Fihrist

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Kitaplar




Fihrist


Ayât-ı Kur'âniyenin bir nevi tefsiri olan Risâle-i Nur eczâlarından
Sözler mecmuasının mücmel bir fihristesidir.

Birinci Söz

b424.gif
-1-'in çok esrâr-ı mühimmesinden bir sırrını güzel bir temsil ile tefsir eder. Ve "Bismillâh" ne kadar kıymettar bir şeâir-i İslâmiye olduğunu gösteriyor.


Birinci Söz - On Dördüncü Lem’anın İkinci Makamı



b424.gif
'in en mühim beş altı sırlarını tefsir ediyor. Ve
b424.gif
Kur'ân'ın bir hulâsası ve bir fihristesi ve miftâhı olduğunu gösterdiği gibi, Arştan ferşe kadar uzanmış bir hatt-ı kudsî-i nurânî olmakla beraber, Saadet-i Ebediye kapısını açan bir anahtar ve her mübârek şeye feyiz ve bereket veren bir menba-ı envâr olduğunu beyân eder. Bu İkinci Makam, en birinci risâle olan Birinci Söze bakar. Âdetâ, Risâle-i Nur eczâları bir daire hükmünde olup; müntehâsı iptidâsına
b424.gif
hatt-ı mübârekiyle ittihad ediyor. Ve bu makamda Altı Sır yerine, otuz yazılacaktı. Şimdilik altı kaldı. Kısadır, fakat gayet büyük hakâikı tazammun ediyor. Bunu dikkatle okuyan,
b424.gif
ne kadar kıymettar bir hazîne-i kudsiye olduğunu anlar.

İkinci Söz


b915.gif
-2- meâlinde ve İmân hakkındaki âyetlerin mühim bir sırrını gayet makbul bir temsil ile
tefsir eder.

Üçüncü Söz


b916.gif
-3- âyetinin meâlinde ve ubûdiyet hakkındaki âyetlerin mühim bir hakikatini mantıkî bir temsil ile tefsir ediyor.



Dördüncü Söz


b917.gif
-4- âyetinin meâlinde ve namaz hakkındaki âyetlerin mühim bir sırrını gayet mâkul ve mantıkî bir temsil ile tefsir ediyor. Zerre miktar insafı bulunanı teslime mecbur ediyor.


Beşinci Söz


b918.gif
-5- âyetinin meâlinde ve takvâ ve ubûdiyet hakkındaki âyetlerin ve vazife-i ubûdiyet ve takvânın mühim bir sırrını gayet güzel bir temsil ile tefsir ediyor. O tefsir herkesi iknâ ediyor.


Altıncı Söz


b919.gif
-6- âyetinin meâlinde ve nefis ve malını Cenâb-ı Hakka satmak hakkındaki âyetlerin gayet mühim bir sırrını tefsir etmekle beraber, nefis ve malını Cenâb-ı Hakka satanların beş derece kâr içinde kâr ve satmayanların beş derece hasâret içinde hasâret kazandıklarını gayet muknî bir temsil ile tefsir ediyor, hakikate karşı mühim bir kapı açıyor.


Yedinci Söz


b920.gif
-7-
âyetinin meâlinde ve "İmân-ı Billâh ve'l-yevmi'l-âhir" ve hayat-ı dünyeviye hakkındaki âyetlerin mühim bir sırrını gayet mâkul bir temsil ile tefsir etmekle beraber, ehl-i gaflet hakkında dünyanın ne kadar dehşetli; ve mevt ve ecel ne kadar müthiş; ve acz ve fakr ne kadar elîm olduğunu ve ehl-i hidâyet hakkında hayat-ı dünyeviyenin içyüzü ne kadar güzel ve kabir ve ecel ve acz ve fakr nasıl birer vesîle-i saadet bulunduğunu gayet katî bir tarz ile ispat eder. Saadet-i dâreyne giden yolu gösterir.

Sekizinci Söz



b921.gif
-8-

âyetlerinin meâlinde mahiyet-i dünya ve dünyada mahiyet-i insan ve insanda mahiyet-i din hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını Suhûf-u İbrâhimde aslı bulunan güzel ve parlak bir temsil ile tefsir etmekle beraber, dünyanın mahiyetini ve dünyadaki ruh-u insanî ve insandaki dinin kıymetini göstermekle beraber, dinsiz insan en bedbaht mahlûk olduğunu ispat etmekle ve şu âlemin tılsımını açan ve ruh-u beşeri zulmetten kurtarmak çarelerini göstermekle beraber, gayet latîf ve güzel bir muvâzene ile, fâsık olan bedbaht adamın müthiş vaziyetini, sâlih olan bahtiyar adamın saadetli vaziyetini gösteriyor.

Dokuzuncu Söz


b922.gif
-9-

âyetinin meâlinde ve beş vakit namaz hakkındaki âyâtın gayet mühim bir sırrını Beş Nükte ile tefsir etmekle beraber, mâlûm olan beş vakit namazın o vakitlere hikmet-i tahsisini o kadar güzel ve şirin bir tarzda beyân ediyor ki, zerre miktar şuuru bulunan bir insan, bu câzibedar hikmet ve parlak hakikate karşı teslime mecbur olur. Ve cesed-i insan havaya, suya, gıdâya muhtaç olduğu gibi, rûh-u insan da namaza muhtaç bulunduğunu gayet katî bir sûrette beyân eder.

