Birinci Kısım - İlk hayatı

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Birinci Kısım - İlk hayatı - Sayfa 48

Bediüzzaman Said Nursî, (Rûmî 1293)
blank.gif
1 tarihinde Bitlis vilâyetine bağlı Hizan kazasının İsparit nahiyesinin Nurs köyünde doğmuştur. Babasının adı Mirza, anasının adı Nuriye’dir. Dokuz yaşına kadar peder ve validesinin yanında kaldı. O esnada bir hâlet-i ruhiye, tahsilde bulunan büyük biraderi Molla Abdullah’ın ilimden ne derece feyizyâb olduğunu tetkike sevk etti. Molla Abdullah’ın gittikçe tekâmül ederek köydeki okumamış arkadaşlarından okumakla tezahür eden meziyetini düşünüp hayran kaldı. Bunun üzerine ciddî bir şevk ile tahsili gözüne aldı ve bu niyetle nahiyeleri İsparit ocağı dahilinde bulunan Tağ köyünde Molla Mehmed Emin Efendinin medresesine gitti. Fakat fazla duramadı. Hâlet-i fıtriyeleri icabı, daima izzetini [SUP]HAŞİYE-1[/SUP] koruması ve hattâ âmirâne söylenen küçük bir söze dahi tahammül edememesi, medreseden ayrılmasına sebep oldu. Tekrar Nurs’a döndü.

Nurs’ta ayrıca bir medrese olmadığından dersini büyük biraderinin haftada bir defa sılaya geldiği günlere hasrederdi. Bir müddet sonra Pirmis karyesine, sonra Hizan Şeyhinin yaylasına gitti. Burada da tahakküme tahammülsüzlüğü, dört talebe ile geçinmemesine sebep oldu. Bu dört talebe birleşip kendisini daima tâciz ettiklerinden, birgün Şeyh Seyyid Nur Muhammed Hazretlerinin huzuruna çıkıp, izhar-ı acz ile, arkadaşlarını şikâyet etmeyerek şöyle dedi:


[NOT]Dipnot-1 Üstad Bediüzzaman'ın doğum tarihi: Rumî 1293, Hicrî 1295, Miladî 1878 (bk. bilgiler – Bediüzzaman Said Nursî'nin Doğum Tarihi)

Haşiye-1 Molla Said’de küçük yaşta görülen bu izzet, nefse muhabbetten gelmiyordu. Kader-i İlâhî, istikbalde ilâ-yı kelimetullah vazifesini inayetiyle vereceği bir abdine, o vazifeyi bihakkın ifası için lâzım olacak hasletlerden biri olan izzet-i ilmiyeyi vermişti. Molla Said, henüz o zaman bunun mahiyet ve hikmetini belki bilemiyordu; fakat zaman gösterdi ki, şimdi muhteşem bir ağaç mahiyetini alan Risale-i Nur’un muazzam ve geniş hizmetinin levazımatından olan izzet-i ilmiyeyi, Cenâb-ı Hak, Molla Said’in ruhunda, ta o zaman küçük bir çekirdek olarak derc etmişti.[/NOT]


Bitlis: (bk. bilgiler)Cenâb-ı Hak: Hakkın ta kendisi olan, sonsuz şeref ve azamet sahibi yüce Allah
Hizan: (bk. bilgiler)Mirza: (bk. bilgiler)
Molla Abdullah: (bk. bilgiler)Molla Mehmed Emin Efendi: (bk. bilgiler – Mehmed Emin Efendi)
Molla Said: Bediüzzaman Said NursîNuriye: (bk. bilgiler)
Nurs/Nurs köyü: (bk. bilgiler – Nurs Köyü)Seyyid Nur Muhammed Hazretleri: (bk. bilgiler)
Tağ köyü: (bk. bilgiler – Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî)abd: kul
bihakkın: hakkıyla, gerçek anlamıylabirader: kardeş
ciddî: kararlıderc etme: yerleştirme
feyizyâb olma: feyiz bulma; nasiplenmehaslet: huy, özellik, karakter
hasretme: sınırlandırmahaşiye: dipnot, açıklayıcı not
hikmet: amaç, gayehuzura çıkma: yüksek bir makama çıkma
hâlet-i fıtriye: yaratılışta bulunan haller ve özelliklerhâlet-i ruhiye: ruh hâli
icabı: gereğiifa: bir görevi yerine getirme
ilâ-yı kelimetullah: Allah’ın ismini, dâvâsını yüceltme, yaymainayet: lütuf, yardım, bağış
istikbal: gelecekizhar-ı acz: âcizliğini ortaya koyma
izzet: itibar, şerefizzet-i ilmiye: ilmin izzet ve şerefi
kader-i İlâhî: Allah’ın meydana gelecek hadiseleri olmadan önce takdir etmesi, plânlamasıkaza: ilçe
levazımat: gerekli olan şeylermahiyet: nitelik, özellik, iç yüz
medrese: din ilimlerinin ders verildiği eğitim kurumumeziyet: üstün özellik
muazzam: çok büyükmuhabbet: sevgi
nahiye: bucaknefs: kişinin kendisi
peder ve valide: anne ve babasevk etme: yönlendirme, yöneltme
sılaya gelme: evine gelme; evini ziyaret etmetahakküm: hakimiyet ve kontrol altına alma
tahsil: ilim öğrenme, öğrenimtekâmül etme: ilerleme, olgunlaşma
tetkik: inceleme, araştırmatezahür etme: belirme, görünme, ortaya çıkma
tâciz: rahatsız etme, sıkıntı vermevilâyet: il
âmirâne: emrederekİsparit/İsparit nahiyesi: İsparit bucağı
şevk: istek ve arzu
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Birinci Kısım - İlk hayatı - Sayfa 49

