Eşyanın Mahiyeti

Yaakarii

Member
Her şeyin hikmet-i vücudu ve gaye-i fıtratı ve faide-i hilkati ve netice-i hayatı?

Her gün bir günümüzü yaşarız.Ve insanın herbir gününe ayrı bir alem diyebiliriz.Yaşarızda etrafımızdaki eşyaya acaba nasıl bakarız?Veya böyle bakabilir miyiz?Mesela sahil kenarında yürürken denize,havada buluta,yahut gökteki kuşlara veya önünde yey yer çöpler atılmış bir agaca va dallarına...

İlk önce insanın eşyayı merak etmesi nasıl olur?Nasıl bir düşünce ; insanın eşyanın fıtratının gayesini,hilkatinin faydasını ..anlamaya götürür?


Bir zaman, tılsım-ı kâinat ve muammâ-yı hilkat cilvesiyle mevcudatın hikmetlerine ve faydalarına baktım, dedim: "Acaba bu eşya neden böyle kendini gösteriyorlar, çabuk kaybolup gidiyorlar? Onların şahsına bakıyorum: Muntazam, hikmetli giyinmiş, giydirilmiş, süslendirilmiş, sergiye, temâşâgâha gönderilmiş. Halbuki bir iki günde, belki bir kısmı birkaç dakikada kaybolup faydasız, boşu boşuna gidiyorlar. Bu kısa zamanda bize görünmelerinden maksat nedir?" diye çok merak ediyordum. O zaman, mevcudatın, hususan zîhayatın dünya dershanesine gelmelerinin mühim bir hikmetini lûtf-u İlâhî ile buldum. O da şudur:

Eşyanın birinci görevi:

1-Herşey, hususan zîhayat, gayet mânidar bir kelime, bir mektup, bir kaside-i Rabbânîdir, bir ilânnâme-i İlâhîdir. Umum zîşuurun mütalâasına mazhar olduktan ve hadsiz mütalâacılara mânâsını ifade ettikten sonra, lâfzı ve hurufu hükmündeki suret-i cismâniyesi kaybolur.


Üstad hazretleri diyor:Bir sene kadar bu hikmet bana kâfi geldi.

demek yeterli gelmemiş

Anladım ki, bu çok ince ve çok harika olan dekaik-i san'at, yalnız zîşuurların nazarlarına ifade-i mânâ için değildir.(birinci görev)

Gerçi herbir mevcudu hadsiz zîşuurlar mütalâa edebilir. Fakat hem onların mütalâası mahduttur, hem de herkes o zîhayatın bütün dekaik-i san'atına nüfuz edemezler.

Yani zişuurlar ve onların içinden biz insanlar bu birinci görevi hakkıyla yapmıyor veya yapamıyoruz.Öyle ise bu kadar eşya yaratmaktaki bu kadar Allah ın masraf etmesi sırf bununla kayıtlı olmaması gerek.

Eşyanın ikinci görevi:

2-Ve ondan anladım ki, her mevcutta, hususan zîhayatlarda hadsiz dekaik-i san'at bulunması, Zât-ı Kayyûm-u Ezelînin nazarına arz etmek, yani, Zât-ı Kayyûm-u Ezelî kendi san'atını kendisi temâşâ etmek olan hikmet-i hilkat, o büyük masarife kâfi geliyordu.

Bu gaye ise, çok zaman bana kanaat verdi.(demek yine yeterli gelmemiş denebilir.)

Acaba yetmeyen kısım ne?Merakı çeken son husus ne?

5foxglovelo7.jpg


Bir zaman sonra gördüm ki, mevcudatın şahıslarında ve suretlerindeki dekaik-i san'at devam etmiyor; gayet sür'atle tazeleniyor, tebeddül ediyor, nihayetsiz bir faaliyet ve bir hallâkıyet içinde tahavvül ediyorlar. Bu hallâkıyet ve bu faaliyetin hikmeti, elbette o faaliyet derecesinde büyük olmak lâzım geliyor, diye tefekküre başladım. Bu defa mezkûr iki hikmet kâfi gelmemeye başladılar, noksan kaldılar. Gayet merakla ayrı bir hikmeti aramaya ve taharrîye başladım.



Anlayışıma göre bu seferde aynı büyük masrafın devamla yenilenmesi,her gün ve her bahar hallakiyetin devamı nedendir diye akla gelmiş.


Bir zaman sonra, lillâhilhamd, Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyânın feyziyle, sırr-ı kayyûmiyet noktasında azîm, hadsiz bir hikmet, bir gaye göründü. Ve onunla, "tılsım-ı kâinat" ve "muammâ-yı hilkat" tabir edilen bir sırr-ı İlâhî anlaşıldı.

