Bediüzzaman Unvanını Ne Zaman ve Kimden Aldı?

Eyvàh!

Well-known member
Bediüzzaman Unvanını Ne Zaman ve Kimden Aldı?

Bediüzzaman, "Eşi benzeri olmayanı, zamanın harikası" mânâlarına gelir. Bu unvan zekâ ve ezberde insanlar arasında emsali bulunmaz derecede hafıza sahibi olan kimselere verilmiştir.

Molla Said'in bilgisi ve zekâsı, Molla Fethullah'ın dikkatini çekince, ona "Bediüzzaman" lakabını uygun görmüştür.

Re'fet Ağabeyin suâli üzerine Bediüzzaman 1946'-da yazdığı bir mektupta bu isimle ilgili olarak şöyle demiştir:

"Meraklı kardeşimiz Re'fet Bey, Bediüzzaman-ı Hemedânî'nin 3. asırda, vazife ve telifatı hakkında malumat istiyor. Ben o zat hakkında yalnız harika bir zekaveti ve kuvve-i hafızası bulunduğunu biliyorum.

"Elli beş sene evvel üstatlarımdan Siirt'li merhum Molla Fethullah, eski Said'i ona benzeterek, onun o ismini ona vermiştir."

Bediüzzaman'ın bu ismi almasıyla ilgili olarak başka bir rivayet de onu Van Valisi Tahir Paşa'nın konağında müspet ilimlerde bilgi sahibi olan kimseleri ilzam etmesi sebebiyle aldığıdır. Gerek büyük Tarihçe-i Hayatta, gerekse Abdurrahman Nursî Ağabeyin kaleme aldığı Tarihçe-i Hayat'ta, bu hadise üzerine "Pek genç yaşındaki mezkur [zikredilen] harikuladeliklere ve bahr-i umman halinde bir ilme mâlikiyetine şahit olan ehl-i ilim, Molla Said'e Bediüzzaman lakabını vermiştir" denilmektedir.

Bu iki rivayetin arasını, Van Valisi Tahir Paşanın konağında ilim ehlinin de onun Bediüzzaman lakabına lâyık olduğunu kabul etmeleri şeklinde bulmak mümkündür.

Bediüzzaman, seneler sonra kendisine verilen Bediüzzaman ismi için şöyle demiştir:

"Şimdi anlıyorum ki, eskiden beri liyakatim olmadığı halde bana verilen Bediüzzaman lakabı, benim değildi, belki Risâle-i Nurun manevî bir ismi idi. Zahir bir tercümanına âriyeten [emânet olarak] takılmış. Şimdi o emânet isim hakikî sahibine iade edilmiş... Bid'at zamanında çıkan Bediü'l-Beyân ve Bediü'z-Zaman olan Risâle-i Nurun..."
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
"Şimdi anlıyorum ki, eskiden beri liyakatim olmadığı halde bana verilen Bediüzzaman lakabı, benim değildi, belki Risâle-i Nurun manevî bir ismi idi. Zahir bir tercümanına âriyeten [emânet olarak] takılmış. Şimdi o emânet isim hakikî sahibine iade edilmiş... Bid'at zamanında çıkan Bediü'l-Beyân ve Bediü'z-Zaman olan Risâle-i Nurun..."

Ustad tevazu mu yapmıs ?Neden unvanı kendi şahsına değilde Risale-i Nura vermiş ?
 

Garib

Well-known member
hiç birşeye alet olmayan nurdaki ihlasın zedelenmemesi için,cahil insanların risaleleri değilde bir şahsa bakmamaları için çünkü insanlar eğer bir kişiye yönelirse esere kıymet vermez o zamanda eserin kuvveti azalır,risalei nurlar asrımızda çok hizmete ve dinsizlere bir ilac olduğu için bide üstad kendine demediği halde o kadar itirazlar olmuş oluyor hala nerden ne cıkaracakların bilmiyorlar bazı siyasetciler veya hocalar o yüzden üstad kendine değilde nurlara bakılsın diye demiş :)
tarihce i hayatım var üç adet kazanırsan forumda başka kardeşlere tefani ediyorum :))))
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
HÜSREV ' Alıntı:
hiç birşeye alet olmayan nurdaki ihlasın zedelenmemesi için,cahil insanların risaleleri değilde bir şahsa bakmamaları için çünkü insanlar eğer bir kişiye yönelirse esere kıymet vermez o zamanda eserin kuvveti azalır,risalei nurlar asrımızda çok hizmete ve dinsizlere bir ilac olduğu için bide üstad kendine demediği halde o kadar itirazlar olmuş oluyor hala nerden ne cıkaracakların bilmiyorlar bazı siyasetciler veya hocalar o yüzden üstad kendine değilde nurlara bakılsın diye demiş :)
tarihce i hayatım var üç adet kazanırsan forumda başka kardeşlere tefani ediyorum :))))

ama bilemedin :) yani kabaca doğru ama istediğim cevap değil aradığım cevabı Husran verdi ama delilini bulamadı sanırım bulacam diye delirecek :)
 

Nevzatt

Well-known member
Bediüzzaman ve Risale-i Nur ise, ebediyen muzaffer ve muvaffaktır. Şahsı çürütmeye çalışmakla Risale-i Nur çürütülemez. Zira, Risale-i Nur, bizatihî hüccet ve bürhandır.

