Çelik gibi bir irade ZÜBEYR GÜNDÜZALP

topraktoprak

Well-known member
şahsiyetler vardır, dâvâsı uğruna hayatını hakir görürler… Mefkûresi uğruna, malından, canından ve istediği her şeyden vazgeçerler. ınsanlar vardır, inandıkları hedefe kilitlenirler, azim ve coşku ile engel tanımaz, zorluk bilmezler. “Bir fikir uğruna” hayatını feda ederler.

“Dünya fanidir, alâka-i kalbe değmez” diyerek dünyaya sırt çevirip, ukbâya talip olurlar.

Bu bahsini ettiğimiz insanlar, inandıkları ve sıkı sıkıya sarıldıkları dâvâ ile öylesine hemhâl olmuşlardır ki, onlar için hedefe ulaşmak, adeta hayatı idame ettirmek için nefes almak kadar zarurîdir.

Biz bu insanları “aksiyon adam” veya “dâvâ adamı” diye nitelendiririz. Ve bu unutulmazlığa yükselen nadide şahsiyetlerin hayatı, bir ömre sığmayacak kadar sayısız feragat, cesaret, şecaat ve sadakat örnekleri ile doludur.

Özellikle bir fikir ve dâvâ adamı vardır ki, onun dâvâsı uğruna gösterdiği fedakârlıklar olağanüs- tüdür.

Evvelâ belirtmek isterim ki, onun şahsiyetini tarif etme liyakatını kendimde görmediğim halde, bu nadide ve değerli ismi bir kez daha hatırlayıp yâd etmek için kalemi elime aldım.

Nur hareketinin önde gelen ismi ve Bediüzzaman’ın vefatından sonra iman hizmetlerini sekteye uğratmadan idame ettirmeye vesile olan bu büyük insan hiç şüphesiz Zübeyir Gündüzalp’tir. Hedefi büyük, ufku geniş, mefkûresi derin ve çelik gibi bir iradeye sahip bu aksiyon adam nasıl tarif edilir veya nasıl anlaşılır?

Her şeyden önce Zübeyir Gündüzalp dendiğinde, akla gelen feragat, ihlâs, şecaat gibi vasıfların içinde, en hâkim vasfı olan sadakati dikkat çeker. Kendi ifadesi ile, her Nur Talebesinde olması gereken üç önemli hususiyet onda toplanmıştır: ıhlâs-ı tam, sabr-ı cemil ve sadakat-i tam.

Dünya metâına sırt çevirip Bediüzzaman’ın yoluna başını koyan bu fedakâr insan, “sıddıkıyet” makamında en son noktaya ulaşmıştır. Üstadın şahsına, dâvâsına, mesleğine, Risâle-i Nur’a sadakat hususunda emsâlsizdi.

Evinde bir kilim, bir yatak ve Risâle-i Nurlardan başka hiçbir şey bulundurmayan Nur’un bu kara sevdalısı “Üstad” denildiğinde, ölümü dahi göze alabilecek kadar korkusuz ve metanetliydi.

Meşhur müdafaasının bir yerinde, sorgu hakiminin, “Sen Risâle-i Nur Talebesiymişsin” sorusu üzerine “Bediüzzaman Said Nursî gibi bir dâhînin şakirdi olma liyakatini kendimde göremiyorum” diye eşsiz bir tevazu örneği sergiledikten sonra şöyle konuşur: “Eğer kabul buyururlarsa, iftiharla ‘Evet Risâle-i Nur şakirdiyim’ derim.”

Uzun yılların ardından, Üstad Hazretlerinin vefatından sonra Zübeyir Ağabey, Nur hizmetinin ağırlığını omuzlarında hisseder. Ve geceyi gündüze katan hummalı bir faaliyet içinde, “Hizmet için ne yapabilirim?” düşüncesiyle kıvranır. Ağır hasta olan bu iman kahramanı çoğu zaman olduğu gibi uykusuz geçen bir gecenin geç saatlerinde elini başına vurarak şöyle diyecektir:

“Durduramıyorum bu kafamı. Durduramıyorum ki uyuyayım...”

