Ek Bölümler - Mektublar

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
blank.gif
1 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
blank.gif
2اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
blank.gif
3


Şu kâinat semasının gurubu olmayan mânevî güneşi olan Kur’ân-ı Kerim; şu mevcudat kitab-ı kebirinin âyât-ı tekvîniyesini okutturmak, mahiyetini göstermek için şuaları hükmünde olan envarını neşrediyor. Ukul-ü beşeri tenvir ile sırat-ı müstakimi gösteriyor. Beşeriyet âleminde her fert, hilkatindeki makasıdı ve fıtratındaki metâlibi ve istikametindeki gayesini, o hidayet güneşinin nuru ile görür, anlar ve bilir. O hidayet nurunun tecellisine mazhar olanlar, kalb kabiliyeti nisbetinde ona âyinedarlık ederek kurbiyet kesbeder. Eşya ve hayatın mahiyeti o nur ile tezahür ederek, ancak o nur ile görülür, anlaşılır ve bilinir. Şems-i Ezeliyenin mânevi hidayet nurlarını temsil eden Kur’ân-ı Kerîm, kalb gözüyle hak ve hakikati görmeyi temin eder. Onun için, onun nurundan uzakta kalanlar, zulümatta kalırlar. Zira herşey nur ile görülür, anlaşılır ve bilinir. İşte şu kitab-ı kebirin mânevî ve sermedî güneşi olan Kur’ân-ı Kerîmin nur-u tecellîsine bu asrımızda “Nur” ismiyle müsemmâ olan Risale-i Nur’un şahs-ı mânevisi mazhar olmuştur. O Nurlar ki, zulümattan ayrılmak istemeyen yarasa tabiatlı, gaflet uykusuyla gündüzünü gece yapan sefahet-perest, aklı gözüne inmiş,zulümatta kalarak gözü görmez olanlara ve yolunu şaşıranlara karşı projeksiyon gibinurlarını iman hakikatlerine tevcih ederek sırat-ı müstakîmi büsbütün kör olmayanlara gösteriyor. Nur topuzunu ehl-i küfür ve münkirlerin başına vurup “Ya aklını başından çıkar at hayvan ol, yahut da aklını başına alarak insan ol!” diyor.


[NOT]Dipnot-1 Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.

Dipnot-2 “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.

Dipnot-3 Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.[/NOT]




Nur: bütün varlığı aydınlatan, bütün nurlar kendi nurunun zayıf bir gölgesi olan ve her çeşit nuru yaratan AllahNurlar: Risale-i Nur Külliyatı
beşeriyet: insanlıkehl-i küfür: inkârcılar, inançsızlar, kâfirler
envar: nurlar, aydınlıklarfıtrat: yaratılış, mizaç
gaflet: sorumsuzluk, Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz davranmagurub: batış
hak: doğruhakikat: gerçek, asıl ve esas
hidayet: hakkı hak, batılı da batıl olarak görüp, doğru yola girmek, sapıklıktan ve batıl yoldan uzaklaşmakhilkat: yaratılış
istikamet: doğru çizgiyi takip etmekabiliyet: yetenek
kesbetmek: kazanmakkitab-ı kebir: büyük kitap, evren
kurbiyet: kulun Allah’a yakınlığıkâinat: evren
mahiyet: öz nitelik, özellikmakasıd: gayeler, hedefler
mazhar olma: elde etme, erişmemetâlib: istekler
mevcudat: var edilenler, varlıklarmünkir: inkar eden, Allah’a inanmayan
müsemmâ: isimlendirilenneşretme: yayma
nisbetinde: oranındanur-u tecellî: belirme ve görünmenin aydınlığı
sefahet-perest: gayr-ı meşru zevk ve eğlencelere aşırı derecede düşkünlüksema: gökyüzü
sermedî: daimî, süreklisırat-ı müstakim: dosdoğru yol
tabiat: mizaçtecelli: görünüm, yansıma
temin etme: sağlamatenvir: aydınlatma
tevcih etme: yöneltmetezahür etme: görünme, ortaya çıkma
ukul-ü beşer: insanların akıllarızulümat: karanlıklar
âyinedarlık: aynalıkâyât-ı tekvîniye: kâinatta Allah’ın varlığına ve birliğine delil olan varlıklar
Şems-i Ezeliye: Ezelî Güneş; bu tabir herşeyi yaratıp aydınatan Allah için bir benzetme olarak kullanılırşahs-ı mânevî: belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik
şua: ışık, parıltı
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 313

İlim bir nevi nur olduğuna göre, Risale-i Nur’un ilme olan en derin vukufunu gösterecek bir-iki deliline kısa işaret ederiz.

Evvelâ: Şunu hatırlamalıyız ki: Risale-i Nur, başka kitapları değil, belki yalnız Kur’ân-ı Kerîmi üstad olarak tanıması ve ona hizmet etmesi itibarıyla; makbuliyeti hakkında bizim bu mevzuda söz söylememize hâcet bırakmıyor. Biz, ancak ilim erbabı mabeyninde Risale-i Nur’un değerini tebârüz ettirmek için ilâveten deriz ki:

Risale-i Nur, şimdiye kadar hiçbir ilim adamının tam bir vuzuhla ispat edemediği enmuğlâk meseleleri, gayet basit bir şekilde, en âmi avam tabakasından tut, tâ en âlihavas tabakasına kadar herkesin istidadı nisbetinde anlayabileceği bir tarzda, şüphesiz ikna edici ve yakinî bir şekilde izah ve ispat etmesidir. Bu hususiyet hemen hemen hiçbir ilim adamının eserinde yoktur.

İkincisi: Bütün Nur eserleri Kur’ân-ı Kerîmin bir kısım âyetlerinin hakiki tefsiri olup, onun mânevi i’câzının lem’aları olduğunu her hususta göstermesidir.

Üçüncüsü: İnsanların en derin ihtiyaçlarına kat’î delil ve burhanlarla ilmî mahiyette cevap vermesidir. Meselâ, Vâcibü’l-Vücudun varlığı ve âhiret ve sair imân rükünlerini, bir zerrenin lisan-ı hal ve kàl suretinde tercümanlığını yaparak ispat etmesi. En meşhur İslâm feylesoflarından İbn-i Sina, Farâbî, İbn-i Rüşd bu mesleklerde bütün mevcudatı delil olarak gösterdikleri halde, Risale-i Nur, o hakikatleri aynen bir zerre veya bir çekirdek lisanıyla ispat ediyor. Eğer Risale-i Nur’un ilmî kudretini şimdi onlara göstermek mümkün olsaydı, onlar hemen diz çöküp Risale-i Nur’dan ders alacaklardı.

Dördüncüsü: Risale-i Nur, insanın senelerce uğraşarak elde edemeyeceği bilgileri,komprime hülâsalar nev’inden kısa bir zamanda temin etmesidir.

