BEDIÜZZAMAN’DAN FIKHÎ TESBITLER
Risâle-i Nur’da fikhî meseleler
Kur’ân’in asrimiza bakan yönünü, Risâle-i Nur Külliyati adi altinda izah ve tefsir eden Bediüzzaman Said Nursî, yüz otuz risâleye ulasan adi geçen külliyatin muhtelif yerlerinde degisik fikhî konulara temas etmis, bu konuda sorulan sorulara cevap vermistir. Asagiya aldigimiz soru ve cevaplar, belli bir sira takip edilmeden külliyatin degisik yerlerinden seçilmistir.
Helâl ve haram olan sesler
Suâl: Hangi sesler helâldir?
Cevap: Seriatta bazi savtlar helâl, bazilari da haram kilinmistir. Evet ulvî hüzünleri, Rabbanî asklari îras eden (hatirlatan) sesler helâldir. Yetîmâne hüzünleri, nefsanî seheviyâti (nefsî arzulari) tahrik eden sesler haramdir. Seriatin tayin etmedigi kisim ise, senin ruhuna, vicdanina yaptigi te’sire göre hüküm alir.
(Isârâtü’l-I’câz, s. 72.)
Küfrün bölümleri
Suâl: Küfür, cehildir. Halbuki kâfirler, Hazret-i Muhammed’i (asm) evlâtlari kadar taniyorlardi.
Cevap: Küfür iki kisimdir. Bir kismi, bilmedigi için inkâr eder; ikincisi, bildigi halde inkâr eder. Bu da, birkaç sûbedir. Birincisi, bilir, lâkin kabul etmez. Ikincisi, yakîni (bilgisi) var, lâkin itikadi yoktur. Üçüncüsü, tasdiki var, lâkin vicdanî iz’âni (vicdanen özümsemesi) yoktur.
(Isârâtü’l-I’câz, s. 68)
Seytanin kalbinde marifet var midir?
Suâl: Seytanin kalbinde marifet var midir?
Cevap: Yoktur. Çünkü, san’at-i fitriyesi (yaratilisi) iktizasinca, kalbi daima idlâl (dalâlete sevk) ile telkin için, fikri, daima küfrü tasavvur etmekle mesgul oldugundan, kalbinde veya fikrinde bos bir yer, mârifet için kalmiyor.
(Isârâtü’l-I’câz, s. 68.)
Küfre hadsiz bir ceza.
Suâl: Kisa bir zamandaki küfre mukabil, hadsiz bir zaman Cehennemde hapis nasil adalet olur?
Cevap: Sene üç yüz altmis bes gün hesabi ile bir dakikada katl (adam öldürmek), yedi milyon sekiz yüz seksen dört bin dakika hapis iktizasi kanun-u adalet iken; bir dakika küfür, bin katl hükmünde oldugundan, yirmi sene ömrünü küfürle geçiren ve küfür ile ölen bir adam, kanun-u adaletle elli yedi trilyon iki yüz bir milyar iki yüz milyon sene beserin kanun-u adaletiyle hapse müstehak olur. Elbette “Orada ebedî olarak kalacaklardir” (Nisâ Sûresi, 4:169) adalet-i Ilâhî ile veçh-i muvafakati bundan anlasiliyor.
Birbirinden gayet uzak iki adedin sirr-i münasebeti sudur ki:
Katl ve küfür, tahrip ve tecavüz oldugu için, gayre tesirat yapar. Bir dakikada katl, lâakal, zâhirî âdete göre, on bes sene maktulün hayatini selb eder, onun yerine hapse girer. Bir dakika küfür, bin bir esmâ-i Ilâhîyi inkâr ve nukuslarini tezyif ve kâinatin hukukuna tecavüz ve kemâlâtini inkâr ve hadsiz delâil-i vahdâniyeti (Cenâb-i Hakkin birlik delillerini) tekzip ve sehadetlerini reddetmek oldugundan, kâfiri, bin seneden ziyade esfel-i sâfilîne (en asagi mertebeye) atar, “Içinde ebedi kalmak üzere”de (Beyyine Sûresi: 8) hapseder.
(Lem’alar, s. 275)
Lâtif bir nükte
Avukat Hulusi Bitlisi Aktürk, 1948 Afyon Mahkemesi Temyiz Lâyihasinda söyle anlatir:
“(Bediüzzaman) Tahir Pasa’nin yaninda bulundugu yillarda bir gün, bir ilim meclisinde Tahir Pasa, Maliki mezhebine ilismek kasdi ile kendisine: ‘Kelp (köpek), hinzir (domuz) gibi necis (pis) mi, degil mi?’ diye sordu. Molla Said de: ‘Maliki mezhebinde kelp tahirdir (temizdir). Fakat Tahir kelp degildir’ diye cevap verir.
