...binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz malûmat ile vakit geçiriyorsun.

Ahmet.1

Well-known member
Ey dünyaperest nefsim! Acaba ibadetteki füturun ve namazdaki kusurun meşagil-i dünyeviyenin kesretinden midir veyahut derd-i maişetin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır? Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarfediyorsun! Sen istidad cihetiyle bütün hayvanatın fevkinde olduğunu ve hayat-ı dünyeviyenin levazımatını tedarikte iktidar cihetiyle, bir serçe kuşuna yetişemediğini biliyorsun. Bundan neden anlamıyorsun ki, vazife-i asliyen hayvan gibi çabalamak değil; belki hakikî bir insan gibi, hakikî bir hayat-ı daime için sa'y etmektir. Bununla beraber meşagil-i dünyeviye dediğin, çoğu sana ait olmayan ve fuzulî bir surette karıştığın ve karıştırdığın malayani meşgalelerdir. En elzemini bırakıp, güya binler sene ömrün var gibi en lüzumsuz malûmat ile vakit geçiriyorsun. Meselâ: Zühal'in etrafındaki halkaların keyfiyeti nasıldır ve Amerika tavukları ne kadardır? gibi kıymetsiz şeylerle kıymetdar vaktini geçiriyorsun. Güya kozmoğrafya ilminden ve istatistikçi fenninden bir kemal alıyorsun.
--------------------------------------------------------------
Dünyaperest: Dünyaya taparcasına önem verip ahireti düşünmeyen.
Nefs: Kendisi, kendi, öz varlık. *Günahlara itici hisler.
Fütur: Gevşekik, usanç.
Meşagil-i dünyeviye: Dünyaya ait işler, dünya ile ilgili uğraşılar.
Kesret: Çokluk, bolluk.
Derd-i maişet: Geçim derdi.
İstidad: Kabiliyet, yetenek.
Cihet: Yön, taraf.
Hayvanat: Hayvanlar.
Fevkinde: Üstünde.
Hayat-ı dünyeviye: Dünyadaki yaşantı.
Levazımat: Lüzumlu şeyler, gerekenler, gerekliler.
İktidar: Güç, kuvvet.
Vazife-i asliyen: Asıl vazifen, esas görevin.
Belki: Kat'iyetle, şüphesiz. *Hatta. *İhtimal.
Hakiki: Gerçek, sahici.
Hayat-ı daime: Devamlı olan hayat.
Sa'y: Çalışma, iş.
Fuzuli: Gereksiz, faydasız, boş yere.
Malayani: Faydasız, boş, gereksiz.
Meşgale: Meşguliyet, iş, uğraşı.
Elzem: Çok gerekli, en gerekli, daha lazım.
Malûmat: Bilinenler, bilgiler.
Zuhal: Satürün gezegeni.
Keyfiyet: Özellik, nitelik, kıymet.
Kıymetdar: Kıymetli, değerli.
Kozmoğrafya: Astronomi, gök ilmi.


Eğer desen: "Beni namazdan ve ibadetten alıkoyan ve fütur veren öyle lüzumsuz şeyler değil, belki derd-i maişetin zarurî işleridir." Öyle ise ben de sana derim ki: Eğer yüz kuruş bir gündelik ile çalışsan; sonra biri gelse, dese ki: "Gel on dakika kadar şurayı kaz, yüz lira kıymetinde bir pırlanta ve bir zümrüt bulacaksın." Sen ona: "Yok, gelmem. Çünki on kuruş gündeliğimden kesilecek, nafakam azalacak" desen; ne kadar divanece bir bahane olduğunu elbette bilirsin. Aynen onun gibi; sen şu bağında, nafakan için işliyorsun. Eğer farz namazı terketsen, bütün sa'yin semeresi, yalnız dünyevî ve ehemmiyetsiz ve bereketsiz bir nafakaya münhasır kalır.
-----------------------
Fütur: Gevşeklik, usanç.
Derd-i maişet: Geçim derdi.
Zaruri: Zorunlu, ister istemez yapılması gereken.
Divanece: Delice.
Semere: Meyve, netice, sonuç.
Ehemmiyetsiz: Önemsiz.
Münhasır: Mahsus, sınırlı, ait.


Sözler / 21.Söz'den
 
Üst