Beşincisi: Risale-i Nur, ilmin esas gayesi olan rıza-yı İlâhîyi tahsile sebep olması ve dünya menfaatine ilmi hiçbir cihetle âlet etmeyerek tam mânâsıyla insaniyete hizmet gibi en ulvî vazifeyi temsil etmesidir.

Altıncısı: Risale-i Nur, kuvvetli ve kudsî ve imânî bir tefekkür semeresi olup bütünmevcudatın lisan-ı hal ve kàl suretinde tercümanlığını yapar. Aynı zamanda


Farâbî: (bk. bilgiler)Nur eserleri: Risale-i Nur Külliyatı
Vâcibü’l-Vücud: varlığı zorunlu olan, var olmak için hiçbir sebebe ihtiyacı bulunmayan Allahavam: halk
burhan: kuvvetli delilerbab: sahipler
evvelâ: ilk olarakfeylesof: filozof, felsefeci
hakikat: doğru, gerçekhavas: seçkin kişiler, âlimler
hususiyet: özellikhâcet: ihtiyaç
hülâsa: özet, özilmî: ilimle ilgili, bilimsel
imânî: iman ile ilgiliinsaniyet: insanlık
istidad: kabiliyeti’câz: mu’cize oluş, bir benzerini yapmakta başkalarını aciz bırakma
komprime: tablet; bir konuyla ilgili olarak kalıplaşmış bilgikudret: güç, iktidar
kudsî: kutsallem’a: parıltı
lisan: dillisan-ı hâl ve kàl: beden ve konuşma dili
mabeyninde: arasındamahiyet: öz nitelik, özellik
makbuliyet: kabul edilmiş olmamenfaat: fayda, yarar
mevcudat: var edilenler, varlıklarmuğlâk: kapalı, zor anlaşılır
nevi: çeşitnev’inden: türünden
rükün: esas, şartrıza-yı İlâhî: Allah’ın rızası
semere: meyve, neticetahsil: elde etme, kazanma
tebârüz ettirmek: açığa çıkarmak, gün yüzüne çıkarmaktefekkür: fikrî çalışma, Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde düşünme
tefsir: Kur’ân âyetlerinin çeşitli yönleriyle yorumlandığı esertemin etmek: sağlamak
ulvî: yücevesair: diğerleri
vukuf: bilgi, uzmanlıkvuzuh: açıklık
yakinî: şüphe edilmeyecek derece kesinlikâhiret: öldükten sonra yaşanacak olan sonsuz hayat
âli: yüce, yüksekâmi: cahil, tahsil görmemiş
İbn-i Rüşd: (bk. bilgiler)İbn-i Sina: (bk. bilgiler)

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 314

imân hakikatlerini ilmelyakîn ve aynelyakîn ve hakkalyakîn derecelerinde inkişaf ettirir.

Yedincisi: Risale-i Nur, bütün ilimleri câmi oluşudur. Adeta ilim iplikleriyle dokunmuş müzeyyen kumaş gibidir. Ve şimdiye kadar hiçbir ilim erbabı tarafından söylenmemiş ve her ilme olan en derin vukufunu tebarüz ettiren vecizelermecmuasıdır. Misal olarak birkaçını zikrederek, heyet-i mecmuası hakkında bir fikir edinmek isteyenlere Risale-i Nur bahrine müracaat etmesini tavsiye ederiz.

1. “Sivrisineğin gözünü halk eden, güneşi dahi o halk etmiştir.”

2. “Bir kelebeğin midesini tanzim eden, Manzume-i Şemsiyeyi dahi o tanzimetmiştir.”

3. “Bir zerreyi icad etmek için, bütün kâinatı icad edecek bir kudret-i gayr-ı mütenahî lâzımdır. Zira şu kitab-ı kebîr-i kâinatın herbir harfinin, bâhusus zîhayat herbir harfinin, herbir cümlesine müteveccih birer yüzü ve nâzır birer gözü vardır.”

4. “Tabiat, misalî bir matbaadır; tâbi’ değil. Nakıştır, nakkâş değil. Mistardır,masdar değil. Nizamdır, nâzım değil. Kanundur, kudret değil. Şeriat-ı iradiyedir,hakikat-i hariciye değil.”

5. “Sabit, daim, fıtrî kanunlar gibi, ruh dahi, âlem-i emirden, sıfat-ı iradeden gelmiş ve kudret ona vücud-u hissî giydirmiştir, bir seyyâle-i lâtifeyi o cevhere sadefetmiştir...” Ve hâkezâ, binler vecizeler var.



اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
blank.gif
1

Üniversite Nurcuları namına duanıza çok muhtaç
Mustafa Ramazanoğlu


[NOT]Dipnot-1 Bâkî olan sadece Odur.[/NOT]




Manzume-i Şemsiye: Güneş SistemiMustafa Ramazanoğlu: (bk. bilgiler)
aynelyakîn: gözle görür derecesinde kesin bilgi edinmebahr: deniz
bâhusus: bilhassa, özelliklecevher: öz, temel; inci
câmi: içine alan, toplayandaim: devamlı, sürekli
erbab: sahiplerfıtrî: yaratılıştan gelen
hakikat: doğru, gerçekhakikat-i hariciye: dışa ait, maddî âlemde yer alan varlık
hakkalyakîn: bizzat yaşanarak elde edilen kesinlikhalk eden: yaratan
heyet-i mecmua: genel yapı, bir şeyin tamamıhâkezâ: bunun gibi
icad etmek: yaratmak, var etmekilmelyakîn: ilme ve sağlam delillere dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kesin bilme
inkişaf ettirme: açığa çıkartmakitab-ı kebîr-i kâinat: büyük bir kitap olan kâinat
kudret: güç ve iktidarkudret-i gayr-ı mütenahî: sonu olmayan kuvvet ve iktidar
kâinat: evren, yaratılan herşeymasdar: kaynak, birşeyin çıktığı yer
matbaa: tab edilen mekân, baskı yapılan yermecmua: belli bir konuda kaleme alınan yazıların toplandığı eser
misal: örnekmisalî: görüntüden ibaret
mistar: şekillerin ve satırların düzgün çizilmesine yarayan alet, cetvelmüteveccih: yönelen, yönelik
müzeyyen: süslünakkâş: nakış yapan
nakış: işleme, süslemenam: ad
nizam: düzennâzım: nazmeden, düzenleyen
nâzır: bakan, gözetenruh: hayat kaynağı, can, cevher
sadef: şeffafa yakın madde; inci kabuğuseyyâle-i lâtife: akıcı özelliğe sahip mânevî varlık
sıfat-ı irade: Allah’ın irade sıfatıtabiat: canlı cansız bütün varlıklar, doğa
tanzim etme: düzenlemetebarüz ettirmek: açığa çıkarmak, gün yüzüne çıkartmak
tâbi’: tab eden, basanvecize: kısa ve özlü sözler
vukuf: ilim ve bilgi sahibi olma, uzmanlıkvücud-u hissî: hissedilen, elle tutulan varlık
zira: çünküzîhayat: canlı, hayat sahibi
âlem-i emir: Allah’ın değişmeyen ve sabit hakikatler şeklinde devam eden kanunlar âlemişeriat-ı iradiye: Allah’ın iradesiyle oluşan şeriat, tabiat kanunları
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 315