Iztırap ve sıkıntıyla geçen bir hayat… Dünya nâmına zerre kadar zevk tatmamış, fakat ruhu âsûde… Risâle-i Nur’un hakikatlerinde fani olmuş mümtaz bir insan. Ve Bediüzzaman’ın yolunda gönüllü bir çilekeş… “Daha iyi nasıl hizmet edilebilir?” diye düşünen ve bu uğurda sancı çeken, durmayan bir kafa…

Milletin imanını kurtarmak uğruna Cehenneme dahi razı olabilen bir fedâiden, varlığını milletin imanı uğruna tereddütsüz feda eden bir allame-i cihandan, Asrın Bedîsinden ders alan bir kafa...

Risâle-i Nur’u kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıkan ve en mühim vazife-i hayatını onun neşir ve hizmeti bilen Zübeyir Gündüzalp, bir Nur Talebesinin nasıl olması gerektiğini bizlere gösteriyor.

Üstad’ın ve bu gönüllü iman kahramanının dâvâsını lâyıkıyla omuzumuzda taşıyabiliyor muyuz diye soruyorum kendi kendime… Bediüzzaman’ın felsefesini hayatımıza taşıyabiliyor muyuz? Risâle-i Nur’u günde kaç saat okuyoruz? Zübeyir Ağabey gibi günde 14 saat okuyabiliyor muyuz? Muhakeme kabiliyetimiz açılıyor; aklımız, kalbimiz ve ruhumuz inkişâfa başlıyor mu?

Bu sorulara rahatlıkla cevap verebiliyorsak, yolun doğru tarafındayız demektir. Sorular cevapsız kalmışsa, hayatımızda birtakım şeylerin pek de zannettiğimiz kadar doğru gitmediğini gösterir.

O durdurulamayan kafadan, o çelik gibi iradeden öğreneceğimiz çok şey var...

Alıntı...
 

teblið

Vefasýz
vefaysa vefa,adanmışlıksa adanmışlık ,sadaketse sonuna kadar;İşte zübeyr hoca böyle bir dosttu;

Ve şu sözü ne kadarda manidardır;
zira İslâm yoluna giren, bilir ki bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir. Her kişinin değil, er kişinin yoludur.

Allah sana ve dostlarına gani gani rahmet eylesin hocam..
 

Hüzün Rüzgarý

Well-known member
Güncelleme..

Allah Abilerimizden Razı olsun.. Firdevs cennetinde mesut ve bahtiyar eylesin.. Amin..

Meşhur müdafaasının bir yerinde, sorgu hakiminin, “Sen Risâle-i Nur Talebesiymişsin” sorusu üzerine “Bediüzzaman Said Nursî gibi bir dâhînin şakirdi olma liyakatini kendimde göremiyorum” diye eşsiz bir tevazu örneği sergiledikten sonra şöyle konuşur: “Eğer kabul buyururlarsa, iftiharla ‘Evet Risâle-i Nur şakirdiyim’ derim.”


​Bu yazı her okuduğumda etkiler beni..!
 

kab-ý kavseyn

Well-known member
selamun aleykum kardeşim..

bu bir kitaptan alıntı mı? eğer öyle ise kitabın ismini söyleyebilir misiniz?

ya da zübeyir abimizin hayatını anlatan bir kitap var ise tavsiye edebilir misiniz inşaallah..

baki selam ve dua ile inşaallah kardeşim..
 

topraktoprak

Well-known member
Kod:
selamun aleykum kardeşim..

bu bir kitaptan alıntı mı? eğer öyle ise kitabın ismini söyleyebilir misiniz?

ya da zübeyir abimizin hayatını anlatan bir kitap var ise tavsiye edebilir misiniz inşaallah..

baki selam ve dua ile inşaallah kardeşim..
Ve aleyküm selam uzun zamandır giremiyordum
yeni gördüm geç oldu kardeşim hakkınızı helal edin inşl...