"Risale-i Nur Talebeleri başkalarına benzemez; onlarla uğraşılmaz; onlar mağlûb olmazlar. Risale-i Nur, Kur'an'ın malıdır. Kur'an-ı Hakîmden süzülmüştür. Kur'an ise, Arşı Ferşle bağlayan bir zincir-i nûranidir... Kimin haddi var ki buna el uzatsın. Risale-i Nur, bu Anadolunun sinesine yerleşmiştir; hiçbir kuvvet onu söküp atamıyacaktır."


Zaman, şahıs zamanı değil, şahs-ı mânevî zamanıdır. Risale-i Nur'da şahıs yok, şahs-ı mânevî var. Ben bir hiçim; Risale-i Nur, Kur'ânın malıdır; Kur'ândan süzülmüştür. Şeref ve hüsün Kur'ânındır. Şahsımla, Risale-i Nur iltibas edilmiş. Meziyet, Risale-i Nur'a aittir. Risale-i Nur'un neşrindeki hârika muvaffakıyet ise, Risale-i Nur talebelerine aittir; yalnız şu kadar var ki, şiddetli ihtiyacıma binaen Cenab-ı Hak, Kur'ân-ı Hakîm'den bana ilâç ve tiryakları ihsan etti; ben de kaleme aldım. Her nasılsa, bu zamanda birinci tercümanlık vazifesi bana düşmüş. Ben de Risale-i Nur'un talebesiyim. Bir risaleyi şimdiye kadar yüz defa okuduğum halde yine okumaya muhtaç oluyorum. Ben sizlerin ders arkadaşınızım." der.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
maalesef nevzat :) ama yaklasıyorsunuz asıl cevaba ...

bir ipucu daha cevap aslında forumda sizin her sayfayı yenilediğinizde karsınıza cıkıyor
 

Nevzatt

Well-known member
buldum buldum;D

Benim için medâr-ı fahr ve gurur olacak bir liyakatim ve istihkakım olmadığını kasemle itiraf ediyorum. Ben çekirdek gibi çürüdüm ve kurudum. Bütün kıymet ve hayat ve şeref, o çekirdekten çıkan şecere-i Risale-i Nur ve mucize-i mâneviye-i Kur’âniyeye geçmiş biliyorum. Ve öyle itikad ettiğimden, i’câz-ı Kur’ânî hesabına izhar ederim. Bütün kıymet, bir mucize-i Kur’âniye olan Risale-i Nur’dadır. Hattâ, eskiden beri taşıdığım Bediüzzaman ismi onun imiş, yine ona iade edildi. Risale-i Nur ise, Kur’ân’ın malıdır ve mânâsıdır.
 

Eyvàh!

Well-known member
Mâdem, bu karma karışık, elemli ve daracık şu dünyada böyle oluyor; en küçük ile en büyük beraber iken, serâdan Süreyyâya kadar fark oluyor. Elbette, dâr-ı saadet ve ebediyet olan Cennette, bittarîkı’l-evlâ, dost dostu ile beraber iken, herbirisi istidadına göre sofra-i Rahmânirrahîmden, istidadları derecesinde hisselerini alırlar. Bulundukları Cennetler ayrı ayrı da olsa, beraber bulunmalarına mâni olmaz. Çünkü, Cennetin sekiz tabakası birbirinden yüksek oldukları halde, umumun damı Arş-ı âzamdır.Nasıl ki mahrûtî bir dağın etrafında, birbiri içinde, birbirinden yüksek, kaidesinden zirvesine kadar surlu daireler bulunsa; o daireler birbirinin üstündedir, fakat birbirinin güneşi görmelerine mâni olmaz, birbirinden geçebilir, birbirine bakar. Öyle de, Cennetler de buna yakın bir tarz ile olduğu, ehâdisin mütenevvi’ rivâyâtı işaret ediyor.


;D lemalar sayfada bu var ;D ;D Bu dünya hayatı bir oyun ve oyalanmadan başka birşey değildir. Asıl hayata mazhar olan ise âhiret yurdudur.
 
Üst