(Ankara Üniversitesi Nur talebelerinin bir mektubu)

Aziz, sıddık kardeşlerimiz,

Mektubunuzdan, İslâm güneşinin bir ziyasını sezer gibi olduk. Yüzlerce seneden beri insaniyet aleyhine, İslâmiyet zararına mütecaviz fikir neşreden ehl-i küfrün tahriplerini tamir için ortaya atılan Risale-i Nur’un, sizlerin mektubunuzdan, gençlerin arasına yayıldığını sezdik. Ebedî hayat yolunun hakperest yolcuları, hayâlî boş lâfları terk edip, Risale-i Nur’la küfür tohumlarını eriteceklerdir. Nur’un talebeleri, ehl-i kalbve imanın hakikî kardeşleridirler. Siz kardeşlerimizin mektupları, bizlere hız veriyor ve verecek. Kur’ân’ın tefsiri olan Risale-i Nur, bize dalâlette kalmanın ve küfürle mücadele etmemenin bu zamanda büyük ahmaklık olduğunu bildiriyor. Komünistliğin, anarşistliğin, masonluğun kuvvet kazandığı bir devirde en mühim bir vazife, Nur’a hizmet etmek ve rıza‑yı İlâhîyi tahsil için onu isteyene vermektir. Bu en baş ve en ehemmiyetli, en kıymetli ve mübarek vazifemizden bizi döndürmek isteyen en ağır hücumlar dahi, bizlerin hızını arttıracaktır.

Risale-i Nur bize öğretiyor ve ispat ediyor ki, bu dünya, bir misafirhanedir. Ebedîhayatı isteyenler, misafirhanedeki vazifelerine dikkat gösterdikleri nispette memnun edilirler. Demek ki, şimdi en esaslı vazifemiz, bataklıktan kurtulmak isteyen ehl-i dinin, karanlıktan usanmış, gıdasız kalmış kalblerin yardımına koşmak, kendimizden başlayarak Nurun dellâllığını yapmaktır. Bilhassa ve bilhassa şurası çok ehemmiyetli ve pek mühimdir ki, en başta ve en evvel Risale-i Nur’u dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okumak ve o muazzam eser külliyatındaki Kur’ân ve iman hakikatleriyle kendimizi teçhiz etmek ve bu esas ve şartlarla, o harika eser külliyatını bir an evvelikmal etmektir. İşte bu nimet-i uzmâya nail olan her genç ve herkes, bire yüz, bin kuvvetinde, kendine, vatan ve milletine faydalı olur. Vatan, millet, gençlik ve âlem-i İslâm çapında hizmet edebilecek


Ankara: (bk. bilgiler)Komünistlik: (bk. bilgiler – Komünizm)
Nur: Risale-i Nuranarşistlik: (bk. bilgiler – Anarşizm)
aziz: çok değerli, izzetlibilhassa: özellikle
dalâlet: hak yoldan sapkınlıkdellâllık: ilân edicilik, rehberlik
ebedî: sonu olmayan, sonsuzehl-i din: dindar, dinine bağlı olanlar
ehl-i kalb: kalb ehli olanlar, kalbiyle mânevî olarak terakkide bulunanlarehl-i küfür: inkârcılar, inançsızlar, kâfirler
esas: temelesaslı: öncelikli; köklü
evvel: öncehakikat: doğru gerçek
hakikî: asıl, gerçekhakperest: doğruluktan ayrılmayan, hakkı tutan
hayâlî: hayâle aitikmal etmek: tamamlamak
insaniyet: insanlıkküfür: Allah’ı inkâr etme, dinsizlik
külliyat: bütün, hepsi; bir yazarın eserlerinin tamamımasonluk: (bk. bilgiler)
muazzam: azametli, çok büyükmübarek: bereketli, hayırlı
mühim: önemlimütecaviz: saldırgan, haddi aşan
nail olan: erişen, ulaşanneşreden: yayan
nimet-i uzmâ: en büyük nimet, ihsanrıza-yı İlâhî: Allah’ın rızası
sıddık: çok doğru, sadıktahrip: bozma, yok etme
tahsil: elde etme, kazanmatalebe: öğrenci
tefekkür: fikri çalıştırma ve derinlemesine düşünmetefsir: Kur’ân âyetlerinin çeşitli yönleriyle yorumlandığı eser
teçhiz etmek: donatmakziya: ışık
âlem-i İslâm: İslâm dünyası
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 316

bir vaziyete gelebilir. Bunun için, başta Hazret-i Üstadımız Bediüzzaman ve onun hakikî ve ihlâslı talebeleri olmaya lâyık sizlerden dua istirham ediyoruz ki, Risale-i Nur’un mecmualarını bir an evvel temin edelim, arayalım, bulalım; dikkat, tefekkür ve ihlâsla okuyalım. Kur’ân ve iman hizmetine bu vaziyette koşalım. Risale-i Nur’un bu asırdaki makbuliyetine işaret eden deliller fazlasıyla mevcut olduğuna göre, insaf sahibi her mü’min kardeşimiz, onun tabiî bir yardımcısıdır.

Hem madem, Risale-i Nur bu asra has hususiyetler taşıyor. Hem madem binlerce âlimlerin takdirleriyle karşılanıyor. Hem madem, Kur’ân’ın dellâllığını yapan kahraman Üstad, eşine rastlanmayacak bir mükemmeliyetle, dürüst adımlarla, hakikî prensiplerle, bütün hayatını iman ve İslâmiyete vakfetmiş, dünyevî hiçbir menfaat aramadan sırf Allah rızası uğruna çalışmıştır. Hem mâdem, bütün kuvvetiyle Nur talebeleri de, iman ve İslâmiyete Ehl-i Sünnet dairesinde hizmet için hayatlarını dahi çekinmeden veriyor ve süflî menfaat peşinde değildirler. Ve madem yüz binlerce Nur talebeleri bütün tazyik ve tehditlere rağmen bu hakikati fiilen ispat etmişler. Hem her talebe, bugün cereyan eden bâtıl felsefenin akidelerine hakikî mantıkî cevaplar vermek üzere yetişmişler ve yetişiyorlar. Hem her ihtiyacımıza Kur’ân cevap veriyor; onda lâzım olan her hakikat sarih olarak vardır. Ve madem Kur’ân, en güzel şekilde ders veren Allah’ın hediyesi, bir nuru ve rahmetidir. Öyleyse, bu hazine-i rahmeti ve menba-ı hakikati ders veren ve hakikî surette gençliğin ve avâmın anlayabileceği bir şekilde bildiren Risale-i Nur’u, dikkat ve tefekkürle ve devamlı olarak müsait vakitlerimizi boşa gidermeden okumak ve yazmak, en büyük ibadet ve zevk kaynağıdır. Hal ve istikbalin ve biz gençlerin, çok leziz ve iştiyakla alacağı gayet nâfive vâfi bir ilâç ve bir tiryaktır, bir mânevî kurtarıcıdır. Bu kat’î hakikatler meydanda iken, ona bütün kuvvetimizle sarılmamak, baştan aşağı Risale-i Nur’u tetkik etmemek, alâkadar olmamak, ancak gafletin eseri olabilir.

