Bedîüzzaman'ın akıllara hayret veren bir seciyesi

Ahmet.1

Well-known member

Bedîüzzaman'ın akıllara hayret veren bir seciyesi
(Seciye: Huy, karakter, ahlak durumu.)

[Ehl-i Sünnet mecmuasının 15 Teşrin-i evvel 1948 tarihli nüshasında neşredilmiştir. Ehl-i Sünnet gazetesi sahibi avukat bir zâtın makalesidir.]
(Ehl-i Sünnet: İnançta ve yaşantıda her yönüyle Kur'anı ve Hz.Peygamberin sünnetini rehber edinenler.
Mecmua: Çeşitli konularla ilgili yazılardan meydana gelen kitap veya dergi.
Teşrin-i evvel: Ekim ayı(Rumi takvimdeki ismidir).
Nüsha: Çoğaltılan kopya.
Neşr: Yaymak, duyurmak.)


Ben Birinci Cihan Harbinde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken, Bedîüzzaman da o gün esir düşmüştü. O Sibirya'ya gönderilmiş, en büyük esirler kampında idi. Ben Bakü'nün Nargin adasında idim. Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bedîüzzaman'ın önünden geçen Nikola Nikolaviç'e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldanmıyor. Başkumandanın nazar-ı dikkatini çekiyor. Tekrar bir bahane ile önünden geçiyor. Yine kımıldanmıyor. Üçüncü defasında önünde duruyor, tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir muhavere geçiyor:
(Nazar-ı dikkat: Dikkatli bakış, dikkatle bakıp inceleme.
Muhavere: Konuşma.)

-Beni tanımadılar mı?

-Evet tanıdım. Nikola Nikolaviç, Çar'ın dayısıdır. Kafkas cephesi başkumandanıdır.

-O halde ne için hakaret ettiler?

-Hâyır, affetsinler ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım.
(Mukaddesat: Mukaddes şeyler.)

-Mukaddesat ne emrediyormuş?

-Ben müslüman âlimiyim. Kalbimde iman vardır. Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir. Ben ona kıyam etseydim, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için ben kıyam etmedim.
(Efdal: Daha faziletli, daha üstün.
Kıyam: Ayağa kalkmak, ayakta durmak.)

-Şu halde, bana imansız demekle benim şahsımı, hem ordumu, hem de milletimi ve Çar'ı tahkir etmiş oluyor. Derhal divan-ı harb kurulunda isticvab edilsin. Bu emir üzerine divan-ı harb kuruluyor. Karargâhtaki Türk, Alman ve Avusturya zabitleri, ayrı ayrı Bedîüzzaman'a rica ederek başkumandana tarziye vermesi için ısrar ediyorlar. Verdiği cevab bu oluyor:
(Tahkir: Hor görmek, küçümsemek, aşağılamak.
Divan-ı harb: Askeri mahkeme.
isticvab: Sorgulama.
Trziye: Pişmanlık duyduğunu anlatarak özür dileme.)

-Ben âhiret diyarına göçmek ve huzur-u Resulullah'a varmak istiyorum. Bana bir pasaport lâzımdır. Ben imanıma muhalif hareket edemem.
(muhalif: Zıt, karşı, aykırı.)

Buna karşı kimse sesini çıkarmıyor, neticeyi bekliyor. İsticvab bitiyor. Rus Çarını ve Rus ordusunu tahkir maddesinden i'dam kararını veriyorlar. Kararı infaz için gelen bir manga askerin başındaki subaya kemal-i şetaretle: "Müsaade ediniz, onbeş dakika vazifemi îfa edeyim." diye abdest alıp iki rek'at namaz kılarken, Nikola Nikolaviç geliyor, kendisine hitaben:
(İsticvab: Sorgulama.
Tahkir: Hor görmek, küçümsemek, aşağılamak.
kemal-i şetaretle: Mükemmel bir rahatlık ve sevinç içinde.
îfa: Yapma, yerine getirme.)

-Beni affediniz! Sizin beni tahkir için bu hareketi yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kanunî muamele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki, siz bu hareketinizi imanınızdan alıyorsunuz ve mukaddesatın emirlerini îfa ediyorsunuz. Hükmünüz ibtal edilmiş, dinî salahatinizden (sâlihliğinizden) dolayı şâyan-ı takdirsiniz; sizi rahatsız ettim, tekrar tekrar rica ediyorum beni affediniz."
(Tahkir: Hor görmek, küçümsemek, aşağılamak.
Mukaddesat: Mukaddes şeyler.
îfa: Yapma, yerine getirme.
sâlihliğinizden: Dindarlığınızdan, inancınızdan.
şâyan-ı takdirsiniz: Değer verilmeye layıksınız.)

Bütün müslümanlar için şâyan-ı misal olan bu salabet-i diniye ve yüksek seciyeyi, arkadaşlarından bir yüzbaşı, müşahedesine müsteniden anlatıyordu. Bunu duydukça ihtiyarsız olarak gözlerim yaşla doldu.
(şâyan-ı misal: Örnek olmaya layık.
salabet-i diniye: İslam dinini korumada ve uygulamadaki sağlamlık ve dayanıklılık.)

Abdurrahîm

ŞUALAR(14.Şuadan)
 
Son düzenleme:
Üst