“Bu hadise bize meshur hiciv sairi Nef’î’yi hatirlatir:
“Bana Tahir Efendi kelp demis
Iltifati bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim zirâ
Itikadimca kelp tahirdir.
“Bediüzzaman, ‘Tahir kelp degildir’ demekle, hem Tahir Pasa’yi Nef’î’nin hicvinden kurtardi, hem de edebî bir sanat yapti.”
(Bilinmeyen Yönleriyle Bediüzzaman Said Nursî, s. 79)
Giybet nedir?
Giybet, ehl-i adâvet ve hased ve inadin en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtir.
Izzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasil meshur bir zat demis: “Düsmanima giybet ile ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü giybet zayif ve zelil ve asagilarin silâhidir.”
Giybet odur ki, giybet edilen adam hazir olsa idi ve isitse idi kerahat edip darilacakti. Eger dogru dese, zaten giybettir. Eger yalan dese; hem giybet, hem iftiradir. Iki katli çirkin bir günahtir.
(Mektubat. s. 267)
Giybetin caiz oldugu yerler
1- Sekvâ sûretinde bir vazifedar adama der, tâ yardim edip o münkeri, o kabahati ondan izâle etsin ve hakkini ondan alsin.
2- Bir adam onunla tesrik-i mesâî etmek ister. Seninle mesveret eder. Sen de maslahat için, garazsiz olarak, mesveretin hakkini edâ etmek için desen: “Onun ile tesrik-i mesâî etme. Çünkü zarar göreceksin.”
3- Maksadi tahkir ve teshir degil, belki maksadi tarif ve tanittirmak için dese: “O topal ve serseri adam filan yere gitti.”
4- O giybet edilen adam fasik-i mütecahirdir. Yani fenaliktan sikilmiyor, belki isledigi seyyiâtla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor, sikilmayarak asikâre bir surette isliyor. Iste bu mahsus maddelerde garazsiz ve sirf hak ve maslahat için, giybet caiz olabilir. Yoksa giybet, nasil ates odunu yer bitirir, giybet dahi a’mal-i sâlihâyi yer bitirir.
(Mektubat, s. 267-268)
Cünüp iken saç ve tirnaklarin kesilmesinin hükmü
Zahire nazaran (görünüse göre) hasirde eczâ-i asliye (insan vücudunu olusturan asil unsurlar) ile ecza-i zâide (asil unsurlara sonradan eklenen unsurlar) birlikte iade edilir. Evet, cünüp iken tirnaklarin, saçlarin kesilmesi mekruh ve bedenden ayrilan her bir cüz’ün bir yere gömülmesi sünnet oldugu ona isarettir.
(Isârâtü’l-I’câz, s. 59)
Çocuklarda ibadet yasi
Ser’an yedi yasina gelen bir çocuga namaz gibi farzlara peder ve valideleri onlari alistirmak için, tesvikkârâne emretmek ve on yasina girse, siddetle namaz kildirmak ve alistirmak Seriatta var.
(Emirdag Lâhikasi, 306)
Keyifli hevesat (eglence) gerekli mi?
Beser, hakikate muhtaç oldugu gibi, bazi keyifli hevesata (mesrû eglence-lere) da ihtiyaci var. Fakat bu keyifli hevesat, beste birisi olmali. Yoksa havanin sirr-i hikmetine (yaratilis hikmetine) münafi (aykiri) olur. Hem beserin tembelligine ve sefahetine ve lüzumlu vazifelerinin noksan birakilmasina sebebiyet verip besere büyük bir nimet iken, büyük bir nikmet (ceza) olur, besere lâzim olan sa’ye sevki kirar.
(Emirdag Lâhikasi, s. 307)
Kâfir ve mürtedin sahitligi caiz midir?
Mürtedin (Islâm’dan dönenin) vicdani tamam bozuldugundan, hayat-i içtimâiyeye (sosyal hayata) zehir olur. Ondandir ki, ilm-i usûlde, “Mürtedin hakk-i hayati yoktur. Kâfir eger zimmî (Islâm ülkesinde vergi vererek yasayan gayr-i Müslim) olsa veya müsalâha etse (antlasma yapsa) hakk-i hayati var” diye usul-u Seriatin bir düsturudur. Hem mezheb-i Hanefiyede, ehl-i zimmeden olan bir kâfirin sehadeti makbuldür; fakat fasik (günahkâr Müslüman) merdüdü’s-sehadettir (sehadeti reddedilmistir). Çünkü haindir.
