Allâh’ın boyası ile boyanmak

“Allah’ın boyası ile boyanandan daha ahsen (daha güzel) olan kim vardır? Ve biz, O’na kul olanlarız.” (Bakara Sûresi, 2/ 138)

En güzel boyaya bulanmıştır insanoğlu; var oluşun en parlak en canlı renklerini üzerinde taşır. Her tondan mevcuttur üzerinde, ama uyumsuzluk yoktur renkler arasında. Ömür denen sayfamız, doğum ve ölüm arasında geçen süredir; doğarken beyaz ölürken siyaha boyanır. Aslına bakılırsa renklerin özü de bu iki renktir. Siyah ve beyaz… Bu iki rengin ışıkla buluşması gözümüze hitap eden pek çok tonun kaynağıdır. Renksizlikten rengârenk hâle gelir hayat…Doğum yeni bir hayata başlangıçtır kısa süreli de olsa, bu yüzden kendini beyaza boyamıştır yani nötrdür, renksizdir. Işığı algılamasıyla boyar kâinatı ve pigment adı verilen moleküllerin ışık, göz ve beyin arasındaki muazzam derece karmaşık ilişkisidir renk cümbüşünü ömür sermayemize katan. Siyah ise ölümün rengine boyanmıştır. Sanılır ki mâtem rengidir siyah…

Oysa ki o da renksizdir, ama diğer renklerin vazgeçilmezi ve inşâcısıdır. Siyah vuslatın rengidir, kavuşmanın ilk anını temsil eder ve orada yaşanan ruh haline göre binler renk tezahür eder. Sevgiliye duyulan özlemin ve aşkın kuvveti, renk kuşağında süründürür mâtemi… Siyah ve beyaz, aynı zamanda aslı korumaya da işarettir. Beyaz doğar insan, yani tertemiz, söz verdiği üzere, istikameti kucaklamış vaziyette. Sonra rengârenk boyalara bulandırır kendini her biri Rahman’dan hediye sunulmuş. Ve sonunda her rengi yutan siyaha döner yüzünü. Çünkü dönüş sadece O’nadır. Kula düşen ömür sermayesini Allah’ın boyasıyla boyamaktır. Meşakkatli olmasının yanında kader resmimizi de anlamlandırandır boyalar… Bedenlerimiz bile türlü renklerle boyanmışken ruhlarımız nasıl aynı kalır?

Seyreden her zaman zerresinde, gök kuşağı ruhumuzu kuşanır. “ O Allah ki yarattığı her şeyi güzel yarattı…” ( Secde Sûresi, 7) İnsanoğlunun yaratılana tenâzürüdür mana-i kaderi tuvale sunan… Üstad Hazretleri bu Âyetle ilgili şu beyânâtı aktarmıştır: “Her şeyde, hattâ en çirkin görünen şeylerde, hakikî bir hüsün ciheti vardır. Evet, kâinattaki her şey, her hadise, ya bizzat güzeldir, ona hüsn-ü bizzat denilir veya neticeleri cihetiyle güzeldir ki, ona hüsn-ü bilgayr denilir. Bir kısım hadiseler var ki, zahiri çirkin, müşevveştir. Fakat o zahirî perde altında gayet parlak güzellikler ve intizamlar var.” (Sözler, 18. Söz) Renklere de hangi cihetten baktığımız bu açıdan önemlidir. Kırmızı kan rengidir kimine göre kötülüğü temsil eder, ama tasavvuf ehli aşkla yoğurmuştur bu rengi. Mavi kimine göre sessizliğin ve hüznün rengi görülürken kimine göre özgürlüğün rengi olmuştur. Sarı kimine göre ayrılığın ve bitişlerin rengi iken, kimine göre yeni başlangıçların ve neşenin timsalidir. Aslı itibariyle bakılırsa Allah’ın boyasıyla boyananlardan daha güzel bir varlık bu sahada var olmamıştır.

Bu sebeple her renk güzeldir lâkin “kulluğun rengi” en güzelidir. İster onu sarıya, ister kırmızıya, ister maviye, ister yeşile boya…

YENİ ASYA
 
Üst