Zübeyir Abi'nin Hayatını anlatan kitaplar
Gazeteci-yazar Ahmet Özer tarafından Bediüzzaman'ın talebeleriyle ilgili olarak "Kırklar Serisi" adı altında Nisan 2006'da yayınlanan "Bir İman Abidesi Zübeyir Gündüzalp" adlı kitap onun hayatını, Üstad'la olan hatıralarını ve mahkemelerdeki müdafaalarını geniş bir şekilde ele alıyor. Bu dava insanının hayatını, Üstad'a yazdığı mektuplarını, Üstad'la olan hatıralarını, Üstad'ın onun hakkındaki ifadelerini, konferanslarını, müdafaalarını, hatıralarda nasıl anlatıldığını ve ona dair daha pek çok şeyi bu kitapta bulabilirsiniz. Ahmed Özer, Zübeyir Gündüzalp'in vefat haberini aldığındaki hislerini şöyle anlatıyor: "Zübeyir Ağabey 2 Nisan 1971'de Hakk'a yürüdüğünde, o acı haberi gözyaşları içinde Hocaefendi bana haber vermişti. Onun vefatını söylediği an duyduğu inkisarı bugün aynı acıyla ruhumda duyar ve gözümde canlandırırım. "Göçtü artık, gelmez geriye..." demişti. Baktım, gözleri yaşlarla dolmuş ağlıyordu…"

Nur'un Büyük Kumandanı: Zübeyir Gündüzalp - İhsan Atasoy
698.jpg


REKLAM VİDEOSU
BASINDAN
Zübeyir Gündüzalp için çok şey söylenebilir: " Bediüzzaman"ın baş hizmetkarı. " Bediüzzaman"ın sır katibi. " Bediüzzaman"ın havarisi. " Bediüzzaman"ın "Kainata değişmem" dediği talebesi. " Mücedid-i Azam"ın veziri. " Bin talebe yerine kabul ettiği. " Bediüzzaman"dan hasiyet taşıyan şahsiyet. " Ahiretini de feda eden adam. " Hep sefer halinde kurmay bir kumandan. " Bir muhabbet fedaisi. " Davasının kara sevdalısı. " Çileler harmanında yoğrulan ruh. " Şaşmaz bir feraset, yanılmaz bir deha. " Her an huzurda bir insan-ı kamil, bir veliyy-i azam. " Sıddıkıyet makamının izdüşümü. " Feragat ve fedakarlığın azam mahzarı. " İhlas ve istiğnada eşsiz bir numune. " Hizmet gemisini selamete çıkaran kaptan" Bu kitabı okudukça, mübalağasız, bütün bu saydığımız ve daha sayamadığımız pek çok faziletle donatılmış bu büyük şahsiyetle karşı karşıya


Zübeyir Abi - Necmettin Şahiner
650.jpg



Zübeyir Gündüzalp, fazilet levhalarıyla dolu bir hayat yaşamıştı. Bir irfan abidesiydi. Fedakarlığın doruk noktasındaydı. Kur`an`a ve imana hizmet için evlenip çoluk çocuğa karışmaya zaman ve imkan bulamamıştı. Cesur ve kahramandı. Kur`an`ın ebedi gerçeklerini okuduğu için atıldığı zindanlarda, saatlerce kendisine zulmeden, dayaklar atarak falakaya yatıran gardiyanları hayretten hayrete düşürmüş, onlar vurdukça, o, "Vur, vur!..." diye haykırmıştı. 1960`lı yılların sonlarında, bir Müslüman yazar, gazetesinde, "Şimdi hiç İslam kahramanı kalmadı" diye üzüntüsünü ve bundan duyduğu ıstırabı dile getirmişti. Bu yazıyı okuyan Zübeyir Abi, hiddetlenmiş, celadet ve kahramanlık içinde, "Ben varım!" diye şimşekler gibi gürlemişti. Kendini bütün varlığıyla, Üstada ve Nur`a feda etmişti. Bu bağlılığından dolayı müstear olarak "Sıddık" ismini kullanırdı. Bu sadakatin bir nişanesi olarak da şöyle bir kartvizit bastırmıştı: "Ya Üstadım Bediüzzaman! Anam, babam, tatlı canım, her şeyim Nur`a feda olsun. Zübeyir."
 

