"Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir."

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) birgün yere çubukla, kare biçiminde bir şekil çizdi. Sonra, bunun ortasına bir hat çekti, onun dışında da bir hat çizdi. Sonra bu hattın ortasından itibaren bu ortadaki hatta istinad eden bir kısım küçük çizgiler attı.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu çizdiklerini şöyle açıkladı: Şu çizgi insandır. Şu onu saran kare çizgisi de eceldir. Şu dışarı uzanan çizgi de onun emelidir. (Bu emel çizgisini kesen) şu küçük çizgiler de müsibetlerdir. Bu musibet oku yolunu şaşırarak insana değemese bile, diğer biri değer. Bu da değmezse ecel oku değer.

Buhârî, Rikak 3; Tirmizî, Kıyamet 23, (2456); İbnu Mace, Zühd 27, (4231).
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) omuzumdan tuttu ve: "Sen dünyada bir garib veya bir yolcu gibi ol" buyurdu.



İbnu Ömer (radıyallahu anh) hazretleri şöyle diyordu: "Akşama erdinmi, sabahı bekleme, sabaha erdinmi akşamı bekleme. Sağlıklı olduğun sırada hastalık halin için hazırlık yap. Hayatta iken de ölüm için hazırlık yap."


Buhârî, Rikak 2; Tirmizî, Zühd 25, (2334).
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) hazretleri anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Duaları örtmeyin. Kim kardeşinin mektubuna, onun izni olmadan bakarsa, tıpkı ateşe bakmış gibi olur. Allah'tan avuçlarımızın içiyle isteyin, sırtlarıyla istemeyin; duayı tamamlayınca avucunuzu yüzlerinize sürün."

Ebû Dâvud, Salât 358, (1489,1490,1491).
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

Vâkid İbnu Muhammed babasından, o da Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhüma'dan anlattığına göre demiştir ki:

"Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, (bir gün) parmaklarını kenetledi ve dedi ki:

"Ey Abdullah İbnu Amr! Ahidleri bozulup şöyle karmakarışık hale gelen birkısım ayak takımı (hezele) kimselerle başbaşa kalırsan ne yaparsın?"

"Ne yapmamı tavsiye edersiniz, Ey Allah'ın Resûlü!" dedim. Buyurdular ki:

"Güzel bulduğun şeyi yaparsın, kötü bulduğun şeyi de terkedersin. Kendi yakınlarının (hallerini düzeltmeye) yönelirsin. O hezele takımı (ile de), onların cemaatı ile de (uğraşmayı) terkedersin."

Buhari, Salat 88, Fiten 13; Ebu Davud, Melahim 17, (4342); İbnu Mâce, Fiten 10, (3957).
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki:

"Ameller niyetlere göredir. Herkese niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Resülüne ise, onun hicreti Allah ve Resülünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikâhlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir."

Buhâri, Bed'ü'l-Vahy 1, Itk 6, Menâkıbu'l-Ensâr 45, Nikâh 5, Eymân 23, Hiyel 1; Müslim, İmâret 155, (1907); Ebu Dâvud, Talâk 11, (2201); Tirmizi, Fedâilu'I-Cihâd 16, (1647); Nesâî, Tahâret 60, (1, 59, 60).
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: ""Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Müslüman, yahudi ve hıristiyanların meseli şuna benzer: Bir adam var, bir grub kimseyi ücretli olarak tutmuş; kendisi için belli bir ücret mukabilinde, geceye kadar çalıştırıyor. Bunlar gündüzün yarısına kadar çalışıp:

"Bize şart koştuğun ücrete ihtiyacımız yok. (Biz gideceğiz.) Şu ana kadar yaptığımız iş için de para istemiyoruz" derler. Adam onlara:

"Böyle yapmayın, işin geri kalan kısmını da tamamlayın ve ücretinizi tam olarak alın!" diye rica eder. Ancak onlar buna yanaşmazlar ve terkedip giderler.