Hem, kim hakikat peşinde koşuyorsa, Risale-i Nur’dan ders alması lâzımdır. Ve Nur yolunda giden her münevver, hakikî saadete kavuşacak ve yeryüzünün


Ehl-i Sünnet: (bk. bilgiler – Ehl-i Sünnet ve Cemaat)Hazret-i Üstad/Bediüzzaman: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)
Nur: Risale-i Nurakide: inanç
alâkadar: alâkalı, ilgiliavâm: halk tabakası
bâtıl: hak olmayan, imana uymayancereyan eden: gerçekleşen
dellâllık: ilân edicilik, rehberlikdünyevî: dünyaya ait
evvel: öncefiilen: fiille, davranış ve hareketlerle
gaflet: başa geleceklere aldırış etmeme, duyarsız davranma hâlihakikat: doğru, gerçek, esas
hakikî: asıl, gerçekhas: özel, ait
hazine-i rahmet: Allah’ın rahmet hazinesihususiyet: özellik
ihlâs: ibadet ve davranışlarda sadece Allah rızasını gözetme; samimiyetistirham etme: rica etme, isteme
iştiyak: çok arzu ve istekkat’î: kesin
makbuliyet: kabul edilmiş olmamantıkî: mantıklı
mecmua: belli bir konuda kaleme alınan yazıların toplandığı esermenba-ı hakikat: hakikat kaynağı
mükemmeliyet: mükemmellikmünevver: aydın, aydınlanmış
mü’min: iman eden; Allah’a ve Onun gönderdiği şeylere inanannâfi: faydalı
rahmet: İlâhî şefkat, merhametsaadet: mutluluk
sarih: açıksüflî: alçak, âdi
tabiî: doğal, fıtrîtakdir: övgü
tazyik: baskıtefekkür: fikri çalıştırma ve derinlemesine düşünme
temin etme: sağlama, elde etmetetkik etme: inceleme, araştırma
tiryak: derman, güçlü ilâçvakfetme: adama, bağışlama
vâfi: yeterliâlim: ilim sahibi, çok bilgili olan
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 317

mahiyetini derk edecektir diye, biz Ankara Nur talebeleri dahi ittifak ediyoruz. Ebedî hayat hazinesini gösteren Kur’ân-ı Hakîmin nuru olan Risale-i Nur, elbette bir zaman dünyayı çınlatan nurlu sesini yükseltecektir.

Madem İslâm âlimleri, hadis-i şerife göre, dünya ikbal ve heveslerinin peşinde koşmadıkça, peygamberlerin en emin vârisleridirler. Biz de Risale-i Nur’u onun tamvârisi biliyoruz. Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsi, hakikî vâris olmanın esasını yaşamış ve yaşıyor. Onun karşısına çıkan körler ve sağırlar ve hissiz gafiller küçüleceklerdir. Böyle muazzam bir olgunluğa sahip olan Risale-i Nur, elbette bütün feylesofları, dünya ilim ve hak erbabını çağıracak ve her akl-ı selim ve kalb‑i kerim olan mübarek insanları talebesi yapacak. Bu da inşaallah uzakta değil, yakında tahakkuk edecektir. Dünya, ekseri feylesofların ve âlimlerin dediği gibi, yep yeni bir oluşun eşiğindedir. Dünya, nurunu arıyor. Hakikat şairi Mehmet Âkif,

O nuru gönder, İlâhî, asırlar oldu yeter!

Bunaldı milletin âfâkı bir sabah ister.

diye, işte bu nura işaret ettiği, bugün bizce bir hakikattir.

Ankara Üniversitesi Nur talebeleri



endOfSection.gif
endOfSection.gif



Ankara: (bk. bilgiler)Kur’ân-ı Hakîm: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân
Mehmet Âkif: (bk. bilgiler – Mehmet Âkif Ersoy)akl-ı selim: iyiyi kötüyü fark edip, insana hak ve hakikati, iman ve İslâmiyeti kabul ettiren akıl ve düşünüş
aziz: çok değerli, izzetliderk etme: algılama, kavrama
ekser: çoğunlukemin: güvenilir
erbab: sahiplerfeylesof: filozof, felsefeci
gafil: duyarsız, sorumsuz, âhiretten ve Allah’ın bildirdiği şeylerden habersiz davrananhadis-i şerif: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranış
hak: doğruhakikat: doğru, gerçek
hakikî: asıl, gerçekheves: gelip geçici arzu ve istek
ikbal: refah, baht açıklığıinşaallah: Allah dilerse
ittifak: anlaşma, birlik, birleşmekalb-i kerim: izzetli ve cömert kalp sahibi
mahiyet: öz nitelik, özellikmuazzam: azametli, çok büyük
mübarek: bereketli, hayırlıtahakkuk etme: gerçekleşme
talebe: öğrencivâris: mirasçı
âfâk: ufuklarâlim: ilim sahibi, çok bilgili olan
âmin: kabul eyle, ey Allah’ımİlâhî: ey Allah’ım
şahs-ı mânevî: belli bir kişi olmayıp bir topluluktan meydana gelen mânevî kişilik
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 318

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
blank.gif
1

Çok aziz, çok mübarek, çok müşfik, çok sevgili Üstadımız Hazretleri,

Risale-i Nur’u, himmet ve dualarınızla, dikkat ve tefekkürle okudukça, bu muazzam eser külliyatının tılsım-ı kâinatın muammâsını keşf ve halleden bir keşşaf olduğunu,hal ve istikbalin bir mürşid-i ekberi ve bir rehber-i âzamı olduğunu, yine dua ve himmetinizle idrak ediyoruz. Evet, Üstadımız Hazretleri Risale-i Nur’u okuyan heridrak sahibi anlıyor ki, Risale-i Nur, gerek bu asrın, gerekse önümüzdeki asrın beşeriyetini fikir karanlıklarından kurtarıp, tenvir ve irşad edecektir.