topraktoprak

Well-known member


NUR'LARI TANIMADAN ÖNCEKİ HAYATI

MERHUM ZÜBEYİR GÜNDÜZALP, Ermenek doğumludur. Ermenek isminin anlamını, tarihçesini, sosyal ve kültürel konumunu araştırırken özellikle isminin anlamı üzerinde ilginç ve garip bir hususiyetle karşılaşmıştım. Şöyleki: “Bazılarına göre Ermenek ismi (İREM-NAK: Bağ-ı irem) anlamına gelmektedir.

İkinci bir izah tarzı da “Ermenek” kelimesinin aslı tamamen Türkçe olup “Kahraman” anlamına gelen (ER) ile “İnsan” anlamına gelen (MEN) ve Uygurca “karşı yamaç” anlamına gelen (EK) kelimelerinden mürekkeb olarak (Kahraman insan yeri) veya (Kahraman insanların bulunduğu yamaç) olarak değerlendirilmektedir.

Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine, fedakarane ve kahramanane bir surette yıllarca hizmet eden Zübeyir Gündüzalp’in, Risale-i Nur’un kutsi hizmeti içinde büyük bir Rükün teşkil ettiğini görmekteyiz.

Bu yüzden de, Zübeyir Gündüzalp, Hazret-i Üstad’ın “Kahraman Zübeyir” senâsına mazhar olmuştur.

Düşünüyoruz...

Garip bir tecelli olsa gerek ki, “Kahraman insanların bulunduğu yamaç” olarak değerlendirilen Ermenek, “Kahraman Zübeyir’i” bağrından çıkarmıştır.

İşte, Zübeyir Gündüzalp, güzel ülkemizin “kahraman insan yeri” olan bir beldede dünyaya gelmiş ve hakikat kahramanı Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerine talebe olma mazhariyetine ermiştir.


Doğumu

1920’de Konya’nın Ermenek Kazasında dünyaya geldi. Babasının ismi Mehmed, annesinin Seyyide Hanım’dır. Kafkasya kökenli bir ailenin çocuğudur. Ermenek’te, sülâleri “Zeyvergil” diye tanınır. Bu sülale zararsız, temiz ve dürüst hususiyetleriyle öne çıkmıştır.

Ailesi Zübeyir Gündüzalp’e ismini “Zeyver” diye koymuş, fakat daha sonraları Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu ismi değiştirerek “Büyük sahabilerden Zübeyir b. Avvam Hazretlerinin mübarek ismiyle değiştirerek Zübeyir koymuştu.”

İkisi erkek, ikisi kız dört kardeş olan Zübeyir Gündüzalp’in babası 1968’de, annesi ise 1975 yılında Rahmet-i Rahmana kavuşmuşlardır.


Çocukluğu

Çatık kaşlı, hırslı, cesur fakat sevimli bir çocukluk yapısına sahipti. İlkokulu Ermenek’te bitirdi. Zübeyir Gündüzalp’in annesinin ifadesine göre, “Küçükken çabuk sinirlenir, kardeşlerini ve komşu çocuklarını döver, yaramaz, ele avuca sığmaz ve çok cesurdu.”

Çocukluğundaki bu hususiyetleri büyüyünce Zübeyir’de tam tersine dönmüş, her hususiyetiyle müsbet, yapıcı ve harika hallere dönüşmüştür.

Gençliği

Ortaokulu Silifke’de okudu. Küçüklüğünde fıtratındaki mevcut hususiyetler, gençlik yıllarına sirayet etti. Sert, ama güzel ahlaklı ve merhamet telkin eden bir ruh hali vardı. Genç yaşıtlarının aksine çok kararlıydı.