Adam onlardan sonra işi için başkalarını ücretle tutar. Onlara:

"Şu gününüzü tamamlayın, öncekilere vaadettiğim ücreti size tam olarak vereyim!" der. Bunlar ikindi vaktine kadar çalışırlar. O zaman:

"İşin senin olsun, yaptığımız çalışmanın ücretini de istemiyoruz. (Çalışmayı terkediyoruz)!" derler. Adam onlara da:

"İşinizin geri kısmını tamamlayın, şurada az bir zamanınız kaldı" diye rica eder, ancak onlar dinlemeyip giderler. Adam geri kalan zamanda çalışmaları için yeni işçiler tutar. Bunlar da geri kalan zamanda çalışmaları için yeni işçiler tutar. Bunlar da geri kalan zamanda güneş batıncaya kadar çalışırlar ve önceki iki grubun ücretini de alırlar. İşte bu, onların ve bu nurdan kabul ettikleri miktarın meselidir."

Buhari, İcare 11, Mevâkitu's-Salat 17.
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

TEFSİRDEN SAKINMAYA DAİR


--------------------------------------------------------------------------------

Cündeb (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Kitabullah hakkında şehsî re'yi ile söz ederse, isâbet bile etse hatâdadır.

Ebu Dâvud, İlm, 5 (3652);Tirmizî, Tefsir 1, (2953).

Rezîn şu ilâvede bulunmuştur: "Kim re'yi ile söz eder de hata ederse küfre düşer."

İbnu Abbâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim Kur'ân hakkında ilme dayanmadan söz ederse ateşteki yerini hazırlasın."

Tirmizî, Tefsir 1, (2951).
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

TEŞEKKÜR


Üsâme İbnu Zeyd (radıyalahu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kim, kendisine yapılan bir iyliğe karşı, bunu yapana: "Cezâkellâhu hayran (Allah sana hayırlı mükâfaat versin!)" derse teşekkürü en mükemmel şekilde yapmış olur."


Tirmizî, Birr 86, (2036).
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

Hz.Câbir (radıyalahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Kim bir ihsana mazhar olursa, bulduğu takdirde karşılığını hemen versin, bulamazsa, verene senâda bulunsun. Zira onu övmekle, teşekkürünü yerine getirmiş olur. Ketmeden (karşılık vermeyen) nankörlük etmiş olur" dedi.


Tirmizî'nin rivayetinde şu ziyâde var: ". . . Kim de kendisine verilmeyenle süslenirse iki yalan elbisesi giyen gibi olur."


Tirmizî, Bir 86, (2035); Ebu Dâvud, Edeb 12, (4813, 4814).
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

GÜNAHLARI HATIRLAMAK

Hz. Aişe radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm bana: "Ey Aişe! Ehemmiyetsiz görülen amellere karşı aman dikkatli ol! Çünkü onlar için de Allah (tarafın)dan (vazifelendirilmiş) araştırıcı bir melek vardır."

Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Ümmetimden birkısım insanları bilirim ki, Kıyamet günü Tihâme dağları emsalinde bembeyaz (tertemiz) hayırlarla gelirler. Aziz ve celil olan Allah Teâla hazretleri o sevapları saçılmış toz haline getirir (değersiz kılar, kabul etmez)."

Sevban dedi ki : "Ey Allah'ın Resülü! Onları bize tavsif et, durumlarını açıkla da, bilmeyerek biz de onlardan olmayalım!" Aleyhissalâtu vesselâm açıkladılar:

"Onlar sizin din kardeşlerinizdir. Sizin cinsinizden insanlardır. Sizin aIdığınız gibi onlar da gece (ibadetin)den nasiplerini alırlar. Ancak onlar, Allah'ın yasaklarıyla tenhâda başbaşa kalınca o yasakları ihlâl ederler, çiğnerler."
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

BİRİNCİ FASIL

ALEYHİSSALATU VESSELÂM'IN İSMİ VE NESEBİ

ـ5525 ـ1ـ ذَكَر البخاري رَحِمَهُ اللّهُ في باب مَبْعَثِهِ # فقَالَ: ]هُوَ مَحُمّدٌ رَسُولُ اللّهِ # اِبْنُ عَبْدِاللّهِ بْنِ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ بْنِ هَاشِمِ بْنِ عَبْدِ مَنَافِ بْنِ قُصَيِّ ابْنِ كَِبِ بْنِ مُرَّةَ بْنِ كَعْبِ بْنِ لُؤَيِّ بْنِ غَالِبِ بْنِ فِهْرِ بْنِ مَالِكِ بْنِ النَّضْرِ بْنِ كِنَانَةَ بْنِ خُزَيْمَةَ بْنِ مُدْرِكَةَ بْنِ إلْيَاسَ بْنِ مُضَرَ بْنِ نِزَارَ بْنِ مَعَدِّ بْنِ عَدْنَانَ[ .

