Tarihci

Marmara Tarih
[03:10] <Tarihci> Allah ın emirlerinden sıkılanlara şöle diyor mevlana
[03:10] <Tarihci> diyorki
[03:11] <Tarihci> denizde inciler derinde bulunur çerçöp sahilde olur
[03:11] <Tarihci> Allah kimseye çekeceğinden fazla yuklemiyor
[03:12] <Tarihci> cekemiyorsan kendini zayıflatmıssın
[03:12] <Tarihci> çekemediğin zaman sigaraya müracaat etme
[03:12] <Tarihci> içkiye müracaat etme
[03:12] <Tarihci> Allah ı ahmet e mehmede şikayet etme
[03:13] <Tarihci> gunahkarım ben battı balık yan gider deme
[03:13] <Tarihci> Allah ın açık çeki var
[03:13] <Tarihci> gunahınız ne olursa olsun diyor
[03:14] <Tarihci> la taknatumin rahmetillah
[03:14] <Tarihci> rahmetimden umidinizi kesmeyin
[03:14] <Tarihci> butun gunahları bağışlarım
[03:14] <Tarihci> ama bide
[03:14] <Tarihci> şunu diyor
[03:14] <Tarihci> tevbeyi geciktirme
[03:14] <Tarihci> ne zaman öleceğini bilmiyorsun[/font]




..
 

yolcu

Active member
Biraz uzun ama benim hoşuma gitti konu ile de ilgili olunca paylaşmak istedim.

‘Manevî Beslenme’ Yolları
Ömer Baldık

Manevî hayat akan bir su gibidir. Akan su ise hayattır. Dağların ve ormanların içinden doğan su, tazelik ve sağlık getirir; çünkü akmaktadır. Bunun tam aksine, bataklık durgundur ve hastalık üretir; üstelik kendisine akan suyu tutar ve onu da bozar. Öyleyse, tutup biriktirmeye çalışan biri olmak yerine, kendi dışına akmaya ve vermeye çalışan biri olmak gerekir. Eğer içimizdeki iyilik potansiyelini saklı tutar ve onun dışarıya akmasına izin vermezsek, manevî dünyamız çürümeye yüz tutar, duygularımız cılızlaşır. İşte bu nedenle iyi yanlarımıza çektiğimiz setleri paramparça etmeli ve güzel niyetlerimizin bir nehir gibi akmasına izin vermeliyiz. Çünkü, tazelik ve hayat akmaktadır.

Evet, günümüzün artan tüketiciliği, materyalist ve dünyevî atmosferi, bu akışın önünde set olmaya çalışıyor. Ama her set, önündeki suyu bir süre tutabilirse de, ilânihaye tutmaya muktedir değildir. Su, ya seti aşar ya da deler geçer. İşte, insanın manevî dünyası da böyledir. İçindeki iyilik potansiyelini dışarıya akıtmak isteyen bir manevî gücün karşısında hiçbir set duramaz ve tutunamaz. Buna insanı ‘dünya’ya çağıran ve onda boğmak isteyen her türlü set dahildir.

Ancak bunun için gündelik hayat içinde insanın manevî beslenme yollarının farkında olması ve bunları elden geldiğince yerine getirmesi gerekmektedir. Bunlar bir dizi meleke hâline getirilmiş düşünce, tutum ve tavır ile alışkanlık hâline getirilmiş davranışı içerir.

Size yapılan iyiliklerin farkına varın: İnsan unutkandır. Her an hayatımıza akıp durmakta olan iyilik ve lütufları unuturuz. Şefkatli Yaratıcımızın sonsuz iyiliklerini, başka insanların bizim için yaptığı iyilik ve yardımları unuturuz. Bu dalgınlığı aşmanın yollarından biri, son bir haftada ya da bir günde bize yapılan iyilikleri not etmek olabilir. Meselâ, bir gün aile üyelerinizin size yaptığı iyilikleri not edebilirsiniz. Başka bir gün, komşularınızın yaptığı iyilik ve yardımları; başka bir gün arkadaşlarınızın; başka bir gün ise bir düşmanınızın iyilik ve yardımlarını liste hâlinde yazabilirsiniz. Böylece bazı zamanlarda nefsinizin görmek istediğinin aksine, ne de çok iyilik ve lûtfa mazhar olduğunuzu görebilirsiniz.