Adeta, bir “Büyük genç”ti. Açık alınlı, ciddi ve vakar dolu bir sima, tığ gibi yapıya sahipti. Güzel ahlaklı, sevimli ve saygılıydı.


Memuriyet Hayatı

Memuriyet hayatına ilk defa Ermenek Postanesine atanarak başladı. Burada birkaç sene PTT memurluğu yaptı. “Bu sırada teftişe gelen bir müfettiş çok genç olan Zübeyir’in mors alfabesiyle telgraf alışını çok beğenmiş, kendisine biraz daha tahsil yapmasını, ileride tahsili olmayanların meslekte yükselemeyeceklerini hatırlatmış, bunun üzerine Ermenek’te ortaokul olmadığından, ortaokul tahsili için Zübeyir, Silifke’ye gitmiş ortaokulu da mezkur kazada 1939 yılında bitirmiş.”

Akabinde Konya’da açılan PTT memurluğu sınavına tekrar girerek imtihanı kazandı, yine Ermenek’te PTT memuru olarak memuriyete devam etti. Bir müddet daha burada çalıştıktan sonra askere alındı.


Askerlik Hayatı
Zübeyir Gündüzalp, Balıkesir’in Susurluk kazasında vatani vazifesini yaptı. Askerlik hayatının akabinde Konya’da PTT muhabere memurluğu görevine devam etti.

VALİDESİ SEYYİDE GÜNDÜZALP'TEN ZÜBEYİR ABİNİN ÇOCUKLUĞU VE GENÇLİĞİ HAKKINDA

Akrabamızdan bir adamcağız içki içerek, sarhoş sarhoş bağırır çağırırdı. Kötü kötü sözler söylerdi. Bu arada annesi ve babası çok üzülürdü. O zamanlar yavrum Ziver[1] çok küçüktü. Ziver benim bu hadiseden üzülüp ağladığımı görünce:

“Anneciğim, sen hiç üzülme, ben onun gibi hiç sarhoş olmayacağım. Ben onlar gibi olmayacağım.’ diyerek beni teselli ediyor, ağlamamı istemiyordu.

“Küçük Ziver beni hiç üzmedi ve yormadı. Ben Ziver’imi tâ küçük yaşta Hakka ve Nur yoluna adamıştım.”

İslâmiyetin bahadırı Zübeyir Abi, bir defasında sıla-i rahim için memleketi Ermenek’e gelmişti. Sılasını yapıp, anasını babasını ziyaret edip dualarını aldıktan sonra, iki gün geçince hizmetine dönmeye karar vermişti. O gün vasıta bulunmadığından kalmasını söylemişlerdi. Bunlara, “Biz buraya keyfetmeye gelmedik. Ben yayan giderim.” diye cevap veriyordu.


Nurları Tanıdıktan Sonraki Hayatı

Risale-i Nur’ları, Konya’da PTT memuru iken tanıdı. Bu zaman, tarih olarak 1945’lere tekabül eder. Bu yıllarda, Konya’nın meşhur tüccarlarından ve Bediüzzaman Hazretlerinin mühim talebelerinden biri olan, Konyalı Sabri Halıcı vasıtasıyla Nur’larla şereflendi.

Hatta, Zübeyir Gündüzalp’ın küçük kardeşi Haydar Bey, 1945 senesinde Konya’ya gittiği zaman ağabeyi Zübeyir’in Muhsin Alev’le bir evde kaldıklarını söylüyordu. Zübeyir Gündüzalp’ın kendisine Nur’lardan bahsettiğini, Üstad’ının büyük islam alimi olduğunu anlattığını ifade etmişti.”


Üsdat’ın Hizmetine Girişi

Zübeyir Gündüzalp, Bediüzzaman Hazretlerini ilk defa 1946 yılında Emirdağ’da ziyaret etti.

“İlk ziyaretinde heyecandan tir tir titriyor ve mütemadiyen gözyaşlarını tutamayarak ağlıyormuş. Üstad “Keçeli neden ağlıyorsun?” diye onu bağrına basıp dua etmiş.