1. (5525)- Buhârî merhum Aleyhissalâtu vesselâm'ın bi'setine (peygamber olarak gönderilişine) tahsis ettiği babta der ki: "O, Allah'ın elçisi Muhammed İbnu Abdillah İbni Abdilmuttalib İbnu Haşim İbni Abdi Menaf İbnu Kusayy, İbni Kilab İbni Mürre İbni Ka'b İbni Lüeyy İbni Galib İbni Fihr İbni Malik İbni'n-Nadr İbni Kinane İbni Huzeyme İbni Müdrike İbni İlyas İbni Mudar İbni Nizar İbni Maadd İbni Adnan'dır." [Buhârî, Menakıbu'l-Ensâr 28.][2]

AÇIKLAMA:

Burada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın babasından sonra yirmi tane ceddi sayılmaktadır. Yine Buhârî, tarihinde Resulullah'ın Adnan'dan sonra Hz. İbrahim'e kadar uzanan yedi ceddini daha sayar. Hz. İbrahim'den Hz. Adem'e kadar uzanan ecdad isimlerini serdeden rivayetler de mevcuttur. Adnan'a kadar olan isimlerde ihtilaf yoksa da Adnan'dan Hz. İbrahim aleyhisselam'a, Hz. İbrahim'den Hz. Adem aleyhiselam'a kadar olan isimlerde ihtilaf vardır. İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'dan gelen bir rivayette, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) nesebini saydığı zaman Maadd İbnu Adnan'dan ileri geçmez, orada dururmuş. [3]

ـ5526 ـ2ـ وعن وَائلة بن ا‘سْقَع رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إنَّ اللّهَ اصْطَفَى كِنَانَةَ مِنْ وَلَدِ إسْمَاعِيلَ، وَاصْطَفَى قُرَيْشاً مِنْ كِنَانَةَ، وَاصْطَفى مِنْ قُرَيْشٍ بَنِي هَاشِمٍ، وَاصْطَفَانِي مِنْ بَنِي هَاشِمٍ[. أخرجه مسلم .
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