Sözlerinizde insanların iyiliğini isteyen dualara yer verin: Dilinizi “Allah yardımcın olsun”, “Allah kalbini, seni ve tanıdıklarını huzurlu kılsın”, “Allah sana ve ailene merhamet etsin”, “Allah çocuğunuzu kendi istediğiniz şekilde yetiştirmenizi nasip etsin”, “Yeni işiniz hayırlı olsun” gibi dua sözlerine alıştırın ve bunları arkadaşlarınız, dostlarınız ve tanıdıklarınız için söyleyin. Sizi ve çevrenizdeki insanları manevî olarak yükseltecek, cesaretlendirecek ve olumlu bir bakış açısına yöneltecek duaları taze ve yeni sözlerle gönülden dillendirin. Dilinizi duaya alıştırmanız, ruhunuzun kuvvet ve enerjiyle dolmasını sağlar.

Toplu ibadetlere iştirak ederek ruhunuzu besleyin: Manevî yönünüzü güçlü kılmak için dua ve ibadet için harcadığınız zamanı artırmalısınız. Dua, namaz, tefekkür gibi ibadetleri mümkün olduğunca topluluk halinde yapmak, topluluğun ortak hareketinden doğan sinerjiden istifade etmenizi sağlar. Bu sinerji, Allah’ın cemaatle namaz emrini yerine getiren kulları için onlara lütfettiği bir ikramdır.

Allah’a tevekkül edin: Manevî gelişme ya da yükselme, zaman içinde inançta ve imanda belirli sıçramalar yaşamak anlamına gelir. Bu sıçramaları belli ölçüde başarmış bir kişinin, elde ettiği başarıları sadece kendi şahsî gayretine ve ilmine bağlaması düşünülemez. Öyleyse iman etmenin ve manevî yükselmenin göstergelerinden biri de, ortaya konan gayretten sonra sonucu Allah’ın yarattığını teslim etmek ve hırçın bir şekilde sebeplere saldırmamaktır. Manevî yükselme yaşamış bir kişi, elinden gelen her şeyi yapar ama bütün bunları yaparken Allah’a ve kadere imanı onu huzurlu ve sakin hareket etmeye yönlendirir. O Allah’a güvenir, başarı için ihtiyaç duyduğu sebeplerin etrafında toplanmasına Allah’ın yardım edeceğini bilir.

Minnettar bir insan olun: Her yeni günü Allah’ın bize gönderdiği bir hediye olarak görmeli ve güne O’na olan minnettarlığımızı ifade eden bir duayla başlamalıyız. O günün bize birtakım sıkıntılar getireceğini düşünüyorsak bile, güne bir şükür duasıyla başlamayı ihmal etmemeliyiz. Yine, gün içinde ne kadar zorlu olaylarla karşılaşırsak karşılaşalım, akşamın ilerleyen saatlerinde bir şükür ve hamd duası yapmalıyız.

Dostlarınızın manevî yolculuklarını paylaşın: Manevî olarak yükselmek ve gelişmek isteyen birisini bulduğunuz zaman onunla dostluk edin. Belli aralıklarla dinî ve manevî konuları müzakere etmek üzere bir araya gelin. Göreceksiniz ki, bu düzenli görüşmeler manevî yükselmeniz için güzel basamaklar olacaktır.

Hizmet edin: İçinde yaşadığınız topluma hizmet etmenin yollarını araştırın. Bunlar, özellikle karşılığında bir ödül almayacağınız hizmetler olsun. Sokakta gördüğünüz bir çöpü yerden almak, yaşlı birisini karşıdan karşıya geçirmek, otobüste ihtiyacı olan birine yer vermek ya da bir yayayı gideceği yere kadar arabanızla götürmek; veya geçiminizi temin ettiğiniz işte çok küçük bir yüzdeyi parasız yapmak gibi. Hem bu, emeğiniz karşılığında aldığınız ücretin de temiz olmasını sağlar.

