Farz

topraktoprak

Well-known member
Nasreddin Hocanın evine bir gün üç molla misafirliğe gelir. Üçü de birbirinden obur şeylermiş. Hoca ne yemek çıkarmışsa silip süpürmüşler. O kadar ki sahanlarda yemek bitince, bunu da "sünnettir" diye ekmekle iyice sıyırırlarmış. Bu sırada odaya Hocanın oğlu girmiş. Mollalar Hocayı memnun etmek için:
-Aman ne güzel çocuk...Adı ne bunun? diye sormuşlar.
Hoca:
-Adı Farzdır, demiş.
Mollalar şaşırıp birbirlerine bakmışlar:
-Bu ne biçim isim Hoca Efendi? demişler. Şimdiye kadar böyle bir isim hiç duymamıştık.
Hoca hemen taşı gediğine koymuş:
-Ya, sünnet diyeyim de onu da mı yiyin?
 

topraktoprak

Well-known member
Ingilizceymişşşş.....

Benim karadenizli hemşerim İngiltereye gitmiş ve geçmişini gizlemek için bütün önlemlerini de almış.Melon şapka ve baston ile tipik bir ingiliz gibi olmuş.Başka bir karadenizli İngilterede parkda gezerken melon şapkalı adamın yanına oturur,biraz itekleyerek derki:
-Size kanım kaynadı acaba Karadenizlimisiniz?
Bizimki cevap verir:
-Ne İTEKLEYOSUN BEN İNCİLİZUM...


 

topraktoprak

Well-known member
Osmanlıca burçlar ayyyyy çok komikler

koç=davar-ül kurban

boğa=sığır-ül camış

ikizler=adem-ül çif-i aynen

yengeç=mahlul-ül derya-yi böcekvari

aslan=mahlukat-ül cimbom

başak=nebatat-ül arpa vü yülaf

terazi=endaze-i kantar

akrep=haşerat-ül zehr-i zıkkım

yay=silah-ül zemberek

oğlak=davar-ül sakal

kova=damacana

balık=mahsulat-i derya

alıntı...
 

topraktoprak

Well-known member
Osmanlıca burçlar ayyyyy çok komikler

Temel pazarda köpeğe müşteri beklerken oradan bir adam gelir ve temelden köpeği satın almak ister... ama adam sonra Temele sorar :tamam köpeği satıyorsun da köpek sadık mı? Temel de cevabı çok soğukkanlı bir dille tabi sadıktır hemde öyle bi sadık ki 7 kere sattım 7 sinde de geri geldi :011::011::011:
 

topraktoprak

Well-known member
Kucuk Temel



Kucuk Temel'le arkadaslari sinifta aralarinda kim daha zeki diye tartisiyorlarmis.

Kucuk Temel:
-"Ben çok zekiyimdur, uç aylikken yürümeye baslamisum."
Ordan Dursun atlar;

-"Sen habuna zekami diysun daa. Hacan ben üç yasina kadar kendimi kucakta tasitmisum.."
 

topraktoprak

Well-known member
Gülmemek imkansız

Bir dönem bir genel müdür yardımcılığı yapmış birisi
anlatıyor:

Sene 1965. Bir genel müdürlükte özel kalem müdürü
yardımcısıyım.. Bayrama 10 gün var.. Benim müdür hastalandı..
Ben ise işe gireli 2 hafta olmus, olmamış.

Genel Müdür bey beni çağırttı:
Tebrik kartları hazır mı?.. Şaşırdım:
-Anlamadım! Hangi kartlar efendim?

-Aman evladim, Şükrü Bey sana söylemedi mi? Bayram geldi,
tebrik
kartları şimdiye kadar hazır olmalıydı.. Tüh tüh.. Eyvah...

- Çabuk hemen hazırlayıverin.

Emredersiniz efendim! dedim. Ancak sabaha kadar 3 bin kartı
nasıl yazacağım?

Genel müdür bey, bütün kartları çini mürekkebiyle ve en güzel
yazımla yazmamı istedi. 3 bin karttan 2 bin tanesini
kendisinden
makamca alt'takilere şu sekilde yazacaktım:

"Bayramını kutlar, gözlerinden öperim"

1.000 tanesi de üst makamdakilere olacaktı ve onlarda da şu
ifade yer alacaktı:
"Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve
başarılı günler niyaz ederim." Sabaha kadar 3 bin kart,
Düşünebiliyor musunuz?!?..

Ne yapalım? Çaresiz mecburen kolları sıvadım ve başladım
öncelikli 2000 karta:


"Bayramını kutlar, gözlerinden öperim",
"Bayramını kutlar, gözlerinden öperim",
"Bayramını kutlar, gözlerinden öperim"
....

1, 5, 10, 18, 28, 58, 108, 188, 558.. Yazıyorum, yazıyorum
bitmiyor!.. Nasıl sıkıntı bastı bir bilseniz!... 738, 918..