(Lem’alar, s. 174)
Risâle-i Nur’da fikhî meseleler
Kur’ân’in asrimiza bakan yönünü, Risâle-i Nur Külliyati adi altinda izah ve tefsir eden Bediüzzaman Said Nursî, yüz otuz risâleye ulasan adi geçen külliyatin muhtelif yerlerinde degisik fikhî konulara temas etmis, bu konuda sorulan sorulara cevap vermistir. Asagiya aldigimiz soru ve cevaplar, belli bir sira takip edilmeden külliyatin degisik yerlerinden seçilmistir.
Helâl ve haram olan sesler
Suâl: Hangi sesler helâldir?
Cevap: Seriatta bazi savtlar helâl, bazilari da haram kilinmistir. Evet ulvî hüzünleri, Rabbanî asklari îras eden (hatirlatan) sesler helâldir. Yetîmâne hüzünleri, nefsanî seheviyâti (nefsî arzulari) tahrik eden sesler haramdir. Seriatin tayin etmedigi kisim ise, senin ruhuna, vicdanina yaptigi te’sire göre hüküm alir.
(Isârâtü’l-I’câz, s. 72.)
Küfrün bölümleri
Suâl: Küfür, cehildir. Halbuki kâfirler, Hazret-i Muhammed’i (asm) evlâtlari kadar taniyorlardi.
Cevap: Küfür iki kisimdir. Bir kismi, bilmedigi için inkâr eder; ikincisi, bildigi halde inkâr eder. Bu da, birkaç sûbedir. Birincisi, bilir, lâkin kabul etmez. Ikincisi, yakîni (bilgisi) var, lâkin itikadi yoktur. Üçüncüsü, tasdiki var, lâkin vicdanî iz’âni (vicdanen özümsemesi) yoktur.
(Isârâtü’l-I’câz, s. 68)
Seytanin kalbinde marifet var midir?
Suâl: Seytanin kalbinde marifet var midir?
Cevap: Yoktur. Çünkü, san’at-i fitriyesi (yaratilisi) iktizasinca, kalbi daima idlâl (dalâlete sevk) ile telkin için, fikri, daima küfrü tasavvur etmekle mesgul oldugundan, kalbinde veya fikrinde bos bir yer, mârifet için kalmiyor.
(Isârâtü’l-I’câz, s. 68.)
Küfre hadsiz bir ceza.
Suâl: Kisa bir zamandaki küfre mukabil, hadsiz bir zaman Cehennemde hapis nasil adalet olur?
Cevap: Sene üç yüz altmis bes gün hesabi ile bir dakikada katl (adam öldürmek), yedi milyon sekiz yüz seksen dört bin dakika hapis iktizasi kanun-u adalet iken; bir dakika küfür, bin katl hükmünde oldugundan, yirmi sene ömrünü küfürle geçiren ve küfür ile ölen bir adam, kanun-u adaletle elli yedi trilyon iki yüz bir milyar iki yüz milyon sene beserin kanun-u adaletiyle hapse müstehak olur. Elbette “Orada ebedî olarak kalacaklardir” (Nisâ Sûresi, 4:169) adalet-i Ilâhî ile veçh-i muvafakati bundan anlasiliyor.
Birbirinden gayet uzak iki adedin sirr-i münasebeti sudur ki:
Katl ve küfür, tahrip ve tecavüz oldugu için, gayre tesirat yapar. Bir dakikada katl, lâakal, zâhirî âdete göre, on bes sene maktulün hayatini selb eder, onun yerine hapse girer. Bir dakika küfür, bin bir esmâ-i Ilâhîyi inkâr ve nukuslarini tezyif ve kâinatin hukukuna tecavüz ve kemâlâtini inkâr ve hadsiz delâil-i vahdâniyeti (Cenâb-i Hakkin birlik delillerini) tekzip ve sehadetlerini reddetmek oldugundan, kâfiri, bin seneden ziyade esfel-i sâfilîne (en asagi mertebeye) atar, “Içinde ebedi kalmak üzere”de (Beyyine Sûresi: 8) hapseder.
(Lem’alar, s. 275)
Lâtif bir nükte
Avukat Hulusi Bitlisi Aktürk, 1948 Afyon Mahkemesi Temyiz Lâyihasinda söyle anlatir:
“(Bediüzzaman) Tahir Pasa’nin yaninda bulundugu yillarda bir gün, bir ilim meclisinde Tahir Pasa, Maliki mezhebine ilismek kasdi ile kendisine: ‘Kelp (köpek), hinzir (domuz) gibi necis (pis) mi, degil mi?’ diye sordu. Molla Said de: ‘Maliki mezhebinde kelp tahirdir (temizdir). Fakat Tahir kelp degildir’ diye cevap verir.