Bu üçüncü soruyu pekiştirelim:

Şu kâinata baktığımız vakit görüyoruz ki, zaman seylinde mütemadiyen çalkalanan ve kafile kafile arkasından gelip geçen mahlûkatın bir kısmı bir saniyede gelir, derakap kaybolur. Bir taifesi bir dakikada gelir, geçer. Bir nevi, bir saat âlem-i şehadete uğrar, âlem-i gayba girer. Bir kısmı bir günde, bir kısmı bir senede, bir kısmı bir asırda, bir kısmı da asırlarda bu âlem-i şehadete gelip, konup, vazife görüp gidiyorlar.

Mesela sinekler birgün ömrü var diye biliyorum,cenab-ı Allah o kadar sinegi halkedip,bir gün bırakıp sonra alıyor?Yahut her mevsim kendine göre nebatatı gösterip,gidiyor?(Allah için şu alem bir yazar-bozar tahta gibi olmuş oluyor)

Bu sureten aynı şeylere faaliyet-i Rabbaniye ve hallakıyet-i ilahiye diyebiliriz.

Aslında daha uzar bu kısım ama bu faaliyetlerin sırrı,ve eşyanın üçüncü görevi şurdan geliyor:

3-
tabirinde âciz olduğumuz ve mezun olmadığımız şuûnât-ı İlâhiyeyi "memnuniyet-i mukaddese," "iftihar-ı kudsî" ve "lezzet-i mukaddese" gibi isimlerle işaret edilen maânî-i rububiyettir ki, bu daimî faaliyeti ve mütemâdi hallâkıyeti iktiza eder.

ve de Allah ın isimlerinin şunu gerektirmesi:

Elbette o daimî ve bâki esmâ, hadsiz cilvelerini ve nihayetsiz mânidar nakışlarını ve kitaplarını, hem müsemmâları olan Zât-ı Kayyûm-u Zülcelâlin nazar-ı müşahedesine, hem had ve hesaba gelmeyen zîruh ve zîşuur mahlûkatın nazar-ı mütalâasına göstermek ve nihayetli, mahdut birşeyden nihayetsiz levhaları ve birtek şahıstan pek çok şahısları ve bir hakikatten pek kesretli hakikatleri göstermek için, o aşk-ı mukaddes-i İlâhîye istinaden ve o sırr-ı kayyûmiyete binaen, kâinatı umumen ve mütemadiyen cilveleriyle tazelendiriyorlar, değiştiriyorlar.
 

hasret

Well-known member
Haydi Etrafa Böyle Bakalım..

Evet cok güzeldi abi sağolun...
benim burda dikkatimi ceken üstad kainattan örnek vermiş,ama kainatta nebatatın olsun,eşcarın olsun derakab kaybolmaları insanı o kadar yandırmıyor,zaten burda da bediüzzmanın farkı cıkıyor ortaya...Ama sevdiği insanları yitirenler icin burda ne kadar güzel dersler ve hikmetler vardır.insanın da geliş gayesine diikkati cekiyor.


Elbett e o daimî ve bâki esmâ, hadsiz cilvel erini ve nihaye tsiz mânidar nakışlarını ve kitapl arını, hem müsemmâları olan Zât-ı Kayyûm-u Zülcelâlin nazar-ı müşahedesine, hem had ve hesaba gelmey en zîruh ve zîşuur mahlûkatın nazar-ı mütalâasına göstermek ve nihaye tli, mahdut birşeyden nihaye tsiz levhal arı ve birtek şahıstan pek çok şahısları ve bir hakika tten pek kesret li hakika tleri göstermek için, o aşk-ı mukadd es-i İlâhîye istina den ve o sırr-ı kayyûmiyete binaen, kâinatı umumen ve mütemadiyen cilvel eriyle tazele ndiriy orlar, değiştiriyorlar.
 

Yaakarii

Member
Haydi Etrafa Böyle Bakalım..

Evet yandırmamasının nedeni anladıgım kadarıyla aldıgınız yer.Çok insan belki burayı görmüyor,Allah ın israf etmemesinin sırrıda burda.Bu kadar masraf herbir eşyasına varıncaya kadar yerinde.Çünkü o üç görevi görmekle lezzet içindeler.

Üçüncü nevi ise, Sâni-i Zülcelâle aittir, Ona bakar. her şeyin faydası ve neticesi kendine bakan bir ise, Sâni-i Zülcelâle bakan yüzlerdir ki, Sâni-i Zülcelâl, kendi acaib-i san'atını kendisi temâşâ eder, kendi cilve-i esmâsına kendi masnuatında bakar. Bu âzamî üçüncü nevide hikmet-i hilkatini ifade için, bir saniye kadar yaşamak kâfidir.
 

hasret

Well-known member
Haydi Etrafa Böyle Bakalım..