Risale-i Nur, yalnız bu vatan ve millet için değil, âlem-i İslâm ve bütün beşeriyetin ihtiyacına cevap verecek bir külliyat olarak telif edilmiştir. Bugün, tarihte hiç görülmemiş bir fecaat ve felâket içerisinde çırpınan beşeriyet için, halâskâr olarak Risale-i Nur’a sarılmaktan ve ne pahasına olursa olsun, Risale-i Nur’un nuranî ve parlak eczalarını elde edip dikkat ve tefekkürle okumaktan başka bir kurtuluş çaresi yoktur. Risale-i Nur’u okuyan herkes, bu hakikati idrak etmiş ve etmektedir. Eğer biz muktedir olsak, bu hakikati, kâinata nazır bir mahalle çıkıp, bütün kâinata ilân edeceğiz. Fakat madem ki buna muvaffak olamıyoruz ve madem ki Risale-i Nur’un cihanşümul kıymetini bu derece Üstadımızın himmetiyle idrak etmişiz; şu halde o nur ve feyiz hazinesi, irfan ve kemâlât menbaı olan Risale-i Nur’u, bir dakikamızı bile boş geçirmeden, mütemadi ve devamlı bir şekilde hergün ve her saat okuyacağız ve bu uğurda geceli gündüzlü çalışacağız inşaallah. Fakat, her an bütün işlerimizde olduğu gibi, bunda da büyük Üstadımızın dua ve himmetiyle muvaffak olabileceğiz.

Hem şu hakikat zahir ve bâhirdir ki: Bir kimse allâme dahi olsa, Risale-i Nur’un vemüellifinin talebesidir, Risale-i Nur’u okumak zaruret ve ihtiyacındadır. Eğer gafletederse, kendisini aldatan enaniyetine boyun eğip Risale-i Nur Külliyatını


[NOT]Dipnot-1
Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.[/NOT]




allâme: çok büyük âlimaziz: çok değerli, izzetli
beşeriyet: insanlıkbâhir: açık, berrak
cihanşümul: dünya çapında, evrenselecza: kısımlar, bölümler
enaniyet: benlik, gururfecaat: merak edilecek hâl, kederlenilecek kötü durum; felaket
feyiz: mânevî bereket, bollukgaflet etme: duyarsız davranma
hakikat: doğru, gerçekhalleden: çözen
halâskâr: kurtarıcıhimmet: ciddî gayret, yardım
hâl: şimdi, şu ânidrak: anlama, kavrama
inşaallah: Allah dilerseirfan: bilgi, anlayış
irşad etme: doğru yolu göstermeistikbal: gelecek
kemâlât: olgunluklar, mükemmelliklerkeşşaf: keşfedici, açığa çıkarıcı
kâinat: evrenkülliyat: bir yazarın eserlerinin tamamı
mahal: yer, mekanmenba: kaynak
muammâ: sır; anlaşılması ve çözülmesi güç şeymuazzam: azametli, çok büyük
muktedir: gücü yetenmuvaffak olma: başarma
mübarek: bereketli, hayırlımüellif: yazar
mürşid-i ekber: en büyük irşad edici, yol göstericimütemadi: sürekli
müşfik: şefkatlinâzır: bakan
rehber-i âzam: en büyük rehbertalebe: öğrenci
tefekkür: etraflıca ve derinlemesine düşünmetelif edilmek: yazılmak
tenvir etme: nurlandırma, aydınlatmatılsım-ı kâinat: evrenin ve yaratılan tüm varlıkların ifade ettiği sır, gizem
zahir: açık, âşikarzaruret: zorunluluk
Üstad: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)âlem-i İslâm: İslâm dünyası
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 319

okumazsa, büyük bir mahrumiyete dûçar olur. Fakat biz, idrak ettiğimiz bu muazzam hakikat karşısında, beşeriyetin halâskârı ve milyarlarca insanların fevkinde olan bir memur-u Rabbanîye nasıl minnettar ve medyun olduğumuzu tarif edemiyoruz. Yine dua ve himmetinizle idrak etmişiz ki, Kur’ân-ı Kerîmin bir mucize-i maneviyesi olan harika Risale-i Nur Külliyatının bir satırından ettiğimiz istifadenin, bir miktar-ı mukabilini dahi ödemeye gücümüz yetişmez. Bunun için, ancak Cenâb-ı Hakka şöyle yalvarmaya karar verdik:

“Yâ Rab! Bizi ebedî haps-i münferidden kurtarıp bâki ve sermedî bir âlemin saadetine nâil edecek bir hakaik hazinesinin anahtarını Risale-i Nur gibi nazirsiz bir eseriyle bahşeden sevgili ve müşfik Üstadımızı, zâlimlerin ve düşmanların suikastlarından muhafaza eyle, Kur’ân ve iman hizmetinde daima muvaffak eyle. Ona sıhhat ve âfiyetler, uzun ömürler ihsan eyle” diye dua ediyoruz.

Evet, Üstadımız Hazretleri, Risale-i Nur’u dikkat ve tefekkürle okumak nimet-i uzmâsına nail olan biz bir kısım üniversite gençliği, bir hüsn-ü zan veya bir tahminle değil, tahkikî ve tetkikî bir surette, sarsılmaz ve sarsılmayacak olan ilmelyakîn birkuvvet-i imaniye ile inanıyoruz ki, zemin yüzünün bu asra kadar görmediği bir vahşetve dehşetin sebebi olan dinsizlik ve ilhadı, Bediüzzaman ortadan kadırmaya inâyet-i Hak ile muvaffak olacaktır.

Bizim bu kanaatimiz, safdilâne veya tahminle değildir; ilmî ve delile müstenid birtahkik iledir. Bunun için, muarız olan dahi bu hakikati kalben tasdik edecektir. Dua ve şefkat buyurun, Kur’ân ve iman hizmetinde fedâi olalım. Risale-i Nur’u, bir dakikamızı bile kaybetmeden okuyalım, yazalım, ihlâs-ı tamme muvaffak olalım.

Üniversite Nur talebeleri namına
Abdülmuhsin





endOfSection.gif
endOfSection.gif


Bediüzzaman/Üstad: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)beşeriyet: insanlık
bir miktar-ı mukabil: az bir karşılıkbâki: devamlı olan, yok olmayan
dûçar olma: yakalanma, düşmeebedî: sonu olmayan, sonsuz
fedâi: fedakâr, kendini bir hizmete adayanfevkinde: üstünde
hakaik: hakikatler, gerçeklerhakikat: doğru, gerçek
halâskâr: kurtarıcıhaps-i münferid: tek başına olan hapis; hücre hapsi
himmet: ciddi gayret, yardımhüsn-ü zan: güzel düşünce
idrak etme: anlama, kavramaihlâs-ı tam: tam ihlâs, yaptığı her işinde Allah’ın emrini ve rızasını gözetme, dünyevî veya uhrevî hiçbir karşılık beklememe
ihsan etme: bağışlama, vermeilhad: dinsizlik, inkâr
ilmelyakîn: ilmî ve sağlam delillere dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak derecede kesin bilmeinayet-i Hak: Allah’ın inâyeti, yardımı
kuvvet-i imaniye: iman gücümahrumiyet: yoksun kalma
medyun: borçlumemur-u Rabbanî: Allah’ın memuru
minnettar: minnet duyan, yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu hissedenmuarız: karşı gelen
muazzam: azametli, çok büyükmuvaffak: başarılı
mu’cize-i mâneviye: mânevî mu’cizemüstenid: dayanan
müşfik: şefkatlinazirsiz: eşsiz, benzersiz
nimet-i uzmâ: en büyük nimetnâil: ulaşan, erişen
saadet: mutluluksafdilâne: saf kalpli olarak
sermedî: devamlı, süreklisuikast: kötü kast, kötü niyet, tuzak kurma
suret: biçim, şekiltahkik: araştırma, inceleme
tahkikî: araştırarak ve kesin delillere dayanaraktefekkür: dikkatli ve etraflıca düşünme
tetkikî: inceleyerek, araştırarakvahşet: ürküntü, yabanilik
yâ Rab: ey bütün varlıkları terbiye eden ve idaresi ve tasarrufu altında bulunduran Allah’ımzemin: yer, dünya
zâlim: zulmeden, acımasız
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 320

بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ
blank.gif
1 وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ
blank.gif
2
اَلسَّلاَمُ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَةُ اللهِ وَبَرَكَاتُهُ
3​


Aziz, sıddık kardeşlerim,

Şimdiye kadar gizli münafıklar Risale-i Nur’a kanunla, adliye ile ve âsâyiş ve idare noktasından hükûmetin bazı erkânını iğfal edip tecavüz ediyorlardı. Biz, müsbethareket ettiğimiz için, mecburiyet olduğu zaman tedâfüî vaziyetinde idik. Şimdi plânları akîm kaldı. Bilâkis tecavüzleri Risale-i Nur’un dairesini genişlettirdi. Bu defa yeni hurufla Asâ-yı Mûsâ’yı tab etmek niyetimiz, ihtiyarımız olmadığı halde, tecavüz vaziyeti Risale-i Nur’a veriliyor gibidir. Bu hâdisenin ehemmiyetli bir hikmeti şu olmak gerektir:

Risale-i Nur, bu mübarek vatanın mânevî bir halâskârı olmak cihetiyle, şimdi ikidehşetli mânevî belâyı def etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.

O dehşetli belâdan birisi: Hıristiyan dinini mağlûp eden ve anarşiliği yetiştirenşimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı mânevî istilâsına karşı Risalei’n-Nur, sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî vazifesini görebilir ve âlem-i İslâmın bumübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ittihamlarını izale etmek içinmatbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.

Ben dünyanın halini bilmiyorum. Fakat Avrupa’da istilâkârâne hükmeden veedyan-ı semâviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilâsına karşı Risale-i Nurhakikatleri bir kale olduğu gibi, âlem-i İslâmın ve Asya kıt’asının hal-i hazırdaki


[NOT]Dipnot-1 Her türlü noksan sıfatlardan yüce olan Allah’ın adıyla.

Dipnot-2 “Hiçbir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” İsrâ Sûresi, 17:44.

Dipnot-3 Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.[/NOT]




Asya kıt’ası: (bk. bilgiler – Asya)Avrupa: (bk. bilgiler)
Hıristiyan: (bk. bilgiler – Hıristiyanlık)ahali: halk
akîm: neticesiz, sonuçsuzanarşilik: (bk. bilgiler - Anarşizm)
aziz: çok değerli, izzetlibilâkis: aksine, tersine
cereyan: akım, hareketcihetiyle: yönüyle
def etmek: gidermek, uzaklaştırmakdehşetli: korkunç, ürkütücü
edyan-ı semâviye: semâvî dinler; Allah tarafından gönderilmiş olan dinlerehemmiyetli: önemli
erkân: önde gelen kişiler, idarecilerhakikat: doğru, gerçek
hal-i hazır: şimdiki zamanhalâskâr: kurtarıcı
hikmet: sebep, sırhuruf: harfler
hâdise: olayihtar: ikaz, hatırlatılma
ihtiyar: irade, istekistilâ: işgal, kaplama
istilâkârâne: her şeyi ele geçirir bir şekildeittiham: suçlama
izale etmek: gidermek, ortadan kaldırmakiğfal etmek: gaflete düşürerek kandırmak, aldatmak
lisan: dilmatbuat: basın, medya
mağlûp eden: yenenmecburiyet: zorunluluk
mübarek: bereketli, hayırlımünafık: iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
müsbet: olumlusedd-i Kur’ânî: Kur’ân’ın yıkılmaz seddi, kalesi
sedd-i Zülkarneyn: (bk. bilgiler – Zülkarneyn)sıddık: çok doğru ve sadık
tab etmek: basmaktecavüz: haddi aşma, saldırma, sataşma
tedâfüî: müdafaa, savunmaya yöneliktezahür: belirme, görünme
vaziyet: durumâlem-i İslâm: İslâm dünyası
âsâyiş: bir yerin düzen ve güvenlik içinde bulunması durumu, düzenlilik, güvenlikşimal: kuzey

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 321

itiraz ve ittihamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir mucize-i Kur’âniyedir. Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab ederek resmî neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı siper olsun.

Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikîyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda, acip inkılâp ve infilâklarda bu mübarek vatan, Kur’ân’ını, imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi? Her neyse... Risale-i Nur’a, daha vatana, idareye zararı dokunmak bahanesiyle tecavüz edilmez; daha kimseyi o bahaneyle inandıramazlar. Fakat cepheyi değiştirip, din perdesi altında bazı safdil hocaları veya bid’a taraftarı veya enaniyetli sofi meşreplileri bazı kurnazlıklarla Risale-i Nur’a karşı—iki sene evvel İstanbul’da ve Denizli civarında olduğu gibi—istimal etmek ve Risale-i Nur’a ve şakirtlerine ayrı bir cephede tecavüz etmeye münafıklar çabalıyorlar. İnşaallah muvaffak olamazlar. Risale-i Nur şakirtleri, tam ihtiyatla beraber, bir taarruz olduğu vakitte münakaşa etmesinler, aldırmasınlar. Aldanan ehl-i ilim ve imansa, dost olsunlar, “Biz size ilişmiyoruz. Siz de bize ilişmeyiniz. Biz ehl-i imanla kardeşiz” deyip yatıştırsınlar.

Saniyen,
Mübareklerin pehlivanı hem Abdurrahman, hem Lütfi, hem Büyük Hafız Alimânâlarını taşıyan büyük ruhlu Küçük Ali kardeşimiz bir sual soruyor. Halbuki o sualin cevabı Risale-i Nur’da yüz yerde var. “Risale-i Nur’un erkân-ı imaniye hakkında bu derece kesretli tahşidatı ne içindir? Bir âmî mü’minin imanı büyük birvelînin imanı gibidir, diye eski hocalar bize ders vermişler?” diyor.

