Doğruluk, bize Sâdık u Masdûk’tan* miras kaldı

Nevzatt

Well-known member
Pye_gul4.jpg

Yalanın olduğu yerde kin, nefret, hırsızlık, suistimal, adam kayırmacılık, öfke, şiddet ve haksızlık da vardır. Yalana ‘kötülüklerin anası’ denmesi de bundandır. Bir işe, bir söze yalan bulaşmaya görsün, hayır ve iyilik silinmeye yüz tutar. Yalan, kötü ahlakın bir nişanesidir. Yalan, insanın haddini aşmaya sürükler. Haddi aşmak ise Kur’an’ın ifadesiyle bizi helake götürür.
Efendimiz’e (sas) “Güvenilir, doğru” sıfatını peygamberliğinden sonra vermediler. Allah Resulü (sas) bugün bankaların ya da yed-i eminlerin (emin el; birden çok kişi arasında durumu çekişmeli olan bir malın, çekişme sonuçlanıncaya kadar emanet olarak bırakıldığı kimse) yaptığı görevi yapıyordu. İnsanlar ona mallarını emanet ediyor ve bundan da endişe etmiyordu. Kutlu Nebi’nin ilk vahiy geldikten sonraki dönemde ne kadar zorluklar yaşadığı, işkencelere maruz kaldığı, ekonomik boykotların uygulandığı, öldürülmeye çalışıldığı biliniyor. Mekke’den Medine’ye hicret etme zamanı geldiğinde yatağını Hz. Ali’ye bırakan Efendimiz, Hz. Ali’ye o gün çok önemli bir iş daha tembih etmişti. Kendisine inanmayan, İslam’a kulak vermeyen, eziyet eden müşrikler, bir yere mal emanet edeceklerinde yine O’na geliyorlardı ve hicret eden Efendimiz’in himayesinde müşriklere ait mallar vardı. Bu emanetlerin sahiplerine verilmesini istemişti.

Doğruluğun olduğu yerde yalan barınamaz. Yalan, fitne ve fücur getirir, doğruluk ise huzur telkin eder. Resulullah (sas) doğruluğu hayatının her saniyesinde yaşarken, ümmetine de doğruluğu miras bırakmıştı. Bizi yaratan Yüce Kudret de “Her zaman doğrularla beraber olun!” (Tevbe, 9/119) buyurarak kimlerle ve hangi yolda olmamız gerektiğini belirtir.

Doğru olmak, insanın içiyle dışıyla tam bir uyum ister. Doğruluk bir dizayndır ve doğruluk insanın mefkuresidir. Biz doğru olana (İslam’a) inanıyoruz ve o da bizi doğru olma noktasında hedefler çiziyor. Bu konuda Kur’an bize şunları söylüyor:

1- “De ki: Rabb’im! Gireceğim yere doğrulukla girmeye, çıkacağım yerden doğrulukla çıkmaya beni muvaffak eyle!..” (İsra, 17/80)

2- “Bana sonrakiler içinde bir lisân-ı sıdk (ve bir yâd-ı cemil) lûtfeyle!” (Şuara, 26/84)

3- “İman edenleri Rableri nezdinde kadem-i sıdk (ve hüsn-ü istikbâl)le müjdele!” (Yunus 10/2)

4- “Şüphesiz müttakîler, cennet bahçelerinde ve ırmaklar başında, O gücü her şeye yeten Sultanlar Sultanı’nın nezdinde sıdk oturağı (ve otağında)dırlar..” (Kamer, 54/54-55)



--------------------------------------------------------------------------------

Muhammedü’l-Emîn (En güvenilir insan Hz. Muhammed) doğruluğu bize şöyle tarif eder:

“Sıdk insanı birr’e (Allah’ı razı edecek iyiliğe) götürür, birr de cennete götürür. Kişi, doğru söyler ve doğruyu arar da sonunda Allah’ın indinde sıddik (doğru sözlü) diye kaydedilir. Yalan da kişiyi haddi aşmaya götürür. Haddi aşmak da ateşe götürür. Kişi yalan söyler ve yalanı araştırır da sonunda Allah’ın indinde yalancı diye kaydedilir.” (Buhari, Edeb 69; Müslim, Birr, 102)

Yalan, kısırdöngünün başlangıcıdır. Yalanla zincirleme kötü ahlak da su yüzüne çıkar. Bu kişinin kendisini de, ailesini de, bulunduğu ortamı da, toplumu da ülkesini, devletini de karmaşaya, kaosa, acıya sürükler. Kişi depresyona, bunalıma girer. Aile dağılır. Cinayetler, soygunlar, vurgunlar; velhasıl mutsuzluklar dökülür ardı ardına. Yalan, insanı da, toplumu da kemirir. Halbuki bize rehberlik eden Şanlı Nebi (sas), doğruluğu öğütlerken, bunu yaşayarak da gösterir. Yalanın zararını bir bir anlatır. Nitekim ona ümmet olan insanlar, işe doğru olmakla başlar. İnandığını yalanlamamak en büyük meziyet olsa gerek…
 
Üst