Onuncu Söz



b528.gif
-10-

âyetinin meâlinde ve haşir ve âhiret hakkındaki âyâtın mühim bir hakikatini, on iki mantıkî ve mâkul sûret-i temsiliye ile ve on iki hakâik-ı kâtıâ-i bâhire ile tefsir etmekle beraber, imân-ı bilâhireti o kadar kuvvetli bir sûrette ispat eder ki, bütün bütün kalbi ölmemiş ve bütün bütün aklı sönmemiş bir insan o ispata karşı teslim olur, izn-i İlâhî ile imâna gelir. İmâna gelmezse de inkârdan vazgeçmeye mecbur olur.

On Birinci Söz



b924.gif
-11-

âyetlerinin yüksek ve geniş bir hakikatini Sûre-i Şemsin mu'cizâne işaret ettiğini ve kâinatı muntazam bir saray sûretinde gösterdiğini, ulvî ve vüs'atli bir temsil ile tefsir etmekle beraber, mâhiyet-i insaniyedeki vezâif-i ubûdiyet ve cihazât-ı insaniyeyi ve rubûbiyet-i İlâhiyenin envâ-ı tecelliyâtına karşı ubûdiyet-i insaniyenin mukabelelerini o kadar güzel bir sûrette ispat ediyor ki, Sûre-i Veş-şemsin mu'cizâne olan işaretini hârika bir sûrette ve en azîm bir dairede âzam bir Rubûbiyeti ekmel bir ubûdiyetle karşılaştırıyor.

On İkinci Söz



b926.gif
-12-
b925.gif
-13-

âyetlerinin meâlinde ve hikmet-i Kur'âniyenin fazîleti hakkında yüzer âyâtın mühim bir hakikatini, hikmet-i felsefe ile hikmet-i Kur'âniyenin muvâzenesi sûretinde gâyet parlak bir temsil ile tefsir etmekle Kur'ân'ın bir mu'cizesini ve i'câzını ve onun karşısında hikmet-i felsefenin aczini ve sukûtunu hârika bir sûrette ispat eder, körlere de gösterir. Bu Söz, On Birinci Söz gibi gâyet mühimdir. Herkes onlara muhtaçtır.

On Üçüncü Söz


İki Makamdır.

Birinci Makam

b927.gif
-14-
b928.gif
-15-

âyetinin meâlinde ve hikmet-i Kur'âniyenin kudsiyeti ve vüs'ati ve şiirden istiğnâsı hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını tefsir etmekle beraber, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın yüksek mu'cizâne hikmetini, felsefenin aşağı ve dar hikmeti ile muvâzene ediyor. Hikmet-i Kur'âniyedeki kesret ve vüs'ati ve felsefenin fakr ve iflâsını muhtasar beyân etmekle beraber, Kur'ân'ın şiirden istiğnâsının ve adem-i tenezzülünün sebebi, hakâik-ı Kur'âniyenin yüksekliği ve parlaklığı olduğunu gösterir. Ve mühim bir temsil ile bir nevi i'câz-ı Kur'âniyeyi beyân eder.

İkinci Makam

Gençliği, dalâlet ve sefâhet uçurumuna düşmekten kurtaran ve imânda bu dünyada dahi hakiki bir Cennet lezzeti ve dalâlette ise Cehennemî bir azap ve sıkıntı bulunduğunu misâllerle izah ve ispat eden bir derstir.

İkinci Makamın Haşiyesi

Mahpuslara teselli hakkında dört mektuptur.

İkinci Makamın Zeyli

Leyle-i Kadirde ihtar edilen bir mesele-i mühimmedir.

Meyve Risâlesinden Altıncı Mesele

Hüve Nüktesi

On Dördüncü Söz


Dar akıllara sığışmayan yüksek ve geniş bir kısım hakâik-ı Kur'âniyeyi göze görünen emsâl ve nazîreleriyle fehme takrîb ediyor. Meselâ,

b930.gif
-16-
b929.gif
-17-
b932.gif
-18-
b931.gif
-19-
b933.gif
-20-

âyetlerinin gayet yüksek ve gayet geniş hakikatlerini temsil ve tanzîr ile akla kabul ettirir ve kalbi iknâ eder bir tarzda beyân ediyor.

On Dördüncü Sözün Hâtimesi

Gâfil kafaya bir tokmak ve bir ders-i ibrettir. Âhirinde, nefs-i emmâreye müessir bir sille-i ikaz var. Nefse esir olan onu okusa ve kabul etse, esâretten kurtulur.

On Dördüncü Sözün Zeyli

Zelzele hakkında ehemmiyetli altı suâle cevaptır.

On Beşinci Söz


b934.gif
-21-
âyetinin meâlinde ve melâike ile şeytanların mübârezeleri hakkındaki âyâtın, kozmoğrafyacıların dar akıllarına yerleşmeyen mühim bir sırrını, "Yedi Basamak" nâmıyla yedi muhkem hüccet ve metîn bir mukaddeme ile tefsir ediyor. Ve şu âyetin semâsından evhâm-ı şeytâniyeyi recmedip tard eder.