ALEYHİSSALATU VESSELAM'IN ALÂMETLERİ

ـ5557 ـ1ـ عن عليّ بن أبي طالبٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]حَدّثنِى أبِى قال خَرَجْنَا الى الشّام في أشْيَاخٍ مِنْ قُرَيْشٍ، وَكَانَ مَعِىَ مُحَمّدٌ #، فأشْرَفْنَا على رَاهِبٍ في الطَّرِيقِ فَنَزَلْنَا وَحَلَلْنَا رَوَاحِلَنَا فَخَرَجَ إلَيْنَا الرَّاهِبُ، وَكانَ قَبْلَ ذلِكَ َ يَخْرُجُ إلَيْنَا فَجَعَلَ يَتَخَلَّلَنَا حَتّى جَاءَ فأخَذَ بِيَدِ مُحَمّدٍ، وَقالَ: هذَا سَيِّدُ الْعَالَمِينَ. فَقَالَ لَهُ أشْيَاخُ قُرَيْشٍ: وَمَا عِلْمُكَ بِمَا تَقُولُ؟ قَالَ: أجِدُ صِفَتَهُ وَنَعْتَهُ في الْكِتَابِ الْمُنَزَّلِ، وَإنَّكُمْ حِينَ أشْرَفْتُمْ لَمْ يَبْقَ شَجَرٌ وََ حَجَرٌ إَّ خَرَّ لَهُ سَاجِداً، وََ تَسْجُدُ الْجَمَادَاتُ إَّ لِنَبِِيٍّ، وَأعْرِفُهُ بِخَاتَمِ النُّبُوَّةِ أسْفَلَ مِنْ غُضْرُوفِ كَتِفِهِ مِثْلُ التُّفَّاحَةِ. ثُمَّ رَجَعَ فَصَنَعَ طَعاماً فأتَانَا بِهِ، وَكانَ مُحَمّدٌ في رَعْيَةِ ا“بِلِ! فَجَاءَ وَعَلَيْهِ غَمَامَةٌ تُظِلِّهُ. فَلَمَّا دَنَا وَجَدَ الْقَوْمَ قَدْ سَبَقُوهُ الى ظِلِّ الشَّجَرَةِ، فَجَلَسَ في الشَّمْسِ، فَمَالَ فَىْءُ الشَّجَرَةِ عَلَيْهِ وَضَحَوْاهُمْ في الشَّمْسِ. فقَالَ: انْظُرُوا مَالَ فَىْءُ الشَّجَرَةِ عَلَيْهِ فَبَيْنَمَا هُوَ قَائِمٌ وَهُوَ يُنَاشِدُهُمُ اللّهَ تَعالى أنْ َ يَذْهَبُوا بِهِ الى الرُّومِ، وَيَقُولُ: إنْ رَأوْهُ عَرَفُوهُ بِالصِّفَةِ فَيَقْتُلُونَهُ فَبَيْنَا هُوَ يُنَاشِدُهُمُ اللّهَ في ذلِكَ إذِ الْتَفَتَ فإذَا بِسَبْعَةِ مِنَ الرُّومِ مُقْبِلِينَ نَحْوَ دِيْرِهِ، فاسْتَقْبَلَهُمْ وَقَالَ: مَا جَاءَ بِكُمْ؟ قَالُوا: بَلَغْنَا مِنْ أحْبَارِنَا أنَّ نَبِيّاً مِنَ الْعَرَبِ خَارِجٌ نَحْوَ
بَِدِنَا في هذَا الشَّهْرِ فَلَمْ يَبْقَ طَرِيقٌ إَّ بُعِثَ إلَيْهِ بِأُنَاسٍ، وَبُعَثْنَا الى طَرِيقِكَ هذَا. قَالَ: وَهَلْ خَلَفَكُمْ أحَدٌ خَيْرٌ مِنْكُمْ؟ قَالُوا: إنَّمَا أُخْبِرَنَا خَبَرَهُ بِطَرِيقِكَ هذا. قَالَ: أفَرَأيْتُمْ أمْراً أرَادَ اللّهُ تَبَارَكَ وَتَعالى أنْ يَقْضِيَهُ. هَلْ يَسْتَطِيعُ أحَدٌ مِنَ النَّاسِ أنْ يَرُدَّهُ؟ قَالُوا: َ. قَالَ: فَبَايِعُوا هذَا الرَّجُلَ فَإنَّهُ نَبِىٌّ حَقّاً، فَبَايَعُوهُ، وَأقَامُوا مَعَ الرَّاهِبِ، ثُمَّ رَجَعَ إلَيْنَا فَقَالَ: أنْشُدُكُمْ اللّهَ أيُّكُمُ وَلِيُّهُ؟ فَقَالُوا: هذَا يَعْنُونَنِى. فَمَا زَالَ يُنَاشِدُنِي حَتّى رَدَدْتُهُ مَعَ رِجَالٍ كَانَ فيهِمْ بَِلٌ بَعَثَهُ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنهما، وَزَوَّدَهُ الرَّاهِبُ كَعْكاً وَزَيْتاً[. أخرجه الترمذي. عن أبي موسى ا‘شعرى قال: خرج أبو طالب، وذكر نحو ما تقدم. وأخرجه رزين عن علي رَضِيَ اللّهُ عَنه عن أبيه باللفظ المتقدم.»غُضروف الكَتف« رأس لوحه.و»ضَحَوا في الشَّمْسِ« أي برزوا لها.و»ا‘حبارُ« جمع حبر بفتح الحاء وكسرها، وهو العالم .