Biraz yalnız kalın: Bir filozofa göre yalnızlık bizi kendimize karşı daha dayanıklı; başkalarına karşı da daha müşfik yapar. Her iki açıdan da karakterimizi geliştirir. Belli aralıklarla kalabalıktan ve hayatın gürültüsünden uzaklaşmak ruhumuza iyi gelir. Gün içinde birkaç dakika sadece kendimiz ve Allah ile beraber olmaya çalışmalıyız. Sessizlik zihnimizi hayatın getirdiği problemlerden uzaklaştırır ve Allah’ın yardımıyla sessizlikte düşüncelerimiz sıhhat bulur.

Namaz kılın ve oruç tutun: Namaz kılmak Allah ile olan bağımızı diri tutar, dinî duyarlılığımızı kalıcılaştırır. Oruç tutmak ise bir yandan her arzunun peşinden koşmak isteyen nefsimizi terbiye etmeyi, diğer yandan yoksul kişilerin hallerine yakınlaşmayı, onlara karşı empatik olabilmeyi mümkün kılar. Dolayısıyla özellikle Ramazan ayının çok verimli bir şekilde geçirilmesi manevî hayatımızı kuvvetlendirmek için kritik bir öneme sahiptir. Kuşkusuz oruç Ramazan ayı dışında da tutulabilir. Özellikle günümüz gündelik hayatının olumsuz görüntülerine maruz kalan genç bekarların, oruçtan elde edecekleri istifade muazzamdır. Gözlerini haramdan koruyabilecekleri için akıl ve ruhlarını dengede tutabilirler.

Üzüntünüzü ve sıkıntınızı Allah’a havale edin: Canınız bir şeye sıkıldığında ya da gündelik işlerinizde bir engellemeyle karşılaştığınızda gönlünüzün rahatlaması ve önünüzün açılması için Allah’a dua edin. O size bir kapı kapalı olsa bile, başka bir kapıyı açacaktır. Öyleyse büyük küçük demeden her sıkıntı ve üzüntünüzü Allah’a havale edin ve O’ndan yardım isteyin.

Etrafınıza sevgi yayın: Nereye giderseniz oraya sevginizi ve müspet bakışınızı da götürün. En önce kendi evinize… Gülen yüzünüz, nezaketiniz, gülümsemeniz ve sıcak selâmınızla insanları mutlu etmeye çalışın. Size gelen kişilerin yanınızdan ayrılırken kendilerini daha mutlu hissetmelerine vesile olun.

Kur’an-ı Kerim, tefsir ve hadis kitapları okuyup tefekkürünüzü genişletin: Kutsal kitabımız “yaş ve kuru her ne varsa içinde yer aldığı” bir kitaptır. Bize yol gösteren, bizi bilgilendiren, bize kim olduğumuzu bildiren, bizi uyaran boyutlarıyla ruhumuzu çepeçevre kuşatır. Dolayısıyla Kur’an-ı Kerim’i ve onu şerh etmek için yazılmış tefsirleri okumaya ve anlamaya zaman ayırmalı, bunu düzenli bir iş hâline getirmelisiniz. Ardından okuduklarınızı tefekkür etmelisiniz. Bu tefekkür sayesinde kalbiniz inşirah bulacak ve maddeten de vücudunuzu zinde hissedeceksiniz.

Bugünü size bol lütuflu kılması için Allah’a dua edin: Olgun ve kâmil bir mümin olabilmek ve bu yolculuğa heyecanla devam edebilmek için, Allah’ın size bunları lütfetmesi arzusunu dualarınıza taşıyın. Bunu günlük faaliyetinize henüz başlamamışken, sabahın ilk saatlerinde yapın. Bu maksatla kısa bir dua yapmayı alışkanlık hâline getirebilirsiniz: “Allahım, bugünü Senin lütfuna eriştiğim bir gün kıl.” Sonra gün içinde gözlerinizi ve kulaklarınızı dört açın. Karşılaştığınız sıradan biri, yaşadığınız basit bir olay, belki de sizin o gün elde edeceğiniz kazanımı içinde barındırıyor olabilir. Allah size olan lütfunu böyle küçük sürpriz ve ayrıntılarla gönderebilir.