On Beşinci Sözün Zeyli

Kur'ân'ın kelâmullah ve Hazret-i Muhammed (a.s.m.) Allah'ın Resûlü olduğunu muknî delillerle ispat eden, münâzara tarzında yazılmış beliğ bir risâledir.

On Altıncı Söz


b935.gif
-22-

âyetlerinin meâlindeki çok âyâtın ifâde ettiği "ehadiyet-i zâtiyesi ile külliyet-i ef'âl; ve vahdet-i şahsiyesiyle muînsiz umumiyet-i Rubûbiyet ve ferdâniyetiyle şeriksiz şümûl-u tasarrufât; ve mekândan münezzehiyetiyle her yerde hazır bulunması ve nihayetsiz ulviyetiyle herşeyle yakın olması; ve birtek zât-ı ehad olmakla herşeyi bizzat elinde tutmak" olan hakâik-ı âliye-i Kur'âniyenin Dört Şuâ nâmiyle gayet mühim bir sırrını tefsir ediyor. Ve o hakâikı müstakîm akıllara ve selîm kalblere teslim ettiriyor.


On Yedinci Söz


b936.gif
-23-

âyetlerinin meallerinde, lezzet-i hayat içinde elem-i mevt; ve sürûr ve visâl içinde elem-i zevâl hakkındaki âyâtın mühim bir sırrını ve ism-i Kahhâra karşı Rahmân isminin cilvesini gayet güzel bir sûretle gösterip tefsir ediyor. Ve ehl-i İmân için dünyanın mâhiyetini, seyyar bir ticaretgâh ve muvakkat bir misâfirhâne ve birkaç günlük bir teşhirgâh ve kısa bir müddet için işleyecek bir tezgâh ve ahz-ı i'tâ için yol üstünde kurulmuş bir pazar olduğunu gösterip, dünyadan berzah ve âhiret tarafına insan seyahatini sevdirir ve dehşetini izâle eder. Ve bu sözün âhirinde bâzı nüshalarda "Siyah Dutun Meyvesi" nâmiyle kıymettar ve câzibedar ve şiir kıyafetinde birkaç hakikat var.

Kalbe Fârisî Olarak Tahattur Eden Bir Münâcât
Ehl-i Gaflet Dünyasının Hakikatini Tasvir Eden Birinci Levha
Ehl-i Hidâyet ve Huzurun Hakikat-i Dünyalarına İşaret Eden İkinci Levha
Barla Yaylası, Çam, Katran, Ardıç, Karakavağın Bir Meyvesi
Yıldızları Konuşturan Bir Yıldıznâme

On Sekizinci Söz


Bu söz, İki Makamdır. İkinci Makamı yazılmamış.

Birinci Makamı

Üç Noktadır.

Birincisi:


b937.gif
-24-

âyetinin, fahre meftun, şöhrete müptelâ, methe düşkün, hodbîn nefs-i emmârenin kafasına sille-i te'dibi vuran bir sırrını,

İkincisi:
b938.gif
-25- 'nın çirkin ve bahsi hilâf-ı edeb görünen şeylerin güzel cihetlerini gösteren bir sırrını,

Üçüncüsü:
b939.gif
-26- âyetinin risâlet-i Ahmediyeye (a.s.m.) dâir ince, fakat kuvvetli bir delilini gösteren bir sırrını tefsir eder.

On Dokuzuncu Söz


b940.gif
-27-

âyetlerinin meâlindeki yüzer âyâtın en mühim hakikatleri olan risâlet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) On Dört Reşha nâmiyle on dört katî ve parlak ve muhkem bürhanlarla tefsir ve ispat ediyor. Ve en muannid bir hasmı dahi ilzam eder. Güneş gibi risâlet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) izhâr ediyor.

Yirminci Söz


İki Makamdır.

Birinci Makam:
Sûre-i Bakara'nın başında, Hazret-i Adem'e meleklerin secdesi ve bir bakaranın zebhi ve taşlardan su çıkması hakkındaki üç mühim âyete karşı şeytanın gayet müthiş üç şüphesini öyle bir tarzda reddedip mahveder ki, şeytanı ve şeytan gibi insanları öyle desîselerden perişan edip vazgeçiriyor. Çünkü onlar, tenkit ve itirazlarıyla lemeât-ı i'câziyenin kapısını açtırttılar. O üç âyetten üç lem'a-i i'câziye göründü.

İkinci Makam:
Mu'cizât-ı enbiyâ (aleyhimüsselâm) yüzünde parlayan bir mu'cize-i Kur'âniyeyi göstermekle beraber, mu'cizât-ı enbiyâya dâir âyât-ı Kur'âniyenin ne kadar mânidar ve hikmettar olduklarını gösterir. Ve Kur'ân'da kapalı kalmış çok defineler bulunduğunu ihtar eder.

Yirmi Birinci Söz


İki Makamdır

Birinci Makamı: Namazın o kadar güzel bir tarzda kıymetini ve faydasını gösterir ki, en tembel ve en fâsık adama dahi namaza karşı bir iştiyak verir ve gayrete getirir.

İkinci Makamı: Şeytanın çok istimal ettiği mühim desîselerini iptal ediyor. Ve vesvesesi ile mü'minlerin kalbinde açtığı yaraların beşine, güzel merhemler tarif ediyor.