“Bu hadise bize meshur hiciv sairi Nef’î’yi hatirlatir:
“Bana Tahir Efendi kelp demis
Iltifati bu sözde zahirdir.
Maliki mezhebim zirâ
Itikadimca kelp tahirdir.
“Bediüzzaman, ‘Tahir kelp degildir’ demekle, hem Tahir Pasa’yi Nef’î’nin hicvinden kurtardi, hem de edebî bir sanat yapti.”
(Bilinmeyen Yönleriyle Bediüzzaman Said Nursî, s. 79)
Giybet nedir?
Giybet, ehl-i adâvet ve hased ve inadin en çok istimal ettikleri alçak bir silâhtir.
Izzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasil meshur bir zat demis: “Düsmanima giybet ile ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü giybet zayif ve zelil ve asagilarin silâhidir.”
Giybet odur ki, giybet edilen adam hazir olsa idi ve isitse idi kerahat edip darilacakti. Eger dogru dese, zaten giybettir. Eger yalan dese; hem giybet, hem iftiradir. Iki katli çirkin bir günahtir.
(Mektubat. s. 267)
Giybetin caiz oldugu yerler
1- Sekvâ sûretinde bir vazifedar adama der, tâ yardim edip o münkeri, o kabahati ondan izâle etsin ve hakkini ondan alsin.
2- Bir adam onunla tesrik-i mesâî etmek ister. Seninle mesveret eder. Sen de maslahat için, garazsiz olarak, mesveretin hakkini edâ etmek için desen: “Onun ile tesrik-i mesâî etme. Çünkü zarar göreceksin.”
3- Maksadi tahkir ve teshir degil, belki maksadi tarif ve tanittirmak için dese: “O topal ve serseri adam filan yere gitti.”
4- O giybet edilen adam fasik-i mütecahirdir. Yani fenaliktan sikilmiyor, belki isledigi seyyiâtla iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor, sikilmayarak asikâre bir surette isliyor. Iste bu mahsus maddelerde garazsiz ve sirf hak ve maslahat için, giybet caiz olabilir. Yoksa giybet, nasil ates odunu yer bitirir, giybet dahi a’mal-i sâlihâyi yer bitirir.
(Mektubat, s. 267-268)
Cünüp iken saç ve tirnaklarin kesilmesinin hükmü
Zahire nazaran (görünüse göre) hasirde eczâ-i asliye (insan vücudunu olusturan asil unsurlar) ile ecza-i zâide (asil unsurlara sonradan eklenen unsurlar) birlikte iade edilir. Evet, cünüp iken tirnaklarin, saçlarin kesilmesi mekruh ve bedenden ayrilan her bir cüz’ün bir yere gömülmesi sünnet oldugu ona isarettir.
(Isârâtü’l-I’câz, s. 59)
Çocuklarda ibadet yasi
Ser’an yedi yasina gelen bir çocuga namaz gibi farzlara peder ve valideleri onlari alistirmak için, tesvikkârâne emretmek ve on yasina girse, siddetle namaz kildirmak ve alistirmak Seriatta var.
(Emirdag Lâhikasi, 306)
Keyifli hevesat (eglence) gerekli mi?
Beser, hakikate muhtaç oldugu gibi, bazi keyifli hevesata (mesrû eglence-lere) da ihtiyaci var. Fakat bu keyifli hevesat, beste birisi olmali. Yoksa havanin sirr-i hikmetine (yaratilis hikmetine) münafi (aykiri) olur. Hem beserin tembelligine ve sefahetine ve lüzumlu vazifelerinin noksan birakilmasina sebebiyet verip besere büyük bir nimet iken, büyük bir nikmet (ceza) olur, besere lâzim olan sa’ye sevki kirar.
(Emirdag Lâhikasi, s. 307)
Kâfir ve mürtedin sahitligi caiz midir?
Mürtedin (Islâm’dan dönenin) vicdani tamam bozuldugundan, hayat-i içtimâiyeye (sosyal hayata) zehir olur. Ondandir ki, ilm-i usûlde, “Mürtedin hakk-i hayati yoktur. Kâfir eger zimmî (Islâm ülkesinde vergi vererek yasayan gayr-i Müslim) olsa veya müsalâha etse (antlasma yapsa) hakk-i hayati var” diye usul-u Seriatin bir düsturudur. Hem mezheb-i Hanefiyede, ehl-i zimmeden olan bir kâfirin sehadeti makbuldür; fakat fasik (günahkâr Müslüman) merdüdü’s-sehadettir (sehadeti reddedilmistir). Çünkü haindir.
(Lem’alar, s. 174)