Elcevap: Başta Âyetü’l-Kübrâ merâtib-i imaniye bahislerinde; ve âhire yakın müceddid-i elf-i sâni İmam-ı Rabbanî beyanı ve hükmü ki, “Bütün tarikatlerin


Abdurrahman: (bk. bilgiler)Büyük Hafız Ali: (bk. bilgiler – Hafız Ali)
Denizli: (bk. bilgiler)Küçük Ali: (bk. bilgiler)
Lütfi: (bk. bilgiler)Mübarekler: (bk. bilgiler – Mübârekler Heyeti)
acip: acaip, şaşırtıcıasır: yüzyıl
bahis: konubeyan: açıklama
bid’a: aslen dinde olmayıp sonradan ortaya çıkan ve dine zarar verici yeni âdet ve uygulamalarcephe: savaş yapılan alan
civarında: yakınlarındadehşetli: korkunç, ürkütücü
ehl-i ilim: ilim ehli, âlimlerehl-i iman: Allah’a inananlar, mü’minler
enaniyetli: bencil, gururluerkân-ı imaniye: imanın rükünleri, esasları
ihtiyat: önlem alma, tedbirli hareket etmeiman-ı tahkikî: sarsılmaz iman, inandığı şeylerin aslını ve esasını delilleriyle bilerek inanma
infilâk: patlamainkılâp: değişim, dönüşüm
inşaallah: Allah dilerseistimal etmek: kullanmak
ittiham: suçlamaizale: giderme, ortadan kaldırma
kesretli: çok sayıdamerâtib-i imaniye: iman mertebeleri, dereceleri
muhabbet: sevgimuvaffak: başarılı
mu’cize-i Kur’âniye: Kur’ân’ın mu’cizesimübarek: bereketli, hayırlı
müceddid-i elf-i sâni: hicrî ikinci bin yılının müceddidi, yenileyicisi olan İmam-ı Rabbânî (r.a.)münafık: iki yüzlü, inanmadığı halde inanmış görünen
münakaşa: tartışmamü’min: Allah’a inanan
neşretmek: yayımlamaksadme: darbe, yıkıcı müdahale
safdil: saf kalpli, kolay aldanansaniyen: ikinci olarak
siper: sığınaksofi meşrep: tasavvuf ehli; riyazet ve nefisle mücadele ile mânevî yol kat etmeye çalışan
suret: biçim, şekiltaarruz: saldırı
tab etme: basmatahşidat: öneminden dolayı bir şeyin üzerinde fazla durma
tarikat: İlâhî hakikatlere ulaşmak için, bir mürşidin gözetiminde takip edilen yoltecavüz: haddi aşma, saldırma, sataşma
uhuvvet: kardeşlikvatanperver: vatansever
velî: Allah’ın sevgili kulu, Allah dostuzarfında: içinde
Âyetü’l-Kübrâ: en büyük delil anlamına gelen, Risale-i Nur’da Yedinci Şua adlı eserâhir: son
âmî: cahil, sıradan kimseİmam-ı Rabbanî: (bk. bilgiler)
İstanbul: (bk. bilgiler)şakirt: öğrenci, talebe

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 322

müntehası ve en büyük maksatları, hakaik-i imaniyenin inkişafıdır. Ve bir mesele-i imaniyenin kat’iyetle vuzuhu, bin kerametlerden ve keşfiyatlardan daha iyidir”; ve Âyetü’l-Kübrâ’nın en âhirdeki ve Lâhikadan alınan o mektubun parçası ve tamamının beyanatı cevap olduğu gibi, Meyve Risalesi’nin tekrarat-ı Kur’âniye hakkında Onuncu Meselesi, tevhid ve iman rükünleri hakkında tekrarlı ve kesretli tahşidat-ı Kur’âniyenin hikmeti, aynen bitamamiha onun hakikî tefsîri olan Risale-i Nur’da cereyan etmesi de cevaptır.

Hem, iman-ı tahkikî ve taklidî ve icmâlî ve tafsilî ve imanın bütün tehacümata vevesveseler ve şüphelere karşı dayanıp sarsılmamasını beyan eden Risale-i Nur parçalarının izahatı, büyük ruhlu Küçük Ali’nin mektubuna öyle bir cevaptır ki, bize hiçbir ihtiyaç bırakmıyor.

İkinci cihet: İman, yalnız icmâlî ve taklîdî bir tasdike münhasır değil; bir çekirdekten, tâ büyük hurma ağacına kadar ve eldeki aynada görünen misalî güneşten tâ deniz yüzündeki aksine, tâ güneşe kadar mertebeleri ve inkişafları olduğu gibi; imanın o derece kesretli hakikatleri var ki, bin bir esmâ-i İlâhiye ve sair erkân-ı imaniyenin kâinat hakikatleriyle alâkadar çok hakikatleri var ki, “Bütün ilimlerin ve mârifetlerin ve kemâlât-ı insaniyenin en büyüğü imandır ve iman-ı tahkikîden gelen tafsilli ve burhanlı mârifet-i kudsiyedir” diye ehl-i hakikat ittifak etmişler.

Evet, iman-ı taklidî, çabuk şüphelere mağlûp olur. Ondan çok kuvvetli ve çok




Küçük Ali: (bk. bilgiler)Meyve Risalesi: On Birinci Şuâ
akis: yansımaalâkadar: alâkalı, ilgili
beyan eden: açıklayan, izah edenbeyanat: açıklamalar
bitamamiha: tamamen, bütünüyleburhan: kuvvetli delil, kanıt
cereyan etme: meydana gelmecihet: yön
ehl-i hakikat: doğru ve hak yolda olan kimseler; iman hakikatlerini bizzat araştırıp delilleriyle bilenlererkân-ı imaniye: imanın rükünleri, esasları
esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimlerihakaik-i imaniye: iman hakikatleri, esasları
hakikat: doğru, gerçekhakikî: asıl, gerçek
hikmet: sebep, sır, gayeicmâlî: ayrıntısız, özetle
iman-ı icmâlî: imanın ve İslâm’ın esaslarını tek tek araştırıp tetkik etmeden iman etmeiman-ı tafsilî: imanın ve İslâm’ın esaslarını tek tek araştırıp tetkik ederek iman etme
iman-ı tahkikî: sarsılmaz iman, inandığı şeylerin aslını ve esasını delilleriyle bilerek inanmaiman-ı taklidî: araştırmaksızın, taklide dayanan iman
inkişaf: açılma, gelişmeittifak etme: birleşme, fikir birliğine varma
izahat: açıklamalarkat’iyetle: kesinlikle
kemâlât-ı insaniye: insanın mükemmel özellikleri, üstün yeteneklerikeramet: Allah’ın bir ikramı olarak Onun sevgili kullarında görülen olağanüstü hâl ve hareket
kesretli: çok sayıdakeşfiyat: keşifler, mânevî âlemlerde bazı olayları ve hakikatleri görme
kâinat: evrenlâhika: ek, ilâve; Bediüzzaman ve talebelerinin mektuplarından oluşan kitaplar
maksat: amaç, gayemağlûp: yenik
mertebe: derecemesele-i imaniye: imana dair mesele
misalî: görüntüden ibaret olanmârifet: bilgi, tanıma
mârifet-i kudsiye: kutsal marifet, kutsal bilgimünhasır: mahsus, ait
müntehâ: en son noktarükün: esas, şart
sair: diğer, başkatafsil: ayrıntı
tahşidat-ı Kur’âniye: Kur’ân’ın tahşidatı; Kur’ânın bazı konular üzerinde yaptığı vurgulamalartaklîdî: araştırmaksızın, taklide dayanan
tasdik: doğrulama, onaylamatefsîr: Kur’ân’ı mânâ bakımından açıklayan, yorumlayan kitap
tehacümat: hücum etmeler, saldırılartekrarat-ı Kur’âniye: Kur’ân’daki tekrarlar
tevhid: birleme, Allah’ı bir olarak bilme ve inanmavesvese: şüphe, kuruntu
vuzuh: açıklıkÂyetü’l-Kübrâ: en büyük delil anlamına gelen, Risale-i Nur’da Yedinci Şua adlı eser
âhir: son
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 323

