Cenab-ı Hak, şeytanı ve şerleri halketmiş, hikmeti nedir?

Ahmet.1

Well-known member
Şeytanların halkı ve icadı ne içindir? Cenab-ı Hak, şeytanı ve şerleri halketmiş, hikmeti nedir? Şerrin halkı şerdir, kabihin halkı kabihtir?

Elcevab:
Hâşâ!.. Halk-ı şer, şer değil, belki kesb-i şer şerdir. Çünki halk ve icad, bütün netaice bakar; kesb, hususî bir mübaşeret olduğu için, hususî netaice bakar. Meselâ: Yağmurun gelmesinin binlerle neticeleri var, bütünü de güzeldir. Sû'-i ihtiyarıyla bazıları yağmurdan zarar görse, "Yağmurun icadı rahmet değildir" diyemez; "Yağmurun halkı şerdir" diye hükmedemez. Belki sû'-i ihtiyarıyla ve kesbiyle onun hakkında şer oldu. Hem ateşin halkında çok faideler var; bütünü de hayırdır. Fakat bazılar sû'-i kesbiyle, sû'-i istimaliyle ateşten zarar görse, "Ateşin halkı şerdir" diyemez. Çünki ateş yalnız onu yakmak için yaratılmamış; belki o, kendi sû'-i ihtiyarıyla, yemeğini pişiren ateşe elini soktu ve o hizmetkârını kendine düşman etti.

Elhasıl:
Hayr-ı kesîr için, şerr-i kalil kabul edilir. Eğer şerr-i kalil olmamak için, hayr-ı kesîri intac eden bir şer terkedilse; o vakit şerr-i kesîr irtikâb edilmiş olur. Meselâ: Cihada asker sevketmekte elbette bazı cüz'î ve maddî ve bedenî zarar ve şer olur. Fakat o cihadda hayr-ı kesîr var ki, İslâm küffarın istilasından kurtulur. Eğer o şerr-i kalil için cihad terkedilse, o vakit hayr-ı kesîr gittikten sonra şerr-i kesîr gelir. O ayn-ı zulümdür. Hem meselâ: Gangren olmuş ve kesilmesi lâzım gelen bir parmağın kesilmesi hayırdır, iyidir; halbuki zahiren bir şerdir. Parmak kesilmezse, el kesilir; şerr-i kesîr olur.

İşte kâinattaki şerlerin, zararların, beliyyelerin ve şeytanların ve muzırların halk ve icadları, şer ve çirkin değildir; çünki çok netaic-i mühimme için halkolunmuşlardır. Meselâ: Melaikelere şeytanlar musallat olmadıkları için, terakkiyatları yoktur; makamları sabittir, tebeddül etmez. Keza hayvanatın dahi, şeytanlar musallat olmadıkları için, mertebeleri sabittir, nâkıstır. Âlem-i insaniyette ise meratib-i terakkiyat ve tedenniyat nihayetsizdir. Nemrudlardan, firavunlardan tut, tâ sıddıkîn-i evliya ve enbiyaya kadar gayet uzun bir mesafe-i terakki var.

İşte kömür gibi olan ervah-ı safileyi, elmas gibi olan ervah-ı âliyeden temyiz ve tefrik için, şeytanların hilkatiyle ve sırr-ı teklif ve ba's-i enbiya ile, bir meydan-ı imtihan ve tecrübe ve cihad ve müsabaka açılmış. Eğer mücahede ve müsabaka olmasaydı, maden-i insaniyetteki elmas ve kömür hükmünde olan istidadlar, beraber kalacaktı. A'lâ-yı illiyyîndeki Ebu Bekr-i Sıddık'ın ruhu, esfel-i safilîndeki Ebu Cehl'in ruhuyla bir seviyede kalacaktı. Demek şeyatîn ve şerlerin yaratılması, büyük ve küllî neticeye baktığı için icadları şer değil, çirkin değil; belki sû'-i istimalâttan ve kesb denilen mübaşeret-i hususiyeden gelen şerler, çirkinlikler, kesb-i insana aittir; icad-ı İlahîye ait değildir.



Said Nursi




Kabih: Çirkin, kötü.
Halk-ı şer: Şerrin halk edilmesi, kötülük ve fenanın yaratılması.
Belki: Umulur, olabilir. *Hattâ. *Kat’iyyetle. Şüphesiz.
Kesb-i şer: Kötülüğü kazanmak, kötülüğü elde etmek için yönelmek.
Netaic: Neticeler, sonuçlar.
Kesb: Kazanma, edinme, işi gerçekleştirmek için yönelme.
Mübaşeret: Dokunma, temas etme. *Girişme, girişim, başlama.
Sû'-i ihtiyar: Kötü seçim, yanlış seçim, iradeyi kötüye kullanmak.
Sû'-i istimal: Kötüye kullanma, yanlış yerde kullanma.
Hayr-ı kesîr: Çok hayır, çok iyilik.
Şerr-i kalil: Az kötülük.
İntac: Netice verme, doğurma, meydana getirme.
Şerr-i kesîr: Çok kötülük, kesîr şer.
İrtikâb: İşlemek, yapmak, çirkin ve kötü iş işlemek.
Ayn-ı zulüm: Zulmün ta kendisi, haksızlığın kendisi.
Zahiren: Görünüş olarak.
Beliyye: Bela, afet, musibet, sıkıntı.
Netaic-i mühime: Mühim neticeler, önemli sonuçlar.
Terakkiyat: İlerlemeler, yükselmeler.
Tebeddül: Başkalaşmak, değişmek.
Hayvanat: Hayvanlar.
Âlem-i insaniyet: İnsanlık alemi, insanlık dünyası.
Meratib-i terakkiyat: Terakkiyat mertebeleri.
Tedenniyat: Tedenniler, alçalmalar, gerilemeler.
Mesafe-i terakki: Yükselme mesafesi.
Ervah-ı safile: Aşağılık ruhlar, kötü ve alçak ruhlar.
Ervah-ı âliye: Yüksek ruhlar.
Temyiz: Ayırmak, ayırt etmek, seçmek.
Hilkat: Yaratılış.
Sırr-ı teklif: Teklif sırrı, insanın sorumlu tutulmasındaki gizli gerçek.
Ba's-i enbiya: Peygamberlerin gönderilmesi.
Meydan-ı imtihan: İmtihan meydanı.
Mücahede: Din için çalışma ve uğraşma. *Çaba gösterme.
Maden-i insaniyet: İnsanlık madeni, insanlığın kaynağı.
İstidat: Kabiliyet, yetenek.
Şeyatîn: Şeytanlar.
Sû'-i istimalât: Kötüye kullanmalar, kötü kullanmalar, yanlış yerde kullanmalar.
Mübaşeret-i hususiye: Özel bir girişim ve temas.
Kesb-i insan: İnsan kesbi, insanın bir işi gerçekleştirmek için ona meyletmesi.
 

Ahmet.1

Well-known member
Halk-ı şer, şer değil; belki kesb-i şer, şerdir. Çünkü halk ve icad, umum neticelere bakar. Bir şerrin vücudu, çok hayırlı neticelere mukaddime olduğu için o şerrin icadı, neticeler itibarıyla hayır olur, hayır hükmüne geçer. Mesela, ateşin yüz hayırlı neticeleri var. Fakat bazı insanlar sû-i ihtiyarıyla ateşi kendilerine şer yapmakla “Ateşin icadı şerdir.” diyemezler. Lemalar
 
Üst