“Şeyh efendi, bunlara söyleyiniz, benimle dövüştükleri vakit dördü birden olmasınlar, ikişer ikişer gelsinler.”

Seyyid Nur Muhammed, küçük Said’in bu mertliğinden hoşlanarak,

“Sen benim talebemsin, kimse sana ilişemez” buyurdu.

Bu hâdiseden sonra “Şeyh talebesi” diye yâd edildi. Burada bir müddet kaldıktan sonra, biraderi Molla Abdullah ile beraber Nurşin köyüne geldiler. Yaz olması dolayısıyla, ahali ve talebelerle birlikte Şeyhan Yaylâsına gittiler. Orada, biraderi Molla Abdullah ile birgün dövüşmüş. Tâğî Medresesi Müderrisi Mehmed Emin Efendi, küçük Said’e,

“Niçin kardeşinin emrinden çıkıyorsun?” diye işe karışmış.

Bulundukları medrese, meşhur Şeyh Abdurrahman Hazretlerinin olması dolayısıyla, hocasına şu yolda cevap verir:

“Efendim, şu tekyede bulunmak hasebiyle, siz de benim gibi talebesiniz. Şu halde burada hocalık hakkınız yoktur” diyerek, gündüz vakti bile herkesin güçlükle geçebileceği cesîm bir ormandan geceleyin geçerek Nurşin’e gelir.

Şarkî Anadolu’da medrese teşkilâtındaki hususiyetlerden birisi şudur ki: İcazet almış bir âlim, istediği köyde hasbeten lillâh bir medrese açar. Medrese talebelerinin ihtiyacı, iktidarı olursa medrese sahibi tarafından, iktidarı yoksa halk tarafından temin edilir; hoca meccanen ders verir, talebelerin iaşe ve levazımatını da halk deruhte ederdi. Bunların içinde yalnız Molla Said, hiçbir suretle zekât almıyordu. Zekât ve başkasının eser-i minneti olan bir parayı kat’iyen kabul etmiyordu.[SUB]HAŞİYE-1[/SUB]

[NOT]Haşiye-1 Zekât ve sadaka ve mukabilsiz hiç birşey almadığının sebep ve hikmeti, Risale-i Nur’dan İkinci Mektup ve sair risalelerde beyan edilmiştir. Evet, Molla Said’in istikbalde Risale-i Nur’la göreceği hizmet-i imaniyeyi kemâl-i ihlâsla ifası ve bu hizmetin meydana gelebilmesi için “uhrevî hizmetin mukabilinde hiç bir şey talep etmemek” olan kudsî düsturun icmâlî bir fihristesi, daha küçük yaşında iken rahmet-i İlâhiye tarafından ruhunda yerleştirilmişti.[/NOT]