Yirmi İkinci Söz



b942.gif
-28-

b941.gif
-29-


meâlinde ve tevhid-i hakiki hakkındaki yüzer âyâtın mühim bir hakikatini İki Makam ile tefsir eder.

Birinci Makam Gayet güzel ve parlak ve muhkem bir hikâye-i temsiliye ile on iki basamak hükmünde On İki Bürhan ile vahdâniyet-i İlâhiyeyi o kadar katî bir sûrette ispat eder ki, en mütemerrid müşrikleri de tevhide mecbur ediyor. Ve kolay, fakat kuvvetli ve basit, fakat parlak bir sûrette Vâcibü'l-Vücudun vücudunu ve vahdetini ve ehadiyetini bütün sıfât ve esmâsıyla ispat eder.

İkinci Makamı ise Hakîkat-i tevhidi ve tevhid-i hakikiyi On İki Lem'a nâmiyle hikâye-i temsiliyenin perdesi altında on iki bürhân-ı bâhire ile vahdâniyet-i İlâhiyeyi ispat etmekle beraber, evsâf-ı celâliye ve cemâliye ve kemâliyesini vahdâniyet içinde ispat ediyor. O lem'alardaki deliller, o kadar katîdir ki, hiçbir şüphe yeri kalmıyor. Ve o kadar küllîdirler ki, mevcudât adedince, belki zerrât sayısınca mârifetullâha pencereler açıyor. Ve onun ile Vâcibü'l-Vücudun vücudunu, umum sıfât ve esmâsıyla en muannidlere karşı ispat ediyor.

Yirmi Üçüncü Söz


b943.gif
-30-

âyetlerinin meâlindeki çok âyâtın imâna dâir ve terakkiyât ve tedenniyât-ı insâniyeye medâr hakikatlerini Beş Nokta ile ve Beş Nükte içinde herkese taallûk eden ve herkes ona muhtaç olan on mebhas ile o sırr-ı azîmi tefsir eder. İstidâdât-ı insaniye ile vezâif-i insaniyeyi, gayet mâkul ve makbul bir sûrette beyân eder.

Bu söz, şimdiye kadar binler adamı hâb-ı gafletten kurtardığı gibi, çoklarını da imâna getimiş gayet kıymettar ve yüksek olmakla beraber, temsiller ile fehmi kolaylaşmış, herkes onun dilini anlıyor.

Yirmi Dördüncü Söz



b979.gif
-31-

âyetinin meâlinde ve Esmâ-i Hüsnânın cilveleri hakkındaki çok âyâtın muazzam bir hakikatini "Beş Dal" nâmiyle mebâhis-i azîme ile tefsir ediyor.

Birinci ve İkinci Dalları, mühim esrârın muhtasar bir hazînesidir.Üçüncü Dal, hadîslere gelen evhâmı on iki kaide ile reddeder, evhâmın esaslarını keser.Dördüncü Dal, kâinat sarayında istihdam olunan nebâtât ve hayvanât ve insan ve melâike tâifelerinin sırr-ı istihdamlarını ve güzel vazife-i ubûdiyet ve tesbihlerini ve haşmet-i rubûbiyet-i İlâhiyeyi câzibedar bir tarzda beyân eder.Beşinci Dal,

b979.gif
-31-

âyetinin şecere-i nurâniyesinin hadsiz meyvelerinden beş meyvesini gayet parlak ve güzel bir sûrette gösteriyor. Bu Beş Meyve ve Otuz Birinci Sözün âhirindeki Beş Meyve, çok şirindirler. Tatlı ilim isteyenler onları alsın okusun.

Yirmi Beşinci Söz



b946.gif
-32-


âyetinin hakikatini teyid eden yüzer âyâtın en mühim bir hakikati olan i'câz-ı Kur'ânîyi tefsir eder. Üç Şuâ içinde kırk vücûh-u i'câziyeyi beyân ve tefsir ediyor ki; Kur'ân kelâmullah olduğunu, gündüzdeki ziyâ güneşin vücudunu gösterdiği gibi, öylece gösterir ve ispat eder. Nısf ı evvel çendan süratli telif edilmiş, fakat istirahat-i kalb ile yazıldığı için izahlıdır. Nısf-ı âhir bâzı esbâb-ı mühimmeye binâen, muhtasar ve mücmel kalmıştır. Fakat bununla beraber her tâifeye göre (ve ne fikirde bulunursa bulunsun) bu mübârek Söz, i'câz-ı Kur'ân'ı ona gösterir ve ispat eder. Bu Söz şimdiye kadar i'câz-ı Kur'ân'a karşı çok muannidleri serfürû ettirerek secdeye getirmiş.

Yirmi Altıncı Söz



b948.gif
-33-

(ilâ âhir) meâlindeki âyâtın sırr-ı kadere âit ve "imân-ı bilkader," "Hayrihî ve şerrihî minallâhi teâlâ"nın ispatına medâr mühim bir hakikatini Dört Mebhas ile öyle bir sûrette tefsir eder ki, havâssın fikirleri yetişmediği esrâr-ı kaderiyeyi, basit avâmların zihinlerine takrîb edip anlattırıyor. Hâtimesinde, en kısa ve en selîm ve en müstakîm bir tarîkın esâsını Dört Hatve nâmiyle tezkiye-i nefsin ve tekemmül-ü ruhun medârı olan dört mühim dersi veriyor. Ve Hâtimenin hâtimesinde mesâil-i müteferrikadan altı mesele var ki, birisi Sûre-i Feth'in âhirindeki âyetin bir sırr-ı i'câziyesini açıyor.