geniş olan iman-ı tahkikîde pek çok meratip var. O meratiplerden ilmelyakîn mertebesi, çok burhanlarının kuvvetleriyle binler şüphelere karşı dayanır. Halbuki taklidî iman bir şüpheye karşı bazan mağlûp olur.

Hem iman-ı tahkikînin bir mertebesi de aynelyakîn derecesidir ki, pek çok mertebeleri var. Belki esmâ-i İlâhiye adedince tezahür dereceleri var. Bütün kâinatı bir Kur’ân gibi okuyabilecek derecesine gelir.

Hem bir mertebesi de hakkalyakîndir. Onun da çok mertebeleri var. Böyle imanlı zatlara şübehat orduları hücum da etse bir halt edemez. Ve ulemâ-i ilm-i kelâmın binler cilt kitapları, akla ve mantığa istinaden telif edilip, yalnız o mârifet-i imaniyeninburhanlı ve aklî bir yolunu göstermişler. Ve ehl-i hakikatin yüzer kitapları keşfe, zevke istinaden o mârifet-i imaniyeyi daha başka bir cihette izhar etmişler. Fakat, Kur’ân’ın mucizekâr cadde-i kübrâsı, gösterdiği hakaik‑i imaniye ve mârifet-i kudsiye, o ulemâ ve evliyanın pek çok fevkinde bir kuvvet ve yüksekliktedir.

İşte, Risale-i Nur bu cami ve küllî ve yüksek mârifet caddesini tefsir edip, bin seneden beri Kur’ân aleyhine ve İslâmiyet ve insaniyet zararına ve adem âlemleri hesabına tahribatçı küllî cereyanlara karşı Kur’ân ve iman namına mukabele ediyor,müdafaa ediyor. Elbette hadsiz tahşidata ihtiyacı vardır ki, o hadsiz düşmanlara karşı dayanıp ehl-i imanın imanını muhafazasına Kur’ân nuruyla vesile olsun.

Hadîs-i şerifte vardır ki: “Bir adam seninle imana gelmesi, sana sahra dolusu kırmızı koyunlardan daha hayırlıdır.”
blank.gif
1 “Bazan bir saat tefekkür, bir sene ibadetten


[NOT]Dipnot-1 Buhari, Cihad: 102, 143; Müslim, Fadâilü’s-Sahâbe: 34; Dârimî, İlim: 10; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr: 6:359, hadis no: 9606.
[/NOT]



adem: yoklukaklî: akla uygun
aynelyakîn: gözle görür derecesinde kesin bilgi sahibi olmaburhan: kuvvetli delil, kanıt
cadde-i kübrâ: büyük ve geniş caddecami: kapsamlı, birçok şeyi içine alan
cereyan: akım, hareketcihet: yön, taraf
ehl-i hakikat: doğru ve hak yolda olan kimseler; iman hakikatlerini bizzat araştırıp delilleriyle bilenlerehl-i iman: Allah’a inananlar, mü’minler
esmâ-i İlâhiye: Allah’ın isimlerievliya: veliler, Allah dostları
fevkinde: üstündehadsiz: sayısız, sınırsız
hadîs-i şerif: Peygamber Efendimizin (a.s.m.) mübarek söz, fiil ve hareketi veya onun onayladığı başkasına ait söz, iş veya davranışhakaik-i imaniye: iman hakikatleri, esasları
hakkalyakîn: bizzat yaşamak suretiyle, kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kesin bilmehücum: saldırı
ilmelyakîn: ilmî ve sağlam delillere dayanarak, kuşkuya yer bırakmayacak derecede kesin bilmeiman-ı tahkikî: sarsılmaz iman, inandığı şeylerin aslını ve esasını delilleriyle bilerek inanma
insaniyet: insanlıkistinaden: dayanarak
izhar etme: açığa çıkarma, göstermekeşif: kalb gözüyle görme, mânevî âlemlere ait bazı olayları ve hakikatleri görme
kâinat: evrenküllî: genel, geniş, kapsamlı
mağlûp olmak: yenilmekmeratip: mertebeler, dereceler
muhafaza: korumamukabele etme: karşılık verme
mu’cizekâr: mu’cizelimârifet: bilgi, tanıma
mârifet-i imaniye: imanî bilgimârifet-i kudsiye: kutsal marifet, kutsal bilgi
müdafaa etme: savunmanamına: adına
sahra: ova, meydantahribatçı: tahrip edenler, yıkıp bozanlar
tahşidat: öneminden dolayı bir şeyin üzerinde fazla durma, yığınak yapmataklidî iman: araştırmaksızın, taklide dayanan iman
tefekkür: Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde varlıklar üzerinde düşünmetefsir etme: açıklama, yorumlama
telif etmek: yazmak, kaleme almaktezahür: belirme, görünme
ulemâ: âlimler; bilgili olanlarulemâ-i ilm-i kelâm: kelâm ilmi âlimleri
vesile: sebep, aracışübehat: şüpheler, tereddütler

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Ek Bölümler - Sayfa 324

daha hayırlı olur.”
blank.gif
1 Hattâ Nakşîlerin hafî zikre verdiği büyük ehemmiyet, bu nevi tefekküre yetişmek içindir.Umum kardeşlerime birer birer selâm ve dua ediyoruz.


اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى
blank.gif
2
Kardeşiniz Said Nursî



endOfSection.gif
endOfSection.gif




[NOT]Dipnot-1 El-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 1:310; Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi’d-Dîn, 4:409 (Kitâbu’t-Tefekkür); el-Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid, 1:78.

Dipnot-2 Bâkî olan sadece Odur.[/NOT]




Nakşî: Nakşî Tariketine bağlı olanSaid Nursî: (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî)
hafî: gizlinevi: tür, çeşit
tefekkür: düşünmeumum: bütün
zikir: Allah’ı anma
 
Üst