Zamanınızın bir kısmını doğal ortamlarda geçirin: Dinin tabiatını hakkıyla bilenler, tabiatın dini anlamak için ne kadar önemli olduğunu bilirler. O yüzden zamanınız elverdiğince tabiatta vakit geçirmeye çalışın. Tabiattaki her şey; Allah’ın azametinin ve hüsnünün izlerini taşır. Ağaçlar, Allah’ın kudretini ve şefkatini anlatır. Gökyüzü, Allah’ın mühendisleri kıskandıracak işçiliğinden haber verir. Geceleri gökyüzünde ayın ve yıldızların saçtığı ışık, Allah’ın dünya evini karanlıkta bırakmadığını anlatır.

Tercih hakkınızı kullanın: Ne tür bir ortamda bulunuyor olursanız olun her zaman bir tercih hakkınız vardır. Hayal kırıklığı ve üzüntü yerine, neşe ve dinamizmi seçin. Nefret yerine, sevgiyi seçin. İntikam yerine, affetmeyi seçin. Olduğunuz yerde durmak yerine, gelişmeyi seçin. Unutmayın ki karşılaştığınız her olaya olabilecek en iyi seçenekle de karşılık verebilirsiniz, en kötü seçenekle de. Tercih sizin.
 

huve

Well-known member
cekemiyorsan kendini zayıflatmıssın

Insan kendini nasil zayiflatir? ve nasil kuvvetlendirir?... diye sorsak ne derdiniz?

nefsine şefkat göstermeyerek insan yeniden güçlenebilir.
Büyüğümüz nefsi bir ata benzetir,
nefis bir attır der,
siz atın üzerine çıkıp istediğinz yöne hareket ettirmelisiniz,
yok eğer siz atı alır sırtınıza çıkarırsanız,
bu hem sizin hem de atın fıtratına aykırı bir hareket olmuş olur...
Takatten düşersiniz, ağır gelir size...
Nefis de bunun gibidir. Böyle yaparak zayıf hale geliriz Allah muhafaza..
Atın üzerine biz binersek gücümüz artacaktır inşaallah..
Üstad 24. sözde nefsimiz tam terbiye olana kadar ona şefkat yok diyor
Zayıf düşmemek için nefse kulak vermemeli
 

GuLSerbeti

Well-known member
Allah razi olsun, cevaplar cok guzel...

Mubarek Ustad'in su Dersi hatira geliyor;


DÖRDÜNCÜ NÜKTE

Yirmi Birinci Sözün Birinci Makamında beyan edildiği gibi, Cenâb-ı Hakkın insana verdiği sabır kuvvetini evham yolunda dağıtmazsa, her musibete karşı kâfi gelebilir. Fakat vehmin tahakkümüyle ve insanın gafletiyle ve fâni hayatı bâki tevehhüm etmesiyle, sabır kuvvetini mazi ve müstakbele dağıtıp, halihazırdaki musibete karşı sabrı kâfi gelmez, şekvâya başlar. Adeta (hâşâ) Cenâb-ı Hakkı insanlara şekvâ eder. Hem çok haksız bir surette ve divanecesine şekvâ edip sabırsızlık gösterir.
Çünkü, geçmiş herbir gün, musibet ise zahmeti gitmiş, rahatı kalmış; elemi gitmiş, zevâlindeki lezzet kalmış; sıkıntısı geçmiş, sevabı kalmış. Bundan şekvâ değil, belki mütelezzizâne şükretmek lâzım gelir. Onlara küsmek değil, bilâkis muhabbet etmek gerektir. Onun o geçmiş fâni ömrü, musibet vasıtasıyla bâki ve mesut bir nevi ömür hükmüne geçer. Onlardaki âlâmı vehimle düşünüp bir kısım sabrını onlara karşı dağıtmak divaneliktir.
Amma gelecek günler ise, madem daha gelmemişler, içlerinde çekeceği hastalık veya musibeti şimdiden düşünüp sabırsızlık göstermek, şekvâ etmek, ahmaklıktır.

"Yarın, öbür gün aç olacağım, susuz olacağım" diye bugün mütemadiyen su içmek, ekmek yemek ne kadar ahmakçasına bir divaneliktir. Öyle de, gelecek günlerdeki, şimdi adem olan musibet ve hastalıkları düşünüp, şimdiden onlardan müteellim olmak, sabırsızlık göstermek, hiçbir mecburiyet olmadan kendi kendine zulmetmek öyle bir belâhettir ki, hakkında şefkat ve merhamet liyakatini selb ediyor. Elhasıl, nasıl şükür nimeti ziyadeleştiriyor; öyle de, şekvâ musibeti ziyadeleştirir. Hem merhamete liyakati selb eder.