Yirmi Yedinci Söz


b949.gif
-34-

âyetinin meâlindeki âyâtın içtihada dâir mühim bir hakikatini tefsir eder. Ve bu zamanda haddinden tecavüz edip içtihaddan dem vuranların haddini bildirip, ihtilâf-ı mezâhibin sırrını güzel beyân eder. "Bu zamanda eski zaman gibi içtihad edebiliriz" diyenlerin ne kadar yanlış, hatâ ettiklerini ispat eder. Bu sözün Zeylinde Sahâbe-i Güzînin evliyâdan yüksek olan mertebelerini gayet parlak bir sûrette ve katî bir tarzda ispat etmekle beraber, Sahâbelerin nev-i beşer içinde enbiyâdan sonra en mümtaz şahsiyetler olduklarını ve onlara yetişilmediğini katî bir sûrette ispat eder.

Yirmi Sekizinci Söz


b950.gif
-35-

âyetinin Cennete ve saadet-i ebediyeye dâir hakikatini teyid eden yüzer âyâtın mühim bir hakikatini iki makamla tefsir eder.

Birinci Makam, "Beş Suâl ve Cevap" nâmiyle Cennetin lezâiz-i cismâniyesine ve hûriler hakkında medâr-ı tenkit olmuş meseleleri öyle güzel bir sûrette beyân eder ki, herkesi iknâ eder.

İkinci Makam, Arabiyyü'l-ibâre olarak on iki "Lâsiyyemâ" kelimesiyle başlar ve gayet kuvvetli ve katî ve hiçbir cihette sarsılmaz, haşre dâir, Cennet ve Cehennemin hakkâniyetine medâr binler bürhânı tazammun eden bir bürhân-ı bâhirdir ki, o bürhan, Onuncu Sözün menşei ve esâsı ve hulâsasıdır.

Yirmi Dokuzuncu Söz


b951.gif
-36-

b952.gif
-37-

b953.gif
-38-

b954.gif
-39-

âyetlerinin meâlindeki yüzer âyâtın haşir ve beka-i ruha ve melâikeye dâir üç mühim hakikatini tefsir eder. Bekâ-i ruhu o kadar güzel ispat eder ki, cesedin vücudu gibi, ruhun bekâsını gösterir. Ve melâikenin vücudlarını Amerika insanlarının vücudları gibi ispat eder. Ve haşir ve kıyâmetin vücud ve tahakkuklarını o kadar mantıkî ve aklî bir sûrette ispat eder ki, hiçbir feylesof, hiçbir münkir itaraza mecâl bulamaz. Teslim olmazsa da, mülzem olur. Husûsan âhirindeki "Remizli Nüktenin Sırrı" nâmiyle haşr-i ekberin esbâb-ı mucîbesini ve hikmetlerini öyle bir tarzda beyân eder ki; tılsım-ı kâinatın üç muammâsından bir muammâsını gayet parlak bir sûrette halleder." [SUP]Haşiye1[/SUP]

Otuzuncu Söz


b955.gif
-40-

b956.gif
-41-

âyetlerinin enâniyet-i insâniye ve tahavvülât-ı zerrât hakkındaki hakikate dâir gelen âyâtın iki mühim sırrını İki Maksad ile beyân eder.

Birinci Maksad: Enâniyet-i insaniyenin muammâ-i acîbesini hallederek silsile-i diyânet ile silsile-i felsefenin menşelerini gayet parlak bir tarzda gösterir.

İkinci Maksad: Tahavvülât-ı zerrâtın tılsımını keşfediyor. Zerrâtın harekâtını o derece hikmetli ve muntazam gösteriyor ki, o umum zerreler Sultân-ı Ezelînin muhteşem ve muazzam bir ordusu ve mutî ve musahhar memurları olduğunu katî delillerle ispat eder. Yirmi Dokuzuncu Söz nasıl ki tılsım-ı kâinatın üç muammâsından birisini keşfetmiş; bu Otuzuncu Söz dahi akılları hayrette bırakan ve feylesofları sersemleştiren o tılsımın üç muammâsından ikinci muammâsını halletmiştir. Husûsan hâtimesinde, yedi hikmet ve yedi kanun-u azîm ile bir İsm-i âzamın tecellîsini göstermekle, tahavvülât-ı zerrâtın hikmetini gayet katî ve parlak bir sûrette gösterdiği gibi, zîhayat cisimlerini, o zerrâtın seyr ü seferine bir misâfirhâne ve bir kışla ve bir mektep hükmünde gösterir, ispat eder.


