Background ve insan

yozgati

Well-known member
BACKGROUND VE İNSAN

İnsan demek o kadar ihatası ve kapsama alanı geniş olan bir tabirdir ki hakkında on sekiz bin alemin envaı kadar yazılar yazılması, sarf-ı kelam edilmesi akıldan uzak değildir. Tabiki bu donanıma/background’a sahip olmak gerekir. Background nispetinde insanda iz’an ve iltizam hasıl olmaktadır. Bu ister şahsi ister içtimai isterse siyasal meselelerde olsun netice aynıdır. İnsanın istikameti background’u nispetindedir.

Background insana basiret ve feraset katmaktadır. Ama kazanılan bu ferasetin önünde Alp – Himalaya Dağ silsilesi gibi duran manialar durmaktadır. Mesela, Taassub, enaniyet, cehalet, asabiyet, mevhumu mutlak zannetmek, bildiğine itimad etmek, senetsiz sözlere itibar etmek, muteber gördüğü insanlara aldanmak, tahkik etmemek, tembellik, aklını başkasının cebine koymak, aklını kullanamamak, fikren ve zikren başkasının ağzına bakıp kölesi olmak, aklı ipotek etmek, kendi anlayışından başkasını kabul etmemek, hazımsızlık, dar görüşlülük… ve hakeza insanların istidatlarının kabiliyetlere inkılab etmesine mani olan her ne varsa bu manaya su taşımaktadır.

Üstadımız burada meşrutiyetten bahsediyor lakin biz meselemize tatbik edelim. “Zira sizin şu vahşetengiz, cehâletperver husumetefzâ olan sarp dağ ve derelerinizdeki, vahşet ayılarından, cehâlet ejderhasından, husumet kurtlarından bîçare meşrutiyet korkar, kolaylıkla gelmeye cesâret edemez.”[1] Burada insanın inkişaf etmesine mani olan bazı şeyleri görüyoruz.

Önce üstadımız burada bir tasvir yapıyor ve “ruh-u beşerde vedîa olarak ekilen gayr-ı mütenahî tohumları sulamak ve neşv ü nemalandırmak için”[2] beşer yolculuğunda çevremizi betimliyor. Bu yolculukta neşv ü nemaya mani olacak şeylere nazar edelim.

vahşetengiz, cehâletperver husumetefzâ..
sarp dağ ve dereler,
vahşet ayıları,
cehâlet ejderhası,
husumet kurtları
bunlar aslında herbirisi birer simge semboldür. Ifade ettiği manalar var. bu yolda bizleri bekleyen çevre “vahşetengiz, cehâletperver husumetefzâ” dır.

Manialar ise, “sarp dağ ve dereler” gibi çetindir yani kolay bir şeye gönderilmediğimiz.

Bizi bu yoldan geri koymak isteyen ise yol üstünde kurulan çöller ise, “vahşet ayılarından, cehâlet ejderhasından, husumet kurtları..” olarak tasvir ediliyor. Korkunç ve ürkütücü olan kaba kuvvet taraftarları olan ayı fıtratlılar, cehaleti seven, insanların cehaletinden istifade ederek kendi anlayışını umuma “bu budur” olarak dayatan ve istediği olmayınca karşısındakine ateş püsküren erderhalar, insanlar arasına düşmanlık fitne ve fesad yayıp puslu bulanık havada avlanan kurt fıtratlı insanlar ise bu yolculuk esnasında karşımıza çıkacak olan şeylerdir.

Bu arada insanın siretinin bozulma meselesi dimağıma geldi. Başka yerlerde izah ettim sadece bu sıralamayı alıyorum. “Şu medenîlerden çoğunun, eğer içini dışına çevirirsen, görürsün: Başta maymunla tilki, yılanla ayı, hınzır. Sîreti olur suret. Gelir hayali karşına, postlarıyla tüyleri.” [3] insan manen/sireten bozulunca önce beden kötü bir koku yaymaya başlar. Sonra da taklit, kurnazlık, sinsilik, kaba kuvvet, manevi hiçbir şey kendisini alakadar etmez hale gelir.

Manen terakki ettikçe de “Eğer istersen hayalinle Nurşin karyesindeki Seyda‘nın meclisine git bak: Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melaikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir, göreceksin ki, akrepler insan libası giymişler ve ifritler adam suretini almışlar..”[4] olarak iz’an edebilir. “Bir kısım ecsam-ı seyyare, seyyarattan tut tâ katarata kadar, bir kısım melaikenin merakibidirler. Onlar bunlara izn-i İlahî ile binerler, âlem-i şehadeti seyredip gezerler. Hem denilebilir ki, bir kısım ecsam-ı hayvaniye, hadîste “Tuyurun Hudrun” tesmiye edilen cennet kuşlarından tut, tâ sineklere kadar bir cins ervahın tayyareleridirler. Onlar, bunların içine emr-i Hak ile girerler, âlem-i cismaniyatı seyran edip o cesedlerdeki hasselerin pencereleriyle, cismanî mu’cizat-ı fıtratı temaşa ederler.”[5] Başkasının gözüyle bakabilmek de bir basiret ve ferasettir.