Küçük Said: Bediüzzaman Said NursîMehmed Emin Efendi: (bk. bilgiler)
Molla Abdullah: (bk. bilgiler)Molla Said: Bediüzzaman Said Nursî
Nurşin: (bk. bilgiler)Said: Bediüzzaman Said Nursî
Seyyid Nur Muhammed: (bk. bilgiler)Tâğî Medresesi: (bk. bilgiler – Şeyh Abdurrahmanı Tâğî)
ahali: halkbeyan etme: açıklama
birader: erkek kardeşcesîm: çok büyük
deruhte etme: üstlenmedüstur: kâide, kural
eser-i minnet: minnet eseri; kişiyi minnet altında bırakacak davranış ve uygulamafihriste: indeks, özet
hasbeten lillâh: Allah rızası içinhasebiyle: dolayısıyla
haşiye: dipnot, açıklayıcı nothikmet: sebep, ince sır
hizmet-i imaniye: iman hakikatlerini muhtaç insanlara ulaştırma hizmetihususiyet: özellik
iaşe: besleme, yedirip içirmeicazet: medrese eğitim sisteminde eğitimini tamamlayan bir kişinin eğitim verebileceğine dair verilen izin belgesi, diploma
icmâlî: özetifa etme: yerine getirme
iktidar: kuvvet; maddî imkânistikbal: gelecek
kat’iyen: kesin olarakkemâl-i ihlâs: tam bir ihlâs; sadece Allah rızâsını gözeterek hizmet etme
kudsî: mukaddes, kutsallevazımat: gerekli olan şeyler
meccanen: ücretsiz; karşılıksızmedrese: din ilimlerinin ders verildiği eğitim kurumu
medrese teşkilâtı: din ilimlerinin ders verildiği eğitim kurumlarının yapılanması, genel yapısımukabil: karşılık
müderris: medresede ders veren âlimrahmet-i İlâhî: Allah’ın rahmeti, şefkat ve merhameti
sadaka: Allah rızası için ihtiyaç sahibi kişilere yapılan yardımsair: diğer, başka
suret: biçim, şekiltalebe: öğrenci
talep etme: istemetekye: tarikat ehlinin bulunduğu ve ibadet ettiği yer, dergâh
temin etme: sağlama, elde etmeuhrevî: âhiretle ilgili, âhirete dair
Şarkî Anadolu: (bk. bilgiler – Anadolu)Şeyh Abdurrahman Hazretleri: (bk. bilgiler – Şeyh Abdurrahman-ı Tâğî)

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Birinci Kısım - İlk hayatı - Sayfa 50

Nurşin’de bir müddet kaldıktan sonra Hizan’a döndü. Sonra medrese hayatını terk ederek pederinin yanına geldi ve bahara kadar evde kaldı. O sırada şöyle bir rüya görür:

Kıyamet kopmuş, kâinat yeniden dirilmiş. Molla Said, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet sırat köprüsünün başına gidip durmak hatırına gelir: “Herkes oradan geçer, ben de orada beklerim” der ve sırat köprüsünün başına gider. Bütün Peygamberân-ı İzam Hazerâtını birer birer ziyaret eder. Peygamber Efendimizi de ziyarete mazhar olunca uyanır.

Artık bu rüyadan aldığı feyiz, tahsil-i ilim için [SUB]HAŞİYE-1[/SUB] büyük bir şevk uyandırır. Pederinden izin alarak, tahsil yapmak üzere Arvâs nahiyesine gider. Burada icra-yı tedris eden meşhur Molla Mehmed Emin Efendi, kendisine ders vermeye tenezzül etmeyip, talebelerinden birisine okutmasını tavsiye edince, izzetine ağır gelir. Birgün bu meşhur müderris camide ders okutmakta iken, Molla Said itiraz ederek,

“Efendim, öyle değil!” hitabında bulunur. Okutmasına tenezzül etmediğini hatırlatır.

Orada bir müddet kaldıktan sonra, Mir Hasan Veli Medresesine gitti. Aşağı derecede okuyan yeni talebelere ehemmiyet verilmemek bu medresenin âdeti olduğunu anlayınca, sırayla okunması icap eden yedi ders kitabını terk ederek, sekizinci kitaptan okuduğunu söyledi.

Birkaç gün sonra Vastan kasabasına gittiyse de, orada tebdil-i hava için ancak bir ay kadar kaldı. Bilâhare, Molla Mehmed isminde bir zatın refakatinde Erzurum


[NOT]Haşiye-1 Tarihçe-i hayatında yazılmamış, o rüyada mazhar olduğu bir hakikati sonradan şöyle anladık ki: Molla Said, Hazret-i Peygamberden ilim talebinde bulunmasına karşılık Hazret-i Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ümmetinden sual sormamak şartıyla ilm-i Kur’ân’ın tâlim edileceğini tebşir etmişler. Aynen bu hakikat hayatında tezahür etmiş; daha sabavetinde iken bir allâme-i asır olarak tanınmış ve kat’iyen kimseye sual sormamış, fakat sorulan bütün suallere mutlaka cevap vermiştir.
[/NOT]


