33 Söz / Yirmialtıncı Pencere

Ahmet.1

Well-known member
{(Haşiye): Şu pencere umumî değil. Ehl-i kalb ve ehl-i muhabbete hususiyeti var.}
Şu kâinatın mevcudatı yüzünde tazelenen ve gelip geçen cemaller ve hüsünler; bir Cemal-i Sermedî cilvelerinin bir nevi gölgeleri olduğunu gösterir.

Evet, ırmağın yüzündeki kabarcıkların parlayıp gitmesinden sonra arkadan gelenlerin gidenler gibi parlamaları, daimî bir şemsin şualarının âyineleri olduklarını gösterdikleri gibi; seyyal zaman ırmağında, seyyar mevcudatın üstünde parlayan lemaat-ı cemaliye dahi, bir cemal-i sermedîye işaret ederler ve onun bir nevi emareleridirler.

Hem kâinat kalbindeki ciddî aşk, bir Maşuk-u Lâyezalî'yi gösterir.

Evet, ağacın mahiyetinde olmayan bir şey, esaslı bir surette meyvesinde bulunmadığı delaletiyle; şecere-i kâinatın hassas meyvesi olan nev'-i insandaki ciddî aşk-ı lahutî gösterir ki; bütün kâinatta -fakat başka şekillerde- hakikî aşk ve muhabbet bulunuyor. Öyle ise kalb-i kâinattaki şu hakikî muhabbet ve aşk, bir Mahbub-u Ezelî'yi gösterir.

Ehl-i kalb: Gönül ehli, kalbi uyanık ve manevî gerçeklere çok duyarlı olanlar.
Ehl-i muhabbet: Allah'ı (cc) üstün derecede sevenler.
Hüsün: Güzellik.
Cemal-i Sermedî: Sürekli güzellik.
Seyyal: Akıcı, akan, akışkan.
Lemaat-ı cemaliye: Cemale ait lem'alar, güzelliğin parıltıları.
Maşuk-u Lâyezalî: Ölümsüz ve sonsuz aşk ile sevilen, yok olmaz sonsuz sevgili.
Şecere-i kâinat: Kâinat ağacı.
Nev'-i insan: İnsan nevi, insan türü, insan cinsi.
Aşk-ı lahutî: Allah'a (cc) karşı olan aşk, Allah sevgisi.
Kalb-i kâinat: Kainatın kalbi.
Mahbub-u Ezelî: Başlangıcı ve sonu olmayan sonsuz sevgili (Allah (cc)).



Hem kâinatın sinesinde çok suretlerde tezahür eden incizablar, cezbeler, cazibeler; ezelî bir hakikat-ı cazibedarın cezbiyle olduğunu hüşyar kalblere gösterir.

Hem mahlukatın en hassas ve nuranî taifesi olan ehl-i keşf ve velayetin ittifakıyla, zevk ve şuhuda istinad ederek, bir Cemil-i Zülcelal'in cilvesine, tecellisine mazhar olduklarını ve o Celil-i Zülcemal'in (kendini) tanıttırılmasına ve sevdirilmesine zevk ile muttali olduklarını, müttefikan haber vermeleri, yine bir Zât-ı Vâcib-ül Vücud'un, bir Cemil-i Zülcelal'in vücuduna ve insanlara kendini tanıttırmasına kat'iyyen şehadet eder.

Hem kâinat yüzünde ve mevcudat üstünde işleyen kalem-i tahsin ve tezyin; o kalem sahibi zâtın esmasının güzelliğini vâzıhan gösteriyor.

İşte kâinat yüzündeki cemal ve kalbindeki aşk ve sinesindeki incizab ve gözlerindeki keşf ve şuhud ve hey'atındaki hüsün ve tezyinat; pek latif, nurani bir pencere açar. Onun ile, bütün esması cemile bir Cemil-i Zülcelal'i ve bir Mahbub-u Lâyezalî'yi ve bir Mabud-u Lemyezel'i, hüşyar olan akıl ve kalblere gösterir.

İşte ey maddiyat karanlığında, evham zulümatında, boğucu şübehat içinde çırpınan gafil! Kendine gel. İnsaniyete lâyık bir surette yüksel. Şu dört delik ile bak; cemal-i vahdeti gör, kemal-i imanı kazan, hakikî insan ol!..


Tezahür: Görünme, belirme, meydana çıkma.
İncizab: Cezbedilme, çekilme, kapılma.
Hakikat-ı cazibedar: Cazibedar hakikat, çekici gerçek.
Hüşyar: Uyanık.
Ehl-i keşf: Dış duygularla bilinmeyen manevî âlemleri ve içindekileri Allah'ın (cc) izni ile görüp bilenler.
Velayet: Velilik, ermişlik, dinde üstün derecede manevî olgunluk.
Şuhud: Görme, şahit olma.
İstinad: Dayanma.
Cemil-i Zülcelal: Sonsuz büyüklük ve güzellik sahibi olan Allah (cc).
Müttefikan: İttifak ederek, birleşerek, anlaşarak.
Zât-ı Vâcib-ül Vücud: Varlığı zorunlu olup olmaması imkansız olan Allah (cc).
Mevcudat: Varlıklar.
Kalem-i tahsin: Güzelleştirici kalem.
Tezyin: Süsleme.
Vâzıhan: Açık olarak, açıkça, apaçık olarak.
Cemal: Güzellik.
Tezyinat: Tezyinler, süslemeler.
Cemil-i Zülcelal: Sonsuz büyüklük ve güzellik sahibi olan Allah (cc).
Mahbub-u Lâyezalî': Bütün yaratılmışlar tarafından çok sevilen ve varlığının sonu olmayıp sürekli var olan Allah (cc).
Zulümat: Zulmetler, karanlıklar.
Şübehat: Şüpheler.
Gafil: Gaflette olan. Düşüncesiz, ilgisiz ve habersiz.
Kemal-i iman: Tam iman, mükemmel ve eksiksiz iman.
 

Ahmet.1

Well-known member
Bütün fünun ve kemalât-ı beşeriye ve tabakat-ı kümmelîn-i insaniyenin hakikatları, esma-i İlahiyeye istinad eder. Lem'alar
 

Ahmet.1

Well-known member
İnsan, iman ile insanda tezahür eden sanat-ı İlahiye ve nukuş-u esma-i Rabbaniye itibarıyla bir kıymet alır. Sözler
 
Üst