2,5 paket Samsun'u bu arada bitirmişim. Öyle işkence çekiyorum>ki, ekmek parası olmasa bırakıp kaçacağım. Sıra 2000. karta
geldiğinde şafak söküyordu. Ben de bitmişim ama önümde hala
yığınla kart duruyor!

Şimdi de 1.000 tane de üst makamlara yazılması gerekenler var.
4. Paket sigarayla birlikte
"Sizin ve eşinizin Bayramını saygıyla
kutlarken, sıhhatli ve başarılı günler niyaz ederim"e başladım..

Boyuna yazıyorum, göz kapaklarim iyice ağırlaştı, takoz koysam
gene de kapanacak.

209, 529, 689.. Yaz babam yaz.. Ama artık kalemi parmaklarımın
arasında tutamaz oldum. Ben kaleme değil, kalem bana hakim:

"Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve
başarılı günler niyaz ederim."
"Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve
başarılı günler niyaz ederim."
"Sizin ve eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, sıhhatli ve
başarılı günler niyaz
ederim."
....

Ve bir müddet sonra gerisini nasıl yazmışım hiç
hatırlamıyorum:

"Niyaz ederim başarılı günler sizinle eşinizin bayramını
kutlarken.."

"Kutlarken eşinizin bayramını saygıyla sıhhatli günler diler
Niyazi ile beraber ederim.."

"Sizin, niyazi ile eşiniz birlikte bayramınızı sıhhat dilerim,
tebrikle beraber."

Niyazi ile birlikte sizin ve eşinizin bayramını kutlarken
ayrıca sıhhatle ederim.."

"Önce bayramınızı başarılı eder, sonra eşinizle Niyazi'ye
tebrikli günler dilerim.."

"Sizin de eşinizin de Niyazi'nin de bayramını saygıyla eder,
sıhhatli tebrik dilerim.."

"Bayramınız niyazi ile sıhhat bulsun, eşiniz ile birlikte
tebrik olsun"

"Sıhhatli eşinizin bayramını saygıyla kutlarken, Niyazi'ye
başarılar diler aynı zamanda ederim.."

"Bayramınıza etmeden önce eşinizi saygıyla kutlar Niyazi'nin
gözlerinden öperim.."

"Sizin de, eşinizin de, Niyazi'nin de, bayramini da, tatilini de,
gemlisini de, geçmisini de bayramını beklerim.. Saygiyla tebrik
ederken.."

"Önce niyazi bayramı tebrik etsin, yok öyle yağma, ben size ve
eşinize sıhhat dilerim sonra"

"Bayram günü eşiniz ve niyaziye dikkat edin, size de daha bayram
gelebilir."

"Niyazi bey bayram günü eşiniz ile birlikte sizi sıhhat ile
tebrik etsin"

"Tebrik ederim niyaziyi, eşiniz ile birlikte sizin bayram
sabahı sıhhatinizi dilemiş"

Sabah tam mesai saatinde, gözlerim kan çanağı bir halde
kartları yetiştirdim..

Genel müdür bir-ikisine şöyle bir baktı:
"Aferin" dedi.

"Güzel yazmışsın. Hemen postalayın!"
Bizde HEMEN POSTALADIK!..

3 gün sonra da önce bizim genel müdürü, sonra da tahmin
ettiğiniz gibi bendenizi postaladılar!..

Eveeet, yahu ben bu ara Niyazi'yi merak ettim: Niyazi Nereden cıktı

Alıntı...
 

topraktoprak

Well-known member
kim kırdı

Yıllar önce İngiltere de erler şemsiye kullanmazmış. Şemsiye taşıma hakkı sadece subaylara tanınıyormuş. O yıllarda bir gün genç teğmenlerden biri, koltuğunun altında bir şemsiye ile hızlı hızlı yürüyen eri görünce, beyninden vurulmuşa dönmüş. Eri çağırarak: - Bu ne küstahlık, demiş. Ve şemsiyeyi aldığı gibi dizinde iki parça etmiş. - Bu sana bir ders olsun, bir daha böyle küstahlıklar yapma! Neye uğradığını anlamayan er: - Başüstüne, diyerek selamı çakmış ve şöyle sormuş: - Teğmenim, beni az önce evine yollayan general şemsiyesini istediğinde kim kırdı diyeyim?
 

mübtela1

Well-known member
Dursun yakınmış:
— Ula Temel artik yaşlanduk. Ayaklarum, kollarum,
başum anlayacağun her tarafım ağriyi. Bu yaşlilik ne kötü bişeydur.
Eee sen nasilsun bakalum?
Temel memnun:
...—Eyiyum eyiyum. Anamdan doğduğum ilk günkü gibiyum. Başumda saçum yok. Ağzumda dişum yok. Altuma yapayrum haberum yok :)))
 
Üst