Otuz Birinci Söz


b957.gif
-42-

b958.gif
-43-

âyetlerinin hakikatini teyid eden âyâtın en mühim bir hakikati olan Mi'râc-ı Ahmediyeyi (a.s.m.) ve o Mi'râc içinde kemâlât-ı Muhammediyeyi (a.s.m.) ve o kemâlât içinde risâlet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) ve o risâlet içinde çok esrâr-ı rubûbiyeti tefsir eder ve katî delillerle ispat eder bir risâledir. Muhtelif tabakâttan olan insanlardan bu risâleyi kim görmüşse, karşısında hayran olup, akıldan uzak mesele-i Mi'râcı en zâhir ve vâcib ve lâzım bir tarzda gösterdiğini kabul ediyorlar. Husûsan o şecere-i nurâniye-i Mi'râcın âhirlerinde beş yüz meyveden "Beş Meyve"sini o kadar güzel tasvir eder ki, zerre miktar zevki, şuuru bulunan onlara meftûn olur.

Zeyl

Şakk-ı kamer mu'cizesine bu zaman feylesoflarının ettikleri itirazlarını "Beş Nokta" ile gayet katî bir sûrette reddedip, inşikâk-ı kamerin vukuuna hiçbir mâni bulunmadığını gösterir. Ve âhirinde de beş icmâ ile şakk-ı kamerin vuku' bulduğunu gayet muhtasar bir sûrette ispat eder. Şakk-ı kamer mu'cize-i Ahmediyesini güneş gibi gösterir.


Otuz İkinci Söz


Üç Mevkıftır.

Birinci Mevkıf

b960.gif
-44-

b746.gif
-45-

âyetinin meâlindeki yüzer âyâtın vahdâniyete dâir en mühim hakikatini öyle bir sûrette ispat eder ki, şirk ve küfür yolunu muhâl ve mümtenî gösterir. Kâinatın etrâfından küfür ve şirki tard eder. Zerrât adedince vahdâniyetin delilleri bulunduğunu beyân eder. Gayet latîf ve yüksek ve mantıkî bir muhâvere-i temsiliye sûretinde hadsiz geniş mesâili o temsil içinde derc edip gösterir. Ve zeylinde gayet latîf birkaç mesele var ki, hakikat oldukları halde şiirin en parlak ve geniş hayâlinden daha parlak, daha geniştir.

İkinci Mevkıf

b746.gif
-46-'in hakikatine dâir sırr-ı ehadiyete ve vahdete gelen teşkîkât ve evhâmı izâle eder. Ehl-i dalâletin, ehl-i tevhide karşı ettikleri itirâzâtı katî bir sûrette reddediyor. Birinci Mevkıftan daha kuvvetli, âyât-ı Kur'âniyenin vahdâniyete dâir mu'cizâne ispatlarını gösterir. Ehadiyet-i Zâtiye ile bütün eşyayı birden bir anda tedbîr ve terbiye etmek olan hakikat-i muazzama-i Kur'âniyeyi gayet güzel ve vâzıh bir temsil ile ispat eder. Aklı iknâ ve kalbi teslime mecbur eder
.

Ve bilhassa bu İkinci Mevkıfın hâtimesinden evvel ikinci temsilin neticesinde Zât-ı Akdes-i İlâhiyeden hiçbir şey saklanmadığını ve hiçbir şey Ondan gizlenemediğini, hiçbir ferd Ondan uzak kalmadığını, hiçbir şahıs külliyet-i kudsiye kesb etmeden Ona yanaşamadığını; ve rubûbiyetinde ve tasarrufunda bir iş bir işe mâni olmadığını ve hiçbir yer Onun huzurundan hâlî kalmadığını, herşeyde bakar ve işitir sem' ve basarının cilvesi bulunduğunu, silsile-i eşya emirlerinin sürat-i cereyanlarına birer tel, birer damar hükmüne geçtiğini, esbab ve vesâit sırf zâhirî bir perde olduğunu, hiçbir yerde bulunmadığı halde her yerde ilim ve kudretiyle bulunduğunu, hiçbir tahayyüz ve temekküne muhtaç olmadığını ve uzaklık ve güçlük ve tabakât-ı vücudun perdeleri Onun kurbiyetine ve tasarrufuna ve şuhûduna mâni olmadığını ve maddîlerin, mümkînlerin, kesiflerin, kesîrlerin, mahdutların hâssaları Onun dâmen-i izzetine yanaşamadığını; ve tegayyür ve tebeddül ve tahayyüz ve tecezzî gibi emirlerden mücerred, münezzeh, müberrâ ve mukaddes olduğunu gayet güzel bir sûrette ispat eder. Bu İkinci Mevkıfın hâtimesinde sırr-ı ehadiyete dâir Arabiyyü'l-ibâre gayet mühim bir parça tercümesiyle beraber gayet parlak bir sûrette çok mesâil-i mühimmi ifâde eder. Husûsan insanın muhâsebe-i a'mâli için haşir ve neşri yapmak, koca kâinatı tağyir ve tebdil ve tahrip ve tâmir etmek sırrını beyân eder.

Üçüncü Mevkıf
b962.gif
-47-
b963.gif
-48- âyetlerinin meâlindeki yüzer âyatın mühim bir hakikatini gayet mühim bir muvâzene ile beyân eder. Ehl-i dalâlet hakkında hayat-ı dünyeviye ne kadar müthiş neticeler getirdiğini ve ehl-i hidâyet hakkında ne kadar güzel neticeler ve gâyeler verdiğini gösterir. Husûsan, muhabbet hakkındaki semerât-ı dünyeviye ve uhreviye; ehl-i dalâlet için ne kadar elîm, ehl-i hidâyet için ne kadar hoş olduğunu gösterir.

