Bin kalemle Nura sarılan kardeşlerimiz…

akna

Well-known member
Bin kalemle Nura sarılan kardeşlerimiz…

HUSREV’İN BİR FIKRASIDIR

Çok Kıymetdar ve Çok Sevgili Üstadım Efendim!
Hazret-i İsa Aleyhisselam’la Deccal hakkındaki Ehâdîs-i müteşabiheden bir Hadîsin üç cihetle hakikî te’vilini beyan ve izah eden Mehmed Feyzi ve Emin kardeşlerimizin mübarek fıkralarını Sabri kardeşim göndermiş, bu gün aldım, okudum. Bu Hadîs-i Şerîfin meâline ve hakikî te’villerine o kadar muhtaç imişim ki; kızgın kum sahralarında senelerden beri susamışlara âb-ı hayat uzatır gibi ruh ve kalbim bir taze hayat buldu, derinden derine nefes aldım, bütün letâiflerim sürurla doldu, zâhirî cesedimden mânevî kalbime kadar sirayet etti. Sevgili Üstâdımız, talebelerini; ve Kastamonulu kardeşlerimiz de bizleri lütuflariyle doyurduklarından, Cenâb-ı Hakka hadsiz şükrettim. Başta sevgili Üstadım, Risalet-ün-Nurun kerâmetine ve bu fıkranın feyzine bakan üç ikram ile karşılaştık.
Birincisi: Mektubunu birlikte takdim ettiğim Sabri kardeşimiz, bu âli fıkra eline vâsıl olacağı anda, bir diğer kardeşine hâdisattan bahsederken bu fıkranın münderecatını anlatması…
İkincisi: Bu hakir talebeniz Husrev de, bu fıkranın vüsulünden bir gün evvel Re’fet Beyle konuşurken demiştim. “Aziz Re’fet! Biz, Hazret-i İsa Aleyhisselâmın nüzûlüne intizar ediyoruz. Bu peygamber-i âlîşân, din lehinde hareket eden cereyanın başlarına nüzul etse gerektir; ve o millet de müslüman olacaktır. Sevgili üstadımızın son mektublarından böyle anlıyorum. Bu hususta ümidim kuvvetlidir. İnşâallah öyle de olacaktır” demiştim.
Üçüncüsü: Atabeyli kardeşlerimin sevgili üstadıma yazdıkları mektub ki, onu da bu akşam aldım, okudum, çok acib gördüm. O kardeşlerim de Osman-ı Halidînin bahsettiği müceddid-i din ve o şerefe Cenâb-ı Hakkın nâil ettiği zâtı da sevgili Üstadımız olan Risalet-ün-Nur olduğundan bahsediyorlar. O mektubu da birlikte takdim ettim
Evet muhterem üstadım, bu günlerde Risalet-ün-Nurun, fevkalâde faaliyeti içinde çok kerâmetlerini müşahede ediyoruz. Hattâ şöyle diyebilirim ki: Herbir talebeniz, başlı başına, birer birer, belki de kerratla böyle ikrama ve böyle in’âma mazhardırlar.
Milâslı Mehmed Efendi, “Bir karyede bin kalemle Nura sarılan kardeşlerimizin köyündeki faaliyeti biraz mübalâğalı görmüşler. Ben onun tahkiki için geldim” dedi. Risalet-ün-Nurun bir kerameti idi ki, bu köyün kıymetli, fa’al bir talebesi Marangoz Ahmed yanımda idi. Ben dedim: Vâkıa ben bu köye gitmedim, kardeşlerimden soruyorum, onlar da diyordu: “Kadın-erkek, çoluk-çocuk, Risalet-ün-Nuru yazan bin kalem vardır.” Sonra Marangoz Ahmed dedi ki: “Bizim köyümüz, üçyüz elli hanedir. İki hoca, bir hacı, üç adamdan başka bütün evlerimize Risalet-ün-Nur girmiştir. Kadınlara, kız çocuklarına varıncaya kadar yazıyorlar. Hattâ ümmîlerden -kırk yaşından yukarı- yazı yazan on kadar kardeşimiz vardır” cevabında bulundu. Milâslı Mehmed Efendi bu faaliyete hayran oldu.

Talebeniz Husrev
(Sikke-i Tasdik-i Gaybi )​
 

akna

Well-known member
Risale-i Nur’un küçük ve masum şâkirtleri

Risale-i Nur’un küçük ve mâsum şakirtlerinden elli altmış talebenin yazdıkları nüshaları bize de gönderilmiş, biz de o parçaları üç cilt içinde cem ettik, hem o mâsum şakirdlerin bazılarını isimleriyle kaydettik. Meselâ: Ömer (on beş yaşında), Bekir (dokuz yaşında), Hüseyin (on bir yaşında), Hâfız Nebi (on iki yaşında), Mustafa (on dört yaşında), Mustafa (on üç yaşında), Ahmed Zeki (on üç yaşında), Ali (on iki yaşında), Hâfız Ahmed (on iki yaşında). Bu yaşta daha çok çocuklar var, uzun olmasın diye yazılmadı.

İşte bu mâsum çocukların Risaletü’n-Nurdan aldıkları derslerinin ve yazdıklarının bir kısmını bize göndermişler biz de onların isimlerini bir cetvelde dercettik. Bunların bu zamanda bu ciddî çalışmaları gösteriyor ki, Risaletü’n-Nur’da öyle mânevî bir zevk ve câzibedar bir nur var ki, mekteplerdeki çocukları okumaya şevkle sevk etmek için icad ettikleri her nevi eğlence ve teşviklere galebe edecek bir lezzet, bir sürur, bir şevk, Risaletü’n-Nur veriyor ki, çocuklar böyle hareket ediyorlar. Hem bu hal gösteriyor ki, Risaletü’n-Nur kökleşiyor. İnşaallah, daha hiçbir şey onu koparamayacak; ensâl-i âtiyede devam edecek.


(Sikke-i Tasdik-i Gaybi )​
 
Üst