Üstadının ikazı üzerine dışarı çıkıp yüzünü gözünü yıkıyarak tekrar üstadın huzuruna kabul edilmiş. Ayrılık zamanı gelince Zübeyir Gündüzalp, Üstadına “Memuriyetten ayrılarak yanınızda hizmet etmek istiyorum” demiş. Bediüzzaman bu fedakarlığa çok memnun olmuş. Cevaben “Vazifene devam et. Konya’da daha çok hizmet edersin. İnşaallah ileride alırım seni yanıma” demiş.

Üstad’ı ziyaretinin akabinde “Üstad hasreti” yüreğinde kor olan Zübeyir Gündüzalp artık Üstad’ı için yaşadığını kabullenmişti.

Zübeyir Gündüzalp’ın Afyon hapsindeki ilk mahkumiyeti de böyle başladı. Onsekiz gün hapiste kaldı. Ardından takipsizlik sonucu tahliye oldu. Afyon hapsinden tahliye olan Zübeyir, Afyon’dan ayrılmadı, adeta oraya post serdi. Bu arada, “Üstadının dışarıdaki lüzumlu işlerini, kitap gönderme getirme işini ve evrak ve avukatlarla görüşme vesaire işleri, aynı zamanda o sıra Üstad’ın aleyhinde gizli tahriklerle yazı yazmaya başlayan Mahalli ve Umumi gazetelere karşı cevap yazma gibi işleri de yürüttü.”

Dışarıda sıkıldığını söyleyen Zübeyir, “Mahkeme esnasında Ceylan’a sormuştu. “Ben böyle dışarıda sizlerden ayrı sıkılıyorum. Nasıl yapayım da bende içeri gireyim?” Ceylan “Sert bir müdafaa yap” demişti. O zamanlar zübeyir, gayr-ı mefkuf mahkeme altındaydı. Neticede oda içeriye alındı.”

Afyon mahkemesinin 1949 yılındaki bir kararı üzerine Zübeyir Gündüzalp tekrar bazı Nur talebeleriyle birlikte Afyon hapsine atıldı. Burada beş ay kadar Üstad’la birlikte hapiste kaldı. 1949 yılı 20 Eylül tarihinde Afyon hapsinden tahliye olan Bediüzzaman ve arkadaşlarının içinde Zübeyir Gündüzalp’te vardı.

23 Temmuz 1950’de çıkan umumi af kanunu üzerine kendisine iade edilen eski memuriyetine Üstad’ın emriyle yeniden 1950’nin son aylarında başlar ve bu defa tayini İslahiye kazasına çıkar.

Zübeyir Ağabeyin bu ikinci memuriyet hayatı böylece İslahiye’de 1951 yılı başlarında başlamıştır. Zübeyir Gündüzalp bu yeni memuriyetinde altı yedi aylık iken 1951 yılı içinde Zübeyir Ağabey’e tayinini Urfa’ya yaptırması için haber gönderir. Zübeyir Ağabey de buna muvaffak olur. Urfa’ya gelir. Ve Urfa’da birbuçuk sene kalır. 1953 başlarında Urfa’da tevkif edilerek kırk gün yatar. Kırk gün sonunda kelepçelenerek Isparta’ya götürülür. Isparta’da iki ay kadar hapis kaldıktan sonra tahliye edilir. Zübeyir Gündüzalp’in Üstad’ın hizmetindeki günleri—bir buçuk sene kadar olanı hariç—1948 başlarından 1960 Mart sonuna kadar onbirbuçuk senelik bir zamandır.”

Vasıflar

Bediüzzaman Hazretlerinin hizmetine kendini adayan Zübeyir Gündüzalp’ın temayüz etmiş bir çok güzel vasıfları bulunmaktaydı.