Bu Üçüncü Mevkıf hakkında bâzı müdakkik kardeşlerimiz demişler ki: "Sâir risâleler yıldızlar olsa, bu güneştir." Diğer biri ona mukabil demiş: "Herbir risâle, kendi âleminde ve kendine mahsus semâ-i hakikatte birer güneştir. Uzak olanlara yıldız, yakın olanlara şemstirler."

Otuz Üçüncü Söz


b964.gif
-49-

Otuz üç âyetin birer hakikatlerini tefsir eden "Otuz Üç Pencere"dir. Otuz üç risâle olmâya lâyık iken gayet müsta'cel bir zamanda yazıldığı için, bir veya yarım sayfalık Pencereleri birer risâle kuvvetinde ve birer risâleyi tazammun eder mâhiyetinde olduğunu gösterir. Fakat, maatteessüf, baştaki Pencereler gayet mücmel ve muhtasar kalmış, lâkin gittikçe inbisat ederek nısf-ı âhirdeki Pencereler vâzıh düşmüştür.


Lemeât



Risâle-i Nur Şâkirdlerine küçük bir mesnevî ve imânî bir dîvandır.


Anglikan Kilisesine Cevap

Konferans


Teşrin-i Sâni 1950’de Ankara Üniversitesinde profesör ve meb’uslarımız ve Pakistanlı misafirlerimiz ve muhtelif fakülte talebelerinin huzurunda, Fakülte Mescidinde gece yarısına kadar devam eden bir mecliste verilen ve büyük bir alâka ve ehemmiyetle dinlenmiş olan bir konferanstır.






Haşiye: Yirmi Dokuzuncu Sözün göz ile görülen bir kerâmeti var. Ezcümle on altı sayfasında ihtiyârsız, tasannusuz her sayfanın satırlarının başlarında on altı elif gelmesidir. Bu tevafuku görmek isteyenler, eski harfli nüshasına mürâcaat etsinler.




1- Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla.2- O takvâ sahipleri ki, görmedikleri halde Allah'a ve Onun bildirdiklerine İmân ederler. (Bakara Sûresi: 3.)
3- Ey insanlar! Rabbinize kulluk ediniz. (Bakara Sûresi: 21.)
4- Şüphesiz namaz, Mü'minler üzerine belli vakitler için farz olarak yazılmıştır. (Nisâ Sûresi: 103.)
5- Şüphesiz ki Allah takvâya sarılanlarla, iyilik yapan ve iyi kullukta bulunanlarla beraberdir. (Nahl Sûresi: 128.)
6- Allah, müminlerden canlarını ve mallarını, karşılığında onlara Cennet vermek sûretiyle satın almıştır. (Tevbe Sûresi: 111.)
7- Onlar Allah'a ve ahiret gününe İmân ederler. (Âl-i İmran Sûresi: 114.)
Allah'ın vaadi şüphesiz haktır; sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da Allah'ın azabını unutturup sadece affına güvendirerek sizi isyana sürüklemesin. (Fâtır Sûresi: 5.)
8- Allah Teâlâ ki, Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. O Hayy'dır; ezelî ve ebedî hayat sahibidir. O Kayyûm'dur; varlığı için hiçbir sebebe ihtiyacı olmadığı gibi, herşey Onun yaratmasıyla ve tedbîriyle vücud bulur, devam eder ve vücudda kalır, bekâ bulur. (Bakara Sûresi: 255.)
Şüphesiz ki Allah katında makbul olan din İslâm dinidir. (Al-i İmrân Sûresi: 19.)
9- Akşama erdiğinizde ve sabaha kavuştuğunuzda Allah'ı tesbih edin.
Göklerde ve yerde olanların hamd ve senâsı Ona mahsustur. Gündüzün sonuna doğru ve öğle vaktine girince de Allah'ı tesbih edip namaz kılın. (Rum Sûresi: 17-18.)
10- Şimdi bak Allah'ın rahmet eserlerine: Yeryüzünü ölümünün ardından nasıl diriltiyor. Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir; O herşeye hakkıyla kâdirdir. (Rum Sûresi: 50.)
11- Yemin olsun güneşe ve aydınlığına. • Ve onu takip eden aya. • Ve onu gösteren güne. • Ve onu örten geceye. • Ve gökyüzüne ve onu binâ edene. • Ve yeryüzüne ve onu yayıp döşeyene. • Ve insana ve onu intizamla yaratana. (Şems Sûresi: 1-7.)
12- Kime hikmet verilmişse, işte ona pekçok hayır verilmiştir. (Bakara Sûresi: 269.)
13- Biz Kur'ân'ı hak ile indirdik . O da hak ile indi. (İsrâ Sûresi: 105.)
14- Biz Kur'ân'dan mü'minler için bir şifâ ve rahmet olan şeyi indiriyoruz. (İsrâ Sûresi: 82.)
15- Biz Peygambere şiir öğretmedik; bu ona yakışmaz da. (Yâsin Sûresi: 69.)
16- Gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır. (A'râf Sûresi: 54.)
17- Yaş ve kuru ne varsa apaçık bir kitapta yazılmıştır. (En'am Sûresi: 59)
18- Gökler de O'nun kudretiyle dürülmüştür. (Zümer Sûresi: 67)
19- Bir şeyin olmasını murad ettiği zaman, O'nun işi sadece "Ol" demektir; o da oluverir. (Yasin Sûresi: 82)
20- Kıyametin gerçekleşmesi ise göz açıp kapayıncaya kadardır. (Nahl Sûresi: 77.)
21- And olsun ki dünya semâsını Biz kandillerle süsledik. Şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık. (Mülk Sûresi: 5.)
22- Bir şeyin olmasını murad ettiği zaman, Onun işi sadece "Ol" demektir; o da oluverir. • Şânı ne yücedir Onun ki, herşeyin hüküm ve tasarrufu elindedir. Siz de Ona döneceksiniz. (Yâsin Sûresi: 82-83.)
23- Yaptıkları kötülüklerle sevinen ve yapmadıkları hayırla övülmekten hoşlanan kimseleri, sakın azabdan kurtulurlar zannetme. (Al-i İmrân Sûresi: 188.)24- O herşeyi en güzel şekilde yarattı. (Secde Sûresi: 7.)25- [De ki:] Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin. (Al-i İmrân Sûresi: 31.)
26- Yâ sin. Hikmet dolu Kur'an' yemin olsun ki sen Allah tarafından insanlara gönderilmiş peygamberlerdensin. (Yâsin Sûresi: 1-3.)
28- Bil ki; Allah'tan başka hiç bir ilah yoktur. (Muhammed Sûresi: 19.)
29- Allah her şeyin yaratıcısıdır. (Zümer Sûresi: 62.)
30- Muhakkak ki Biz insanı en güzel bir şekilde yarattık. • Sonra da onu en aşağı seviyeye indirdik. • Ancak İmân eden ve güzel işler yapanlar müstesnâ. (Tîn Sûresi: 4-6.)
31- O Allah ki, Ondan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler Onundur. (Tâhâ Sûresi: 8.)
32- De ki: And olsun, eğer bu Kur'ân'ın benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya toplanıp da hepsi birbirine yardımcı olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. (İsrâ Sûresi: 88.)
33- Hiçbir şey yoktur ki, hazîneleri Bizim yanımızda olmasın. Her şeyi Biz belirli bir miktar ile indiririz. (Hicr Sûresi: 21.)
Biz her şeyi Levh-i Mahfuzda tek tek yazdık. (Yâsin Sûresi: 12.)
34- Halbuki, bu haberi yayacak yerde Peygambere ve müminlerden ihtisas ve salâhiyet sahibi kimselere mürâcaat etselerdi, elbette o kimselerden hüküm çıkarmaya ehliyetli olanlar işin doğrusunu bilirlerdi. Eğer üzerinizde Allah'ın lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, muhakkak şeytana uyup gitmişti. (Nisâ Sûresi: 83.)
35- İmân edenler ve güzel işler yapanları müjdele: Altlarından ırmaklar akan Cennetler onlarındır. O Cennetlerden rızık olarak bir meyve yediklerinde, "Bu daha önce yediğimiz rızıktandır" derler. Rızıkları dünyadakine benzer şekilde kendilerine sunulur. Orada onlar için ter temiz eşler vardır. Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. (Bakara Sûresi: 25.)
36- Mü'minler Allah'a ve meleklere İmân ederler.
37- De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. (İsrâ Sûresi: 85.)
38- Kıyametin gerçekleşmesi ise göz açıp kapayıncaya kadar yahut ondan da yakındır. (Nahl Sûresi: 77.)
39- Sizin yaratılmanız da, diriltilmeniz de, tek bir kişinin yaratılıp diriltilmesi gibidir. (Lokman Sûresi: 28.)
40- Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir. Nefsini günaha daldıran da hüsrâna uğramıştır. (Şems Sûresi: 9, 10.)
41- Gaybı bilen Rabbime yemin olsun ki başınıza gelecektir. Ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar bir şey Ondan uzak kalamaz; bundan küçük veya büyük ne varsa hepsi ap açık bir kitapta yazılmıştır. (Sebe' Sûresi: 3.)
42- Ayetlerimizden bir kısmını ona göstermek için kulunu bir gece Mescid-i Haramdan alıp, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan münezzehtir. (İsrâ Sûresi: 1.)
43- Kayan yıldıza yemin olsun. (Necm Sûresi: 1.)
44- Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı, ikisi de harap olup giderdi (Enbiyâ Sûresi: 22.)
45- De ki: O Allah birdir. • O Allah'tır, Sameddir; her şey Ona muhtaçtır, O ise hiçbir şeye muhtaç değildir. (İhlâs Sûresi: 1-2.)
46- Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın adıyla. Eğer göklerde ve yerde Allah'tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de harab olup giderdi. (Enbiyâ Sûresi: 22.)
47- Asıl hayata mazhar olan ise ahiret yurdudur. (Ankebut Sûresi: 64.)
48- Dünya hayatı ise aldatıcı bir menfaatten başka bir şey değildir. (Al-i İmran Sûresi: 185.)
49- Onlara gerek içinde yaşadıkları âlemin her tarafînda, gerekse kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz-tâ ki Kur'ân'ın hak olduğu onlara iyice açıklanmış olsun. Rabbinin her şeye şahit olması yetmez mi? (Fussilet Sûresi: 53.)

 
Üst