1.(5557)- Hz. Ali İbnu Ebi Talib (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Babam anlatmış ve demişti ki: "Kureyş büyüklerinden bir grupla Şam'a gitmiştik; beraberimde Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm) de vardı. Yolda bir rahib(in manastırın)a yaklaştık ve yakınına konakladık. Develerimizi çözmüştük ki rahib yanımıza geldi. Daha önceki gelişlerimizde yanımıza hiç uğramamıştı. Aramızda dolaşmaya başladı ve Muhammed'i (bulup) elinden tuttu ve:
"Bu âlemlerin efendisidir!" dedi. Kureyş büyükleri ona:

"Bu söylediğini nereden biliyorsun?" diye sordular. Adam:


"Ben onun sıfat ve evsafını bize indirilen kitapta bulmuşum! Nitekim siz yaklaştığınız zaman, O'na secde etmedik ne taş, ne ağaç kaldı, hepsi de secde ettiler.

Bu cansız şeyler ancak bir peygambere secde ederler. Ben O'nu ayrıca peygamberlik mührüyle de biliyorum, bu mühür omuz başındaki düz kemiğin baş kısmının aşağısında bulunur, elma büyüklüğündedir" dedi.

Sonra bizden ayrıldı, yemek hazırlayıp getirdi. Muhammed o sırada, develeri gözetliyordu. Yanımıza geldiğinde üzerinde ona gölge yapan bir bulut vardı. Yaklaşınca, halkın kendinden önce ağacın gölgesini kaptıklarını gördü.

O da güneşte oturdu. Ağacın gölgesi, üzerine meyletti, onlar güneşte kaldılar. Rahib:
"Bakın, ağacın gölgesi O'nun üzerine meyletti" dedi. Rahib onların yanında iken, bu çocuğu Allah aşkına Rum (diyarın)a götürmeyin diye ricada bulundu ve:

"Eğer O'nu götürürseniz, taşıdığı sıfatlarıyla O'nu tanırlar ve öldürürler" dedi. O, bu hususta Allah'ın adını vererek onlara ricada bulunurken, yan tarafına bir göz attı. Manastırına doğru gelen yedi rum gördü. Onları karşıladı ve:

"Niye geldiniz?" dedi.

"Rahiplerimiz bize Araplar arasında çıkacak bir peygamberin bu ayda memleketimize doğru gelmekte olduğunu söylediler. (Buralara giriş sağlayan) her yola bir grup insan çıkarıldı. Biz de senin su yoluna gönderildik" dediler. Rahip: "Sizden daha hayırlı birini geride bıraktınız mı?" dedi. Onlar:

"O şahsın senin yolunun üzerinde olduğu bize haber verildi!" dediler.

Rahip: "Allah'ın icra etmek istediği bir iş hakkında ne dersiniz, insanlardan bunu geri çevirebilecek biri var mı?" diye sordu. Onlar: "Hayır!" dediler. Rahip:

"Öyleyse şu kimseye biat edin. Zira bu , gerçek peygamberdir" dedi. Onlar da ona biat ettiler, rahiple birlikte orada kaldılar. Sonra rahip bize döndü, ve:

"Allah için söyleyin, bunun velisi kim?" dedi. Beni kastederek: "Şu" dediler. Rahib bana hususi şekilde, geri dönmemiz için ricada bulundu. Ben de O'nu içlerinde, Hz. Ebu Bekr'in gönderdiği, Bilal'in de bulunduğu bir grup kimse ile geri çevirdim. Rahip O'na kek ve zeytinyağından azık koydu."

Bu rivayeti Tirmizî, (Menakıb 5, (3624) Ebu Musa el-Eş'arî (radıyallahu anh)'den tahric etmiştir. Rivayete: "Ebu Talib Şam için yola çıktı..." diye başlar ve yukarıda kaydedildiği şekilde zikreder. Yukarıdaki metni Rezin, Hz. Ali (radıyallahu anh)'nin babasından rivayet olarak, kaydedilen elfazla tahric etmiştir.[46]

 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

[h=1]NİFAK BÖLÜMÜ[/h]
ـ5765 ـ1ـ عن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أرْبَعٌ مَنْ كُنَّ فيهِ كَانَ مُنَافِقاً خَالِصاً. وَمَنْ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنْهُنَّ كَانَتْ فِيهِ خَصْلَةٌ مِنَ النِّفَاقِ حَتّى يَدَعَهَا: إذَا أُؤْتِمِنَ خَانَ، وَإذَا حَدّثَ كَذَبَ، وإذَا عَاهَدَ غَدَرَ، وَإذَا خَاصَمَ فَجَرَ[. أخرجه الخمسة.»الُجُورُ« الكذب والفسق، والمراد به هنا الفحش .

