıkıyla o Mürşid-i Hakikî'nin âb-ı hayat hükmündeki feyzini massedip alamıyor; fakat ehl-i kalb ve sahib-i halin derecatına göre o feyzi, o âb-ı hayatı yine onun feyziyle gösterebiliriz. Demek Kur'andan gelen o Sözler ve o Nurlar, yalnız aklî mesail-i ilmiye değil; belki kalbî, ruhî, hâlî mesail-i imaniyedir ve pek yüksek ve kıymetdar maarif-i İlahiye hükmündedirler.

Dördüncü Nokta: Sahabelerden ve Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiînden en yüksek mertebeli velayet-i kübra sahibi olan zâtlar, nefs-i Kur'andan bütün letaiflerinin hisselerini aldıklarından ve Kur'an onlar için hakikî ve kâfi bir mürşid olduğundan gösteriyor ki: Her vakit Kur'an-ı Hakîm, hakikatları ifade ettiği gibi, velayet-i kübra feyizlerini dahi ehil olanlara ifaza eder.

Evet zahirden hakikata geçmek iki suretledir:

Biri: Tarîkat berzahına girip, seyr ü sülûk ile kat'-ı meratib ederek hakikata geçmektir.

İkinci Suret: Doğrudan doğruya, tarîkat berzahına uğramadan, lütf-u İlahî ile hakikata geçmektir ki, Sahabeye ve Tâbiîne has ve yüksek ve kısa tarîk şudur. Demek hakaik-i Kur'aniyeden tereşşuh eden Nurlar ve o Nurlara tercümanlık eden Sözler, o hâssaya mâlik olabilirler ve mâliktirler.
Mektubat ( 356 )
 
Üst