Başarıda İman Faktörü

Þefkat_

Well-known member
[h=1]Başarıda İman Faktörü[/h]
301.jpeg
Maddî sebepler ve şartlar, Cenab-ı Hakkın başarı ihsan edeceği kulun önüne koyduğu engellerdir. Kişi, gerek bu engel- leri aşarken, gerekse bütün sebep ve engellerin bittiği yerde Allah 'ın yardımını dilemek durumun- dadır.

Zaman gelir, insan maddî sıkıntılar içinde boğulacak gibi olur. Sebepler sona erer, dostlar- dan yardım ve ümit kesilir ve di- renç biter. İşte o sırada insan, son suz bir kudrete dayanma ihtiyacı hisseder.

Bu, onun için en büyük güç kaynağıdır. Bu tevekküldür, ka- dere teslimiyettir ki, imanın bir gereğidir. Onu gören, işiten; derdini, âhını dinleyen bir Yüce Kudrete dayanmak, kişiye hadi- seler karşısında dayanma gücü verir.

Kâinatta, canlı cansız hiçbir fert, Yüce Kudrete dayanma ihtiyacından uzak değildir ki, insan uzak olabilsin. Binaen- aleyh, başarı yolunda ilerlemek isteyen bir insan, bilhassa mü- min, sık sık Cenab-ı Hakkın ina- yetini, yardımını istemek ve Onun sonsuz kudretine dayan- mak mecburiyetindedir.
Üstünlük ve başarı, bir gayret, hareket ve çalışma neticesidir. O da inanca bağlıdır.
Gerçekten inançla, fiil ve hareket arasında çok yakın bir ilgi vardır. Kişinin imanı ile, ameli tam bir paralellik arz eder. İmanın parlaklığı ve kuvveti oranında, fiiller ve hareketler mükemmelleşir, olgunlaşır ve güzelleşir. Dr. Carrel, “İnanmış insan değilim. Çünkü inanmış olsaydım, harekete geçmem gerekirdi.” derken de kendisine göre bir iman sahibi idi. O, bu sözleriyle şunu demek istiyordu: “Eğer gerçekten mükemmel bir imânâ sahip olmuş olsaydım, o inancım istikametinde harekete geçmem gerekirdi. Geçmediği- me göre, imanım henüz kemâle ermemiş, olgunlaşmamış de- mektir.”

Ayet-i kerime de bu hakikati insanlığa haykırıyor: “İnanıyor- sanız, mutlaka üstünsünüz.” hitabına mazhar olan Müslüman lar ve müminler üstün olmadık- ları, mağlûp ve perişan oldukları zaman, hâşâ inançsız değillerdir. İmanları mükemmelliğe erişme- miş veya imanlarının gereği olan gayret ve faaliyeti gösterememiş ve netice itibariyle mağlûbiyete düşmüşler demektir.

Gerek şahsî ve gerekse sosyal hayatımızda, iyiliğine ve doğru- luğuna inandığımız fiil ve hare- ketlere bir türlü yönelemiyorsak, Allah'a dayanmaya muhtacız demektir. Fâni hayatın geçici zevk ve lezzetlerini, aldatıcı heveslerini bir türlü terk edip de başarıya koşamıyorsak; dünya hayatının fâniliğine ve hakikî hayatın âhiret hayatı olduğuna inancımız zayıflamış, imanımı- zın güçlendirilmesine ihtiyaç ve zaruret var demektir.

İnandığımız dâvâda çalışma gayretini, bildiğimiz doğruları haykırma cesaretini kendimizde bulamıyorsak, inancımız zayıfla- mış demektir.

Öyle ise gerçek başarıyı istiyorsak, en başta Allah'a imanımızı güçlendirmeli ve Ona dayanmalıyız.

İnanan insanın, yaptığı işlerde başarılı olması beklenir. Eğer başarılı olamıyorsa, maddî ve manevî dünyasını çok ciddî olarak gözden geçirmelidir.
Dr.Halit ERTUĞRUL

Okunma Sayısı : 1930
 
Üst