“Eğer siz tembel kalıpta onun yolunu yapmazsanız, tembellik etseniz, yüz sene sonra tamamen cemâlini göreceksiniz.”[6] Bu cümleyi şu şekilde meselemize tatbik edelim. Eğer siz tembel kalıp basiret ve feraseti ihtiva eden şeyleri ve tekemmülata dair elzem olanların gereğini yolunu yapmazsanız, tembellik etseniz, yüz sene tamamen cemalini göreceksiniz. Bu ise vasati bir insan ömrünün üstündedir. Yani siz değil sizden sonraki nesil sizin birikimlerinizi devam ettirip bayrağı ötelere götürmek davasında olursa ancak gayenize nefesiniz değil nesliniz vasıl olur. Yok tembeliği seçip gayret etmezseniz zaten yolda size ayı, ejderha ve kurtlar parçalamak için size bekliyor olacaktır. O kadar çetin bir yol tabiki bu kolay olmayacaktır. Ama insan öyle idealist olmalıdır ki ya nefesi ya nesli o hedefe vasıl olacak şekilde gayret etmelidir. “muhtelif fehimler ve istidadlar” [7] bunlar yerinde istimal edilmelidir.

“Zira eski zamanın adamlarına benzersiniz. O nâzik meşrutiyet, İstanbul havâlisindeki yılanlardan kurtulsa, şu uzun mesâfeden geçmekle, cehâlet gibi müthiş bataklığı, fakr gibi mütevahhiş kıraçları, husumet gibi gâyet keyşer dağları katetmekle beraber, eşkiyaya rast geçecektir.”

Ezcümle: Bazı cezâ-yı sezâsını hazmetmeyen, bir kısım da başkasının etini yemekten dişi çıkarılan ve bazı bir meşhur bektâşi gibi mânâ verenler, yol üzerine çıkıp, gasp ve garet ediyorlar. Daha onların öte tarafında da bir kısım gevezeler vardır; bazı bahane ile, parça parça etmek istiyorlar.” [8] Şahsi ve içtimai meselelerde yol üstünde bekleyen şâki ve gevezeler ve enesi çiftelilerden sakınmak için formüller geliştirilmeli ve basiret ve feraset sahibi olanlarla beraber olup backgroundumuzu kısa zamanda genişletmeliyiz. Bu sebeple muhtelif hadisat ve vaziyetlerle içtimai ve şahsi hayatta karşılaşmaktayız. Sistemin karmaşası sebebiyle işin içinden çıkabilmek çok zordur. Sistemi çözemeyen insanlar ise farklı farklı olan haletlere, duygu ve hisler arasında ki tutarsızlıklara mana verememektedir. Bu sebeplerle insan donanıma/background’a sahip olması gerekir ki feraset ve basireti açık olup iz’an ve iltizam sahibi olsun ki sistemi analiz edebilsin. Öyle ise, ona bir yol veyahut bir balon yapınız.”[9] Bu hususta istifade etmeliyiz. İstidat ve kabiliyet sahipleri yeni farklı tarz ve metodlar insana arzedebilir..

Hülasa: İnsan demek bir çok işleve sahip olan bir sistem demektir. Ama bu sistem o kadar çetrefillidir ki bir anı bir anını tutmamaktadır. On sekiz bin alem dürülmüş paket program olarak insan ismi verilen sisteme takılmıştır. “insanların kuvalarına ve hissiyatlarına fıtraten bir had bırakmamış; fıtrî bir kayıd koymamış, serbest bırakmış. Sair hayvanatın kuvaları ve hissiyatları mahduddur, fıtrî bir kayıd altındadır. Halbuki insanın her kuvası, hadsiz bir mesafede cevelan eder gibi, gayr-ı mütenahî canibine gider. Çünki insan, Hâlık-ı Kâinat’ın esmasının nihayetsiz tecellilerine bir âyine olduğu için, kuvalarına nihayetsiz bir istidad verilmiş.”[10]

Ne mutlu o insana ki istidad ve kabiliyetlerini hak yolda kullanıp tekemmülat-ı şahsiye ve insaniyeye gayret eder.

Bedbaht o insandır ki ne kendi sistemini çözmeye gayret eder ne de insanlığa bir katkısı vardır.

Büyük bir cinayet-i azimedir ki muhtelif istidad ve kabiliyetlerden istifade edip kendisini inşa edip backgroundunu inkişaf ve inbisat ettirmez ve var olan müstaidleri de çürütüp kaldırmaya önüne set tekil etmeye çalışır.

Selam ve dua ile

Muhammed Numan ÖZEL


[1] Münazarat / Asar-ı Bediyye ( 309 )

[2] İşarat-ül İ’caz ( 164 )

[3] Sözler ( 712 )

[4] Mesnevi-i Nuriye ( 263 )

[5] Sözler ( 176 – 177 )

[6] Münazarat / Asar-ı Bediyye ( 309 )

[7] İşarat-ül İ’caz ( 40 )

[8] – [9] Münazarat / Asar-ı Bediyye ( 309 )

[10] Mektubat ( 332 )
 
Üst