1. (5765)- İbnu Amr İbni'l-As (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir:

Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar."

[Buharî, İman 24, Mezalim 17, Cizye 17; Müslim, İman 106, (58); Ebu Davud, Sünnet 16, (4688); Tirmizî, İman 14, (2634); Nesâî, İman 20, (8, 116).][1]
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

TEVBE İLE İLGİLİ BÖLÜM

1. (949)- Hâris İbnu Süveyd anlatıyor:

"Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) bize iki hadis rivayet etti. Bunlardan biri Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)' dendi, diğeri de kendisinden.

Dedi ki:

"Mü' min günahını şöyle görür:

"O, sanki üzerine her an düşme tehlikesi olan bir dağın dibinde oturmaktadır. Dağ düşer mi diye korkar durur. Fâcir ise, günahı burnunun üzerinden geçen bir sinek gibi görür" İbnu Mes'ud bunu söyledikten sonra eliyle, şöyle diyerek, burnundan sinek kovalar gibi yapmıştır.

Sonra dedi ki:

"Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini duydum:

"Allah, mü'min kulunun tevbesinden, tıpkı şu kimse gibi sevinir:

"Bir adam hiç bitki bulunmayan, ıssız, tehlikeli bir çölde, beraberinde yiyeceğini ve içeceğini üzerine yüklemiş olduğu bineği ile birlikte seyahat etmektedir. Bir ara (yorgunluktan) başını yere koyup uyur.

Uyandığı zaman görür ki, hayvanı başını alıp gitmiştir. Her tarafta arar ve fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz, yorgun ve bitap düşüp:

"Hayvanımın kaybolduğu yere dönüp orada ölünceye kadar uyuyayım" der. Gelip ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır.

Derken bir ara uyanır. Bir de ne görsün! Başı ucunda hayvanı durmaktadır, üzerinde de yiyecek ve içecekleri. İşte Allah'ın, mü'min kulunun tevbesinden duyduğu sevinç, kaybolan bineğine azığıyla birlikte kavuşan bu adamın sevincinden fazladır."

Müslim'in bir rivayetinde şu ziyâde var:

"(Sonra adam sevincinin şiddetinden şaşırarak şöyle dedi:

"Ey Allah'ım, sen benim kulumsun, ben de senin Rabbinim."

------------------------------
-----------------------------------------

[Buharî, Da'avât 4; Müslim 3, (2744); Tirmizî, Kıyâmet 50, (2499, 2500).[1]
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

Ebu Eyyub (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâlâ hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı."

[Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizî, Da'avât 105, (3533).]

AÇIKLAMA:

Tîbî der ki: "Hadiste, Allah hususunda aldananların vehmettikleri gibi, günah işlemekte berdevam olanlara teselli mevcut değildir. Zira, Peygamberler aleyhimüsselam, insanları günahlara banmaktan kurtarmak için gönderildiler.

Hadis, Allah Teâlâ Hazretlerinin affını, günahkârları tevbeye teşvik için onlara olan mağfiretini beyan etmektir. Öyleyse hadisten murad olan ma'nâ şöyle olmalıdır:

Allah Teâlâ, muhsin olanlara vermeyi sevdiği gibi, günahkar olanları da affetmeyi sevmektedir.

Buna, Allah'ın birçok ismi delalet eder: "Gaffâr, Halîm, Tevvâb, Afüvv gibi. Yahud, kullarını tek bir şe'n üzere yaratmamıştır, nitekim melekler günah işlemekten uzak olarak yaratıldığı halde, insanlar farklı meyillerle yaratılmıştır.

Bir kısmı hevâya meyyaldir, onun gereklerini yapma durumundadır. Allah, bu fıtratta olanları hevaya uymaktan kaçınmakla mükellef kılar ve ona yaklaşmayı yasaklar. Hevâ ile mübtela ettikten sonra tevbeyi öğretir.