Yaakarii ' Alıntı:
Evet yandırmamasının nedeni anladıgım kadarıyla aldıgınız yer.Çok insan belki burayı görmüyor,Allah ın israf etmemesinin sırrıda burda.Bu kadar masraf herbir eşyasına varıncaya kadar yerinde.Çünkü o üç görevi görmekle lezzet içindeler.

Üçüncü nevi ise, Sâni-i Zülcelâle aittir, Ona bakar. her şeyin faydası ve neticesi kendine bakan bir ise, Sâni-i Zülcelâle bakan yüzlerdir ki, Sâni-i Zülcelâl, kendi acaib-i san'atını kendisi temâşâ eder, kendi cilve-i esmâsına kendi masnuatında bakar. Bu âzamî üçüncü nevide hikmet-i hilkatini ifade için, bir saniye kadar yaşamak kâfidir.
Abi israf etmiyor rabbimiz demişken benim bir dönem aklıma takıldı dedim bu kainat harab olunca bunca nebatat,eşcar,camid cisimler nolucak?Akşam eve geldim tamda okuduğum yerde üstad cevabı vermiş,ama ben de sungurlu abi gibi yapcam :),size soruyorum sizce nolucak?
 

Yaakarii

Member
Haydi Etrafa Böyle Bakalım..

Elbette, bütün mahlûkattaki hadsiz istidatları inkişaf ettiren ve bütün mahlûkatını kıymettar vazifelerde istihdam ettikten sonra terakkivâri terhis ettiren, yani, unsurları madenler mertebesine, madenleri nebatlar hayatına, nebatları rızık vasıtasıyla hayvanların derece-i hayatına ve hayvanları, insanların şuurkârâne olan yüksek hayatına çıkarıyor.


İşte, herbir zîhayatın zâhirî bir vücudunun zevâliyle (Yirmi Dördüncü Mektupta izah edildiği gibi) ruhu, mahiyeti, hüviyeti, sureti ve misalî vücutları ve ilmî ve gaybî mevcudiyetleri ve cesed-i necmîsi ve gılaf-ı ruhu gibi kendinden alınmış pek çok vücutlarını arkasında bırakıp ve yerinde vazife başına geçiren faaliyet-i daime ve hallâkıyet-i Rabbâniyeden neş'et eden maânî-i kudsiyenin ve rububiyet-i İlâhiyenin ne kadar ehemmiyetli oldukları anlaşılır.
 

hasret

Well-known member
Haydi Etrafa Böyle Bakalım..

Yaakarii ' Alıntı:
Elbette, bütün mahlûkattaki hadsiz istidatları inkişaf ettiren ve bütün mahlûkatını kıymettar vazifelerde istihdam ettikten sonra terakkivâri terhis ettiren, yani, unsurları madenler mertebesine, madenleri nebatlar hayatına, nebatları rızık vasıtasıyla hayvanların derece-i hayatına ve hayvanları, insanların şuurkârâne olan yüksek hayatına çıkarıyor.


İşte, herbir zîhayatın zâhirî bir vücudunun zevâliyle (Yirmi Dördüncü Mektupta izah edildiği gibi) ruhu, mahiyeti, hüviyeti, sureti ve misalî vücutları ve ilmî ve gaybî mevcudiyetleri ve cesed-i necmîsi ve gılaf-ı ruhu gibi kendinden alınmış pek çok vücutlarını arkasında bırakıp ve yerinde vazife başına geçiren faaliyet-i daime ve hallâkıyet-i Rabbâniyeden neş'et eden maânî-i kudsiyenin ve rububiyet-i İlâhiyenin ne kadar ehemmiyetli oldukları anlaşılır.

Olmadı ;D Ben son demi soruyorum? Kıyamet sonrası dünya ahirete inkılab edince bu mahlukat ne olcak?
 

hasret

Well-known member
insan nisyandan alınmıştır,ne hikmetse hatırlıyamadım ;D
Latife bi yana kitaplarım yanımda yok, bi dahakine yanımda getireyim yerini yazarım Ama 29.söz ikinci maksatta geciyordu Allahualem._________________________________________________Hem madem şu dünyanın pek çok âsârı ve mâneviyâtı ve meyveleri ve cin ve ins gibi mükellefînin mensucat-ı amelleri, sahâif-i ef'alleri, ruhları, cesetleri âhiret pazarına gönderiliyor. Elbette o semerâta ve mânâlara hizmet eden ve arkadaşlık eden zerrât-ı arziye dahi, vazife noktasında kendine göre tekemmül ettikten sonra, yani nur-u hayata çok defa hizmet ve mazhar olduktan sonra ve hayatî tesbihata medar olduktan sonra, şu harap olacak dünyanın enkazı içinde, şu zerrâtı dahi öteki âlemin binasında derc etmek, mukteza-yı adl ve hikmettir. Ve şu hakikatten, pek muazzam bir kanun-u adlin ucu görünüyor.