Birinci Harb-i Umumînin birinci senesinde, Erzurum'da mübarek bir zat müthiş bir hastalığa giriftar olmuştu. Yanına gittim. Bana dedi:
"Yüz gecedir ben başımı yastığa koyup yatamadım" diye acı bir şikâyet etti.
Ben çok acıdım. Birden hatırıma geldi ve dedim:
"Kardeşim, geçmiş sıkıntılı yüz günün, şimdi sürurlu yüz gün hükmündedir. Onları düşünüp şekvâ etme. Onlara bakıp şükret. Gelecek günler ise, madem daha gelmemişler; Rabbin olan Rahmânü'r-Rahîmin rahmetine itimad edip, dövülmeden ağlama, hiçten korkma, ademe vücut rengi verme. Bu saati düşün. Sendeki sabır kuvveti bu saate kâfi gelir. Divane bir kumandan gibi yapma ki, sol cenah düşman kuvveti onun sağ cenahına iltihak edip ona taze bir kuvvet olduğu halde, sol cenahındaki düşmanın sağ cenahı daha gelmediği vakitte, o tutar, merkez kuvvetini sağa sola dağıtıp, merkezi zayıf bırakıp, düşman ednâ bir kuvvetle merkezi harap eder."
Dedim: "Kardeşim, sen bunun gibi yapma. Bütün kuvvetini bu saate karşı tahşid et. Rahmet-i İlâhiyeyi ve mükâfât-ı uhreviyeyi ve fâni ve kısa ömrünü uzun ve bâki bir surete çevirdiğini düşün. Bu acı şekvâ yerinde ferahlı bir şükret."
O da tamamıyla bir ferah alarak, "Elhamdülillâh," dedi, "hastalığım ondan bire indi." (12.Lema)

insanin Yasadigi gune kafi gelecek sabrini Gecmise ve Gelecege harcamasida O nu zayiflatabilir.... degilmi?

Allah kimseye çekeceğinden fazla yuklemiyor
cekemiyorsan kendini zayıflatmıssın

Guclenmenin formulu;
Sabir, Sukur, Zikir, Fikir.... ====>>>> Risale-i Nur ;) gibi...



Tevekkul ve yuku gemiye birakma hikayeside cok etkili olurdu guclenmeye... :)
 

Tarihci

Marmara Tarih
maşallah güzel şeyler yazılmış, bana söz kalmamış. ben de şöyle diyeyim,

Nefsine acırsan, acınacak hale düşersin...
 

huve

Well-known member
et tekraru ahsen velev kanu yüzseksen
bu cümleyi ezberleyemezdim, demek çok yazıp okuyunca oluyor :)
forumda en sık geçen cümlelerden biri,
hem ezberlemiş oldum, hem de böylelikle manada anlatılmak isteneni daha iyi anladım :)
Allah razı olsun
 

huve

Well-known member
ecmain, kıssayı da alalım ?

...............

vaktiyle iki adam üstlerine ağır yükler yüklenip büyük bir sefineye bile alıp girerler,
biri girer girmez yükünü gemiye bırakıp üstüne oturur;
diğer ahmak :) gururlu olduğundan yüükünü yere bırakmaz..
yükünü bırak rahat et denilir ama yok ben bırakmam ben kuvvetliyim, belki bir zarar gelir diye cevp verir...
tekrar o ahmağa derler;
bizi ve seni kaldıran şu sefine daha emniyetlidir, iyi muhafaza eder..
belki başın döner denize düşersinn,
kuvvetten düşersin, kaptan seni görse sana divanedir diyecek,
haindir hapse atılsın diye emredecektir,
hem herkes sana gülecektir..
dendikten sonra o ahmağın aklı başına gelir ve yükünü gemiye bırakırr...
"oh der Allah razı olsun; zahmetten, hapisten, alay edilmekten kurtuldum..."

tevekkeltü alallah

bu saatte bu kadar hocam :)
kusur varsa bendendir..
 
Üst