En önemli hususiyetlerinden başta geleni, Üstadına son derece sadakat içinde bağlılığıydı. Bir ifadesinde der ki:

“Kardeşlerim bir gün hizmete zarar verirsem sizlere vasiyetim olsun, bana bir iğne vurun hayatıma son verin. Size hakkımı helal ediyorum.”

Yine bir başka ifadesinde ise, “Üstad’ım Bediüzzaman için hançerlerle parçalanırsam etrafa sıçrayacak kanlarımın Risale-i Nur ... Risale-i Nur yazmasını Rabbimden niyaz ediyorum” der.

1951 yılında postanede memurluk yaparken Zübeyir Gündüzalp’ın mesai arkadaşı olan Turgutlu doğumlu Cafer Çim, Zübeyir Gündüzalp’ın ahlakı konusunda 31 Mart 2002 tarihli Yeni Asya Gazetesinde şunları anlatmıştı.

“Zübeyir Gündüzalp’ın ahlakı beni çok etkiledi. Kendisi daima Risale-i Nur’la meşgul olurdu. Postanede dahi Risale yazıyordu. Ve Bediüzzaman Hazretlerinin en sadık ve fedakar talebesiydi.”

Temayüz etmiş bir çok güzel hususiyetleri içinde kahramanlığı, alperenliği, fedakârlığı ve feragatı öne çıkmakla birlikte bir diğer hususiyeti de davaya hizmette istikameti daima muhafaza ettiği gibi, muhafazada ettirmiş olmasıyla Üstad’ı ve Risale-i Nur’ları ondan öğrenenler hiç yanılmadı ve yanıltmadı.”

Önemli güzel hususiyetleri Risale-i Nur ve Üstad Hazretlerinden aldığı ali hakikatlerle temayüz ettiği bir hakikattır.

Zübeyir Gündüzalp’teki güzel vasıfların mevcudiyeti, şüphesiz Üstad’ının tarif edilemiyecek ali derecedeki vasıflarından kaynaklanmaktadır.

Zübeyir Gündüzalp’ın vasıflarına şahit olan daha binler şahit mevcuttur. Bu husus apayrı bir çalışmayı gerektirecek bir kapasitededir.

Emirdağlı Çalışkanlar Hanedanının nurlu simalarından, Kamil Çalışkan, Zübeyir Gündüzalp’in bir hususiyetini anlatırken şunları der.

“Verilen işi çok iyi takip ederdi. Bize bazen Postaya verilmek üzere mektup verirdi. Mektubu atıp geldikten sonra tam tekmil verirdik.”

Zübeyir Gündüzalp’ın meziyetlerine şahit olup anlatanlardan biri de Isparta Nur talebelerinden Vahşi Şaban Ağabey’dir. Bir hususiyetini şöyle anlatır.

“Bir gün sadece, Zübeyir Ağabey ve Üstad vardı. Üstad bana sordu “Kardeşim sen Zübeyir’i iyi bilir misin? “Biliyorum Üstadım.” Değneği aldı. Zübeyir Abiye vuruyor. “Bu taş, bak kaya, hiç de konuşmaz bak. Camid bu. Kardaşım Şaban hem bu öyle ahmak ki, otuz lirayı bıraktı otuz kuruşa burada çalışıyor. O da hiç ciddiyetini bozmadan kuzu gibi duruyor öyle. Hiçbirşey anlamadım durumdan. Neyse aradan epey bir ara geçtikten sonra, yine birgün gittim kapıyı açtım. Üstad sordu “Sen benim Zübeyir’imi tanır mısın?” “Tanırım Üstadım” dedim. “Ben Zübeyirimi kâinata değişmem” dedi. Gerçekten Zübeyir Abideki, feraset, sadakat ve bağlılığı hiçbir ağabeyde görmedim. Cenab-ı Hak bütün güzel meziyetlerin hepsini toplamıştı onda.”



Üstad’a Hizmet Yılları

Merhum Zübeyir Gündüzalp’ın, Üstad Hazretlerine ilk hizmet yılları 1948 yılında başladı. Bunun birbuçuk sene olanı hariç Üstad Hazretlerinin vefatına kadar devam eder.