Eğer ibtilaya rağmen hevaya uymazsa ecri Allah'a aittir. Eğer yolu şaşırırsa, önünde tevbe vardır."
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

خُطوطاً صِغَاراً إلى هذا الذى في الوسط من جانبه الَّذِي في الوَسَطِ، وَقَالَ: هَذا ا“نْسَانَ، وَهذَا أجلُهُ محيطٌ بِهِ أوقَدَ أحاطَ بهِ، وهذَا الَّذِي هُوَ خَارجٌ أملُهُ، وَهذِهِ الخطوطُ الصِّغَارُ ا‘غْراضُ، فإنّ أخطأهُ هذا نهشهُ هذا، وإن أخْطأهُ هَذا نهشُهُ هذا[. أخرجه البخارى والترمذى .

1. (148)- İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor:

"Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) birgün yere çubukla, kare biçiminde bir şekil çizdi. Sonra, bunun ortasına bir hat çekti, onun dışında da bir hat çizdi. Sonra bu hattın ortasından itibaren bu ortadaki hatta istinad eden bir kısım küçük çizgiler attı.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu çizdiklerini şöyle açıkladı:

Şu çizgi insandır. Şu onu saran kare çizgisi de eceldir. Şu dışarı uzanan çizgi de onun emelidir. (Bu emel çizgisini kesen) şu küçük çizgiler de musibetlerdir. Bu musibet oku yolunu şaşırarak insana değmese bile, diğer biri değer. Bu da değmezse ecel oku değer.
[1]

AÇIKLAMA:

İnsanın, ecel ve ölümün elinden kurtulamayacağı burada müşahhas bir şema ile ifade edilmiştir.[2]
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
Cevap: "Fesadı ümmetim zamanında kim benim sünnetime temessük etse , yüz şehidin ecrini kazanabilir.

MERHAMETLİ OLMAYA TEŞVİK


ـ1ـ عن ابن عمرو بن العاص رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: الرَّاحِمُونَ يَرْحَمُهُمُ اللّهُ تَعالى! ارحَمُوا مَنْ في ا‘رضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ في السَّمَاءِ الرَّحِمُ شِجْنَةٌ مِنَ الرَّحْمنِ مَنْ وَصَلَهَا وَصَلَهُ اللّهُ وَمَنْ قَطَعَهَا قَطَعَهُ اللّهُ تَعالى[. أخرجه أبو داود إلى قوله من في السماء، والترمذي بتمامه.»الشِّجْنَة« بكسر الشين المعجمة وضمها بعدها جيم: القرابة المُشْتَبِكةُ كاشتباكَ الْعُروق .

1. (1978)- Abdullah İbnu Amr İbni'l-Âs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahmân'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır." [Tirmizî, Birr 16, (1925); Ebû Dâvud, Edeb 66, (4941).][2]

AÇIKLAMA:

1-Hadis, merhametin ehemmiyetini tesbit sadedinde vârid olmuştur. Merhametli olanlar derken ifâdenin mutlak bırakılmış olması dikkat çekicidir. Yani "insanlara" veya "mü'minlere" veya "sâlihlere" veya "fakirlere" diye bir kayıt yoktur. Öyleyse bütün mahlûkâta karşı merhametli olmak mevzubahistir. Yani yeryüzünde bulunan sâlih, fâcir bütün insanlara, ehlîvahşî bütün hayvanlara karşı gösterilecek merhamet, Rahmân'ı yâni rahmetine nihayet olmayan Allah'ı memnun edecek bir davranıştır.


Nitekim, İbnu Mes'ud'dan gelen bir rivâyette Resûlullah'ın لَنْ تُؤْمِنُوا حَتَّى تَرْحَمُوا "Merhametli olmadıkça inanmış sayılmazsınız!" ihtarına, Ashâb'ın: "Ey Allah'ın Resûlü, hepimiz merhametliyiz" cevabı üzerine şu açıklamasına şâhid olmaktayız:

"Burada birinizin arkadaşına karşı gösterdiği merhamet kastedilmiyor, insanlara ve hayvanlara karşı merhamet kastediliyor."

Allah'ın merhametli olanlara rahmet etmesi, onlara ihsanını bol kılması, ziyâde ikramda bulunmasıdır, mağfiret etmesidir.

