Küçük bir öykü

Nevzatt

Well-known member
Evde bilgisayarın başında iken zaman zaman bizim ufaklık da yanıma gelir. Kucağıma oturduğunda, yaptığı iki şey vardır. Ya tek bir tuşa basar, bilgisayara satırlar dolusu tek bir harfi yazdırır ve “gibi”yi “dibi” dey telaffuz ederek bana “Bak, ben de senin dibi yazıyorum” der. Yahut “davul sesi çıkarmak” istediğini söyler ve bana bilgisayarın denetim masalarından davul sesini kodlamak düşer. O dakikadan sonra bilgisayar onun için ikide-bir “davul çalan” bir alettir. Onun taşıdığı bir yığın dizgi veya grafik programının bunca yazı ve şekli arşivleyip depolama imkânının bir yazının rahatça kopyalanıyor veya üzerindeki rahatça düzeltme yapılıyor oluşunun kısacası bilgisayara değerini veren asıl kısmın onun gözünde pek önemi yoktur. Bilgisayar, Abdurrahîm için değerlidir. Çünkü kodlanmasının akabinde belli bir tuşa basınca, hep davul çalmaktadır.

Ufaklığın bilgisayarı bu şekilde algılayışı, uzunca bir zaman, benim dünyamda yalnızca hoş bir çocukluk hali olarak yer etti. Onun böylesi bir talebi karşısında yüzümde bir tebessüm belirdi o kadar.

Neden sonra, onda hoş bir çocukluk hali olarak gördüğüm bu tavrın benzeri binlerce tavrın, bizim hayallerimizde aptalca bir büyüklük hali olarak tezahür ettiğini farkettim. O yazıdan grafiğe muhasebe kaydı tutmaktan resim çizmeye pek çok iş için kullanılan; zaten bunun için yapılan bilgisayarı davul sesi çıkarmak amacıyla kullanıyordu. Peki ya biz? Biz ne yapıyorduk?

Gerçi bilgisayarı davul sesi çıkarmak için değil onun yapılış amacına uygun binlerce iş için kullanıyorduk. Ama kendi varlığımız, kendi bedenimiz, kendi ruhumuz ve kendi kabiliyetlerimiz açısından olaya baktığımızda, işin rengi değişiyordu.

İnsana, sonsuz cemal ve kemal sahibi bir Zât-ı Zülcelâl'i tanımak için verilmiş ve de ebede kadar kullanılmak üzere verilmiş bunca kabiliyeti biz nerede çar-çur ediyorduk?

Meselâ akıl, şu kâinatta O'nu tanıyıp tanıtacak malzemeler toplayıp tartmak içinverilmişken, bunu yapan kaç akıl sahibi vardı? O “süper” zekâlar, bu iş için mi; yahut anlamsız zekâ oyunları garip bulmacalar, seviyesiz komedilere seer bulmalar, fani bir dünyada birbirine karşı kurulacak tuzaklar ve hazırlamak için kullanılıyor değil miydi?

Meselâ hafıza şu kâinattan ve iç dünyamızdan derlediğimiz bize O'nu tanıttıran sayısız hadiseyi ve mevcudu unutmamak onları yeniden hatırlamak ara ara onlar üzerinde yeniden tefekkür ve tezekkür etmek için verilmiş iken, bu hafıza nerelerde kullanılıyordu? Şarkı ezberleme, filanca takımın Türkiye ligleri başlayalı beri oynadığı bütün maçları hafızasına alma, filanca artisin hayat hikâyesinin ayrıntılarını kaydetme, flian şehrin telefon numaralarını akılda tutma yahut, hadi bu uç örnekleri geçelim, çoğu zaman insanın yaptığı üzere, içinde hiçbir ubudiyet ve tefekkür kırıntısı olmayan geçmiş zaman hatıraları ila hayatını harcama vesilesi kalınıyor değil miydi?

Ya kalbler? Ya sevgiler? Ya tat alma, iştiha, lezzet gibi latifeler?

Bütün bunların ne için verildiğine ama nerede kullandığımıza bakınca, doğrusu, Abdurrahîm'in yaptığı iş, bizimkinden çok daha anlaşılır, hem de masum, namuslu ve hoş bir iş gibi geliyor bana.

Onun bilgisayarı davul sesi çıkarmak için kullanması insanı kesinlikle tebessüm ettiriyor, ama bizim yaptığımız işin, tebessümle geçilir bir tarafı olduğunu sanmıyorum. Bizimkisi sanırım, gülünçlükten de öte, ahmakça ve bayağıca bir gülünçlük taşıyor.
 
allah razı olsun kardeşim gerçektende zamanlarımızı abes işlere ayırmakta üsütümüze yoktur ama iş teffekküre gelince sadece bir düşünce olmasına rağmen kaçıyor çekiniyoruz inş.bu makalaeyi okuduktan sonra zamanımı boş bir işe veririrken bir kez daha durur düşünürüz ve vazgeçeriz.inş.
 
Üst