Toplam onbirbuçuk sene Hazret-i Üstad’a hizmet etti. Üstad Bediüzzaman Hazretlerine uzun sayılabilecek hizmet yılları içinde hizmeti, daima büyük bir fedakarlık ve feragat içinde oldu adeta.

O dönemi, “Anam babam sana feda olsun ya Resulallah” diyen sahabilerin bu zamanda fedakar bir varisi, onlar gibi herşeyini iman hakikatlerinin neşrine, ilanına ve Üstadının yoluna feda eden bir kahramanlık içinde geçti.”

Ayrıca, Zübeyir Gündüzalp “Gençliğinin baharını, hayatını, sıhhatini, servetini hülasa herşeyini muazzez ve misilsiz bir Üstad’a feda eden bir büyük ruh’tu...

Nur’un satır aralarında mevcut bir mektupta Hazret-i Üstad “Zübeyir Bana Abdurrahman yerine verilmiş diye manevi ihtar aldım” der. Merhum Abdurrahman ise, Üstad Hazretlerinin biraderzadesidir. Üstad Hazretleri onun için de “Bir deha-i nurani sahibi olacağı muhtemel olan Biraderzadem Abdurrahman.” diye tasvir buyurur. Şu nezih ifadelerden, Zübeyir Gündüzalp’ın Hazret-i Üstad’ın hayatında ne denli büyük bir rükün olduğu izahtan varestedir. Üstad Hazretlerine hizmet yılları içinde merhum Zübeyir Gündüzalp, bir hatırada şöyle değerlendirilir.

“Zübeyir Gündüzalp Üstad’ın hizmetine girince, Üstad, Ceylan Çalışkan’ı çağırarak ona, “Şimdiye kadar ehl-i dalalet beni mağlup edebilirdi, fakat artık, Zübeyir’i buldum beni hiç kimse mağlup edemez” der.

Bir başka hatırada yine, Zübeyir Gündüzalp’ın Üstad’a hizmetteki feragatı şöyle anlatılır.



“Üstad’ın talebe ve hizmetkarları toplanıp karar alıyorlar. Üstad’ı korumak için. Hüsnü Abi, arabayı sürecek, Ceylan ile Zübeyir Abi, pencere taraflarında mukabele edeceklerdir. Yol ortasında, arabasız olursa Zübeyir Gündüzalp Üstad’a “Üstadım” diye sarılacak ve gelen kurşunlara kendisini hedef edecek...”

Hazret-i Üstad’a son derece büyük bir sadakat içinde bağlı olarak hizmetinde bulunan Zübeyir Gündüzalp, sadece onun şahs-ı alileriyle alakalı hizmetlerde bulunmakla yetinmemiştir. Üstad’ın hayatı, Risale-i Nur’un neşri ve ilanı hususunda son derece sadakat ve ihlas içinde, sağlam bir itikat ve istikamette kalarak hizmete devam etti.

Bunların yanında, neşriyat hizmetleri, İslamî hizmetlerin çoğunu Risale-i Nur’u çok iyi anlayan ve her meselesini bir bütün olarak telakki eden, Zübeyir Gündüzalp, Risale-i Nur’a bu anlayış içinde hizmet etti.

Hatta Hazret-i Üstad’a hizmetin tılsımını “Aklını karıştırmayacaksın, Üstadımız ne emrettiyse onu tereddütsüz yapacaksın” şeklinde anlar ve izah eder.

Öylesine bir sadakat timsali ki, merhum Zübeyir ağabey, kendisini ziyarete gelen ruh doktoru Macit Bey’e şöyle der. “Ben fikr-i sabit hastası olmuşum. Ne dersiniz? Çünkü devamlı Üstad, Risale-i Nur ve Bediüzzaman lafları çıkıyor.”

Hülâsa olarak, Üstad Hazretlerine hizmet yılları boyunca hakikat kahramanından ne beklendiyse, Zübeyir Gündüzalp’te, o mevcut oldu.
 
Üst