Bu sırra binaen dünyada mükâfatını görür.

Ahmet.1

Well-known member
Hayat-ı dünyeviyeye kasden ve bizzât teveccüh edip bağlanan kâfirin, imhal-i ikabında ve bilakis terakkiyat-ı maddiyede muvaffakıyetindeki hikmet nedir?

Evet o kâfir, kendi terkibiyle, sıfatıyla Cenab-ı Hak'ça nev'-i beşere takdir edilen nimetlerin tezahürüne -şuuru olmaksızın- hizmet ediyor. Ve güzel masnuat-ı İlahiyenin mehasinini bilâ-şuur tanzim ediyor. Ve kuvveden fiile çıkartmakla garabet-i san'at-ı İlahiyeye nazarları celbediyor. Ne faide ki farkında değildir. Demek o kâfir, saat gibi kendi yaptığı amelden haberi yok. Amma vakitleri bildirmek gibi nev'-i beşere pek büyük bir hizmeti vardır. Bu sırra binaen dünyada mükâfatını görür.


Said Nursi


Hayat-ı dünyeviye: Dünyadaki yaşantı.
Kasden: Bilerek ve isteyerek.
Bizzât: Doğrudan kendisi.
Teveccüh: Yönelme. *İlgi gösterme.
İmhal-i ikab: Cezalandırmanın ertelenmesi.
Bilakis: Aksine.
Terakkiyat-ı maddiye: Maddi alandaki ilerlemeler (İlim ve teknik alandaki ilerlemeler).
Muvaffakıyet: Başarı gösterme.
Hikmet: Herkesin bilmediği gizli sebeb. Gözetilen fayda ve gaye.
Terkib: Bir araya getirip karıştırma.
Nev'-i beşer: İnsan türü, insanlar.
Tezahür: Görünme, belirme, ortaya çıkma.
Masnuat-ı İlahiye: Allah'ın(cc) sanatlı yarattığı varlıklar.
Mehasin: İyilikler, güzellikler, iyi ahlaklar.
Tanzim: Düzenleme.
Binaen: Dayanarak, dayalı olarak.
 

Ahmet.1

Well-known member
KÂFİR: Hakkı görmiyen ve örten. İyilik bilmiyen. Allahı inkâr eden. Dinsiz. İmânın esaslarına veya bunlardan birine inanmayan. Mülhid.

(Arkadaş! İmân, bütün eşya arasında hakiki bir uhuvveti, irtibatı, ittisâli ve ittihâd rabıtalarını te'sis eder. Küfür ise, bürûdet gibi bütün eşyayı birbirinden ayrı gösterir ve birbirine ecnebi nazariyle baktırır. Bunun içindir ki, mü'minin ruhunda adâvet, kin, vahşet yoktur. En büyük bir düşmanıyla bir nevi kardeşliği vardır. Kâfirin ruhunda hırs, adâvet olduğu gibi nefsini iltizam ve nefsine itimadı vardır. Bu sırra binâendir ki, dünya hayatında galebe kâfirlerde olur. Ve keza kâfir, dünyada hasenatının mükâfatını (filcümle) görür. Mü'min ise, seyyiâtının cezasını görür. Bunun için dünya kâfire Cennet -yani âhirete nisbeten- mü'mine cehennem- Saadet-i Ebediyesine nisbeten- dir. Yoksa dünyada dahi mü'min yüz derece ziyade mes'uttur, denilmiştir. Ve kezâ imân, insanı edebiyyete, Cennete lâyık bir cevhere kalbeder. Küfür ise ruhu, kalbi söndürür. Zulmetler içinde bırakır. Çünkü, imân kabuğunun içerisindeki "lüb" ü gösterir. Küfür ise, lüb ile kabuğu tefrik etmez. Kabuğu aynen "lüb" bilir ve insanı cevherlik derecesinden kömür derecesine indirir). (M.N).
 

Ahmet.1

Well-known member
Küfür üzerine ölen bir kâfir, ebedî bir ömür ile yaşayacak olursa o gayr-ı mütenahî ömrünü behemehal küfür ile geçireceği şüphesizdir. Çünkü kâfirin cevher-i ruhu bozulmuştur. Bu itibarla o bozulmuş olan kalbin gayr-ı mütenahî bir cinayete istidadı vardır. Binaenaleyh ebedî cezası, adalete muhalif değildir. İşârat-ül İ'caz
 
Üst