Ancak şunun bilinmesi lâzımdır. Rahmet, Kitap ve Sünnet'le kayıtlıdır. Sünnete uymayan, Cenâb-ı Hakk'ın rızasına ters düşecek olan merhamet ve acımaklıklar, burada övülen, teşvik edilen merhamet değildir. Sözgelimi Allah'ın hududuna giren yasakları işleyenlere merhamet ederek cezalarını vermemek, Allah'ın istediği merhamet değildir. Öyleyse hadd cezalarının tatbik ve icrası rahmete aykırı değildir.


2-Göktekilerden maksad meleklerdir. Çünkü onlar, mü'minlere istiğfar ederler. Âyet-i kerîme'de: "Arşı taşıyan ve etrafında bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih ederler. O'na îman edenler, mü' minler için de:

"Rabbimiz senin ilim ve rahmetin her şeyi kuşatmıştır, tevbe edip senin yolunda gidenlere mağfiret et, bağışla, onları cehennem azâbından koru!" diyerek mağfiret taleb ederler" (Mü'min 7) buyrulmuştur.


Âyette görüldüğü üzere, meleklerin rahmeti, mü'minler için "rahmet ve mağfiret taleb etmeleri"dir.

3-Hadiste ayrıca öncelikle akraba, arkadaş, komşu, tanış olmak üzere insanlar arasındaki merhamet bağını ifâde için kullanılan Rahîm'e de temas edilmektedir: اَلرَّحِمُ شِجْنَةٌ مِنَ الرَّحْمنِ

buyurulmaktadır. Türkçe karşılık bulmakta zorluk çekilen bu tarifi "Rahmân'dan bir bağdır" diye anlaşılması kolay bir cümleye döktük. Sicne, aslında ağaçlarda, diğerleriyle kenetlenmiş damara veya vadilerdeki ince yola denir.


Hadiste, insanlar ve yakınları arasındaki beşerîmânevî bağlara Cenâb-ı Hakk'ın ne kadar ehemmiyet verdiğini, husûsen Râhmân vasfıyla Rahîm'in nasıl yakın bir ilgi ve alâka içinde bulunduğu ifâde edilmektedir. Hadis, sanki Rahîm, Rahmân'dan ayrılmadır, Rahmân'ın bir parçasıdır mânasında bir tefhim ile onun ehemmiyetini belirtmeye çalışmıştır. Kısa tercümede böylesi bir tesbîti uygun bulmadık.

Ancak şunu söyleyebiliriz: Hadis, Rahîm kelimesinin Rahmân kelimesiyle aynı kökten geldiğini belirtmiş, bu müşterekliğin de, Rahîm'in ehemmiyetini kavramada yardımcı olabileceğini dikkat çekmiştir. Nitekim bir başka hadiste şöyle buyrulmuştur.

اَنَا الرَّحْمنُ خَلَقْتُ الرَّحِمَ وَشَقَقْتُ لَهَا اِسْماً مِنْ اسْمِى

"(Rabbim buyurdu ki; "Ben Rahmân'ım, rahîm'i yarattım. O'na kendi ismimden bir isim verdim."


Rahîm kelimesi, dilimizde daha ziyâde rahm olarak telaffuz edilir. En ziyâde sıla-i rahm tâbirinde, çokça kullanırız. Sıla-i rahm, hakkı verilmesi, muhafaza edilmesi gereken her çeşit akrabalık bağı, komşuluk bağı, akradaşlık bağı, insaniyet bağı gibi beşerî bağları ifâde eder.

Şu halde hadis bu bağın, rahmet eseri olarak insanlar arasına konmuş, rahmetle kenetlenmş şekilde irtibatlı olan bir bağ bulunduğunu, dolayısıyla rahmet'in asıl sahibi Rahmân'la bağlı olduğunu ifâde ediyor. Resûlullah'ın buradaki beyanına göre, gereğini yerine getirerek bu bağı koruyan, Allah'ın rahmetiyle irtibatını koruyor demektir; gereğini îfâ etmeyerek, bu sıla-i rahm'i (rahm bağı'nı) koparan da Allah'ın rahmetinden kopmuş olmaktadır.[3]
 
Üst