Onuncu Mesele
Emirdağ Çiçeği
Kur’ân’da olan tekrarata gelen itirazlara karşı gayet kuvvetli bir cevaptır.Emirdağ Çiçeği
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Gerçi bu Mesele, perişan vaziyetimden müşevveş ve letafetsiz olmuş. Fakat o müşevveş ibare altında çok kıymetli bir nevi i’câzı kat’î bildim.Maatteessüf ifadeye muktedir olamadım. Her ne kadar ibaresi sönük olsa da, Kur’ân’a ait olmak cihetiyle, hem ibadet-i tefekküriye, hem kudsî, yüksek, parlak bir cevherin sadefidir. Yırtık libasına değil, elindeki elmasa bakılsın. Eğer münasipse ‘Onuncu Mesele’ yapınız. Değilse, sizin tebrik mektuplarınıza mukàbil bir mektup kabul ediniz. Hem bunu gayet hasta ve perişan ve gıdasız, bir iki gün Ramazan’da mecburiyetle, gayet mücmel ve kısa ve bir cümlede pek çok hakikatleri ve müteaddit hüccetleri derc ederek yazdım. Kusura bakılmasın.HAŞİYE-1
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Ramazan-ı Şerifte Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânı okurken, Risale-i Nur’a işaretleri Birinci Şuâda beyan olunan otuz üç âyetten hangisi gelse bakıyorum ki, o âyetin sahifesi ve yaprağı ve kıssası dahi Risale-i Nur’a ve şakirtlerine, kıssadan hisse almak noktasında bir derece bakıyor. Hususan Sûre-i Nur’dan âyâtü’n-nur, on parmakla Risale-i Nur’a baktığı gibi, arkasındaki âyet-i zulümat dahi muarızlarına tam bakıyor ve ziyade hisse veriyor. Adeta o makam, cüz’iyetten çıkıp
[NOT]Haşiye-1
Denizli Hapsinin meyvesine Onuncu Mesele olarak Emirdağı’nın ve bu Ramazan-ı Şerifin nurlu bir küçük çiçeğidir. Tekrarat-ı Kur’âniyenin bir hikmetini beyanla ehl-i dalâletin ufûnetli ve zehirli evhamlarını izale eder.[/NOT]
Denizli Hapsi: (bk. bilgiler – Denizli) | Emirdağ: (bk. bilgiler) |
Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan: açıklamalarıyla ve anlatımıyla benzerini yapmakta akılları âciz bırakan, mu’cize olan Kur’ân | Ramazan-ı Şerif: şerefli Ramazan ayı |
Sûre-i Nur: Kur’ân-ı Kerimin 24. sûresi olan Nur Sûresi | aziz: çok değerli, izzetli |
beyan: açıklama | cihet: taraf, yön |
cüz’iyet: fertlik, bireysellik | derc etmek: yerleştirmek, içine koymak |
ehl-i dalâlet: doğru ve hak yoldan sapanlar, inançsız kimseler | evham: kuruntular, şüpheler |
gayet: son derece | hakikat: doğru, gerçek |
haşiye: dipnot, açıklayıcı not | hikmet: fayda, gaye; herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması |
hususan: bilhassa, özellikle | hüccet: kesin delil |
ibadet-i tefekküriye: tefekkür ibadeti | ibare: ifade |
izale etmek: gidermek, ortadan kaldırmak | i’câz: mu’cizelik yönü |
kat’î: kesin bir şekilde | kudsî: her türlü kusur ve noksandan uzak, kutsal |
kıssa: ibretli hikâye, anlatım | letâfet: hoşluk, güzellik |
libas: elbise | maatteessüf: ne yazık ki |
muarız: karşı gelen | muktedir olmak: güç yetirmek, yapabilmek |
mukàbil: karşılık | mücmel: kısa, özet |
münasip: uygun | müteaddit: bir çok, çeşitli |
müşevveş: dağınık, karışık, düzensiz | nevi: tür, çeşit |
sadef: inci kabuğu | sıddık: çok doğru ve sadık |
sıdk: doğruluk | tekrarat: tekrarlar |
tekrarat-ı Kur’âniye: Kur’ân’daki tekrarlar | ufûnet: pis koku, kokuşmuşluk |
ziyade: çok, fazla | âyet-i zulümat: dalâlet ve inkâr karanlıklarında bulunan kâfirlerin durumunu açıklayan Nur Sûresinin 39. ve 40. âyetleri |
âyâtü’n-nur: nur âyetleri; Cenâb-ı Hakkın Nûr isminin tecellileri ve mü’minlerin durumlarından bahseden Nur Sûresinin 35, 36, 37 ve 38. âyetleri | şakirt: öğrenci |
şuâ: ışık, parıltı |