29.SÖZDEKİ YERİ NETTEN BULAMADIM AMA 30..SÖZDE Kİ BU YERLDE ,CEVABIMLA ALAKALI...BAŞKA YERDEDE 29.SÖZ OLMASI LAZIM BU NEBATAT,EŞCARDA AHİRET BİNASINDA KULLNILACAK DİYOR.ONUDA SONRA EKLİYCEM BURAYA..._________________________________________________Hem madem Hallâk-ı Bîmisal israf etmiyor, abes işleri yapmıyor. Hattâ güz mevsiminde vazifesi bitmiş, vefat etmiş mahlûkların enkaz-ı maddiyesini bahar masnuatında istimal ediyor, onların binalarında derc ediyor,. Elbette,

2 "O gün yeryüzü başka bir şekle girer." İbrahim Sûresi, 14:48.



3 "Asıl hayata mazhar olan ise âhiret yurdudur." Ankebut Sûresi, 29:64.

işaretiyle, şu dünyada câmid, şuursuz, ve mühim vazifeler gören zerrât-ı arziyenin, elbette taşı, ağacı, herşeyi zîhayat ve zîşuur olan âhiretin bazı binalarında derc ve istimali mukteza-yı hikmettir. Çünkü, harap olmuş dünyanın zerrâtını dünyada bırakmak veya ademe atmak israftır. Ve şu hakikatten, pek muazzam bir kanun-u hikmetin ucu görünüyor.

BULDUM O DA 30.SÖZDE GECİYORMUŞ:) BAK SUNGURLU ABİ BEN NASIL İNSAFLIYIM ;)
 

Yaakarii

Member
ytjyttya3.png



Bir Çiçeğin AğLatan Duası...


Beni bir mü'min kulun gördu.
Yanımdan geçiyordu, beni fark etti.

Durdu geri döndü, geldi.
Yüzüme uzun uzun baktı.

Önce gözleriyle, sonra elleriyle okşadı. Kokladı,
kokladı.
Bir öpücük kondurdu yanaklarıma ayrılmadan.
Ne guzel yaratmış!" dedi sessizce.
İste o an, niçin var oldugumu anladım.
Melekler sardı etrafimızı ansızın, imrenerek seyrettiler olup biteni.
Görmedigi Rabbine görmüş gibi inanan bir insanın yuceliğini görduler.
Ve herseyi en ince ayrıntısıyla kaydettiler.
Çekilen resimlerde ben de vardim.
Ey dualara cevap veren Rabbim, ben cansız bir tohumdum.
Dualarımı kabul ettin, guzel bir çiçek oldum.
Senin kudretinle canlandım, Senin san'atınla süslendim, Senin lütfunla
güldüm.
Simdi bir duam daha kaldi mahşere sakladığım

Beni gören gozleri ateşte yakma,

Ya RABBİ!!!
 

hasret

Well-known member
Bir Çiçeğin AğLatan Duası...


Beni bir mü'min kulun gördu.
Yanımdan geçiyordu, beni fark etti.

Durdu geri döndü, geldi.
Yüzüme uzun uzun baktı.

Önce gözleriyle, sonra elleri yle okşadı. Kokladı,
kokladı.
Bir öpücük kondur du yanakl arıma ayrılmadan.
Ne guzel yaratmış!" dedi sessiz ce.
İste o an, niçin var oldugu mu anladım.
Melekl er sardı etrafi mızı ansızın, imrene rek seyret tiler olup biteni .
Görmedigi Rabbin e görmüş gibi inanan bir insanın yuceliğini görduler.
Ve hersey i en ince ayrıntısıyla kaydet tiler.
Çekilen resiml erde ben de vardim .
Ey dualar a cevap veren Rabbim, ben cansız bir tohumd um.
Dualarımı kabul ettin, guzel bir çiçek oldum.
Senin kudret inle canlan dım, Senin san'atınla süslendim, Senin lütfunla
güldüm.
Simdi bir duam daha kaldi mahşere sakladığım
Beni gören gozler i ateşte yakma,

Ya RABBİ!!!


cok hoştu ya,Allah razı olsun.
 

fena fi'n-nur

New member
Allah razı olsun kardeşim, gerçekten de kainatta hiçbir israf yok. Hilkat-i alem israfsızlık ve iktisad üzere kurulu. Bundan hissesine düşeni yapmayan insan ne ola..
 
Üst