Aleyhissalatü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsunArvâs: (bk. bilgiler)
Hazret-i Resul-ü Ekrem: Allah’ın en şerefli ve değerli elçisi olan Hz. Muhammed (a.s.m.)Hizan: (bk. bilgiler)
Mir Hasan Veli Medresesi: (bk. bilgiler)Molla Mehmed Emin Efendi: (bk. bilgiler)
Molla Said: Bediüzzaman Said NursîNurşin: (bk. bilgiler)
Peygamberân-ı İzam: Büyük peygamberlerSırat köprüsü: Cehennem üzerine kurulu olan ve Cennete girmek için üzerinden geçilmesi gereken köprü
Vastan: (bk. bilgiler)allâme-i asır: yüzyılın en büyük alimi
bilâhere: daha sonraehemmiyet: önem
feyiz: ilim, irfan, mânevî gıdahakikat: gerçek, doğru
hazerât: hazretler, yüce zâtlar (saygı maksadıyla kullanılan bir ifadedir)haşiye: dipnot, açıklayıcı not
icap eden: gerekenicra-yı tedris: ders verme, eğitme faaliyeti
ilm-i Kur’ân: Kur’ân ilmiizzet: itibar, şeref
kat’iyen: kesin olarakkâinat: evren, bütün varlıklar
mazhar olma: büyük bir nimete erişmemedrese: din ilimlerinin ders verildiği eğitim kurumu
müderris: medrese hocası, âliminahiye: bucak
peder: babarefakat: arkadaşlık, beraberlik
sabâvet: çocukluksual: soru
tahsil yapma: eğitim almatahsil-i ilim: ilim tahsili, eğitim
talim etme: öğretme, eğitmetarihçe-i hayat: hayat hikayesi, biyografi
tebdil-i hava: hava değişimitebşîr: müjdeleme, müjde
tenezzül etmeme: değer vermeme, aşağılanmamatezahür etme: belirme, görünme, ortaya çıkma
ümmet: Hz. Peygambere inanıp onun yolundan giden mü’minlerşevk: şiddetli istek, arzu

 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
Birinci Kısım - İlk hayatı - Sayfa 52

sürü hâşiye ve şerhlerle vakit zayi etmemekti. Bu suretle, alelusul yirmi sene tahsili lâzım gelen ulûm ve fünunun zübde ve hülâsasını üç ayda tahsil ve ikmal etmiştir.

Bunun üzerine hocalarının “hangi ilim tab’ına muvafık” olduğu sualine cevaben,

“Bu ilimleri birbirinden tefrik edemiyorum. Ya hepsini biliyorum veyahut hiçbirisini bilmiyorum” der.
blank.gif
1

Herhangi bir kitabı eline alırsa, anlardı. Yirmi dört saat zarfında Cemü’l-Cevâmi, Şerhü’l-Mevâkıf, İbnü’l-Hacergibi kitapların iki yüz sahifesini, kendi kendine anlamak şartıyla mütalâa ederdi. O derece ilme dalmıştı ki, hayat-ı zahiri ile hiç alâkadar görünmezdi. Hangi ilimden olursa olsun, sorulan suale tereddütsüz derhal cevap verirdi.

endOfSection.gif
endOfSection.gif




[NOT]Dipnot-1  okutturdu; ve mektepliler arasında yayıldı; genç İslâm ve iman fedakârları çoğaldı; ve bunun büyük bir neticesi olarak, küfr-ü mutlakın ve dalâletin hücumu önlendi, geri çekildi. Yer yer bütün vatanda din lehinde cereyanlar başladı. İzn-i İlâhî ile, âlem-i İslâm ve insaniyete doğmaya başlayan İslâmî saadetin fecr-i sâdıkını gösterdi. Elhamdü lillâhi Rabbi’l-Âlemîn...[/NOT]



Cemü’l-Cevâmi: Tacüddin es-Subkî’nin (ö.1370) yazdığı fıkhın esaslarına dair bir eserdirElhamdü lillâhi Rabbi’l-Alemîn: hamd ve şükür âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur
alelusul: usûl üzere; belli bir usûl ve metoda uyggun olarakalâkadar: alâkalı, ilgili
cereyan: hareket, akımdalâlet: hak yoldan ayrılma, sapkınlık
fecr-i sâdık: gerçek aydınlık, sabaha karşı doğu ufkunda güneş doğmadan önce yayılan aydınlıkfünun: fenler, bilimler
hayat-ı zahiri: asıl, görünürdeki hayathâşiye: dipnot, açıklayıcı not
hülâsa: özetikmâl: tamamlama
izn-i İlâhi: Allah’ın izniküfr-ü mutlak: hiçbir kutsal, dinî değeri kabul etmemek
lehinde: yanında, paralelindemektep: okul
muvafık: uygunmütalâa etme: inceleme; bir konu üzerinde araştırma yaparak değerlendirmelerde bulunma
saadet: mutluluksual: soru
suret: biçim, şekiltab’: tabiat, mizaç
tahsil: ilim öğrenme, öğrenimtefrik etme: ayırma
tereddüt: şüpheulûm: ilimler
zarfında: içindezayi etmek: kaybetmek
zübde: en seçkin kısım, özâlem-i İslâm: İslâm dünyası
İbnü’l-Hacer: İbn Hacer el-Heysemî’nin (ö.1567) fıkıh esasları üzerine kaleme aldığı eseriŞerhü’l-Mevâkıf: (bk. bilgiler)
şerh: izah, açıklama
 
Üst